22 Şubat 2022 Salı

ŞİİRDEN ŞARKIYA: BEHÇET NECATİGİL-SEVGİLERDE

PROJE ADI               : ŞİİRDEN ŞARKIYA

PROGRAMIN ADI   : BEHÇET NECATİGİL-SEVGİLERDE

PROGRAM NO         : 3

YAYIN TARİHİ       :

METİN YAZARI    : CEVAT AKKANAT


MÜZİK          : SİNYAL   

SES 1              : Merhaba sevgili dinleyenlerimiz. Ben Tuğba ERYILMAZ…

SES 2              : Ve ben Cevat AKKANAT… Şiirden Şarkıya programında sizlerle birlikteyiz.

SES 1              : Programımızda şiirimizin bestelenmiş örneklerini ele alıyor, onları şairleri, bestekârları ve icracılarıyla birlikte sizlere tanıtıyoruz. 

SES 2              : Söz ve saz eşliğinde, şiirle müziğin esintisiyle, kültür ve sanat dünyamıza bir kapı aralıyoruz.

SES 1              : Bugün Behçet Necatigil’i konuk edeceğiz programımıza…

SES 2              : Şairimizi, edebiyat ve müziğe mal olmuş güzide eserleri bağlamında yad edeceğiz.

SES 1              : En başta Mehmet Behçet Gönül’ü tanıtarak başlayalım. 16 Nisan 1916, İstanbul Fatih’te dünyaya gelmiş.

SES 2              : Evet, dilinizin sürçtüğünü sanabilir dinleyicilerimiz. Oysa bildiğimiz ilk ve asıl adı Mehmet Behçet Gönül. 1943 yılına kadar Behçet Necati, Necati Gönül imzalarını kullanıyor. 1943’ten sonra Behçet Necatigil imzasını… Bunun dışında yazı hayatı boyunca Behçet Gönül, Küçük Muharrir, Bedri Tezgit, İzzet Geyve gibi isimleri kullandığı da bilinmektedir. 1951’de mahkemeye başvurarak resmen Necatigil soyadını alıyor. Necatigil soyadını almasında divan şairi Necati’ye hayranlığının ve babasına duyduğu saygının etkili olduğu belirtiliyor. Bu arada Babası, Sarıyer ve Beyoğlu müftülükleri yapmış olan müderris Kastamonulu Mehmet Necati Efendi; annesi ise Gevyeli müderris Hafız İbrahim Hakkı Efendi’nin kızı Bedriye Hanım’dır. Şairimiz iki yaşındayken Bedriye Hanım vefat eder. Bir süre anneannesi Emine Münire Hanımla birlikte yaşadı. O da rahatsızlanınca, ikinci evliliğini yapmış olan babasının yanına döner.

SES 1              : Sancılı, sıkıntılı bir çocukluk yaşıyor anlaşılan… 

SES 2              : O konulara girmeden önce bir Behçet Necatigil şarkısı dinleyelim derim ben.

SES 1              : Madem öyle, “Küskün Yolcunun Türküsü”nü dinleyelim. Emre Malikler, Bade Nosa ve Necatigil’in torunu Emre Can Sarısayın’nın besteledikleri şarkıyı Bade Nosa’dan dinleyeceğiz.

ŞARKI/ “Küskün Yolcunun Türküsü”/ Bade Nosa

KÜSKÜN YOLCUNUN TÜRKÜSÜ

Uzun yürümelerden
Sonra bitkin düşerek – –
Bu bir çocuk oyunu:
Ben seni çektim çekerek.

Şimdi hangi kitaplardan
Öğreneceksiniz onu,
Gelmiyorsa bazı şeyler
Çocukluktan geçerek.

Kasırgayı, doluyu
Yemiş de düşmüş gibi
Issız kaldırımlarda
Garip gece kelebeği
Düşe kalka sekerek.

Şimdi hangi yollardan
Siliniyor izleri
Çağ dışı bir çağrıyı
Sigara içer gibi
İçine çekerek.

Dünya böyle gidiyorsa
Elbet bir nedeni var
Ben sana küstüm küserek.

Behçet Necatigil (Ekim 1969)

SES 2              : Dinlediğimiz şarkı 2020’nin son aylarında bestelenmiş. Necatigil’in şimdilik bestelenen son şiiri diyebiliriz. Bade Nosa bu şarkıyı basına takdim ederken, şöyle diyor:

"Behçet Necatigil 1970’te, 'Küskün Yolcunun Türküsü' ile, 'Dünya böyle gidiyorsa, elbet bir nedeni var' diye yazmış. Bugün, 2020’de, dünyanın nereye gittiğini tahayyül etmekte zorlandığımız bir yılın son demlerinde, bu dizelere tutunuyoruz. İçimizde her daim yaşamakta olan yarası saklı çocukluklarımız biliyor dünyanın gidişatının nedenini. Çocukluk çekiyor, çocukluk ağır basıyor. Dünya, hakkı verilmemiş çocuklukların vebaliyle gidiyor gittiği yere."

SES 1              : Dünyaya musallat olan pandemiden şikayet etmiş sanatçı. Salgın gerçekten de ciddi ağır sonuçlar yaşattı bütün dünyada. Burada, Behçet Necatigil’in çocukluğuna geçebileceğimiz bir bağ var. Hastalık…

SES 2              : Çocukluğunu sancılı, sıkıntılı geçirten hususların başında hastalıkları geliyor… Bir de ailevi hususları var… Bu yüzden aksayan bir eğitim hayatı var.. Sözgelimi ilkokula Beşiktaş Cevri Usta İlkokulu'nda başlar. Fakat babasının işi sebebiyle Kastanonu’ya taşındıkları için ilköğretimini Kastamonu Erkek Muallim Tatbikat Mektebi'nde tamamlar. Ortaöğrenimine de Kastamonu Lisesi'nde başladı.

SES 1              : Hatırladığım kadarıyla Kastamonu Lisesi’nde şair Zeki Ömer Defne keşfediyor Mehmet Behçet’teki şairliği… Edebiyat öğretmeni…  Kıyıdaki Tekne’nin, Ziller Çalacak şiirinin şairi Zeki Ömer Defne… Necatigil'in edebiyat ve sanat yeteneğini keşfeder ve onunla yakından ilgilenir. Şu cümlelerle teşvik ediyor Defne küçük öğrencisini: “Yarının iyi bir kale­mine sahipsin. Boş durma, oku!”

SES 2              : Fakat hastalık boş bırakmaz onu. Yetersiz beslenme ve bakımsızlık nedeniyle "tüberküloz"a yakalanır,  tedavi süreci başlar ve öğrenimine ara vermek zorunda kalır. Sonunda aile tekrar İstanbul'a taşınır. Necatigil, tedavisinin ardından 1931’de Kabataş Erkek Lisesi'nde, orta ikinci sınıftan yeniden başlar. Bu arada 1927-1928 yıllarında el yazısı ile hazırlayıp dört sayı çıkardığı haftalık “Küçük Muharrir” dergisini tekrar yayımlamaya başlar. Aynı dönemde aynı imzayla Akşam gazetesinin Çocuk Dünyası sayfasında görünür.  1936’da Kabataş Erkek Lisesi edebiyat kolunu birincilikle bitirir. 

SES 1              : İleride öğretmenlik de yapacağı lise… Kabataş Erkek Lisesi demişken, bugün, bu lisemiz, kendisinde öğrencilik ve öğretmenlik yapan Necatigil’e nasıl sahip çıkıyor, biliyor musunuz?

SES 2              : Bilmez olur muyum, Lisenin 3 Fen-F sınıfına Behçet Necatigil Dersliği adı verildi. Onun adına şiir yazma yarışması açıldı. Şiirleri okulun müzik grubu öğrencileri tarafından bestelendi, icra edildi. Bu sonuncusu 2017’de edebiyat öğretmeni Emrah Ayhan ile müzik öğretmeni Aysun Açıkalınyiğit öncülüğünde başladı.

SES 1              : Şu halde öğrenciler tarafından bestelenen ve icra edilen bir Necatigil şarkısı dinleyelim. Kabataş Erkek Lisesi Korosu eşliğinde kendi bestelediği şarkıyı Ceylin Özgür Erzen söylüyor: “Seni Yaşamak”…

MÜZİK          :  ( )  (   Saniyeler arası) ŞARKI/ SENİ YAŞAMAK

SENİ YAŞAMAK

Seni her özlediğimde sevgilim,

Gökyüzüne bakıyorum;

Göğün mavisinde gözlerini görüyorum çünkü.

Seni her özlediğimde bir tanem,

Denizlere bakıyorum.

Ufuğa bakınca mucizeni görüyorum çünkü.

Seni her özlediğimde bir tanem,

Kuşlara bakıyorum.

O kanatlardaki özgürlüğünü görüyorum çünkü.

Ve aşkım, seni her özlediğimde,

Adında isyan ediyorum.

Seni özlemek istemiyorum ben,

Ben seni yaşamak istiyorum,

Seni her özlediğimde sana bakmak istiyorum

Ve seni sende görmek sadece

SES 2              : Liseden sonra Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne kaydoldu. Burada Ali Nihat Tarlan ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öğrencisi oldu. Cahit Külebi, Mehmet Kaplan, Tahir Alangu, Ahmet Ateş, Fahir İz, Samim Kocagöz, Salah Birsel ve Sabahattin Kudret Aksal’la birlikte öğrenim gördü. Fakülte yıllarında Alman Filolojsinden misafir öğrenci olarak dersler aldı, dahası bir Alman kuruluştan burs kazanarak dört aylık bir süre için Berlin’e gitti. Bu fakülteden 1940’ta birincilikle mezun oldu.

SES 1              : Sonra ver elini öğretmenlik için Anadolu’ya…

SES 2              : 1940’ta Kars Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak çalışmaya başladı. Sonrasında sırasıyla Zonguldak Çelikel Lisesi, İstanbul Pertevniyal Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi, Çapa Eğitim Enstitüsü gibi okullarda öğretmenlik yapar. Zonguldak’ta Rüştü Onur, Muzaffer Tayyip Uslu gibi şairlerle tanıştı.  Kabataş Erkek Lisesi'nde Demir Özlü, Hilmi Yavuz gibi yazar ve şairlerin öğretmeni oldu. Emekliliğinden sonra da, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi gazetecilik ve Halkla İlişkile Enstitüsü, Yıldız Yüksek Teknik Okukulu ve Sarıyer Ortaokulu’nda dersler verir.

SES 1              : Bakıyorum, şairliği ile öğretmenliğini yanyana götürüyorsunuz Necatigil’in…

SES 2              : Ama öyle. Öncelikle şair ve öğretmen. Kuşkusuz bildiğimiz başka yönleri de var, onlardan da bahsedeceğiz elbet…

SES 1              : Ben söyleyeyim o zaman… Şiirin dışında, tiyatrodan mitolojiye, sözlük biliminden roman çevirilerine ve radyo oyunlarına kadar kadar pek çok edebiyat dalında nitelikli eserler vermiştir Necatigil. Mesela Türkiye’de radyofonik oyunun bir edebiyat dalı olarak benimsenmesinde oyunları, çevirileri ve uyarlamalarıyla büyük katkısı olmuştur.

SES 2              : Rilke, Unamuno, Knut Hamsun, Strindberg, Thomas Mann, Stefan Zweig gibi pek çok Alman ve Norveçli yazar ve şairin kitaplarını da Türkçeye çevirdi. Toplumda karşılık bulan akademik mahiyetteki eserlerinin başında ise  “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü” “Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü” “100 Soruda Mitologya” adlı kitapları gelmektedir.

SES 1              : Şiir kitaplarından da ben bahsedeyim; 1945’en azından bir kaçından: Kapalı Çarşı, Çevre, Evler, Eski Toprak, Arada, Dar Çağ, Yaz Dönemi, Divançe, İki Başına Yürümek, En/Cam, Zehra, Kareler Aklar, Sevgilerde, Beyler, Söyleriz…

SES 2              : Bu kadar eser veren bir şairin sanat anlayışına vurgu yapmazsak olmaz. Kendi şiir anlayışını “toplumcu realist” diye tanımlayan Necatigil hiçbir edebî gruba katılmamış; ev ve aile başta olmak üzere, çevre, sosyal olaylar, gündelik hayat, orta halli insanın meseleleri, aşk, ölüm, çocukluk özlemi, yalnızlık, yaşlılık ve kentleşmenin ortaya çıkardığı problemleri şiirine yansıtmıştır. Şiirlerinde karamsarlık, hüzün, acı, sıkıntı ve bedbinlik yoğun şekilde hâkimdir. Hayatı boyunca şiirin ideolojiden uzak tutulması gerektiğini savunan şair orta halli ve yoksul insanların sosyal ve ekonomik problemleriyle kendini özdeşleştirmiş, ancak bunları ideolojik anlamda değil tamamen insanî kaygılardan dolayı gerekli görmüştür.

SES 1              : Şiirdeki arayışları sürmüştür fakat… Hem içerik hem de biçim bakımından…

SES 2              :Necatigil, halk ve divan şiirinden edindiği sesi modern şiire aktardı. Şiirde sürekli yeni arayışlara girerek, şiirin biçimsel yönünü öne çıkarmaya başladı. Bu arayışın ilk örneği Divançe kitabı ise, doruk noktası Kareler Aklar kitabıdır.  Bu kitaptaki şiirlerin sağdan sola, soldan sağa, yukarıdan aşağıya ve çapraz olarak okunmasıyla farklı şiir tatları, farklı anlam katmanları elde etmeyi amaçladı. Sözcük ve biçim deformasyonlarıyla, simgesel anlatımlarla şiirinin önünü açmayı denedi.

SES 1              : Bir şarkı… Bence önce şairin kendi sesinden bir şiir dinleyelim… “Solgun Bir Gül Dokununca”…

ŞİİR               : (2)  (Şairin kendi sesinden / Tamamı)

SOLGUN BİR GÜL DOKUNUNCA

Çoklarından düşüyor da bunca

Görmüyor gelip geçenler

Eğilip alıyorum

Solgun bir gül oluyor dokununca.

 

Çoklarından düşüyor da bunca

Görmüyor gelip geçenler

Eğilip alıyorum

Solgun bir gül oluyor dokununca.

 

Ya büyük şehirlerin birinde

Geziniyor kalabalık duraklarda

Ya da yurdun uzak bir yerinde

Kahve, otel köşesinde

Nereye gitse bu akşam vakti

 

Ya büyük şehirlerin birinde

Geziniyor kalabalık duraklarda

Ya da yurdun uzak bir yerinde

Kahve, otel köşesinde

Nereye gitse bu akşam vakti

 

Ellerini ceplerine sokuyor

Sigaralar, kâğıtlar

Arasından kayıyor usulca

Eğilip alıyorum, kimse olmuyor

Solgun bir gül oluyor dokununca.

 

Eğilip alıyorum, kimse olmuyor

Solgun bir gül oluyor dokununca.


SES 1              : Ve bu şiirin şarkı formu… Fırat Tanış’ın bestesi, İklim Tamkan’ın düzenlemesi ile… Jehan Barbur da söylüyor gerçi bu şarkıyı… Biz Fırat Tanış’ın “Geriye Kalan” adlı albümünden dinliyoruz…

MÜZİK                      : ( )  (….. Saniyeler /Solgun Bir Gül Dokununca)

SES 1              : Müzik bahsine geçelim diyorum. Şairin bestelenmiş şiirlerine, müzik hakkındaki görüşlerine, onun müzikle ilgisi çerçevesinde yapılmış çalışmalara…

SES 2              : “Türk Müziğinde Bestelenmiş Şiirler” kitabında Tahir Abacı küçük bir not düşmüş Necatigil için. “Yaygın bir ilgi görmüş olmasına rağmen, şiirleri ancak ölümünden sonra ve modern tarz bestelerle dile gelir oldu.” diyor. “Sevgilerde” ve “Nilüfer” şiirlerini de antolojisine almış Abacı. Bu kayıtları değerli bulmakla birlikte, güncellenmesi gerektiği kanaatindeyim. Zira, artıyor Necatigil şarkılarının sayısı… Bir kısmını dinledik zaten…

SES 1              : Necatigil’in müzikle ilgisi edebiyat ve akademi dünyasında da merak edilmiş olmalı? Var mı onun müzikle ilgisi bağlamında yapılan tespitler, teşhisler?

SES 2              : Hilmi Yavuz, Necatigil’in Kareler kitabının atonal bir karaktere sahip olduğunu iddia eder. Bu iddiadan yola çıkan Gökhan Tunç, Necatigil’in şiirini İkinci Yeni şiiriyle birlikte “atonal müzik” okumasına tabi tutar. Burada önce “atonal müzik” kavramını açıklamak gerekir. Şu kadarını söyleyelim: Atonal müzikte beklenmedik bir şekilde hava değiştirme, bir yola alışmadan başka bir yola atılma” sözkonusudur. Böyle olunca da bu müziğe yönelik duygu çoğu kez anlamsızlığa uğramaktadır. Yani, atonal müzik ile şiirde anlamsızlık arasında bir ilişki sözkonusudur. Buna göre beklenmedik bir şekilde değişen, birden askıda kalan, eksiltili olan, bir yola alışmadan başka bir yola atlamaya dayanan, farklılaşan, algılama güçlüğü oluşturan müziğe atonal denilebilir.

SES 1              : Peki Hilmi Yavuz veya Gökhan Tunç’a göre Necatigil bunu nasıl sağlıyor?

SES 2              : Dizeleri bir merkeze bağlamayarak, şiirin biçimsel kuruluşu ve bunun sunduğu farklı düzlemlerde okumalara fırsat oluşturarak. Sadece soldan sağa değil, sağdan sola, yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya okutarak. Böyle olunca, okur istediği dizeyi istediği yerde okuyabilecek, istediği vurgu ve tonlamayı yapabilecek, ahenk sağlayabilecek, metni istediği gibi anlamlandırabilecektir.

SES 2              : Behçet Necatigil şiirlerinden yapılan bestelerin bildiğimiz kadar ilki, öncüsü, Erol Evgin’in Nihavend makamında ve “Hani Sevgilin Vardı” adıyla bestelediği “Gizli Sevda” şiiridir. Bu şiiri Özkan Samioğlu modern tarzda besteleyip icra etmiş. Aynı besteyi Sibel Sezal da okumuş. Biz, Erol Evgin’in “Yeni Bir Gün Doğarken” adlı plağında yer alan yorumu dinliyoruz şimdi.

MÜZİK          : ŞARKI  (3) (0,35-3,17. Saniyeler arası.)

SES 1              : Benim asıl merak ettiğim husus şu: Necatigil’in bizzat kendisinin müzikle ilgili yaptığı tespitler var mı, nedir bunlar? Poetikasında musikiye yer vermiş midir?

SES 2              : Akademisyen Gökhan Reyhanoğulları “Behçet Necatigil’in Poetikası Üzerine” başlıklı makalesinde bu konuya değinir. Buna göre, Behçet Necatigil “sanatların tedahülü” bahsinde yorum yapmamıştır. “Şiirin diğer sanatlarla, resimle, mimariyle, müzikle dahası musiki ile olan bağına ya da bağsızlığına değinmemiştir. Böylesi bir durum bizi Necatigil’in bu bahsi pek önemsemediği görüşüne götürebilir. Şiirin başlı başına bir sanat olarak algılamış olan Necatigil, şiiri her şeyi üstünde görmüştür.”

SES 1              : Başka görüşler de olmalı, akademisyenler farklı düşünebilir…

SES 2              : “Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri ve Behçet Necatigil” başlıklı yazısında Gonca Gökalp, Necatigil’in “şiirsel estetiği, ahenk ve müzikaliteyi ikinci plânda bırakan bir tutum” içinde olmadığını belirtir. Onun da bazı şairler gibi “imaj, çağrışım, disiplin, sesler ve sözcüklerle yaratılan müzikalite” bakımından “Divan şiiri geleneğinden yararlandığını belirtir. “Eski şiirden biçim bakımından; ses-âhenk bakımından” yararlanma bilinci içinde olduğunu dile getirir.

SES 1              : Şiirinin kaynaklarına bakmak lazım değil mi?

SES 2              : Kendisi bağlandığı gelenekle ilgili cümleler kurarkan, “Mayamda Yunusla, Âı-şık Paşalar… Fuzuliler, deryadil Karacaoğlanlar var.” diyor. Dikkat edilirse hem Divan şiiri hem de hece şiiri ile irtibatlı olduğunu görürüz. Bazı şiirlerinde İslam öncesi edebî birikimimize yaslanan söyleyişler görülür. Keza Dede Korkut’u çağrıştıran dizeler de kurmuştur. Bütün bunlarla onun şiiri arasında müzikal bir ağ da oluşmuştur. 

SES 1              : Bu müzikal ağ oluşturma sürecinde ölçü ve uyağın etkisi nedir? Daha doğrusu Necatigil bu vezne ve kafiyeye nasıl bakıyor?

SES 2              : Bu konudaki görüşlerini “Bile/Yazdı” kitabında bulabiliyoruz. Buna göre, Necatigil için şiirin dış yapısında vezin ve kafiye önemlidir. Kafiye ve vezin, şiirden uzakta, şiirden ayrı şeyler değildir. Her şiir kafiyesini, veznini beraberinde getirir. Kafiyeyi sadece mısra sonlarındaki ses benzerliği diye düşünmek, Necatigil’e göre artık iflas etmiş bir anlayıştır. Ona göre kafiye mısra içinde, birbirinden uzak mısraların çeşitli kelimelerinde de görülebilir. Aynı zamanda vezin meselesi de bu doğrultudadır. Klasik veznin yerini alan ritim, iç ses, bu çeşit dikkatler sonucunda ortaya çıkar. (Bile/Yazdı, s. 76). “Düzyazılar” adıyla yayımlanan kitapların ikincisinde ise bugünkü şiirin, vezin konusunda artık aruzu da heceyi de bıraktığını, fakat yerine göre aruzun da hecenin de ses imkânlarından faydalandığını,  şiirin yeni bir ritim peşinde olduğunu belirtir. (Düzyazılar II, s. 174).

SES 1              : Bir düzen, intizam peşinde olmalı şu halde şair… Yoksa…

SES 2              : Yoksa,  yok oluş sözkonusu… Necatigil, birçok şiirin, biçim, düzen, istif yoksulu oldukları için unutulup gittiklerini belirtir. Bir seziş, bir buluş, bir tema ne kadar yeni ve güçlü olursa olsun, sağlam bir deyişe erişmemiş ise ömürsüzdür. Ona göre, şiirde “bütün güzelliği”, parça güzelliklerinin kesiksiz sürüp gidebilmesinden, zincirlenmesinden doğar. Necatigil, arada bir mısraın bile aksamaması gerektiğini, aksi halde şiirde verilmek istenen havanın yaratılmak istenen tesirin bozulacağını dile getirir. (Bile/Yazdı, s. 83)

SES 1              : Söze ara verelim isterseniz. Necatigil’in “Nilüfer” şiirini Erkan Oğur bestelemiş, “Dönmez Yol” albümünde yer almış. Aynı besteyi Zişan Uğurlu, Tarık Akan’la başrolünü oynadığı Ali Özgentürk’ün yönettiği 1997 yapımı “Mektup” adlı filmde icra etmiş. Zişan  Uğurlu’dan inliyoruz. 

MÜZİK          : ŞARKI  (4)  (0,48-3,52. Saniyeler arası)

NİLÜFER

Ben oraya koymuştum, almışlar

Arasına sıkışık saatlerin

Çıkarır bakardım kimseler yokken

Beni bana gösterecek aynamdı, almışlar

 

Kışken ilkyaz, sularımda açardı

Buzlu dağlar gerisine kaçıracak ne vardı?

Eski defterler de sararmış yaprak

Beni bana gösterecek anlamdı, almışlar

 

Bir ışıktı, yanardı yalnız gecelerde

Akşam çiçekler uykuya yattı

Sardı karşı kıyıları karanlık

Beni bana gösterecek lambamdı, almışlar

SES 1              : Merak ettiğim bir başka husus, şair şiirlerinde müzikle ilgili unsurlara yer vermiş mi?

SES 2              : Bunu ben de merak ettim ve şiirlerini bu bağlam üzere inceledim. Fakat ciddi anlamda veriye rastlamadığımı belirteyim. Sözgelimi Çevre adlı kitabındaki “Varyete” (Şiirler, s. 50) şiirinde bir türküden iktibas yapar: “İçerim yanıyor, dışarım serin”. Yine aynı kitabında “Ara Nağme” (Şiirler, s. 68) diye bir şiiri var. Fakat içeriği müzikle ilgili değil. Yaz Dönemi kitabındaki “Küf” şiirinde “Düşlerdi şarkılardı/Çeker bizi dipten yüze” (Şiirler, s. 197) ifadelerini kullanır. En/Cam kitabında “Küskün Yolcunun Türküsü” şiiri (Şiirler,  s. 248);  Beyler kitabında ise “Kuş Türküsü” adlı bir şiiri var. (Şiirler, s. 345)

SES 2              : Şairin müzik dünyasında en çok ilgi görün şiiri “Sevgilerde”. Pek çok solist tarafından seslendirilmiş. Bu şiir üzerinde duralım biraz da.

SES 1              : Bir aşk şiiri “Sevgilerde”...

SES 2              : Aşk konusunda hayli eser vermiş Necatigil. Şiirlerinde özellikle ilk gençlik yıllarının sevda duygularına, eski sevgililerin bıraktığı derin acılara ve onların anılarına yer veriyor. Eski sevgililerin duygusal anıları, onda etkili bir yere sahiptir. Bu şiirde de olduğu gibi. Şimdi bu şiiri şairin kendi sesinden dinleyelim:

(ŞİİR/ Şairin kendi sesinden/Tamamı)

SES 1              : Funda Arar, Selda Bağcan, Vedat Sakman, Zuhal Olcay, Fırat Tanış, Turgay Yakut, Ceylin Özgür Erzen ve Zefir gibi solistler Sevgilerde şiirini terennüm eden sanatçılar. Biz önce Selda Bağcan’dan dinleyelim…

MÜZİK / ŞARKI ( )  (Selda Bağcan/ )

SEVGİLERDE

Sevgileri yarınlara bıraktınız

Çekingen, tutuk, saygılı.

Bütün yakınlarınız

Sizi yanlış tanıdı.

 

Bitmeyen işler yüzünden

(Siz böyle olsun istemezdiniz)

 Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi

 Kalbinizi dolduran duygular

 Kalbinizde kaldı.

 

Siz geniş zamanlar umuyordunuz

Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.

Yılların telâşlarda bu kadar çabuk

Geçeceği aklınıza gelmezdi.

 

Gizli bahçenizde

Açan çiçekler vardı,

Gecelerde ve yalnız.

Vermeye az buldunuz

Yahut vaktiniz olmadı.

SES 2              : Sevgi, insanın bir şeye veya bir kimseye karşı beslediği eşsiz bir duygudur. Sevme duygusu, insan varlığının yegâne içsel eylemidir.  Kişi yaşamı boyunca her an, herhangi bir varlığı veya nesneyi sevebilir. İnsanoğlu sürekli olarak anneye, tanrıya, doğaya, vb. şeylere karşı sevme, sevgi duyma ihtiyacı hissetmektedir. Kişide, varlıklara sevgiyi gösterme eylemi, muntazam bir işleyişe sahiptir. Sevgi eylemi, sevilene karşı gösterilen, kimi zaman gösterilemeyen, insanın iç dünyasında büyüyen ve değişen bir olgudur.

SES 1              : Böyle  olmasına rağmen, insan duygularını ve hislerini yarınlara erteler. Ertelenen her duygu ve his üzeri kapatıldıkça içsel bir sancıya dönüşür. Her sancılı irkilme, bireyi biraz daha kendi içine çekerek, duygusal bir sarsılmaya neden olur. Duyguların ve hislerin ortaya konması yerine onların yitik sayılması çekingenlik, tutukluk, vb toplumsal kural ve kaidelerin baskısındandır.

SES  2             : “Sevgilerde” şiirinde tam da böyle bir hâl anlatılıyor. Yarına bırakılmış, ertelenmiş, ihmal edilmiş aşklar… Gerekçesi, “bitmeyen işler”…

SES 1              : İnsan kendine özgü sevme gücünü, ortaya koymak yerine hep bir sonraki güne, bir sonraki yıla, belki de hiç dile getiremeyerek bir sonraki yarınlara erteler.

SES 2              : Necatigil’de bu bir eğilim sanki. Pek çok şiirinde karnşımıza çıkar.

SES 1              : Oysa sürekli  olarak bir  sonraki güne bırakılan sevgi, kendi içsel benliğimize durmadan attığımız hançerden başka  bir şey değildir. Bilinçaltına atılan her sevgi insanın  karmaşık bir yapıya dönüşmesini sağlamaktadır.

SES 1             : “Sevgilerde” bu karmaşık yapıyı gösteriyor sanki. Şarkının bir bölümünü daha dinleyerek söze ara verelim. Vedat Sakman’ı dinliyoruz.

MÜZİK / ŞARKI ( )  ( Vedat Sakman)

SES 2              : Oldukça sade bir şiir “Sevgilerde”. Sanki gündelik bir dille ortaya koyuyor şair duygularını. Bu durum, şiirin anlam dünyasına olumlu katkı sağlıyor. İçindeki sevgiyi dile getiremeyeni masum gösteriyor.

SES 1              : Oysa masum değil. Sevgiyi söylemeye vakit bulamamak yahut sevgiyi vermeyi az bulmak itirazı hak ediyor.

SES 2              : Necatigil’in bu şiirini yine kendi radyofonik piyesi olan “Yıldızlara Bakmak” ile birlikte okumayı öneriyorum. Bence aynı çizgide iki metin. Yıldızlara Bakmak’taki ana kahramanımız da çalışıp didinmekten ötürü vakit bulamadığı için güzelliklerin trenini kaçırıyor.

SES 1              : 13 Aralık 1979’da İstanbul’da bu dünyadan ayrılan Behçet Necatigil, şiirleriyle, diğer edebî verimleriyle yaşıyor. Bir de “Sevgilerde”....  Evet, her şeyin sonu var. Herşeyi vaktinde tamamlamak güzel. Programı da… “Sevgilerde” şarkısından bir kesitle programımızı bitiriyoruz. Yücel Arzen’in bestesiyle Funda Arar söylüyor:

MÜZİK/ ŞARKI   ( ) (Funda Arar ) ( )

SES 2:             Bir sonraki Şiirden Şarkıya’da buluşmak üzere…

SES 1              : Şen ve esen ve dahi şiir ve müzikle kalın…

MÜZİK          :  (9)  (0.00- 2.31. Saniyeler arası)

                       

KAYNAKLAR:

Behçet Necatigil, Bile / Yazdı, YKY, İstanbul, 2012.

Behçet Necatigil, Düzyazılar I, YKY, İst., 2006.

Behçet Necatigil, Düzyazılar II, YKY, İst., 1999.

Behçet Necatigil, Bütün Yapıtları: Şiirler, (Haz: Ali Tanyeri, Hilmi Yavuz), YKY, 4. Bas., İst., 2009.

G. Gonca Gökalp, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri ve Behçet Necatigil, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, C. 10, S. 1, Temmuz 1993, s. 347-362.

Gökhan Reyhanoğulları “Behçet Necatigil’in Poetikası Üzerine” Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/1 Winter 2013, p.2189-2203, Ankara, Turkey.

Gökhan Tunç, Atonal Müzik Bağlamında İkinci Yeni ve Behçet Necatigil Şiiri, Turkish Studies, İnternational Periodical Fort he Languages, Leterature and History of Turkish or Turkic, Volume 5/2 Spring 2010.

Hilmi Yavuz, Yazın Üzerine, İst., 1987.

Nurullah Çetin, Behçet Necatigil (Hayatı, Sanatı ve Eserleri), Akçağ Yay., Ank.,2013

Selim İleri, Kırık İnceliklerin Şairi: Behçet Necatigil, İst., 1999.

Tahir Abacı, Türk Müziğinde Bestelenmiş Şiirler, İkaros Yay., İst., 2013.

Veysel Şahin, “Sevgilerde” Şiiri Üzerine Bir Tahlil Denemesi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 16, S. 2, s. 73-82, Elazığ, 2006.

Hiç yorum yok: