ŞiirAnkara yazılarına başlıyorum. Şöyle de diyebilirim: Şairlerle ve şiirlerle Ankara'yı geziyor ve işbu yazıları yazıyorum. Yahya Kemal'in İstanbul'u için büyüttüğüm hevesi Ankara şiirleri ile Ankara'ya transfer ediyorum.
Bu yazılara standart bir form biçebilir miyim? Hayır, fakat günlük, gezi yazısı, eleştiri, tahlil gibi okuyabileceğiniz satırlar barındıracaklardır diyebilirim. İlave materyal de bulacaksınız ŞiirAnkara'da. Özellikle, ele alınan mekâna mahsus görseller...
Başlayalım bakalım, maceramız bizi nereye götürecek...
Ankara'nın Şairi ve Flanörü Cemal Süreya
Türkiye edebiyat atlasında Ankara merkezli en güçlü şiir hareketi İkinci Yeni olduğu gibi, adını bu kent ile özdeş kılan şairlerden başında da Cemal Süreya gelir. Ona bu vasfı yakışır bulmamız için "Oteller Hanlar Hamamlar İçin Sürekli Şiir" başlıklı metnini yeter kabul ederiz.
Bu kanaatim abartılı bulunabilir. Hayır, eğer abartılı bir söz söyleyecek olsaydım şairin "Göçebe" şiirinde geçen ve önündeki yanındaki, arkasındaki bütün bağlamlarından kopararak şuraya aldığım "Ankara’da dokunak (...) olduğunu" dizesini öne sürerdim. Hele ki "dokunak" sözcüğünün çağrışım değerlerini "âteşin, yürek delen, hırpalayıcı, duygusal, etkileyici; hatta falsolu, kinayeli..." gibi geniş açılı bir pergelle çerçeveleyecek olursak, Cemal Süreya şairaneliği bunların tamamına dokunur, tamamıyla dokunur. Haydar Ergülen'in "Şiir ile Ankara" yazısının sonlarına doğru bu şiire yaptığı dokunaklı göndermeyi ise bu şiirin duygu değeri ile ilişkilendirebiliriz.
Bu arada "Göçebe"de şehirler arası yolculuklara süzülen şair "Oteller Hanlar Hamamlar İçin Sürekli Şiir"de adeta Ankara flanörüdür. Sanırım Ahmet Telli'nin "Ankara'da/II" şiirinde "...Cemal Süreya'nın Kızılay'da/Huzursuz bir zürafa gibi dolaşması" şeklindeki betimlemesi de bu flanörlüğün somutluk kazanması ile ilgilidir. Şimdi somutlaştırma sırası bizde...
25 Nisan 2023, Ataç ve Adakale Sokaklar Üzerinden...
Sabah 07.20'de Sıhhiye'de metrodan indim. Sıhhiye'de metrodan inmek Kızılay'a göre daha sıhhat verici geliyor bana. Bütün işgallere rağmen hâlâ sulak ve yeşil bir alan var orada. Bir bölümü Valilik tarafından gaspedilen Abdi İpekçi Parkı. Sabahın tazeliğini alıkoyan parkın içinden Yenişehir Pazarı'na doğru yürüyorum. Uyuyan köpeklerin rahatsızlık vermeyeceği kesin. Bir kaç görsel alıyorum oradan. Birisini paylaşıyorum:
Yenişehir Pazarı'na varıyorum. Pazar açılmamış. Açılmayacak çünkü Çarşamba ve Cumartesi günleri kuruluyor. Ayrıca perşembe günleri de sosyete pazarına ev sahipliği yapıyor. Bir elimde vaktiyle Altındağ Belediyesi için hazırladığı Ankara Şiirleri Antolojisi, diğerinde fotoğrafları çektiğim cep telefonu. Yakınlardaki güvenlik mensuplarını ve tek tük geçen insanların meraklı bakışlarını bir tarafa bırakarak pazar yerinden fotoğraflar alıyorum. İşte Yenişehir Pazarı'ndan bir görüntü:
Cemal Süreya'nın şiirinde beni buralara sürükleyen bir çok unsur var. Fakat başı çeken bölümleri önceleyeceğim. Birinci sıraya metnin dördüncü bölümünde yer alan şu dizeleri koyacağım:
"Tam Ataç Sokak'tan Pazaryeri'ne dönüyorum kiBir sürü giysiyi üst üste atmış omuzlarına
Terzi çırakları pat pat düşüyorlar ortayaRengârenk kır çiçekleri gibi."
An itibariyle şairin baktığı noktada değilim. Süleyman Sırrı Caddesi'ne doğru yönelip o noktaya, yani Ataç-1 Sokak'a doğru yürüyorum. Sırasıyla caddeyi iki taraflı kesen Halk ve Sağlık Sokaklardan geçerek bu caddede başlayan veya sonlanan Ataç-1 Sokak'a ulaşıyorum. Cemal Süreya'nın baktığı noktadan pazaryerine bakıyor ve üstleri başları üst üste atılmış giysilerle dolu olan terzi çıraklarını arıyorum. Ortalık rengarenk kır çiçeklerine dönüşsün istiyorum. Ataç-1 Sokak'ın köşesinden çektiğim fotoğraf ile geçmiş zaman düşü kurmaya çalışmak bir hayli zor. Bakın bakalım:
"Adakale Sokak'ta İlhan Berk'i görür gibi oluyorumBir kentin tarihinde şairlerin ayak izleri"
Ataç'tan Adakale'ye yöneliyorum. 60-70 metrelik bir mesafe. Cemal Süreya'nın Adakale Sokak ile ilgili üstteki dizeleri şiirin yine dördüncü bölümünde fakat Ataç Sokak ile ilgili olarak okuduğumuz dizelerden öncedir. Demek ki benim yürüme istikametimin tam tersi bir istikamet üzere hareket etmiş şair.
Şiirin bu bölümünde Cemal Süreya "Bir kentin tarihinde şairlerin ayak izleri" dizesine sadık kalarak pek çok isme yer vermiş. Salah Birsel, Cahit Sıtkı, Cahit Külebi, Mehmed Kemal, Yılmaz Gruda, Orhan Veli, Hasan Şimşek, Şahap Sıtkı, Metin Altıok bunlar arasında... Şiirin hemen başındaki Edip Cansever, Turgut Uyar, Can Yücel isimleri de dikkate alınacak olursa, şairin şu teklifi yapmaktaki makul tutumu anlaşılabilir:"- Şair arkadaş,Bir derdin mi varBir şeyler çıkarmak mı istiyorsun derdindenAnkara'ya gelmelisin."
Şairler Cemal Süreya'nın davetine uyar mı bilemem. Ben kendime bakarım. Şu halde Ankara'ya gelmenin de ötesinde, Ankara'da bizden önce şehri adımlayan şairlerin ayak izlerine takıldım.
Adakale Sokak'tan yukarıya, Ziya Gökalp Caddesine doğru yürürken Tuna Caddesi ile Sakarya Caddesi arasında sağda Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu binasını gördüm. Cemal Süreya'nın bir maliye müfettişi olduğunu hatırlayıp bina girişinde bulunan güvenlik görevlisine yöneldim. Sorum üzerine, adı geçen kurulun 20-25 yıldan beri bu binada olduğunu söyledi görevli. Cemal Süreya'nın Ocak 1990'da vefat ettiğini düşünürsek bu binada görev yapma ihtimalinin olmadığını belirtebiliriz.
OTELLER HANLAR HAMAMLAR İÇİN SÜREKLİ ŞİİR
I .
Şu günlerde içkiye
düştüm, ondan mıdır bilmem,
Daha çok
seviyorum Cansever'i, Uyar'ı, Can Yücel'i
Bir de Fethi
Naci'yi, ve elbet Mustafa Kemal'i.
Ankara Ankara .
Bir kent değil
burası, bir acenta dizisi,
Bir işhanı, bir
umumi mümessillik belki,
Büyük mağazalar,
bahçeliğe özenen süpermarketler
Tutulmamak üzere
verilmiş bir söz gibi.
Sahi kaçıncı
sanat oluyordu şu mimari?
Birer önyargı
gibi uzuyor çağdaş caminin minareleri.
Opera: içine
dikiş gereçleri doldurulmuş ağırlıksız bir keman kutusu,
Osmanlı Bankası
davul;
Ve Emlak
Kredi'yle başlayan camdan metalden bir melodika ordusu:
Dol (An)kara
bakır dol!
Biletim öldü;
Gömleğim kirli.
Ek yapıların ana
yapıları böyle ezip geçmesinde
Yoksa ölümcül bir
beğeni de mi gizli?
Ne derdi buna
Sadettin Köpek, Necmettin Pervane ne derdi?
Tiren kuşları
daha Eskişehir'den başlayarak
Çarpa çarpa
bedenlerini kara vagonlara
Can boyasıyla
çizer portresinin ilk çizgilerini.
Evliya Çelebi'ye
kenti gezdiren rehberin de
Sesi yeraltından
geliyordu ve kemiktendi elleri.
Bir kadın torbaya
doldurulmuş gibi yürüyor
Yine de, belli,
içi içine sığmıyor.
Büyük Millet
Meclisi'ni hiç gözden kaçırmamakta
O nereye giderse
peşini bırakmayan Ankara Oteli:
İş Bankası da
kendine özgü bir humour'la süzüyor
Şimdi biraz daha
aşağıda kalmış Anıt-Kabir'i.
İşte bak, dün
humour sözcüğü için Fransevî'yi açtıydım,
"Şetaret"
diyordu yanlış okumadımsa Şemsettin Sami:
Ey şetaret
bankası, artık gelmiş sayılırsın Çankaya'ya!
Ben öyle her şeye
dikkat eden bir adam değilim,
Ama biliyorum, DÇM
için Marmara Oteli'ne gideceğim
Yakamda gizlilik
rozeti, eh çobanıllık da caba;
Vergi iadesi için
de Stad Oteli var.
Paraşüt Kulesi'ni
yukardan görmüş olursun ayrıca.
Adını titizce
saklayan bir sokak buldum
Şimdi söyleyemem
hangi alanın arkasında,
Oradan geçerken
hep seni düşünüyorum,
Belki de oralarda
bir yerdesin,
Sen tavşan
aralığı,
Sen ağzımın tadı,
Bir buluş
gibisin!
- Ağır ol Bay
Düzyazı,
Sen ancak uçağa
binebilirsin!
II
Ankara Ankara,
Ey iyi kalpli
üvey ana!
III
Biliyor musun
başkentim nedense
Birbirimizden
çekiniyoruz ikimiz de,
Sen yaslarına hiç
yaslanmaz oldun
Ben acılanma
yeterince.
Tek boynuzlu
yapılar arasında
İki katlı ve
gözlüklü bir hayırevi
Dayandım ak
bedenine öptüm öptüm
Aşkım değilsen
haber ver benzerimi!
Herşey öyle yeni
ki burda
Kolunu kaldırsan
yarının folkloruna katkı
Ama ben
budalalıklarla doldurdum
Yıllarca bütün
boş sayfalarımı.
Şurda işte tam şu
noktada Dede'nin
İç çekişi Bach'ın
soluk alışına karışıyordu,
Bir kapıyı açtım
ürktüm ve kapattım
Bir milyon adam
ayakta bira içiyordu.
Kim kimdik o gün,
unuttum şimdi,
Yalnız buz gibi
odada oturduğumuz aklımda,
Hani o arsız
sonbahar küçücüğü
Gözündeki
arpacıkla ısıtmıştı hepimizi.
Sen temiz hava
saklı su
Sen Bayan Nihayet
Sen bir mevsimin
sanat eki
Çeşmeler adın
kokulu!
IV
Hoparlörlerinde
halı ve mevlithan
Gri gözlerinde
zararsız kırlangıçlar,
Alnaçlarının
ardında kirli kan,
Önündeyse temiz
ve vurulandan akan.
Bugünün
sarkışıdır ama yarın için
Çıkan her kurşun
patlayan silahlardan,
Katılaş dur
yukarda katılaştığın kadar
Artık bir özel ad
oldun ey Duman!
Kooperatif
evlerinin sözleri boğazlarında: Çimento!
Alüminyum
mırıldanıyor zorluyor güçsüz belleğini,
Adakale Sokak'ta
İlhan Berk'i görür gibi oluyorum
Bir kentin
tarihinde şairlerin ayak izleri.
Şöyle mi derdi
İlhan Berk:
"Sevdiğim
kadınlar yaşlandınız hepiniz
Ama, inanın, yine
de özlediğim sizlersiniz."
Salâh Birsel bu
dizeleri şöyle geliştirirdi:
"İsterseniz
İlkyazın gazinosuna
Hep birlikte
garson girebiliriz."
Aldı Cahit Sıtkı:
“Özgürlüğümün bir parçası oldun artık
Hangi kuytuya düşsen hemen yapraklanırsın
orda
Cahit Külebi:
"O ozanlar
var ya büyük ozanlar
Biz yanarken
çıkarıdğımız dumanlar."
Evet Mehmed
Kemal, Yılmaz Gruda, Orhan Veli,
Şimdi hepsi
dipte, hepsi birer yeraltı suyu gibi.
Sevgilim bilemem
sesimi duyuyor musun
Bir gökkuşağıyla
doldurmak istiyorum içini.
Ve Hasan Şimşek,
Cahit Sıtkı'nın kasabalısı,
Ve içtiği rakı
kadar bembeyaz Şahap Sıtkı ki
Metin Altıok'a
devredip masadaki yerini
İnanılmaz biçimde
bu kentten gittiydi.
Tam Ataç
Sokak'tan Pazaryeri'ne dönüyorum ki
Bir sürü giysiyi
üst üste atmış omuzlarına
Terzi çırakları
pat pat düşüyorlar ortaya
Rengârenk kır
çiçekleri gibi.
- Şair arkadaş,
Bir derdin mi var
Bir şeyler
çıkarmak mı istiyorsun derdinden
Ankara'ya
gelmelisin.
V
Yakındoğu'nun
düpedüz Italyancasi: Farsça.
Yakındoğu'nun
zengin Fransızcası: Arapça
Yakındoğu'nun
duru Ingilizcesi: Türkçe
Yakındoğu'nun
dallı Ispanyolcasi: Kürtçe
Yakındoğu'nun
kırık Portekizcesi: Lazca
Yakındoğu'nun
yatay Çincesi: Ürgüp, Göreme
Yakındoğu'nun
sıcak ve çılgın esperantosu: pazaryeri,
Hani geçen sayıda
ondan söz etmiştim de.
VI
Ankara Ankara
Müfettişler
arasından geçiyor tiren
Bankası elektrik
Otel Mola
1 yorum:
Ankara sokaklarında nostaljik ve çağdaş bir şiirsel gezi yaptık.Devamini merakla bekler, başarı dileklerimi sunarım.
Tarık Torun
Yorum Gönder