26 Aralık 2020 Cumartesi

ŞİİRDEN GÜNLER-3

İZMİR, MAYIS 1986, “AVUSTRALYA SOKAK ŞAİRLERİ”…

İlhan Özdemirci’nin derleyip çevirdiği, Odak Yayın’ın Nisan 1986’da yayımladığı 64 sayfalık kitabı okumaya kısa fakat esaslı bir sunuş yazısıyla başlıyoruz. Özdemirci’nin dikkate değer ifadeleri arasından çekip alınacak o kadar çok şey var ki… Şiirin başka insanlarla/okurla paylaşılması ve böylece şiirle duygusal bir hesaplaşma yapılması, yeniden üretilmesi, sürekliliğinin sağlanması, devinim kazandırılması…

Bunlardan daha önemlisi, şairde ad yerine şiir aranması; öyle ya, sokak şairleridir söz konusu olan. Yazdığı şiiri kendi imkânlarıyla çoğaltan ve sokaklarda, caddelerde kendi elleriyle dağıtan adı sanı belirsiz insanlar. Öyle ki, “kağıt tomarları” arasından seçilip de elimizdeki kitaba alınanların pek çoğunda bile şairi tespit edilemeyen metinler vardır.

Gücünü sokaktan alan bu metinlere zaman zaman desenlerin, karikatürlerin, imza, çağrı ve adreslerin ve hatta başka bilgilerin de eşlik ettiğini belirtmiş İlhan Özdemirci. Fakat kitaba bunların görselini almamış. Keşke alsaymış…

Genel olarak “egemen anlayışın dışında” olan bu şiirler “reddedici, tepkici, sezgisel ve olgunlaşmamış” metinlerdir. Bununla birlikte, “ülkemizde, kendi dilimizde yayınlanan birçok şiirden daha iyileri vardır” içlerinde. En önemli husus ise, bu metinleri oluşturan şairlerin “sanatdini”ne tapmayışlarıdır.

Özdemirci her ne kadar bahsetmese de ben bu şair/şiir formatını, bir dönem Anadolu’da yaygın olarak gördüğümüz “Destan” şairlerininkileriyle ilişkilendirdim. Öyle ya, toplumu veya bireyi ilgilendiren herhangi bir olay karşısında, bu Anadolu şairleri kaleme sarılır, destanlarını yazar, şehirde bir matbaada bir şekilde çoğaltır, sonra köy köy, kasaba kasaba gezer, şiirini muhataplarına ulaştırırdı.

Bu kadar teknik açıklama yeterlidir sanırım. Gelin şimdi şiirlere odaklanalım. Ama önce şunu belirtelim: Bazı şiirlerin şairi, bazılarının ise başlığı tespit edilememiş. Başlıksız metinleri diğerlerinden ayırmak için başlarına (…) konulmuş. Bu şekilde, bazısı kısa bazısı uzun 25 şiir yer alıyor kitapta.

Bunlar arasında şairi belirsiz “Özlem Yetmez” şiirinde Avustralya’ya ve uluslararası ilişkilerine dair hassasiyetler ele alınıyor:

“Avustralya,

savaşlar olmayacak bir daha.

Endonezya, Japonya, Yeni Gine, Timon

komşular ve dostlar?

Amerikanın bağlaşıkları?

Askeri diktatörlükler?

Avustralya yöneticilerinin desteği?

Anımsa

dünya savaşları bir ve üçü.

Anımsa

Kore’yi, malaya, Vietnam’ı

anımsa yaşam ve ölümü.

Makinalı testereler keser insanları

üniformalari içinde canlı kemikler.

Anzaklar bizin için yeniden ölmezler.

…” (s. 19)

Şairsiz bir diğer şiir “Oldu Varsayabilir misiniz?” hayal dünyamızda ufuklar açacak bir metne benziyor. Okuyalım, tamamı şöyle:

“Aktör yitirdi notlarını.

Hiç kimse görmedi gösteriyi.

Meraklanmadı hiç kimse

Son yitirdiği duygusuydu çünkü.

Nedir başka kalan geriye?”(s. 42)

 

Şu dizeler de bence dikkate değer:

“V dünya bizim çevremizde döner/bizden geçerek dalgalanır denizler.” (s. 33)

“Üzüncün köprüsü ağlamaklı” (s. 52)

“Ve belki/Yuvarlanır gibi geçen zamana/Gelişigüzel bir bakış atacak/Eski, paslı sabana/Ve çürümüş/Yıllardır köşede/kalmış endişesiz/koşu takımına” (s. 60)

“Fırtınanın sınırındayız biz.” (s. 61)

Not: Bu yazı ilk kez "insaniyet.net"te yayımlanmıştır.

25 Aralık 2020 Cuma

NASILSINIZ?

45

hedef tahtası-

iyi oturun orda size koltuk dikilsin!

alnınız şiirsizlik başınız ablak duvar
eşyaya ve eşhasa kin kusuyor gözünüz

ne mamur binanız var karartıyor geceyi
gölgeniz işgal gücü ırak diğer yüzünüz

hile hurda desise akla gelen ne ise
kıtal katil katliam hepsi evet özünüz

-nişan

hamle ile heyecan hareket ve hararet
bize sunuldu hepsi nakkaşımız adı aşk

kardeleniz her daim elbet taşır şanımız
güle döner benzimiz karanfiliz adı aşk

mart ki fethe gelindir bahar ise sancımız
bize miras bir doğum evladıyız adı aşk

ok-

bir taş al ve at s(p)iyon’u vuracaksın!

Likâ Edebiyat, S. 45 (1 Mart 2004), s. 1.

22 Aralık 2020 Salı

MARC AUGÉ'NİN BİLEŞİK FİGÜRÜ

bir zorba yaşattı içinde ölü
yenildi özüne taze soytarı
şimdiyi unuttu örttü geçmişi
kibrinin tahtında hınzırın dölü

Ankara, 22 Aralık 2020

21 Aralık 2020 Pazartesi

TEHZİL

Öyle körüklediler ki karanlığı bu ara Şeb-i yeldayı şölene çevirdi şuara Müneccimle muvakkıt şaşırdı: Nedir Müptela-yı gama bunca maskara? Ankara, 21 Aralık 2020

19 Aralık 2020 Cumartesi

IPLAK

                                         Cihan Aktaş'a...

Ateş çemberinden geçseydik keşke
Köpek Didi'nin Çiftliği filmindeki gibi
Bir sirk aleminde oluyor evet illaki
Devlet-i ebed müddet geleneği...

Ama ablacım Köpek Dili filmindeyiz
Şimdi diğ'mi
Umamayız bu filmde aramayı Ç'yi
Hem kaç kişiyiz aklını yitiren
Yüklenecek hakikati...

Varsın revan içinde kalsın
Müennes kalpler iniltisi...

Ankara, 19 Aralık 2020



15 Aralık 2020 Salı

NASILSINIZ?

44
 

bu, bir ‘ayık’lama girişimi:

şıp şıp şıp… şimdi, dinleyin, terimizin engin musikisi, sizi sarsıyor…

zıııııııııızt… kesim mevsimi, kurtlu gövdeleri budayıp, atıyoruz ateşe, ısınma çalışmaları, iyi bir idman, hazırlık savaşa…

paaat küüüüt, paaaat küüüüüt… bu bir çürük söküm şenliği, toprağa musallat olana tokat, kök ayıklama etkinliği…

süpürün gidenleri!

alın teri, bıçkı hızar, kazma kürek, düğün bayram…

***

bu, bir adım ötesi:

verimli bir arazi, suluyoruz toprağı, çeşmemiz yine beden, bedenimiz bir ırmak, ırmağımız tertemiz ter, şıp şıp şıp…

ekip dikme dönemi, temel atış, has hamle, bağrına bağrına, vurarak, karnını yararak…

kök salış, boy pos alış, ağır ağır göynüme, gönenme…

çağırın gelenleri!

alın teri, diri beyin, soylu emek, büyük öfke, şenlik şölen…

***

bu, likâ okulu:

bol okuma, ince fikir, keskin zeka, zorlu uğraş, aşk ile savaş…

 

Likâ Edebiyat, S. 44 (1 Şubat 2004), s. 1.

8 Aralık 2020 Salı

ŞAİR EŞREF'TEN YENİDEN-6

Pâdişâhım! Vak'a-i Nemrûdu bir derhatır et,
Ben de Hakkın gerçi bir mahlûk-ı bi-dermânıyım
Çok mudur karşı gelip seninle etsem harb ü darp
Sen mezâlim şâhısın ben de sühan sultanıyım.

Yeniden:

Padişahım, 
Nemrut vakasını bir hatırla!
Günahkâr bir kuluyum gerçi ben de Allah'ın.
Fakat seninle cenk etsem çok mudur bana?
Sen zulümler şahısın
                    bense söz sultanıyım: Unutma!

İzmir, 1984



4 Aralık 2020 Cuma

ARİSTOPHANES'İN "EŞEKARILARI (YARGIÇLAR)" OYUNU ÜZERİNDEN "ÇAĞDAŞ TÜRK TİYATROSU" OKUMALARI

"Daha söze girmeden, konudan biraz uzaklaşmayı göze alacak ve açmayı düşündüğüm tartışmanın terimlerini aşama aşama kesinleştirecek bazı başlangıç saptamaları belirleyeceğim." (Marc Auge, Unutma Biçimleri, YKY, İst., 2020, s. 9)

MÖ 446 - MÖ 386 yılları arasında yaşamış bir komedya yazarıdır Aristophanes. Çağının komedya yazarlarının en büyüğü olarak nitelendirilir. Bilgelerin Şöleni, Babilonyalılar gibi, vaktiyle çeşitli tören ve şölenlerde oynandığı halde günümüze ulaşmayan oyunlarının yanı sıra, Akharnialılar, Atlılar, Bulutlar, Eşekarıları, Barış, Kuşlar, Lysistrata, Thesmophoriazusae (Thesmophoria Şenliğini Kutlayan Kadınlar), Kurbağalar, Kadınlar Mecliste, Ploutos gibi zamanımıza kadar gelen oyunları ile, klasik komedyanın olduğu kadar, dünya tiyatro tarihinin de burçları arasındadır.

M.Ö. 422'e tarihlenen Eşekarıları, onun günümüzde de hâlâ basılıp yayımlanan  ve tiyatrolarda sahne bulan bir oyunudur. Atina'nın adalet sistemini alır, hırpalar bu oyunda. Fakat bundan da önce, devrin diktatör devlet adamı Kleon'a ve onun oluşturduğu hukuksuzluk ortamına dikkat çeker. 

Eserde manidar bir şekilde merkeze yerleştirilen Kleon, M.Ö. 422'de ölen Atinalı hatip ve devlet adamıdır. Doğum yeri ve tarihi bilinmiyor, fakat kaynaklar ömrünün bir bölümünde dericilik işiyle uğraştığını kaydediyor. 429'da iktidara gelen Kleon, Atina'nın yayılmacı siyasetinin başrolünü oynar. İşte bu Kleon, Atina'nın hak hukuk işlerini de kendi elinde tutmak için, Aristophanes'in "Eşekarıları"nda da bahsettiği bazı ayak oyunlarına girişir. Mesela, Perikles'in iktidarı döneminde yargıçlara verilmeye başlanan bir obolos tutarındaki ödeneği Kleon üç obolosa çıkarır. Kurumsal bir geleneğe bağlı olmaksızın, kura yoluyla halk arasından gelişigüzel seçilen yargıçlar (Heliastes), Kleon'un bu hamlesiyle adeta ayak takımının mesleği haline gelmiştir. Böylece adalet mekanizması tümüyle Kleon'un siyasî güdümü altına girmiş, tümüyle soysuzlaşmıştır.  

Kleon, Eşekarıları'nın oyuncu kadrosunda fiilen bulunan bir oyun kahramanı değildir. Fakat eserin birbirine rakip iki baş kişisi olan baba ve oğul, onun adıyla kodlanmış, onun verdiği negatif ilhamla adlanmıştır: Philokleon (Kleon Dostu) ve Bdelykleon (Kleon Düşmanı). Bu simgeselliğin yanı sıra eserin farklı sayfalarında Kleon'a ve oluşturduğu diktaya dair tespitlere yer verilir. Bunlardan birisi, eserin sonlarında yer alan aşağıdaki diyalogdadır. Sabahattin Eyüboğlu'nun Türkçesi ile (T. İş Bankası Kültür Yay., İst., 2000) aktarıyoruz:   

"...
Bdelykleon: 
Flavtacı kız başladı çalmaya yavaştan.
Şölende Theoros, Eskhinos, Phanos, Kleon var
Kleon'un yanı başında da bir yabancı, Akestor'un oğlu.
Böylesi davetliler arasında bir türkü söylemen gerekse...

Philokleon:
Söylerim.

(...)

Bdelykleon:
Göster bakalım kendini. Ben Kleon'um diyelim;
Harmodios türküsünü söylemeye başlıyorum,
Sen de gel bakalım arkadan...
        (Türküye başlar.)
"Atina'da bir adam var..."

Philokleon:
(Başka bir havadan devam eder)
"Canlar yakar, çalar çırpar."

Bdelykleon:
Sen zor söylersin bunu, yakar seni,
Sürer seni bu memleketten,

Philokleon:
Ben de bir başka türkü söylerim o zaman:
"Ey yükselmeye doymayan insan!
Bu gidişle ne devlet kalır, ne vatan."

Bdelykleon:
Evet ama, yanı başındaki Theoros
Sarılıp Kleon'un ellerine:
"Ey dost, Adometos'u hatırla:
Dost ol yiğit insanlarla."
diyecek olursa, nasıl bağlarsın türküyü?

Philokleon:
Tatlıya bağlamam, derim ki yüksek perdeden
"Ben tilkilikten hoşlanmam
Kurtla da kuzuyla da dost olmam."

Bdelykleon:
Şimdi sıra Eskhinos'da; Sellos'un oğlu:
Seçkin adamdır, sanattan anlar; şöyle der:
"Gel sevgilim, gel gidelim;
Taselya bahçelerinde
Günümüzü gün edelim."

Philokleon:
(Kendi havasıyla)
"Bir olduk mu seninle ben
Dünya gelir peşimizden."

Bdelykleon:
Aferin, bu işi iyi kıvırdın doğrusu.
(...) " (s. 66-67)

Kleon'un adının net olarak geçtiği ve onun zulümlerine işaretin yapıldığı bir başka bölüm, "Koro" tarafından söylenen şu dizelerdedir:

"Kimi dedikoduculara göre ben,
Kleon'a boyun eğmişim sonunda,
Üstüme saldırıp türlü kötülükler edince bana.
Benim derim yüzülürken rahatı yerinde olanlar
Bağrışmalarıma gülüyorlardı uzaktan.
Bekliyorlardı ki canım iyice yansın da
Sunturlu küfürler savurayım herife.
Bunu görünce sustum ben de
İçimi gizleyip maymunluk ettim biraz.
Görsün bakalım şimdi Kleon
Kolaymıymış beni yıldırmak.
" (s. 69)

Bu iktibaslardan da anlaşılacağı üzere, Eşekarıları'nın "adı geçen kahramanları" arasında yer alsa da, Atina'da bir zalimin gölgesi, hüküm sürdüğü döneme yoğun bir şekilde çöküp oturmuştur. Bu tespiti yaptıktan sonra, onun adını bir yalama şekeri haline getirip kullananlara atfen, baş kahramanımız Philokleon üzerinden yol alabiliriz.

Philokleon (Daha önce de belirttiğimiz gibi, Kleon dostu; Kleon sever) Kleon'un soysuzlaştırdığı mekanizmanın en önemli temsilcisidir. Kleon'un hazırladığı ortamı bir yargıç olarak bütün olumsuzluklarıyla yüklenmiştir. Bünyesinde adalet mekanizmasının sapkın bir şekilde tezahür ettiği bu ihtiyar, yargılama yapmadan duramaz. Bu duruşma düşkünlüğü onda bir kötü huy derecesini geçmiş, sapıklık haline gelmiştir. Onun bu halini oyun kahramanlarından bekçi Sosias nöbet arkadaşı Ksantias'la konuşurken şöyle vurgular: "Ne azılı bir canavar bekliyorsun burada, bilmiyor musun?" (s. 11) Aynı Sosias, oyunun okur ve izleyicileri için, bu "azılı canavar"ın özelliklerini de tek tek sıralar: "Adam yargıçlık hastalığına tutulmuş, delisi olmuş bu işin. Tek düşüncesi adam yargılamak. Hep yargıçlar arasında, hem de en ön sırada oturmasa kahrından ölecek. Geceleri uyku girmiyor gözüne. Bir an dalsa hemen mahkemede buluyor kendini rüyada. Oy vermekle öylesine bozmuş ki adam, gece yatağından fırlayıp oy kupası arıyor karanlıkta. Gençler nasıl duvarlara sevdiklerinin adını yazarsa, bu da oy kupası resimleri çiziyor. Bir sabah horozu gün doğarken öttü diye mahkemeye verdi hayvanı. Horoz sanıklardan rüşvet almış da mahsus geç ötmüş; bizimkisi duruşmaya vaktinde yetişmesin diye. Şimdi artık akşam yemeğini yer yemez, getirin pabuçlarımı, diye bar bar bağırıp mahkemenin yolunu tutuyor, gidip orada bir sütuna dayanıp uyuyor; gün doğarken mahkemede hazır bulunsun diye. Mumlarla mühürlerle oynamaktan, eşekarılarına dönmüş bir halde geliyor eve. Çakıl taşı tükenir de oy kupasına taşımı atamam diye o kadar çakıl topladı getirdi ki, bahçe deniz kıyısına döndü. Kısacası yargı margı derken oynattı adam." (s. 14) Bu halinden ötürü, oğlu Bdelikleon onu eve kapatır, kapısına da iki bekçi diker.

Ama o bir yolunu bulur kaçmak için. Kapı kapalıysa baca vardır. Bacada yakayı ele veren Philokleon, kâh yalvarma yakarma, kâh tehdit ve şantaj, kâh yalan dolan, kâh olağanüstü güçlerden uydurduğu haberlerle ipini koparıp mahkemede yargıçlık oynamaya gitmenin yollarını arar. Bu yolda çevirmedik dolap bırakmaz. Eşeğini panayırda satma bahanesini bile tüymek için kullanmaya yeltenir. Olmadı dama çıkar, fakat her birinde yakayı ele verir. İmdatlar dilense de, olmaz, kurtulamaz oğlunun ev hapsinden: "İmdat, yargıçlar! Sevgili yargıdaşlarım! imdat, Kleon! Gelin, kurtarın beni!"

Bu arada Philokleon'un başında gözcülük yapan Sosias ile Ksantias'ın cevvalliklerini de unutmamak lazım. Onlar Philokleon'u kurtarmak için baskın yapabilecek yargıçlara karşı da teyakkuz halindedirler. Bunu oğul Bdelykleon'un söylediği şu cümlelere verdikleri yanıtla görünür kılalım: 

Bdelykleon:
"... Kızdırmaya gelmez morukları.
Eşekarıları gibi saldırırlar adama.
Sipsivri şişleri var kıçlarında
Bağıra çağıra, hoplaya zıplaya
Üşüşür üstüne sokarlar seni."

Ksantias:
Sen merak etme; kovanla yargıç gelsin isterse:
Bu taşlarla haklarından gelirim.

...
Devam edeceğiz.


2 Aralık 2020 Çarşamba

NASILSINIZ?

43

               “aranan fotoğraflar” şiiri


bekleme salonunda
‘anarşit’ler listesi
siyaz beyah çeilmiş
fotoğraf galerisi

her kim varsa hep kirçin
hem de özü kötüsü
gelen geçen bakıpdır
kendi görür sızısı

vardır hepsi ölmeye
hazır kıta dizisi
gidilecek düğüne
kim çalacak bu kösü

göğlerin zirvesinde
‘anarşit’lerin sesi
sesin senin en üstte
akis olsun gerisi

Likâ Edebiyat, S. 43 (1 Aralık 2003), s. 1.












Görsel: Ecinniler Dergisi, Kasım-Aralık 2020, s. 19.