Manhattan’daki ünlü 3 W barı (The 3 Ws, Letters, Arts and Sciences Bar) ilginç bir veda partisine ev sahipliği yapacaktır. Olağanüstü bir hayat yaşayan Leonard Wilde’ın ilginç bir tasarısı söz konusudur. Ölmeden önce son bir kez daha dostlarıyla buluşup onlarla mutlu bir şekilde, şenlik ve esenlik ile ayrılmayı düşünmüştür.
Adı Türkçe olarak her ne kadar “3 W, Edebiyat, Sanatlar ve Bilimler Barı” diye ifade edilse de, İngilizce “Kimiz? Burada ne arıyoruz? Nereye gidiyoruz?” soru cümlelerinden yani “Who, what, where”den mülhemdir. Anlatının ana mekânı olan ve roman boyunca da genellikle sanatçı, edebiyatçı, felsefeci ve bilim adamlarının cismen veya ismen içinde cirit atacağı 3 W barının sahibi Hugo Usher’dir.
Usher, ilkeli bir kişidir ve bazı kişilerin kendi mekânına girmesini istememektedir. Bu tercihini yaparken kimi estetik ve politik nedenleri dikkate almıştır. Bu bağlamda özellikle bara girmelerini yasakladığı dört kişi vardır. Bunların isimlerini barın en üst galerisindeki bir panoya kaydetmiştir. Söz konusu kişiler hemen hepsi pek meşhur olan Salvador Dali, Jean Paul Sartre, André Breton ve Maurice Merleau-Ponty’dir.
Peki, Usher’in bu meşhur kahramanların bara girmelerini yasaklamasında hangi gerekçeler vardır? Michel Rio’nun1995’te yazdığı Manhattan Son Durak (Özgür Yay., İst., 1996, özgün adıyla: Manhattan Nerminus) adlı romanından özetleyelim: İlki, yani Salvador Dali “Tüccar ressam ve faşizm sempatizanı”dır. Sartre, yani ikincisi üslupsuz ve dikkatsiz bir yazar olmanın yanı sıra, negatif bağlanma konusunda zaaf göstermiştir. Breton’a gelince, o, nazizmin bir edebiyat hareketi olduğu zannı oluşturmuştu kendisinde. Dördüncü yazar ise, nazizme karşı bir direniş örgütüne girmesi teklif edildiğinde, “Ne yazık ki hiç vaktim yok, çünkü tezimi bitiriyorum.” yanıtını vermiş, böylece açığa düşmüştü.
Usher, bara kabul etmediği bu dörtlüyle ilgili şu nihai hükmü vermiştir: “Alçaklara karşı duyduğum derin sempati, bu kişilerin kendilerine büyük düşünür havası verdilerinde bende uyandırdıkları tiksinti kadar büyük: tabii ürettikleri düşünce özellikle alçaklığa övgüyü içeriyorsa, ona bir şey diyeceğim yok.”
Nazistlere Kesin Yasak…
Usher’in tercihine döneceğiz, fakat bundan önce kitabını okuduğumuz yazar hakkında kısa bir bilgi sunalım: Roman, tiyatro, masal, öykü ve eleştirel denemeler yazan Michel Rio, Mélancolie Nord (1982), Le Perchoir du Perroquet (1983) Archipel (1987), Merlin (1989), Yanlış Adım (1991), Belirsizlik (1993) gibi romanlarıyla, “sınıflandırılamaz” bir türün temsilcisi kabul edilmiştir. Bu nevi şahsına münhasırlık yazarın Aykut Derman tarafından Türkçeye tercüme edilen Manhattan Son Durak romanında da gerek yapı gerekse içerik bakımından kendisini göstermektedir. Fakat biz eserin bu yönleriyle ele almayacağız. Dahası, eseri herhangi bir şekilde, bir bütün olarak masaya yatırıp farklı çıkarımlarda bulunmayacağız. İşimiz daha çok 3 W barı ve maliki olan Usher üzerinden birkaç kelam edebilmeye endeksli…
Anlatıcı bir yerde “seçkinler morgu” diye eğretilemiş 3 W’yi. “Gerçekten de burası New York’un kültür yaşamının en seçkin lokallerinden biriydi.” Madem öyle, yukarıda da işaret ettiğimiz üzere, romanda bu bara yolu düşen veya bu mekanla birlikte bir şekilde adı anılan seçkinlere dair bir liste sunalım: Paul Manship, Lee Lawrie, Pablo Picasso, Lothar Baumgarten, Alain Marcon, Mallarmé, Chn Cage, Archie Shepp, Ornette Coleman, Luis de Pablo, Karlheinz Stockhausen, Martha Graham, Goethe, Minelli, John Ford, Fritz Lang, Kurosawa, Roman Jakobson, Noam Chomsky, Paul Anthony Samuelson, Richard Feynman, Scipio Africanus, Duke Ellington, Victor Hugo, Gautier, Alexandra Hamilton, Alan Stewart, Mary-Olivia Milton Ambrose, Roger Rabbit, Edgar Allan Poe, Stephen Jay Gould, Balzac, Plaubert, Gloria O’War, Terry Jones, Monty Python, Mankiewicz, Monteverdi, Purceell, Bach, Rameau, Mozart, Bartok, Schönberg, Bolden, Bessie Smith, Ellington, Lewis, Hopkins, Charlie Parker, Mary-Lou Williams, Davis, Caltrane, Shepp, Coleman, Diogenes, Büyük İskender, Bernhard Rieman, Stoa, Socrates, Ruskin, Einstein, Heisenberg, Dirac, Chandrasekhar, Muhammed Ali, Aristo, Herakleitos, Kant, Hegel, Newton, Einstein, Schrödinger, Hawking, Prigogine, Descartes, Spinoza, Malebranche, Dreyfus, Eccles, Winograd, Husserl, Changeux, Anaksagoras, Alkmeon, Hippokrates, Demokritos, Platon, La mettrie, Diderot, D’Alembert, Baron D’Holbach, Monod, Weinberg, Brandon Carter, Voltaire, Panloss, John Wheeler, Everett, Newton, Laplace, Dyson, Heidegger…
Heykeltraştan müzisyene, biyologdan fizikçiye, edebiyatçıdan felsefeciye pek çok alana ait bu kadro eşliğinde 80 sayfalık romanda pek çok “ağır” konu, kuşkusuz Leonard Wilde’ın ve Hugo Usher’in ilgi, tercih ve yönlendirmeleri doğrultusunda, gündeme gelir, konuşulur, müzakere edilir.
Bu arada, bunca geniş bir kadro, bir şekilde 3 W’ye girebilirken, Dali, Sartre, Breton ve Ponty’nin yasaklı olması garip ve şaşırtıcı değil. Faşizme, nazizme bir şekilde göz kırpmaları söz konusuydu zira…
Konu romanın başka sayfalarında da farklı bağlamlar eşliğinde gündeme gelir. Şurada olduğu gibi: “Kararlı biçimde modern kafalı olduğu anlaşılan biri, Heidegger’in Varlık ve Zaman’ından söz edecek oldu, ne var ki Usher ona, kendi yurtluğunda Nazilerin ve onlarla ilişkisi olanların et ve kemik olarak ve de ruh olarak bulunmasının yasakladığını kesin biçimde bildirdi.” (s. 66)
Ben bu Usher’i tuttum. Doğrusunu yapmış. İnsanlara kan kusturan bir ideolojiyle zerre kadar teması olan yapılar, yerel veya genel, ulusal veya evrensel, mahkûm edilmeli…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder