Sen konuşursan aşka vuslat tebarüz etmeyebilir
Diyalektik olarak bu
Sayın yargıç şapkası, ve birbirlerine
kitaplar okuyan kızlar
Bir vapur onun için salt gerçektir
Suskunluğu kırmızı düşürür
Pencereden topluma bakılır
Yargıçlar bıyıklı ve yasalara gitmek
isterler
Kocaman kocaman açarlar gözlerini
Oturdukları yerde yasaklar
Soyut bir mayıstı, 0 45 aldım kendime
Tükenmiyordu İstanbul, tükenmiyordu Laleli
Beyoğlu tükenmiyordu
10’a dair konuştum, her şeyi anlattım
0 45 İspanyol mavzeridir
Aldım kendime
Bundan 5 dakka mukaddemdir şiir yazıyorum
Usul usul, modern modern
Kendimi yanılmazdan işliyorum, hangi beyin
oğlu kuş uçuyor
Göğü kim gürlüyor?
Soruyorum kendi hizamda buradayım
Marifet ilk önce okuldan dönerken
Yağmura hep abla derdi
7. Nisan günü 10’a “merhaba kızım” dendi
Yanımda 0 45 vardı, aldım ya
Çok İspanyol şarabın önünde, Lorca
taklitten muaftı, beynelmilel vardım
Durup konuşup susup söyledim
2022 kere muntazaman mayıstı
Sabah olunca herkes birbirini anlamış gibi
yapıyordu
Üstte kaldım, intihar etmedim
Yasaklardavardı.
Ali Tacar (İstanbul-?) şiirleri henüz bir
kitabın iki kapağı arasında toplanmamış bir şair. Bununla birlikte onun şiir ve
diğer çalışmalarını Varlık, Dergâh, Hece, Mahalle Mektebi, AKalemler, Ayarsız,
Kirpi, Mahal, Ze, Aydos, Edebistan, Erik Ağacı, Sinada, Efruz, Sis, Bûtimar,
Mavi Yeşil, Alarga, Şiar gibi dergilerden okuyarak sanat anlayışı hakkında bir
fikir edinmek mümkün.
Alman Dili ve Edebiyatı öğrenimi gören
Tacar, Almanca ve İngilizce’den yaptığı edebî ve felsefî çevirilerle de dikkat
çeken bir isim. Bu yönünü bir kitapla taçlandırdığını, Masahiro Morioka’nın
2003’te Japonya’da yayımlanan Mutsu
Bunmei Ron adlı eserinin ilk bölümünü, yazarının İngilizce için yaptığı
tercihe bağlı kalarak, Acısız Medeniyet
adıyla Türkçe’ye çevirdiğini belirtelim. Ali Tacar şiirine dair çıkarımlarda
bulunabilmek umuduyla bu eseri de okuyup inceledik.
İsterseniz bahsi geçmişken Morioka’nın “acısız medeniyet” teorisine kısaca temas
edelim: İnsanlığın ideali “acı ve zorluk
çekmeden” yaşanacak bir medeniyettir. Bunun için insanlık “kendi kendini evcilleştirmek”, adeta “bir yoğun bakım ünitesindeki” hasta
yahut “evcil hayvan fabrikasındaki evcil
bir hayvan” gibi olmak zorundadır. Aslında “modern medeniyetin yaratmaya çalıştığı insan varoluş biçimi” tam da
bu olup insanlık sekiz yolla sistemli bir şekilde evcilleştirilmektedir: Yapay
bir ortama yerleştirilerek, yiyecekleri otomatik olarak sağlanarak, doğal
tehditlerden uzaklaştırılarak, üremeleri kontrol altına alınarak,
itaatleştirilerek (köpekleştirilerek), fizikî dönüşüme tabi tutularak (bu süreç
içinde kendiliğinden oluşur), ölümleri kontrol altında tutularak, köleleşerek
veya yazarın ifadesiyle gönüllü bağlılık yoluyla… Bunlardan ilk altısı Hideo
Obara tarafından ortaya konulmuştur. Son ikisi Masahiro Morioka’nın ilavesi.
Biz bunlara bir soru cümlesi ekleyeceğiz: “Gassal
elindeki meyyit”ten ne farkı var bu evcil hayvanın?
Bu özetten sonra şiire dönebiliriz: “Kör
leş – medik leri mizden misiniz” şiiri, biçimsel kurgu bakımından dört birimlik
bir şiir. Birimler sırasıyla 6, 3, 6 ve 15 dizeden oluşuyor. Bu dizilişin özel
bir tercihe bağlı kalınarak oluşturulduğunu sanmıyoruz. Fakat bu biçime anlam
veren içerik çerçevesinde her bir söylem unsurunun hassas bir bilinç ile kullanıldığı
muhakkak. Kanaatimizce bu bilinç şiirin başlığından başlıyor. Başlığın,
gördüğümüz gibi hecelere ve daha büyük parçalara bölünmüş olarak yazılması bunun
yansımasıdır. Metin içinde ise dizeler (cümleler) seviyesinde tezahür eden benzeri
bir bağlaşıklık tercihi, başta söyleyici özne (şair) olmak üzere, genel olarak
insan dünyasında meydana gelen yabancılaşma ve parçalanmaya dikkat çekmektedir.
Böylesi hallere maruz kalan bireyin iç direnişine yönelik bir gönderme de
diyebiliriz buna. Morioka’nın “acısız
medeniyete” intikal için ileri sürdüğü “evcilleşme”
(kendi kendini evcilleştirme) teorisine bağlayarak okuyacak olursak şöyle de
diyebiliriz: İnsaniliğe yabancılaşmak istemeyen, evcilleşmeye itiraz eden
bireyin karşı koyuşu. Bu anlamda “körleşmek”
evcilleşmek, olumsuzu ise buna razı olmamak, tepki göstermektir. Şu halde
diyebiliriz ki şiir, başlığından başlayarak “meyyit”liğe rıza göstermeyen, böylece muteriz duruşlar sergileyen “birey”in duyuş ve düşünüşünün tepkisel yansımasıdır.
Metnin
içindeki bağlaşığın yapısı başlıktaki ile tıpatıp aynı veya benzer değildir.
Başlıkta, başlığı oluşturan ses öbekleri gelişigüzel bir parçalamaya tabi
tutulurken, metinde daha büyük birimler olan dil ve anlam birlikleri
birbirleriyle ilişiksizmiş gibidir. Böylece metin boyunca, konu birliği içeren
birimler yerine, farklı ruh tellerine sahip farklı benliklerden terennüm
edilmiş havası taşıyan söz yığıntıları birbirini takip ediverir. Bununla
birlikte birimlerde anlam birliği görünüş itibariyle sağlanmaz, bağdaşıklık
alışılmamış düzeyde seyreder. Bu manzarayı ilk bent üzerinde şöyle izah
edebiliriz: Şiire ikinci tekil şahsa yönelik “aşk” ve “vuslat”
terennümüyle girilir fakat hemen ardından “yargıç
şapkası”na ve “kitaplar okuyan kızlar”a
atıflar yapılır. Bunlarla da iktifa edilmez, “vapur”un (kim için?) “salt
gerçek”lik olduğu vurgusu yapılır. Son iki dizenin bağlandığı özne veya
mefhum da tümden belirsizdir: “Suskunluğu
kırmızı düşürür/Pencereden topluma bakılır”! Benzer durumlar sonraki
bentlerde de devam ettirilir.
Parçalanmanın dilsel oyunlarla, alışılmışın
dışındaki bağlaşıklık ve bağdaşıklıklarla deklare edilişi şiirde bir bütünlüğün
olmadığı anlamına gelmemeli. Tersine, bu tercihle nitelikli bir yapı
oluşturulmakta, iddialı bir duruşa imza atılmaktadır. Bu arada her ne kadar
birimler içinde unsurlar arası bir birlik sağlanmazken birimler arasında
linkler atılmakta, halkalar oluşturulmaktadır. Sözgelimi altı birimlik ilk
bentteki “yargıç şapkası” üç dizelik
ikinci bendin tamamıyla anlamsal bağ kurmaktadır:
“Yargıçlar
bıyıklı ve yasalara gitmek isterler
Kocaman
kocaman açarlar gözlerini
Oturdukları yerde yasaklar”
Dikkat edilirse bu üçlüğün son dizesi ile
şiirin son dizesi arasında da söylem ve içerik bakımından bir uyum vardır.
Fakat şiirin üç sözcükten oluşan bahsettiğimiz son dizesi yine dilin yaygın
kullanımın dışında tek parça halinde yazılmış. Gerek şiirin son dizesi olması
gerekse anlamsal olarak hüküm ifade etmesi şiirin öne sürdüğümüz öğretisini
zedelemez, tersine pekiştirir:
“Yasaklardavardı.”
Birimler arası link atımı başka söz
birimleri ile de yapılır. Sözgelimi altı dizelik üçüncü bentteki “Soyut bir mayıstı” cümlesinin “mayıs”ı son bendin 12. Dizesindeki “2022 kere muntazaman mayıstı” dizesinde
de yer alır. Yine “0 45 aldım kendime”
ifadesi metnin farklı yerlerinde “0 45
İspanyol mavzeridir/Aldım kendime” ve “Yanımda
0 45 vardı, aldım ya” şeklinde tekrarlanır. Tekrarlar arasında “İspanyol”un “Çok İspanyol şarabın önünde,” derkenki tekrarlanışı; yanı sıra “Tükenmiyordu İstanbul, tükenmiyordu
Laleli/Beyoğlu tükenmiyordu”, “Usul
usul, modern modern” gibi tekrarlar da sayılmalı. Fakat bütün bunlar şiiri
müzikal bir form haline getirmek için değil. Esasen şairin böyle bir kaygısı
yok. Dahası oluşabilecek şiirselliği bozmak ve şairaneliğe prim vermemek için
bilinçli bir teşebbüse girişir. Üstelik bunu poetik bir ilke olarak başka bir
şiirinde, “Ben nasılsam öyle, bu
şairanelik canı cehenneme” diye başlayan “Ali’nin Durumları” adlı metninde
özel olarak belirtir. Bu noktada, sadece
ele aldığımız şiirinde değil, başka şiirlerinde de karşımıza çıkan uzun ve
birbiriyle uzlaşmaz söz dizilerini kullanması, tahkiyeli anlatıma sarılması
makul kabul edilmelidir:
“Bundan
5 dakka mukaddemdir şiir yazıyorum”
“Kendimi
yanılmazdan işliyorum, hangi beyin oğlu kuş uçuruyor”
“Çok
İspanyol şarabın önünde, Lorca taklitten muaftı, beynelmilel vardım”
“Sabah
olunca herkes birbirini anlamış gibi yapıyordu”.
Bu makul tutumu başka şiirlerinde de
görelim:
“Ne
ki o dediğin her şeyde, göğe uzanan bir dilemma, sürükleyen kuytuyu”
(Boşluk)
“Sorgularken
hayatı, kibar bir çelişki, alnımda tutunan tahterevalli” (İsimsiz)
“Eski
Rus melankolisi, Raskolnikov şapkası, kabına sığmamak var” (Ali’nin
Durumları)
Görünüşte gelişigüzel fakat kanaatimizce
oldukça ustalıklı bir şekilde yapılmış muhteva atlamaları (konudan konuya,
unsurdan unsura geçiş) kimi sürprizler sunmuyor değil. Hiç beklenmediği,
umulmadığı bir anda söylenen şu dizeler duygusal yoğunluğu da yükselterek
oldukça çarpıcı oluveriyor mesela:
“Marifet
ilk önce okuldan dönerken
Yağmura hep abla derdi”
Yine, şiirde herhangi bir şekilde anılan
bir mefhum, şair öznede başka çağrışımlar da doğurarak metni daha ilginç ve
çekici bir hale getiriyor. Mesela “İspanyol
mavzeri” ve “İspanyol şarabı”ndan
sonra bir yerde “Lorca”nın anılması
oldukça manidar. Lorca’ya yapılan bu atıf, şair öznenin nevi şahsına münhasır
duyuş, düşünüş ve duruşu açısından da ipuçları veriyor. Bu arada Ali Tacar
başka şiirlerinde başka şairleri de benzeri şekilde metinlerine misafir etmiyor
değil. Örneğin “Haziran” şiirinde olduğu gibi: “Boşluk dolu Rimbaud sesi bir varlık-/Var diyor, bölünemez nasıl bir
bütündür?”
Söz şairin bu ve başka şiirlerinde yaptığı
benzerlikler üzerine yoğunlaşmışken, onun sayılarla kurduğu ünsiyete de
değinelim. Mesela bu şiirde: “Soyut bir mayıstı, 0 45 aldım kendime”,
“10’a dair konuştum, her şeyi anlattım”,
“Bundan 5 dakka mukaddemdir şiir
yazıyorum”, “7. Nisan günü 10’a
‘merhaba kızım’ dendi”, “2022 kere
muntazaman mayıstı” gibi dizelerde farklı kategoriler şeklinde kullanılır
sayılar, sayı sıfatları, sayı grupları. Gelelim bir diğer şiiri, “02:52”
başlıklı metne. Şöyle diyor mesela: “Eylül
2021/Vakti tökezletmiyor hiçbir düşünce/Trenlerin kalkış saatleri, güneş
gececi/Sırtımda yüküyle bir medeniyetin/02:52 şiiri, burası bir şiir”.
Sadede gelip işbu yazıyı bitirelim: Ali
Tacar sadece konu edindiğimiz bu şiirinde değil, görebildiğim kadarıyla diğer
metinlerinde de “evcilleştirilme”ye
karşı net duruşu olan bir şair. Kelimeyi burada Egon Von Eickstedt, Konrad
Lorenz, Hideo Obara veya Masahiro Morioka’ya
uyup terim olarak kullanmıyorum, her türden kuşatılmışlık anlamında ve özellikle
devrin (“Kör vaktinde dehrin”) tüm
yok sayıcı, hiçleyici, mahvedici mekaniznalarına karşı duruş anlamında dikkate
alıyorum. Şair sözgelimi “İzninle Ben Mühletime Ad Koyacağım” şiirinde “Kimmiş yenildiği yerden dönen/Orduları harbe
çağıran bir ben var burcumda” veya “Kurulu Askerler”de “Teslim olmadı, ne bir anne ne bir çocuk”
derken, bu şiirinde aynen bunlar gibi, yargıçların (ve onlara yordam
verenlerin) hayatı yasaklarla ördüğü bir zihniyet ortamına da göndermeler
yaparak, “Üstte kaldım, intihar etmedim” demekte ve diri kalmışlığının
muştusunu vermektedir.
KAYNAKÇA:
A.Sanatlar
dergisi, S. 39 (Mayıs – Haziran, 2022), s. 10.
https://edebistan.com/siirler/izninle-ben-muhletime-ad-koyacagim
https://edebistan.com/yazarlar/ali-tacar
https://erikagacioyku.com/2021/09/04/kurulu-askerler/
https://mahaledebiyat.com/haziran/
https://www.kirpiedebiyatdergisi.com/alinin-durumlari-ali-tacar/
https://www.kirpiedebiyatdergisi.com/bosluk-ali-tacar/
https://www.kirpiedebiyatdergisi.com/butun-zamanlarin-ali-tacar/
https://www.kirpiedebiyatdergisi.com/isimsiz-ali-tacar/
https://www.sisdergi.com/2021/09/0252-siiri/
Masahiro
Morioka, Acısız Medeniyet (Çev. Ali Tacar), Loras Yay., Konya, 2022.
Bu serinin diğer yazılarını okumak için tıklayınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder