Bir öykünün sinopsisini çıkarmaya çalışacağız: Sakin bir kasaba, bir yavaş şehir. Mesleğini tesadüfen edinmiş bir komiser. Kasabanın güvenlikle ilgili bir sorunu ve dolayısıyla polise ihtiyacı yok. Bu yüzden genellikle halktan bir kısım ileri gelenlerle, mesela eczacıyla, dişçiyle pişpirik oynuyor; gazeteciyle güncel sosyal olaylarla ilgili geyik muhabbeti yapıyor. Gazeteci, mesleğini bilinçli yapan birisi. Kasaba gazetesinin fal sayfası yazarı. Gelecekten haberler veren bir müneccim.
Bir zaman gelir, hava birden değişir. Ülkede hükümet darbesi olur. O güne kadar üniforma giyme ihtiyacı hissetmeyen kasaba komiserin ilk işi üniformayı sırtına geçirmek olur. Ardından tavır ve davranışları değişir, dili emir ve komuta kipine dönüşür. Bu arada hızla kilo alır, semirir; halkın ifadesiyle, "domuz"laşır.
Başta gazeteci olmak üzere kimse ondaki değişikliğe inanamaz. Fakat komiser ta baştan beri ve her zaman aynı şarkıları söyleyen sarhoşlarla başlar işe: "Toplum düzenini bozuyorlar, ar ve haya duygularını zedeliyorlar" diye onları tutuklattırır. Bu durum müneccim gazetecinin satırlarına kasaba "yakın geleceğinin karanlık" tablosu şeklinde yansır.
Bir gün, "hükümet darbesini, parlamentonun feshini, sendikaların kapatılmasını ve işkenceyi" tel'in eden kasabanın tek lisesindeki öğrenciler komiserin gazabına uğramaktan kendilerini kurtaramazlar: "Hepsi tutuklanır." Gözaltına alınan 60 gençten 10'unu komiserlikte alıkor ve işkence yapar: "Alaca karanlıkta, inlemeler, imdat sesleri, insanın içine işleyen bağırtılar duyuldu. Ana-babalar (özellikle analar) komiserlikte çocuklarına işkence yapıldğına inanamadılar. Ama gerek buydu işte."
Bu arada astrolojist gazetecinin gidişatla ilgili tahminleri daha bir kararmaya başlar: "Kan akacak, ama sonunda adalet yerini bulacak." Lakin hemen değil, daha vakit var.
Çocukları işkenceye çekilen ana babalar kasabanın tek avukatına ricacı olurlar. Avukat meseleyi çözebilmek arzusuyla kasabanın yargıcıyla görüşmeye gider. Fakat o da ne, yargıç da hürriyetini kaybetmiştir, tutuklanmıştır: "Bu gülünçtü, ama o ölçüde de doğruydu." Bunu öğrenen avukat bir anlık cesaretle komisere gidip durumu dillendirir. Gelgelelim daha kekeleme aşamasındayken zılgıtı yer, oradan uzaklaştırılır. İflah olmaz avukat çarenin başkente müracaat etmekten geçtiğini düşünür. Gider, ama dönemez. Bir süre sonra müvekkilleri cezaevindeki avukata sigara göndermeye başlarlar!
Bu arada, vaktiyle bir fabrika patronunun işçi ve memurlarının olası muhalif oluşumlarını etkisizleştirmek amacıyla kasabaya açmış olduğu lokal, hükümet darbesi öncesinde olduğu gibi, sonrasında da genç, yaşlı, kadın, erkek pek çok halktan kişinin buluşma mekanıdır. Darbe öncesi zamanlarda oraya sık sık eğlenmeye gelen komiser, sosyolojik vaziyet değiştikten sonra bir gece topunu tüfeğini toplayıp deyim yerindeyse lokali basar. Tehdit ve şiddet kusarak kendisiyle dans edecek bir bayan talep eder. Bu küstahlığına olumlu bir yanıt alamayınca, orada inşaat işçisi kocasıyla birlikte bulunan ve hamile olan, dahası erken doğum riski taşıyan bir kadını, kocasının sert tepkilerine rağmen, tacizle dansa kaldırır. Kendisine tepki gösteren kocayı o anda derdest ettiren komiser, hamile kadını uzun süre dans pistinde tutar. Halktan hiç kimsenin itiraz edemediği bu süreçten sonra pek tabii olarak kadın düşük yapar. Kocası ise komiserin sorgulamaları eşliğinde aylarca tutuklu kalmıştır.
Yaşanan vahim süreci bertaraf etmek için halktan ileri gelenler kasaba doktorunun başkanlığındaki bir heyet halinde başkente giderler. Aldıkları yanıt maalesef, komiser hükümetin güvendiği bir adamdır, şeklindedir. Dolayısıyla süreci sakin bir şekilde zamana bırakmak en iyisidir!
Bütün bunlar perde perde olup dururken, müneccim gazetecinin günlük yorumları da süreci kademe kademe konu edinir: "Birilerinin hesap vereceği zaman yaklaşıyor." "Gücünü zayıflara karşı kullanan kişi için durum kötü." "Güçlü olan düşürülecek. Ölüm fermanını kendi imzaladı." "Yıldızlar onun sonunu haber veriyor. Ömrü doldu. Zorbanın oğlu ölecek."
Bu yorumları gün gün gazeteden okuyan komiser, astrolog gazetecinin evini basmaya karar verir. Ekibiyle birlikte gazetecinin evine vardığında, adamlarının dışarıda kalmasını, hesaplaşmayı tek başına yapacağını bildirir. Eve girdiğinde gazeteciyi tehdit eder, yorumları değiştirmeye zorlar. Kuşkusuz gazeteci direnir, yıldızların yalan söylemediğini belirtir:
"Zorbanın oğlunun daha yıllarca mutlu ve çok sağlıklı olarak yaşayacağını yazacaksın."
"Ama yıldızlar başka şeyler söylüyor, komiser."
Bu son diyalogdan sonra, astrolog gazeteci tek el ateşle komiserin canına okur! Yıldızlar yalan söylememiştir!
***
Mario Benedetti'nin eserleri Türkçe'de bir hayli karşılık bulmuş; Yıldızlar ve Sen'den başka Mola, Aşk Kadınlar ve Hayat, Kırk Köşeli İlkbahar, Edebiyat ve Devrim gibi adlarla kitapları tercüme edilmiş.
Bunlardan Edebiyat ve Devrim "Latin Amerika Üzerine Denemeler" alt başlığını taşıyor. "Latin Amerikalı Yazar ve Olası Devrim", "Yazar ve Tercihleri", "Azgelişmişlik ve Edebiyatın Göze Aldıkları" gibi üç ana başlık altındaki makalelerde Benedetti'nin hem ideolojik hem de edebi görüş, duyuş ve düşünüşlerini okuyabilirsiniz. Bir alıntı ile hem Edebiyat ve Devrim'in içeriğini ihdas ettirmeye çalışalım hem de Benedetti'nin mücadele ettiği ("Yıldızlar ve Sen" öyküsündekine benzer) sosyolojiyi görelim. Üstelik, henüz 1973 hükümet darbesinden önceki günleri anlatmaktadır yazar. Bu betimlemenin darbe sonrası nerelere evrileceğini düşünün bir de: "... polisin hergün zorla özel ve aile yaşamına el attığı; yurttaşların bir yargıç serbest bırakılmalarına karar verdikten sonra bile hapis kaldıkları; zorbaca, her türlü özgürlüğü boğan komşuluk kayıtlarının doğrudan Nazi rejiminden koypa edeldiği; içişleri bakanının bizzat faşist çeteler kurduğu ve muhbirliği yüreklendirdiği; sansürün yalnızca belli sözcükleri değil, ayrıca bunlarla ilgili yorumları ve dolaylı anıştırmalı da yasakladığı, polisin işkencesinin parlamento araştırma komisyonlarınca kanıtlandığı ve hüküm giydiği burada, bu 1971 Uruguay'ında büyük toprak sahiplerin, bankerlerin, gönüllü askerlerin ve sömürgecilerin basını..."
Bir roman olan Kırık Köşeli İlkbahar ise Benedetti'nin darbe sonrası süreçte, sürgünde yazdığı bir anlatıdır. Uruguaylı muhalif Santiago'nun hapishane hayatını ve sürgündeki aile bireylerini özgürlük bağlamında ele alan Kırık Köşeli İlkbahar, dramatize edilmiş sahnelerden ziyade, monologlar yapan karakterlerin monologları arası geçişlerle sağlanan bir anlatıma sahip. Romandaki her bir kahraman adeta taş bir hücreye kapatılmış gibi derin bir yalnızlık içindedir. Yazar, eleştirmen ve çevirmen Lily Meyer eserin yer yer biyografik özellikler taşıdığını tahassüs ettirir. Sözgelimi eserdeki karakterlerden birisinin de Benedetti olduğunu, bazı satırlarda kendi yerinden edilmesine dair anlatımlar yaptığını söyler Meyer. Kırık Köşeli İlkbahar'ın "Yıldızlar ve Sen" öyküsüyle tematik bir ilişki olduğunun anlaşıldığını umarak bu faslı kapatalım.
Şimdi tekrar sinopsisimize dönelim. Madem bunu Benedetti'ye ait "Yıldızlar ve Sen" adlı öyküden devşirdiğimizi belirttik, öykünün içeriği ile ilgili başka veriler de aktaralım: Bunlardan en önemlisi konusunu Uruguay'da 1973'te meydana gelen "hükümet darbesi"nden alıyor olması. Öykü, darbe öncesi ve sonrasıyla, bir küçük şehir (Rosales) üzerinden, Uruguay sosyo-psikolojisini çarpıcı bir şekilde betimliyor. Ağırlıklı olarak bir polis şefi (Oliva) üzerinden hükümet darbesi aparatlarının zalimane tutumları ile başta bir gazeteci (Arroyo) olmak üzere öğrenci, ebeveyn, avukat, doktor, işçi, hamile kadın gibi halk içindeki farklı kesimlerin hükümet darbesi sürecindeki mazlum hallerini sergiliyor.
Sözü, bir nesneyi bıçakla keser gibi kesmek istiyorum: "Yıldızlar ve Sen"deki manzaraların çokça yaşandığı bir ülkedeyiz, malum. Peki, Mario Benedetti bu öyküyü tasarlayıp yazarken evrensel bir niyet güttü mü? Belki evet. Fakat somut ve net olarak şunu söyleyemeyiz: 1973'ten yaklaşık yarım yüzyıl sonra Güney Amerika modeli bir sürece evrilen Türkiye'deki muhafazakar istisna halini göremezdi, kastedemezdi Benedetti!
Fakat edebiyat görüyor, kastediyor.
KAYNAKÇA:
Mario Benedetti, Yıldızlar ve Sen, (Çev. Zerin Günyol) Alan Yay., İst. 1988.
Mario Benedetti, Edebiyat ve Devrim, (Çev. Nesrin Erol), Belge Yay., İst. 1995.
Mario Benedetti, Kırık Köşeli İlkbahar, (Çev. Filiz Öztürk), Ayrıntı Yay., İst., 2014.
Serdar Şengül, "Mario Benedetti ve Latin Amerika'da Edebiyat", Toplum ve Bilim Dergisi, S. 160, 2022, s.221-234.
https://www.newyorker.com/books/page-turner/mario-benedettis-wise-lonely-novel-about-political-exile (Yazar: Lily Meyer; Erişim Tarihi: 21.08.2025)
https://www.latimes.com/world/mexico-americas/la-me-benedetti19-2009may19-story.html (Yazarlar: Chris Kraul ve Andres D'Alessandro; Erişim Tarihi: 21.08.2025)
Ankara, 22.08.2025.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder