29 Ocak 2025 Çarşamba

ACI BAKANLIĞI'NDAKİ MUHAYYEL YENİ YUGOSLAV ŞİİR ANTOLOJİSİ AKTÜEL TÜRK ŞİİRİNİN NEYİNE TEKABÜL EDER?

Edebiyat öğretmeni Tanja Lucić bir hayal labaratuvarı tasarlayıp yersiz yurtsuzlaşmış öğrencilerini geçmişlerine, çocukluk çağlarındaki anılarına yönlendirmiştir. Anlatma sırası İgor'a gelince o sözü hemen Mikac'a teslim eder.  Arkadaşı Mikac'ın bir kitap hakkındaki yorumlarını paylaşır. Ona okusun diye verdiği Yeni Yugoslav Şiir Antolojisi'ni Mikac hallaç pamuğu gibi atmıştır.

Aşağıda Mikac'ın yorumlarına yer vereceğiz. Onun tespitlerine yoğunlaşıp bir takım sonuçlar çıkaracağız. Fakat oraya gelmeden önce üzerine büyüteç tuttuğumuz lokal satırlarının yer aldığı eser üzerinden yol alalım.

Acı Bakanlığı'ndan bahsediyorum. Hırvat yazar Dubravka Ugrešić (Kutina, Yugoslavya 1949-Amsterdam, Hollanda 2023) tarafından yazılmış romandan. Ünver Alibey tarafından Türkçeye çevrilen ve 2010'da Everest Yayınları tarafından yayımlanan eserden. 

Acı Bakanlığı biyografik bir roman. Yazarın biyografisi mi? Evet. Öyle ya, romanın itibari anlatıcısı gibi yazar Ugrešić de siyasal nedenlerle terketmiş ülkesini. 1993'te, Yugoslav'ya dağılım sürecindeyken. Öncesinde dil ve edebiyat eğitimi almış, sözünü emanet ettiği anlatıcı kahraman Tanja Lucić gibi. Her ikisi de Hollanda'ya demir atmış, mülteci olarak. Hayatlarını orada hocalık yaparak kazanıyorlar. Hem yazar Dubrovka hem de anlatıcı kahraman Tanja.

Peki sadece Ugrešić'in biyografisini mi yüklenmiş Acı Bakanlığı? Tabii ki hayır! Dağılan ülkenin her bir parçasından kopup gelen halkların da biyografisi. Ortak ülkelerindeki iç savaş ve kaos ortamından kaçıp canlarını kurtaran Hırvat, Sırp, Boşnak, Makedon, Sloven, Karadağlı, Kosovalı yersiz yurtsuzların, gençlerin, öğrencilerin ortak kaderleri perde perde akıp gidiyor eserde. Meliha, Johanneke, Laki, Mario, Boban, Zole, Darko, Ana, Ante, İgor, Nevena, Selim, Uros Prof. Tanja Lucić'in öğrenci "yoldaş"ları arasındadır. Amsterdam gurbetinde bir okulda kurdukları "koloni" ile kendilerine Yugonostalji tedavisi uygulamakta ve "artık var olmayan bir hayata hayat üfle"mek için didinip durmaktadırlar...

Bu romanı okurken, her nerede olursa olsun, ana vatanından koparılmış insanlık hallerini düşünmeden edemiyorsunuz. İster ülkesinden kopup farklı ülkelere sığınmaya çalışan Aylan bebekgiller; isterse Ege'de boğulmayı göze alacak kadar kendilerine hayat hakkı tanınmayan "giderlerse gitsinler"giller... Öz yurdundaki herhangi bir insani olumsuzluktan kurtulmak için yola çıkıp da yollarda ölmeden başka bir ülkeye iltica edebilenler... Onların o yeni ülkedeki hayatta kalma mücadeleleri... 

Sözü Acı Bakanlığı'nın genel havasından alıp şu şiir antolojisi meselesine getirelim. İgor'un arkadaşı Mikac, "Zagreb 1966" basımlı Yeni Yugoslav Şiir Antolojisi ile  ilgili ne gibi tespitlerde bulunmuştu?

Bir romanda adı geçtiği için "muhayyel" sıfatıyla andığımız antoloji, basım tarihi dikkate alınırsa ikinci Yugoslav devlet başkanı olan Josip Broz Tito döneminde (1953-1080) yayımlanmış. Antolojide yer alan şairlerin seçimi ve şiirlerin derlenip toparlanmasında bu tarihsel dönemin ruhunun belirleyici olması yüksek olasılık.

Mikac'ın ilk tespitine göre antolojide Sırp, Hırvat, Makedon, Sloven şairler yer alırken, Boşnak ve Karadağlılar yoktu. Elli altısı Sırp, altmış ikisi Hırvat, kırkı Sloven, on altısı Makedon toplam 173 şair. Bu şairlerin sadece altısı kadındı ve bunlardan birisi de erkek takma adı kullanmıştı. 

Tematik açıdan da kimi tespitleri var Mikac'ın: "Şiirlerin yaklaşık yüzde ellisi ana ya da anavatan hakkında." Bu şiirleri "ağlak zırlak şeyler" olarak görüyor ve okumaktan imtina edilecek nitelikte buluyor: "Okunacak gibi değil, kusarsınız." Antolojideki şiirlerin yüzde onu ise korku hikayeleri ile ilgilidir; "mezarlar ve türbeler"... Bu bahiste şu hükkü veriyor Mikac: "... bizim şairlerimiz her taşın altında düşman arayan bir grup gulyabaniden başka bir şey değilmiş galiba." 

"Megaloman ya da ben-ben-ben şiirleri" yazanların oranı da yüzde ondur. Mikac bu şiirleri "Adamların yıldızlarla, evrenle falan birebir sohbet ettiği türden şeyler" diye niteler ve bir sonraki kategoriye geçer: "Sıradaki kategori: Doğanın güzelliklerinden bahseden yüzde yirmi". Mevsimlerden, yağmurdan, benzeri "zırvalardan" söz eden şiirler... Bu kategorideki şairleri şu cümlelerle sarakaya alır: "Bizim ucubeler çiçeklere hayvanlardan daha çok meraklıymışlar. Evet, bir buzağı hakkında bir şiire rastlamadım değil, ama sonuna dek başka bir şey hakkında olduğunu sandım. Önce bir çıtırdan bahsediyor sandım (...) şiirin ortalarında gübreden bahseden bir dizeyle karşılaştım... Neyse biz yine bitkilere dönelim. Her türden ağaç hakkında şiir yazmış bunlar: Gürgen, söğüt, meşe, çam. O kadar korku şiirinden sonra bizimkilerin çiçeklerden hoşlandığını görmek beni şaşırttı: Müge, şakayık, gül, leylak. Korku ve bahçıvanlığın birlikte anılabileceğini bilmezdim hiç." 

Mikac toplamda yüzde doksana ulaştığını farkedince antolojideki şairleri "cinsellik" izleği üzerinden sorgular, sonuca şaşırır: "Bizimkiler sekse zerre kadar önem vermiyormuş. Öyle hesap makinesi falan da gerekmedi bunu anlamak için. İnanın, bir kadın hakkınca ancak ölüp gömüldüğünde şiir yazmışlar. Sanki şiir yazmak için hatunun ölmesini sabırsızlıkla bekliyorlarmış gibi geliyor bana."

Roman kahramanı Mikac Yeni Yugoslav Şiiir Antolojisi ile ilgili aldığı notları şu hüküm cümleleriyle tamamlar: "Bizim şairler bir grup ucubeymiş. Sadece antolojide olanlardan da bahsetmiyorum. Son iki yüzyılda içlerinden bir tane akıllı adam çıkmamış. Sırp, Hırvat, Sloven, Makedon -hiç fark etmez. Hepsi bunakmış. Bunu anlamak için hesap makinesine gerek yok."

Acı Bakanlığı'nın 71-74. sayfalarını okurken kendimi bir an Mikac hissettim. Türkiye'nin Mikac'ı! Çünkü onun bu tespit ve hükümleri üç aşağı beş yukarı son yıllar Türkiye şiir antolojileri için de geçerliydi. Sözgelimi antolojilere öyle hemen herkes alınmazdı. Antoloji hazırlayıcıları ya bir takım ön yargı mekanizmalarını harekete geçirir, sözgelimi ideolojik bağnazlıklarına prim verirler ya da ahbap çavuş ilişkisine rüşvet verir, sözgelimi ekipçilik, çetecilik gibi metaforlara yaslanırlardı. Dolayısıyla azınlıkta kalan, ötekileştirilen, ezilen toplum kesimlerinden çıkan şairler, hele bir de statükonun şiirine karşı dik duracak dinamik bir dili yüklendilerse bu antolojilere alınmazdı. 

Mikac'ın "ağlak zırlak şeyler" olarak tavsif ettiği yüzde ellilik ana, vatan, millet, devlet izlekli şiirler Türkiye'deki şiir antolojilerinde de benzeri oranı tutturur. Hele bazı dönemlerde bu oran üste de geçer. Zira şairlerimizin anacılık damarı güçlü, memleketçilik gubarmaları keskindir.

Gelelim megolamanlık imtihanlarına Türkiye'nin şairlerine. Burada yüzde onluk oranı ikiye, üçe katlar "bizimkiler" eminim. Murdar bir egoizm dili sarkar dizelerinden zira. Hatta ikinci şahsı da kendilerine yaklaştırırlar. Öteki yani üçüncü şahsı ise nadiren görürsünüz şiirlerinde. Doğal olarak onların şiirlerinde insandan çok çiçek, böcek, kuş, ağaç, gölge, güneş, ay, yıldız, vs. gibi şeyler avare avare dolaşır.

Yeni Yugoslav Şiir Antolojisi'ndeki şairlerle Vasatî Türkiye Şiir Antolojisi'ni dolduran şairlerin birebir müttefik olmadığı tek husus şiirlerindeki cinsellik oranıdır. Bu oran Türkiye'deki şairlerin metinlerinde hayli yüksektir diye biliyorum. "Bunu anlamak için hesap makinesine gerek yok." 

Hasılı kelam "müşfik diktatör" Tito döneminde oluşturulan Yeni Yugoslav Şiir Antolojisi ile Türkiye'nin başlangıçtan bugüne tek çizgi halinde devam eden statükosunda (isterseniz biraz güncelleştirelim, "Yeni Türkiye" yahut "Türkiye Yüzyılı" vasatlarında) oluşturulan yerli ve ulusal şiir antolojisi nitelikçe birbirlerinden farklı değil. 

Her ikisinde de insana değin sorunların muhtemelen bilerek dışarıda bırakılması aralarındaki benzerlik ilişkisini pekiştirir. 

Hele ki Türkiye şairlerinin otorite tarafından dayatılan devasa sorunlar karşısında devekuşu refleksi sergilemeleri teşbihte hatadan münezzehtir.

Yeni kitap!

Edinmek için tıklayınız!



2 yorum:

Adsız dedi ki...

Maşallah üstadım, kaleminize, kelaminiza sağlık. Doyurucu bilgiler, isabetli tesbitler, nice yazılara selam ve muhabbetle.

Şiiriçe dedi ki...

Hocam, kaleminize sağlık. Titizlikle yazdığınız bu güzel eserlerinizi bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz. 📚💐