Macar şiirinin Âkif'i diyebileceğimiz Endre
Ady (1877-1919)'in Kan ve Altın
( Adam Yay., İst., 1992, 51 s.) kitabını Tahsin
Saraç çevirisinden okudum.
Endre Ady 20. Yüzyıl Macar şiirinin en
büyük şairleri arasında kabul ediliyor. Hayatıyla ilgili bazı kesitler
aktaralım: Bir köylü çocuğu olarak dünyaya gelmiş, hukuk öğrenimi görmüş,
gazetecilik yapmış. Canlı bir kültür hayatının yaşandığı Magyvàrad şehri onun kişiliği
ve şairliğinde oldukça etkili olmuş. Bununla birlikte hayatında büyük
çalkantılar oluşturan, şiirlerinde Leda
adıyla anılan aşkının peşi sıra gittiği “güzel
çılgınlıkların kutsal şehri” Paris’te Beaudelaire
ve Verlaine’in şiirleriyle tanışması
sanatına olumlu katkılar sunar.
Bir süre Leda için yazdığı lirik
şiirlerden sonra sanat algısında köklü bir değişiklik yapar, kalemini “ulusal bilincin uyandırılması” amacıyla
kullanır. 1906’da Macaristan’a dönen şair aynı yıl Uj Versek (Yeni Şiirler)
kitabını yayımlar. “Gözüpek
yenilikleriyle fırtınalar koparan bu kitap gerici-tutucu eleştirmenlerin
saldırısına” uğrar. Devamında yayımlanan Ver as Arany (Kan ve Ateş) Holnap
(Yarın) gibi kitaplarıyla da atılımlarını sürdürür. 1908’de Nyugat (Batı)
dergisi bünyesine giren Ady, bu dergide merkezî bir konuma gelir. 10 yıl süren
bu dönem boyunca toplumsal çalkantıları tema edinen şair, yeni kitaplarını da yayımlamaya devam eder:
İlyas’ın Arabasında, Sevilmek İsterdim, Tüm Gizlerin Şiirlerinden, Kaçan Yaşam,
Kendi Sevimiz, Beni Kim Gördü bu kitaplar arasındadır.
1910’dan sonra Macaristan iç işlerinde yaşanan bunalımlar şairi yeni ufuklara taşır. Bir süredir bayraktarlığını yaptığı burjuvaziden umudunu keser. Köylülerin gericiliği de ortadadır. “Bakışlarını işçilerin savaşımına yönel”tir şair. Bu tutumu onun yeni düşmanlar kazanmasına neden olur. Gelen tepkilere “Size Bir Çeyiz Sandığı Gönderiyorum” şiiriyle yanıt verir.
“Demokratik devrimi savunan ve işçi haklarına ilgi duyan” şair Birinci Dünya Savaşı’nın başlayacağı dönemden itibaren köşesine çekilir. 1918’de A Hallottak Èlén (Ölülerin Başında) kitabını yayımlayan şair Dünya Savaşının yıkımları karşısında yalnız ve çaresiz kalmıştır. 1918’deki Macar Ekim devrimi sırasında hastalıktan yatağından kalkamayan şair 1919’un başlarında vefat eder.
Endre Ady’nin şiiri “alışılmamış benzetmeler, yeni anlatımlar,
diri duygu ve imgelerle” örülü bir şiirdir. İnsanlığın yıkım ve mutsuzluk
nedenlerine karşı savaş açmış, haksızlıklara karşı olmuştur. Özgürlük ve barış
yanlısıdır. “İnsana utanç değil onur
veren kavramlardan yanadır.”
Okuduğum Kan ve Altın kitabında da bu
saydıklarımıza dair ipuçlarına rastlanır:
“Acılı ve kargışlanmış bir halktır Macar halkı
Devrimler içinde yaşadı
Gömütlerine tükürdüğüm alçaklar bize hep
Çare diye sundular ürküyü ve savaşı.” (s. 12)
“Evet
siz yüce beyler, söyleyin ne olacak
Nerelere kaçacak alçak ordunuz, nereye
O soygun kalenizden; kapıyı kapadığınızda
Büyük bir gürültüyle? (s. 16)
“Hayaletler
her zaman dolaşıp durur burda
Gömüt kokusu ve sis doldurur içerleri
Loşlukta gölge ruhlar fısıldaşıp dururlar
Ve bir de kargışlanmış ordu iniltileri.” (s. 19)
“Düşteymiş
gibi gördüm, iğrençlikler arasından
Hangi yıkımın Macarlar üstüne çöktüğünü
Ah, kimi kez nasıl da güçsüz kalıyor Tanrı.” (s. 31)
“Ve
yeniden yaşarken şunu haykırıyorum:
Bunca insansızlıkkta insanım ben yine de!” (s. 32)
Gelelim "Bir Günümüz Yalvacının
İlenci" (s. 29) şiirine...
"Ülke kıyımlarla dolup taşıyor ve kent zorbalıklarla. Kurtuluş aranıyor
ama bulunamıyor. Yıkım üstüne yıkım.” (Ezechiel, 7) Eski Ahit’teki bu
betimleme, şiirin başına atıf olarak yerleştirilmiş. Böylece, asırlar, mekânlar
ve kültürler arası bir aktarım yapılarak yaşanan “kıyımlar”, “zorbalıklar”
ve “yıkımlar”a temas edilmiş olur.
Yalvaç (Peygamber) bütün bunların derdiyle feryat etmektedir şiirde. İçinde
bulunduğu ve temsil ettiği toplumun başına gelen bunca felaket, feryadını ilenç
(beddua) cümleleriyle sentezlemektedir.
Metin, her bireri beşer dizeden oluşan
dört bentten oluşuyor. “Bütün
aşağılananlardan daha aşağılanmış ben” dizesiyle başlayan ilk beşlikte “Yalvacın, öfkeden yedi kat göğe çıkan”
sonu gelmez beddualarına temas edilir.
Şiirin ikinci bendi üzerinde kelam
etmeye daha fazla imkân sunuyor:
“Cehennem
ortasında bulduk birden kendimizi
Korkutmacalara ve kırbaçlamalara
Karşılık verecek öfkemiz kalmamış gibi,
Tanrım, ölüm melekleri hiçbir
Geçmişi böylesine silip süpürmemiştir.”
Burada başa gelen belaların, yaşanan
kıyım, zorbalık ve yıkımların “cehennemî”
bir nitelik taşıdığı, ölüm melekleri maziye ait değerleri tümüyle yok etmiş,
üstüne üstlük böylesi silinip süpürülmelere maruz kalan toplumun olan biteni
kanıksadığı, karşı bir tepki gösterecek öfkesinin bile kalmadığı belirtilir.
Bir sonraki bentte ise yitirilenlerin ve
yitirileceklerin haddi ve hesabının olmadığı belirtir şair. Üstte belirttiği
tepkisizlik haline farklı bir boyut getirir bu arada: “Tüm eylemlerimiz donmuş birer düş, bumbuz/Ve de tüm düşlerimiz artık
donmuş bir eylem”.
Gelelim son beşliğe. Şair insana olan
güvenini yitirdiğini söylüyor önce. Gözünde insanın “hayvandan daha iğrenç” bir konuma geldiğini belirtiyor. Bu hâl
karşısında “yalvaçlar bile kem küm et”mektedir.
Öyleyse beddua hak edilmiştir. Net ve sert bir şekilde:
“Cehennemin
cehennemini, boşluğun boşluğunu
Ver bize yüce Tanrı, ver bizlere sen bunu.”
Şimdi isterseniz mutsuzluğa, acıya,
kargışa, iğrençliklere, aşağılamalara, insansızlıklara, zorbalıklara, kıyıma,
yıkıma… dair atıflar taşıyan yukarıdaki dizelerin bugünkü yerelimizde hangi
cehennemî hallere denk geldiğine dair birkaç veri sunalım:
Resmi açıklamalara göre bugüne kadar
Türkiye’de salgından ölenlerin sayısı 95.954. (9 Mart 2022)
2021 Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde (Rule
of Law Index) Türkiye 139 ülke arasında 117'inci sırada…
Avrupa Konseyi 2020 Ceza
İstatistikleri'ne göre Avrupa cezaevlerinde nüfusa oranla en fazla tutuklu ve
mahkûm Türkiye’de... Türkiye’yi Rusya ve Gürcistan takip ediyor.
KHK’larla görevinden ihraç edilen kişi
sayısı 125 bin 678… (4 Mart 2022)
Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) Şubat
2022’de yıllık yüzde 54,44 oranında arttı. (3 Mart 2022)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder