15 Mart 2022 Salı

AYIN ŞİİRİ: BİLSEN BAŞARAN'IN "TOPRAĞIMIN ANALARI" ŞİİRİ

çok darlığına, az genişliğini ekleyip

ömürce vah kilimi dokudun kıyanın tezgâhında

kirkitledikçe desenlerini döküldü renklerin

aynı karından bir solukta doğmuşçasına

aynılaştı çocuklarınız

 

sordum kenti örten sorgusuzlara

kim bahçesinde et kemik büyütür bir anadan başka.

kim anlatır kim kendiyle ölçer kesen yelin hıncını

 

sus kendini ey kın, ey sadak kır kendini / uzaklaş

lâle kokusu kan kokusuna yenik / gözet doğurduğu aşkı

anaların böğrüne boran

tomur dallara kuş cırnağı takarak

bağ bozarak sınayanlardan.

 

sedef yüzlerinde ölüm yolculuğu

rehbersiz analar ki sarp koyaklar ağına düştüler

o kanı katranla ölçenlerin terazisine

ağırkanlı elleri, yel kesmiş sesleriyle yürüdüler

halay tutarcasına yorgun sıcak bir sis içinde

ta kervan kırandan bilurvanların pembeleşen seslerine indiler

 

örtsen üstüne taşar kokusu, yel yıkan olur

pirüpak çehreleri sırmalanmış göğe ağar

ufak çürük kepir taşlarından sıra mezarlar olsa da evleri

el ele verip ayağa kalkar önlerinde

aşkın yakut sesiyle yontulmuş kayalar.

 

bilirim / bir insanın zifti yeter otoyollar yapmaya

devran dönecek cancağızım bu tufanın nuh’u sensin

depremlerde boğulan çelik kapıları

toprağa gömülen beton kütleleri düşün

sonsuza dek sürmedi ne tanrılar ne tiranlar düğünü

beden bahçende domurlanan filiz hepimizin / elbet

bin bir elle çözülecek bu katranın düğümü

bir gün elbet inat da görecek körlerin gördüğünü.


Toprağımın AnalarıBilsen Başaran (1954, Erzurum)’ın Yeni E dergisinde (S. 63 [Ocak 2022], s. 2) yayımlanan şiiri. Kendisine has şiir dilinin özgün bir örneği olması yanı sıra hayatın can damarına dair ince ayrıntılara gönderme yapması bu şiiri Ocak 2022 dergilerinde yayımlanan şiirlerin arasından seçip almamızı ve üzerinde söz söylememizi zorunlu kıldı.

Erzurum Öğretmen Okulunu bitirdikten sonra Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi ön lisans programını tamamlayan Başaran, resmî ve özel eğitim öğretim kurumlarında öğretmen ve idareci olarak çalışmıştır. Şiir, öykü, deneme, biyografi türlerinde eserler veren Başaran, bu metinlerini 1985’ten bu yana çeşitli dergilerde yayımlamaktadır. Şiirleri Farsça, İngilizce, Fransızca, Rumca gibi dillere çevrilen şairin U Dönüş Yok, Bir Gece Şarkısı, Fotokopuk Düşler, Sim, Yittiğim Ülkem, Gül Kırığı, Tökezleme Taşları gibi şiir kitaplarının yanı sıra öykü, deneme ve biyografi türleri ile çocuk edebiyatı alanında eserleri vardır.  

Bir söyleşide de üstünde durulduğu üzere Bilsen Başaran’ın şiiri “Günümüz şiir poetikasını hiçe sayarak kendi yatağında gürül gürül akan bir nehir gibi”dir. Poetikası hakkında şair “Kendi şiir yatağımı kendi coşkumla, kendi dilimle, anlatmak istediklerimle açtım. Evet, benim şiirimde çok dar alanda paslaşmalar yok. Geniş geniş kasırga gibi esmeler, nehir gibi taşmalar var.” ifadelerini kullanmaktadır. Onun “Yaşadığı coğrafyaya ve evrensel dünyaya, tüm halklara başını çevirebilen” bir şair olduğunu yazdığı pek çok şiirden yola çıkarak teyit edebiliriz. “Toprağımın Anaları” şiiri de bu anlamda elimizde önemli bir veridir.

Farklı sayıda dizelerden oluşan altı bentten oluşuyor “Toprağımın Anaları”.  Temel direği “ana” olan şiirinde Başaran, başta analar olmak üzere topluma yaşatılan sancı ve sorunlara göndermeler yapmaktadır. Diğer bir ifade ile şiirde kadın üzerinden yol alırken toplumsal genelde olan bitenleri dizelerinde yansıtabiliyor.

Şiirin başında “çok darlık” ve “az genişlik” gibi mekânsal kuşatılmışlıklar içindeki şiir öznelerinin (kadınların) bitimsiz acısına temas etmektedir şair. Onların “kıyanın tezgâhında” ömür boyunca dokumak zorunda kaldıkları “vah kilimi” herhalde rengârenk dokumalar üretmeyecektir. Tersine, renkleri ve desenleri tahrif olacaktır. Bundan daha kötüsü, doğurup dünyaya getirdikleri çocuklar, her bakımdan aynı negatif norm içinde tektipleşmişlerdir. Bu aynılaşma, ikinci bende atıf yapacak olursak, analardan başka kimsenin, bahçesinde büyütmeyeceği “et kemik” olma durumudur. Bu, çocukların ölüm hali midir?

Çocuk” ve “anne” motifi şairin başka şiirlerinde de yer alır. Sözgelimi Bir Gece Şarkısı kitabındaki “Aşkla Büyüyen Kadın Çınarlar” şiirinin ilk dizelerinde, üstte çözümlemeye çalıştığımız kurguya benzer diyebileceğimiz bir içerik söz konusudur:

Bir çocuk çırpınır umutlarında

Sonra

Binlerce çocuğa dönüşürler

Karıncalara benzerler

Yaşamın imecesinde

Bir saman çöpünü bölüşürler” (s. 39)

 

Aynı kitaptaki “Benim Türküm” şiirinde ise şu dizeler benzeri bir duygu dairesi içindedir:

Tuhaf düşler ortasına düşüyorum geceleri

Çocuklarım yaşıyorlar

Ben ölmüşüm…

Karabasanlar iz sürüyor peşimde

Tüylerim diken diken oluyor kederden.

 

Ya çocuklarım…

Onlar ne olacaklar diye ağlıyorum

Kefenleniyor gecenin boşluğunda gülüşüm.” (s. 53)

İlk bendin anahtar ifadeleri olan “vah kilimi” ve “kıyanın tezgâhı”dır. Peki, ikinci bentte bunlarla uyumlu dil birlikleri tayin edebilir miyiz? Ben “kenti örten sorgusuzlar”, “et kemik büyütmek” ve “kesen yelin hıncı” tamlamalarını birbirlerine kolaylıkla bağlayabileceğimizi düşünüyorum. Fakat bunlardan “vah kilimi” ile “et kemik büyütmek” şairin seslendiği kahramanlara mahsus iken diğer üçü kıyım, zulüm, kin, vb. anlamsal dairelere denk düşen rakip/red makamının unsurlarıdırlar. Şair, bu tarz kurduğu özgün metaforlarla bir taraftan şiir dilini zenginleştirirken diğer taraftan sosyolojik bir çatışmanın yansımalarına dair ipuçları sunmaktadır.

Bir sonraki bentte “ey kın” (bıçak ve kılıç gibi kesici aletlerin kabı) ve “ey sadak” (ok kabı, torbası)  nidaları ile kişileştirilen nesneler, ortaya çıkan olumsuzluklardan ötürü tepkiler vermeye davet ediliyor. Şairin “kın”a “kendini sus” “sadak”a “kendini kır” ve “uzaklaş” diye seslenmesi bir yenilgiye maruz kalınmışlıktan ötürüdür. Lâle kokusunun kan kokusuna yenilmesi. Kın ve sadak kendilerine yuvalanan nesnelerin eylemsizliğinden ötürü mü edilgen uyarılara maruz kalmaktadırlar? O nesneler, anaların böğrüne boranla hücum eden, tomur dallara cırnak (tırnak) ile saldıran, bağları bozan velhasıl anaları sınayan kaba kuvvete karşı tepki vermedikleri için kınanıyorlar mı?

Baskın eylemleriyle anaları taciz eden kaba kuvvetin, ilk iki beyitte işaret ettiğimiz rakip/nefret unsurlarıyla aynı grupta yer aldığı muhakkak. Bir sonraki bentte bu negatif kategorinin unsurları çoğalmaya devam eder: “Sarp koyaklar ağı”, “kanı katranla ölçenler”… Fakat bu bentte anaların da olumsuz bir yanı üzerinde durulmaktadır: “Rehbersiz oluşları. Bundan ötürü ölüm yolculuğuna maruz kalmışlar, sarp koyakların ağına düşmüşler, kanı katranla ölçenlerin değerleriyle sınanmışlardır. Belirli bir sistem/ilkeler bütünlüğü çerçevesinde hareket etmeyen bu kadınlar, halay tutarcasına aldanışa gitmişler, dolayısıyla sisler içinde kalmışlardır. Kutup yıldızı (rehber) yerine kervankıran yıldızına (venüs, çobanyıldızı) aldanıp yönlerini şaşırmışlar, dolayısıyla “bilurvanların” (kavalcıların) ağıt yüklü ezgilerine dönüşmüşlerdir.

Ağıttan bahsediyorsak ortada bir ölüm vardır. Beşinci bent bu hususta önemli veriler sunar. Bu anlamda “Pirüpak çehreleri sırmalanmış göğe ağar/ufak çürük kepir taşlarından sıra mezarlar olsa da evleri” dizeleri gerekli tespiti yapmamız için yeterlidir. Fakat çürük ve niteliksiz taşlarla örülü bu mezarlar büyük tâzimlerle saygınlık kazanmışlardır: “aşkın yakut sesiyle yontulmuş kayalar” el ele vererek onların önlerinde ayağa kalkmaktadır. Şairin burada bir ukde uğruna yola revan olanlara verilen yüksek değere işaret ettiğini söyleyebiliriz.

Bu yüksek değere bağlı olarak şiirin son bendine, tarihte bireyin rolüne gönderme yapılarak giriliyor. Bu gönderme, umutları yeşertiyor: “devran dönecek cancağızım bu tufanın nuh’u sensin”.  Sonrasında somut örneklerle pekiştiriyor şair umuda olan inancını. Nasıl çelik kapılar depremde, beton kütleler toprak altında yok olup gidiyorsa, aynen onlar gibi, kendilerinde mitolojik güç olduğu iddiasındaki otoriter kişi ve yapıların varlık ve egemenlikleri de sona erecektir. Bu sonu toplu bir el ele veriş, hakikatli bir direniş getirecektir: “bin bir elle çözülecek bu katranın düğümü/bir gün elbet inat da görecek körlerin gördüğünü

Bentte “otoyollar yapma”, “devran dönecek”, “beden bahçesinde domurlanan filiz” gibi dil birlikleri umuda dair verilen hükümleri pekiştiren unsurlar. Bunlarla birlikte, takdim ve takdis edilen ve bu bağlamda kendisine seslenilen “Bu tufanın nuh’u” iken, rakip/düşman kategorisinin unsurları arasında “çelik kapılar”, “beton kütleler”, “tanrılar ve tiranların düğünü”, “katranın düğümü”, “inat” gibi unsurlar bulunmaktadır.

Sembollerle örülü realist bir çizgi üzere yürüyor Bilsen Başaran’ın şiiri. Okuruna –kuşkusuz okurun hazır bulunurluğu oranında-  diri teklifler sunuyor.  Şairin bu tercihi poetikasında önemli yer tutuyor. Şöyle diyor mesela: “Vicdan taşıyorsanız, bilinç taşıyorsanız, belleğiniz yaşıyorsa, muhakeme yeteneğiniz varsa, sorgulayabiliyorsanız, şiirlerinizde günün gülüp oynamalarını, eğlencelerini anlatamazsınız. Kanayan yaralarını anlatırken de küçük sözcükler size yetmeyebilir.” Bu yüzden olsa gerek, aynı anda hem çok çağrışımlı bakir imgeler kuruyor hem de her şeylere kastedenlere karşı şedit itirazlarda bulunuyor. Söz konusu itirazlar kuşkusuz yaşarken olup biten kastedişleredir. Yahut yerel bağlamda şöyle diyelim: Süreğen negatif güncelliklere.

Bu bağlam üzere, yani bugünün anaları, çocukları, halkları ve egemenleri ile ilişkilendirerek okumalı bu şiiri ve bizim yorumlarımızı…

 

KAYNAKLAR: 

Bilsen Başaran, Bir Gece Şarkısı, Ozan Yay., İst., 1993

Bilsen Başaran, Yeni E Dergisi, S. 63 [Ocak 2022], s. 2

http://bilsenbasaran.com.tr/

http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/bilsen-basaran

https://www.biyografya.com/biyografi/899

https://www.youtube.com/watch?v=wPNChpal7wA 

Bu serinin diğer yazılarını okumak için tıklayınız.

Hiç yorum yok: