çok darlığına, az genişliğini ekleyip
ömürce
vah kilimi dokudun kıyanın tezgâhında
kirkitledikçe
desenlerini döküldü renklerin
aynı
karından bir solukta doğmuşçasına
aynılaştı
çocuklarınız
sordum
kenti örten sorgusuzlara
kim
bahçesinde et kemik büyütür bir anadan başka.
kim
anlatır kim kendiyle ölçer kesen yelin hıncını
sus
kendini ey kın, ey sadak kır kendini / uzaklaş
lâle
kokusu kan kokusuna yenik / gözet doğurduğu aşkı
anaların
böğrüne boran
tomur
dallara kuş cırnağı takarak
bağ
bozarak sınayanlardan.
sedef
yüzlerinde ölüm yolculuğu
rehbersiz
analar ki sarp koyaklar ağına düştüler
o kanı
katranla ölçenlerin terazisine
ağırkanlı
elleri, yel kesmiş sesleriyle yürüdüler
halay
tutarcasına yorgun sıcak bir sis içinde
ta kervan
kırandan bilurvanların pembeleşen seslerine indiler
örtsen
üstüne taşar kokusu, yel yıkan olur
pirüpak
çehreleri sırmalanmış göğe ağar
ufak
çürük kepir taşlarından sıra mezarlar olsa da evleri
el ele
verip ayağa kalkar önlerinde
aşkın
yakut sesiyle yontulmuş kayalar.
bilirim /
bir insanın zifti yeter otoyollar yapmaya
devran
dönecek cancağızım bu tufanın nuh’u sensin
depremlerde
boğulan çelik kapıları
toprağa
gömülen beton kütleleri düşün
sonsuza
dek sürmedi ne tanrılar ne tiranlar düğünü
beden
bahçende domurlanan filiz hepimizin / elbet
bin bir
elle çözülecek bu katranın düğümü
bir gün
elbet inat da görecek körlerin gördüğünü.
“Toprağımın
Anaları” Bilsen Başaran (1954, Erzurum)’ın Yeni E dergisinde
(S. 63 [Ocak 2022], s. 2) yayımlanan şiiri. Kendisine has şiir dilinin özgün
bir örneği olması yanı sıra hayatın can damarına dair ince ayrıntılara gönderme
yapması bu şiiri Ocak 2022 dergilerinde yayımlanan şiirlerin arasından seçip
almamızı ve üzerinde söz söylememizi zorunlu kıldı.
Erzurum Öğretmen Okulunu bitirdikten sonra Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi ön lisans programını tamamlayan Başaran, resmî ve özel eğitim öğretim kurumlarında öğretmen ve idareci olarak çalışmıştır. Şiir, öykü, deneme, biyografi türlerinde eserler veren Başaran, bu metinlerini 1985’ten bu yana çeşitli dergilerde yayımlamaktadır. Şiirleri Farsça, İngilizce, Fransızca, Rumca gibi dillere çevrilen şairin U Dönüş Yok, Bir Gece Şarkısı, Fotokopuk Düşler, Sim, Yittiğim Ülkem, Gül Kırığı, Tökezleme Taşları gibi şiir kitaplarının yanı sıra öykü, deneme ve biyografi türleri ile çocuk edebiyatı alanında eserleri vardır.
Bir söyleşide de üstünde durulduğu üzere Bilsen
Başaran’ın şiiri “Günümüz şiir
poetikasını hiçe sayarak kendi yatağında gürül gürül akan bir nehir gibi”dir.
Poetikası hakkında şair “Kendi şiir
yatağımı kendi coşkumla, kendi dilimle, anlatmak istediklerimle açtım. Evet,
benim şiirimde çok dar alanda paslaşmalar yok. Geniş geniş kasırga gibi esmeler,
nehir gibi taşmalar var.” ifadelerini kullanmaktadır. Onun “Yaşadığı coğrafyaya ve evrensel dünyaya, tüm
halklara başını çevirebilen” bir şair olduğunu yazdığı pek çok şiirden yola
çıkarak teyit edebiliriz. “Toprağımın
Anaları” şiiri de bu anlamda elimizde önemli bir veridir.
Farklı sayıda dizelerden oluşan altı bentten
oluşuyor “Toprağımın Anaları”. Temel direği “ana” olan şiirinde Başaran, başta
analar olmak üzere topluma yaşatılan sancı ve sorunlara göndermeler yapmaktadır.
Diğer bir ifade ile şiirde kadın üzerinden yol alırken toplumsal genelde olan
bitenleri dizelerinde yansıtabiliyor.
Şiirin başında “çok
darlık” ve “az genişlik” gibi
mekânsal kuşatılmışlıklar içindeki şiir öznelerinin (kadınların) bitimsiz
acısına temas etmektedir şair. Onların “kıyanın
tezgâhında” ömür boyunca dokumak zorunda kaldıkları “vah kilimi” herhalde rengârenk dokumalar üretmeyecektir. Tersine,
renkleri ve desenleri tahrif olacaktır. Bundan daha kötüsü, doğurup dünyaya
getirdikleri çocuklar, her bakımdan aynı negatif norm içinde
tektipleşmişlerdir. Bu aynılaşma, ikinci bende atıf yapacak olursak, analardan
başka kimsenin, bahçesinde büyütmeyeceği “et
kemik” olma durumudur. Bu, çocukların ölüm hali midir?
“Çocuk” ve
“anne” motifi şairin başka
şiirlerinde de yer alır. Sözgelimi Bir Gece Şarkısı kitabındaki “Aşkla Büyüyen Kadın Çınarlar” şiirinin
ilk dizelerinde, üstte çözümlemeye çalıştığımız kurguya benzer diyebileceğimiz
bir içerik söz konusudur:
“Bir çocuk
çırpınır umutlarında
Sonra
Binlerce çocuğa dönüşürler
Karıncalara benzerler
Yaşamın imecesinde
Bir saman çöpünü bölüşürler” (s. 39)
Aynı kitaptaki “Benim
Türküm” şiirinde ise şu dizeler benzeri bir duygu dairesi içindedir:
“Tuhaf düşler
ortasına düşüyorum geceleri
Çocuklarım yaşıyorlar
Ben ölmüşüm…
Karabasanlar iz sürüyor peşimde
Tüylerim diken diken oluyor kederden.
Ya çocuklarım…
Onlar ne olacaklar diye ağlıyorum
Kefenleniyor gecenin boşluğunda gülüşüm.” (s. 53)
İlk bendin anahtar ifadeleri olan “vah kilimi” ve “kıyanın tezgâhı”dır. Peki, ikinci bentte bunlarla uyumlu dil
birlikleri tayin edebilir miyiz? Ben “kenti
örten sorgusuzlar”, “et kemik
büyütmek” ve “kesen yelin hıncı”
tamlamalarını birbirlerine kolaylıkla bağlayabileceğimizi düşünüyorum. Fakat
bunlardan “vah kilimi” ile “et kemik büyütmek” şairin seslendiği kahramanlara
mahsus iken diğer üçü kıyım, zulüm, kin, vb. anlamsal dairelere denk düşen rakip/red
makamının unsurlarıdırlar. Şair, bu tarz kurduğu özgün metaforlarla bir
taraftan şiir dilini zenginleştirirken diğer taraftan sosyolojik bir çatışmanın
yansımalarına dair ipuçları sunmaktadır.
Bir sonraki bentte “ey kın” (bıçak ve kılıç gibi kesici aletlerin kabı) ve “ey sadak” (ok kabı, torbası) nidaları ile kişileştirilen nesneler, ortaya
çıkan olumsuzluklardan ötürü tepkiler vermeye davet ediliyor. Şairin “kın”a “kendini sus” “sadak”a “kendini kır” ve “uzaklaş” diye seslenmesi bir yenilgiye maruz kalınmışlıktan
ötürüdür. Lâle kokusunun kan kokusuna
yenilmesi. Kın ve sadak kendilerine yuvalanan nesnelerin eylemsizliğinden
ötürü mü edilgen uyarılara maruz kalmaktadırlar? O nesneler, anaların böğrüne
boranla hücum eden, tomur dallara cırnak (tırnak) ile saldıran, bağları bozan
velhasıl anaları sınayan kaba kuvvete karşı tepki vermedikleri için
kınanıyorlar mı?
Baskın eylemleriyle anaları taciz eden kaba
kuvvetin, ilk iki beyitte işaret ettiğimiz rakip/nefret unsurlarıyla aynı
grupta yer aldığı muhakkak. Bir sonraki bentte bu negatif kategorinin unsurları
çoğalmaya devam eder: “Sarp koyaklar ağı”,
“kanı katranla ölçenler”… Fakat bu
bentte anaların da olumsuz bir yanı üzerinde durulmaktadır: “Rehbersiz” oluşları. Bundan ötürü ölüm yolculuğuna maruz
kalmışlar, sarp koyakların ağına düşmüşler, kanı katranla ölçenlerin
değerleriyle sınanmışlardır. Belirli bir sistem/ilkeler bütünlüğü çerçevesinde
hareket etmeyen bu kadınlar, halay tutarcasına aldanışa gitmişler, dolayısıyla
sisler içinde kalmışlardır. Kutup yıldızı (rehber) yerine kervankıran yıldızına
(venüs, çobanyıldızı) aldanıp yönlerini şaşırmışlar, dolayısıyla “bilurvanların” (kavalcıların) ağıt yüklü
ezgilerine dönüşmüşlerdir.
Ağıttan bahsediyorsak ortada bir ölüm vardır. Beşinci
bent bu hususta önemli veriler sunar. Bu anlamda “Pirüpak çehreleri sırmalanmış göğe ağar/ufak çürük kepir taşlarından
sıra mezarlar olsa da evleri” dizeleri gerekli tespiti yapmamız için
yeterlidir. Fakat çürük ve niteliksiz taşlarla örülü bu mezarlar büyük tâzimlerle
saygınlık kazanmışlardır: “aşkın yakut
sesiyle yontulmuş kayalar” el ele vererek onların önlerinde ayağa
kalkmaktadır. Şairin burada bir ukde uğruna yola revan olanlara verilen yüksek
değere işaret ettiğini söyleyebiliriz.
Bu yüksek değere bağlı olarak şiirin son bendine,
tarihte bireyin rolüne gönderme yapılarak giriliyor. Bu gönderme, umutları
yeşertiyor: “devran dönecek cancağızım bu
tufanın nuh’u sensin”. Sonrasında
somut örneklerle pekiştiriyor şair umuda olan inancını. Nasıl çelik kapılar
depremde, beton kütleler toprak altında yok olup gidiyorsa, aynen onlar gibi,
kendilerinde mitolojik güç olduğu iddiasındaki otoriter kişi ve yapıların
varlık ve egemenlikleri de sona erecektir. Bu sonu toplu bir el ele veriş, hakikatli
bir direniş getirecektir: “bin bir elle
çözülecek bu katranın düğümü/bir gün elbet inat da görecek körlerin gördüğünü”
Bentte “otoyollar
yapma”, “devran dönecek”, “beden bahçesinde domurlanan filiz” gibi
dil birlikleri umuda dair verilen hükümleri pekiştiren unsurlar. Bunlarla
birlikte, takdim ve takdis edilen ve bu bağlamda kendisine seslenilen “Bu tufanın nuh’u” iken, rakip/düşman
kategorisinin unsurları arasında “çelik
kapılar”, “beton kütleler”, “tanrılar ve tiranların düğünü”, “katranın düğümü”, “inat” gibi unsurlar bulunmaktadır.
Sembollerle örülü realist bir çizgi üzere yürüyor
Bilsen Başaran’ın şiiri. Okuruna –kuşkusuz okurun hazır bulunurluğu oranında- diri teklifler sunuyor. Şairin bu tercihi poetikasında önemli yer
tutuyor. Şöyle diyor mesela: “Vicdan
taşıyorsanız, bilinç taşıyorsanız, belleğiniz yaşıyorsa, muhakeme yeteneğiniz
varsa, sorgulayabiliyorsanız, şiirlerinizde günün gülüp oynamalarını,
eğlencelerini anlatamazsınız. Kanayan yaralarını anlatırken de küçük sözcükler
size yetmeyebilir.” Bu yüzden olsa gerek, aynı anda hem çok çağrışımlı bakir
imgeler kuruyor hem de her şeylere kastedenlere karşı şedit itirazlarda
bulunuyor. Söz konusu itirazlar kuşkusuz yaşarken olup biten kastedişleredir.
Yahut yerel bağlamda şöyle diyelim: Süreğen negatif güncelliklere.
Bu bağlam üzere, yani bugünün anaları, çocukları,
halkları ve egemenleri ile ilişkilendirerek okumalı bu şiiri ve bizim
yorumlarımızı…
KAYNAKLAR:
Bilsen Başaran, Bir Gece Şarkısı, Ozan Yay., İst.,
1993
Bilsen Başaran, Yeni E Dergisi, S. 63 [Ocak
2022], s. 2
http://bilsenbasaran.com.tr/
http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/bilsen-basaran
https://www.biyografya.com/biyografi/899
https://www.youtube.com/watch?v=wPNChpal7wA
Bu serinin diğer yazılarını okumak için tıklayınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder