Yurdumdan ayrıldım, artık yurdum
Üzgün
Ülkesi! Ben ki üzülmenin
ilmine
vardım, ilmini yazdım.
taçyaprağım
oldu üzüntü.
Uzun
sürer, eğitir, sağaltır ama.
Aklı
başa getirir.
Sonrası,
gümüşî yolculuk;
altın
ummasın, bakır bulsun yola çıkan.
Yola
çıkan ne altın ne gümüş ne bakır.
suyu
kesik çeşme bulur, avunur.
Der
ki çeşme: hiçbir şey demez.
Bilge
sözüdür, ben değil, o söyledi:
Yürü git dedi, yurt
kalmadı
kendine
yeşil ova
kendine
Arâbatı
kendine
çadır bul;
belki
ordan bir kavim.
-iyi
huylu bir kavim-
umut
ki eskimeyen ekmektir
doy
işte onunla!
Haklıydı
bilge,
susup
oturdum.
Mayıs 2021 dergilerinde yayımlanan manzum
metinler arasından teşrih masamıza çekip aldığımız “Elveda Yurdum” Sina Akyol (Ankara, 1950)’un kaleme aldığı bir şiir.
Asıl adı Hasan Sina Akyol. Ankara İktisadi
Ticari İlimler Akademisi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu (1972)
bitirdikten sonra bir süre (1970-1979) memurlukta bulunur. Akabinde TRT Ankara
Radyosu’ndan (1979-1981) prodüktörlük yapar. 12 Eylül rejimi onu bu işinden
ihraç eder. Çayırkuşu Zaten Hep
(2019)’teki “Sepya Resim” şiirindeki şu dizeler bu süreçle ilgili olsa
gerektir: “Gencidim, yurtseverdim/ parkam vardı, potinliydim/haytanın tekiydim, buydu suçum/işimden oldum”. Artık geçimini İstanbul
ve İzmir’de (1981-1998) reklam yazarlığı yaparak sağlayacaktır. 1998’de TRT’ye
geri döner ve İzmir Radyosu’nda yapımcılığa başlar.
1960’ların ortalarından bu yana şiir
dünyası içinde yer alan Sina Akyol, ilk gençlik yıllarında kendisini bir
süreliğine Ümit Yaşar Oğuzcan, Turhan Oğuzbaş gibi şairlerin “efkâr”lı dizelerine
teslim eder. Bu dönemini 1967’de Feyzi Halıcı’nın Çağrı dergisine şiir
göndermekle noktalar. Fakat şair kendisini “zırcahil”
bulduğu yıllarından, bu “gayrıresmî”
tarihinden bir ‘eser’ de bırakmıştır.
Aynı yıl (1967) H. Sina Akyol imzasıyla yayımladığı ve şairle ilgili biyografik
çalışmalarda pek yer verilmeyen, dahası şairin de yok saydığı, Gecenin Yeşil Ağladığı Saat adlı
kitaptır bu. Sonrasında, kendi ifadesiyle, “zamanın
kalbürüstü dergileri”nde şiirler yayımlayan şair, Arkadaş Z. Özger’in yönlendirmesiyle
daha nitelikli edebiyat mahfillerine ulaşabilir. Fakat bu arada şiirle arasına
mesafe koyduğu “altı yıllık bir ara” vardır.
Her ne kadar rahmetli Hüseyin Avni Cinozoğlu bu ‘ara’yı şair ve şiir lehine “Su
Tadında’yı yayımlamak için otuz yaşını bekleyerek büyük bir sabır göstermiş”
diye bir ‘hikmet’e bağlasa da, aslında
Sina Akyol “Bu işler şiirle-miirle olmaz.”
diyerek “DİSK’e bağlı bir sendikanın
Ankara şubesinde, ücretsiz duygularla, eğitim ve örgütlenme sekreteri olarak”
çalışır ve şiire mola verir. Bu süreç Su
Tadında (1980)’nın yayımıyla tekrar şiir lehine evrilir.
Sözü, şairin bugüne kadar yayımlanan diğer
kitaplarını sıralayarak toparlayabiliriz: Lokmanla
Geçen Şen Günlerim (1982), Haytalarla
Hatmiler (1990), Ayda Tümör İzleri
(1994), Avluda (1996), Meğer Söz Gümüş (1996), İkindi Kitabı (1999), Belki Çiçek Dağına (Toplu Şiirler, 1999),
Olmanın Halleri (2002), Meğer Söz Bakır (2006), Yetinmek Sevindirir (Kendi Seçtikleri,
2007), Vadedimveylaya (2011), Salyangoz İlmi (2014) Kişisel Antoloji (Seçme Şiirler, 2015), İtiraz ve Teşekkür (2015), Çırıl ve Çıplak (2016), Sütün Huyu (2016), Şükür, İnce Yurt (2017) Binbir
Gece Masalları (2018, Nesrin Kültür ve Erol Özyiğit ile birlikte), Uzaktan Uzağa (2018, Gültekin Emre’yle
birlikte), Çayırkuşu Zaten Hep (2019).
Akyol’un bu şiir kitaplarının yanı sıra Düzyazdım
(2012) ve Zamana Bırakılmış Yazılar (2020) adlı mensur
kitapları da vardır.
Sina Akyol’un şiirini 1983’te kütüphaneme
giren Lokman’la Geçen Şen Günlerim’den
itibaren takip etmeye başladım. Bu kitabın alt başlığı olarak kaydedilen “Yoksul yurda, çulsuz güne, derin suya, narin
kıra, bilgin ota, kuşbaz göğe dair, üzgün, bezgin, mahzun ve mutlu şiirler
demeti” şeklindeki metin hayli ilgimi çekmişti. Bugün baktığımda, bu metin
adeta şairin poetik tutumunun bir özeti olmuş diyebiliyorum. Bu tespiti, ele
aldığımız “Elveda Yurdum”a,
dolayısıyla şairin hâlen yazadurduğu şiirlere değin ulayabiliriz. Coşkun
Yerli’nin şairle ilgili olarak 1997’de yaptığı şu tespiti de bu bağlamda okumak
mümkün: “Onun şair öznesi zamanı, uzamı,
anlamı (anlam onun sözlüğünde 'verili olan'dır) aşan umarsız ama umutlu, somut
bir insandır.” Bunu şairin metinleri üzerinden somutlaştırmak gerekiyor
diyelim ve bu noktada “Elveda Yurdum”u
okumaya başlayalım:
“Yurdumdan
ayrıldım, artık yurdum
Üzgün
Ülkesi! Ben ki üzülmenin
ilmine
vardım, ilmini yazdım.
taçyaprağım
oldu üzüntü.”
Bu dizeleri şairin Lokman’la Geçen Şen Günlerim’deki “Mayıs Ayı Notları-1” şiiriyle okuyabiliriz sanırım: “Hazin geçen Mayıs ayı!/Sen ki bana şunca şeyi; /seherdeki üzgün göğü/narin yurdu bezgin yeli/bir de saydam suda yüzen/suya kardeş nilüferi/bana kırda/anlatsana” (s. 23).
İkisi arasında fark var tabii ki. “Elveda Yurdum”un şair öznesi, belli ki
zorlu veya hırlı sosyolojik süreçlerin mağduru olarak yurdundan ayrılmak
zorunda kalmış. Bir başka fark da ülkenin mahiyetinde. “Mayıs Ayı Notları-1”in ülkesi “narin
yurt” iken, sadece göğü “üzgün”dür.
Oysa “Elveda Yurdum”un ülkesi,
üzgünlükler o kadar artmış ve pekişmiş olmalı ki, “Üzgün Ülkesi” adını almıştır. Dolayısıyla, bu yeni ülkenin bireyi
üzüntü alanında adeta “ilim adamı” olmuştur. Üzüntü, bu birey için “taçyaprağı”dır. Malum olduğu üzere,
taçyaprağı çiçeklerin en canlı, renkli, gösterişli kısmıdır. Çekici güzel
kokular buradadır. Taçyaprağı, arılar, kuşlar, börtü böcekler için bir cazibe
merkezidir. Tozlaşmanın, dolayısıyla ilgili canlılar arasındaki döllenmenin
kaynağıdır. Peki, üzüntü taçyaprağı olduysa,
buradan ne sadır olur? Şair gene de sağaltıcı bir şeyler çıkarır bu
negatifleşen ortamdan: “Uzun sürer,
eğitir, sağaltır ama./Aklı başa getirir.”
“Elveda”
deme eyleminin, yani yolculuğun başlangıcı da burasıdır. Masalsılık da içerir
bu yolculuk. “Altın” umulmayacak, “bakır” bulma ihtimali yüksek ve fakat “gümüşî” bir yolculuk. Ne var ki her biri
bir sembol olan üç madeni de bulamayacaktır. Nitekim yola çıkan, bula bula “suyu kesik çeşme bulur,” dahası bununla
“avunur.” Neyle avunur? Kuru çeşmeyle! Belki de kuru
çeşmenin bir şeyler söyleme ihtimaliyle! Maalesef, söylemeyecektir de! “Der ki çeşme: hiçbir şey demez.” Oysa
çeşme bir şeyler diyebilirdi. Hatta sesini şöyle betimleyebilirdi: “Dinmez/bir hüznü/anlatır/gibi sesi”.
Tıpkı Lokman’la Geçen Şen Günlerim’deki
“Eskil Kente Girerken” şiirinin “Çeşme”si (s. 72) gibi.
Bununla birlikte kendisini “gümüşî yolculuğa” hüküm giydirmiş olana iki çift lafı olan birisi çıkacaktır. Şairin sözünü emanet ettiği bir “bilge”dir bu. Ne der bilge? Hakikati söyler: Kendine bir “umut” ara: “kendine yeşil ova/kendine Arâbatı/kendine çadır bul;/belki ordan bir kavim./-iyi huylu bir kavim-”!..
Umudun zıtlıkların birliği olduğunu iyi
hatırlatıyor bu dizeler. Bir tarafta ‘yeşil
ova’nın zenginliği, bir tarafta “Arâbatı” (Safkanlığı, soykanlığı,
dayanıklılığı ifade eden “Arap atı”
mı yoksa içinde bulunulan halden kaynaklanan “derbederlik” mi?), öte yandan yersiz yurtsuzluğu imleyen çadır…
Aynen şunun gibi: “Hayli zengin ve
yeşildi ova!/Yalnızlaştık;/kuş sesleriyle!” (Lokman’la…, s. 24).
Sina Akyol “hayatı samimi bir şekilde şiire dâhil edebilen” şairler soyundan. Bu yoldaki sahiciliğini “Elveda Yurdum”da görmek mümkün. Zira bu metinde, bugün yaşamakta
olduğumuz hayata dair içerik ve form unsurları yansımakta. Fakat Enver
Topaloğlu’nun işaret ettiği oranda: “Akyol
şiirini zamanın içinden ipi iğne deliğinden geçirir gibi geçirmekte… Okuru
böylece, zamanın ve elbette ki hayatın içinden geçmiş dili, sesi, sözü ve
imgeleriyle buluşturuyor…” Dolayısıyla, politik bir şiir yazıyor. Fakat
bunu “marjinal bir kimlikle” ve “tek tipçi, slogancı” bir söyleyişle
değil, “politik bir bilinç” içinde ve
şiir sanatının inceliklerinden taviz vermeden gerçekleştiriyor. Şiir ise ona
göre “dil kurma”, o dille bir “yapı inşa etme” işidir.
Hüseyin Avni Cinozoğlu, Lorca ile
benzeştirir Sina Akyol’u. Onun sanatını büyük bir yetkinlik ve incelikli bir
edayla, altın oranı gözeten politik bir duyarlıkla icra ettiğine vurgu yapar.
Burada bahsi geçen politik duyarlığı, “Elveda
Yurdum” ve “bugün” bağlamında
gündeme almak gerekir.
Bu çerçevede, “Elveda Yurdum”un bir kaçışı anlattığı ve dolayısıyla edilgen bir birey tutumunu yansıttığını söyleyebiliriz. Fakat “bugün”ün negatif sosyolojisine maruz kalan hassas bir duyuş ve düşünüş sahibinin edilgenliği bir takdim değil, bir takdim ve tehir (transposition, yer değiştirme, aktarma) olarak okunmalıdır. Şu halde, edilgen failin edilgenliğinden ziyade, onu bu sürece sevk eden tahakküm ortamının failini/faillerini yargılayabilir; bu arada ortaya çıkan karanlığı “fiilen olmasa da moral ve manevi dünyada” mahkûm edebiliriz.
“Elveda
Yurdum” şiiri “Haklıydı bilge/susup
oturdum” diye bitiyor. Fakat aslında bitmiyor. Derginin bir sonraki sayfasında,
şimdiye kadar bahsetmediğimiz “Türkiye”
şiiri ile devam ediyor. Şöyle diyelim: Bu ikinci şiir, istenirse ilkinin devamı
olarak okunabilir. Birkaç dizeyle gösterelim: “Yoruldum, taşa oturdum,” “Meşakkatlidir
yolculuk!”, “Yolum uzun dedi yolcu,
öküzüm de yok/varsın olmasın, yolum uzun dediğim/yaralı yurt!// Bildim dedim,
Türkiye!”
Sadede gelelim. Şair özneye “Elveda Yurdum” dedirten, ülkesini “Üzgün Ülkesi”, yurdunu “yaralı yurt” yapan etkenler nelerdir? Dolayısıyla
onu göçe, ilticaya zorlayan etkenler arasında neler vardır? Tanıklığının
delilleri neler olabilir?
Sina Akyol’un Çayırkuşu Zaten Hep kitabındaki “Üç Bölümlü Şiir”inden bir alıntı yapalım burada: “Baba, keskin nişancının vurduğu anneyi/alamadı
içeri; göz göre göre/gitti anne, günlerce öldü/sokak ortasında./Kimse alamadı
ölüyü/çün yasaktı sokağa çıkmak./Sahi, hâlâ yasak./Sahi, ülkemin hâli?” (s. 30)
Bu bağlamda, olumsuz şeyleri nesren ifade
etmek zor! Dahası, ayrıntılı sayım döküm yapma imkânımız da yok. “Yerim dar, yenim dar” kıssası diyelim!
Fakat yapılmış kimi çalışmalara atıf yapılabilir. Bazı STK’ların, sözgelimi Mazlumder,
İHD, SODEV gibi yerel derneklerin veya AİHM, Uluslararası Af Örgütü, Avrupa Konseyi gibi uluslararası kurumların tespitlerine… İnsan hakları ihlalleri
raporlarına, bu raporların dile getirdiği otoriter yönetime, yaşam hakkı
ihlallerine, kötü muamele, ifade ve
örgütlenme özgürlüğü ile ilgili sıkıntılara, kişi güvenliği sorunlarına, ekonomik
yetersizliklere, eğitim ile ilgili açmazlara… Bunlardan ötürü olsa gerektir, şu
başlıklarla karşılaşabiliyoruz medyada: “Her 10 gençten 6'sı yurtdışında yaşamak
istiyor.” “Gençlerin yüzde 76'sı yurt dışında yaşamak
istiyor, her iki gençten biri mutlu değil.” “Avrupa Birliği (…) açıkladığı
İlerleme Raporu'nda, Türkiye'nin demokrasi, insan hakları ve hukuk alanında
gerilediği belirtiliyor.”
Sözümüzü şiirle
bağlayalım. Akyol’un Belki Çiçek Dağına
kitabından aktaralım:
“Hazindir yurdu/hüznü derin/yusufçukla/rüzgârın da.” (Bir Şiir İçin Hazırlıklar, s. 135)
“Hazin şiir/sürer gider” (Çobangünlüğü, s.
183).
KAYNAKÇA:
Coşkun Yerli, Cumhuriyet Kitap dergisi, 8
Mart 1997.
H. Sina Akyol, Gecenin Yeşil Ağladığı
Saat, Kendi Yayını, Ank., 1967.
http://sukrukirkagac.blogspot.com/2015/12/sina-akyol.html,
[Erişim tarihi: 30.05.2021]
http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/akyol-sina
[Erişim tarihi: 29.05.2021]
https://parsomenfanzin.com/2019/10/24/sina-akyol-ile-soylesi-siir-kalin-bir-inceliktir/
[Erişim tarihi: 28.05.2021]
https://tihv.org.tr/basin-aciklamalari/verilerle-2020-yilinda-turkiyede-insan-haklari-ihlalleri/
[Erişim tarihi: 29.05.2021]
https://tr.sputniknews.com/avrupa/201902071037535126-almanya-iltica-basvurular-turkler-kurtler-gecti/
[Erişim tarihi: 29.05.2021]
https://tr.sputniknews.com/turkiye/202005191042074199-arastirma-her-10-gencten-6si-yurt-disinda-yasamak-istiyor/
[Erişim tarihi: 27.05.2021]
https://www.biyografya.com/biyografi/17277
[Erişim tarihi: 27.05.2021]
https://www.gazeteduvar.com.tr/kitap/2020/01/11/sina-akyolun-2019u-bitiren-siirleri-cayirkusu-zaten-hep
[Erişim tarihi: 27.05.2021]
https://www.ihd.org.tr/2019-yili-turkiye-insan-haklari-ihlalleri-raporu/
[Erişim tarihi: 29.05.2021]
https://www.insanokur.org/sina-akyol-sahici-siiri-okuru-olmak-kolay-sey-degildir/
[Erişim tarihi: 29.05.2021]
https://zalifreyazilari.wordpress.com/2012/06/02/sina-akyol-su-tadinda-ve-lokmanla-gecen-sen-gunlerim-uzerine/
[Erişim tarihi: 28.05.2021]
Sina Akyol, Belki Çiçek Dağına, YKY, İst.,
1999.
Sina Akyol, Çayırkuşu Zaten Hep, Mayıs
Yay., İzmir, 2019.
Sina Akyol, Lokman’la Geçen Şen Günlerim,
Tan Yay., Ank., 1982.
Sina Akyol, Sözcükler Dergisi, S. 91
(Mayıs-Haziran 2021 ), s. 24.
Not: Bu metin ilk kez İktibas Dergisi'nin 510. Sayısı (Haziran 2021), s. 60-62'de yayımlanmıştır. Okumak için tıklayınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder