18 Şubat 2022 Cuma

ŞİİRDEN ŞARKIYA: ORHAN SEYFİ ORHON-VEDA BÛSESİ

PROJE ADI             : ŞİİRDEN ŞARKIYA

PROGRAMIN ADI   : ORHAN SEYFİ ORHON-VEDA BÛSESİ

PROGRAM NO       : 2

YAYIN TARİHİ         :

METİN YAZARI       : Cevat AKKANAT


MÜZİK                     : SİNYAL

SES 1                  : Merhaba sevgili dinleyenler. Ben Tuğba ERYILMAZ…

SES 2                  : Ve ben Cevat AKKANAT… Şiirden Şarkıya programında sizlerle birlikteyiz.

SES 1              : Türk şiirinin güzide örneklerinden bestelenmiş ve seslendirilmiş olanları derleyerek, bunların şairleri, bestekârları ve icracıları ile ilgili kültürel bilgiler sunacağımız Şiirden Şarkıya programımızla selamlıyoruz sizi. 

SES 2              : Bestelenmiş şiirlerle onların şairleri, bestekârları ve solistlerine yer verdiğmiz Şiirden Şarkıya, iki sanat dalının, edebiyatla müziğin beşiğinde ağırlayacak sizi…

SES 1              : Orhan Seyfi Orhon üzerinde duracağız bugün. Onun bestelenmiş şiirleri ve ağırlıklı olarak Veda şiiri üzerinde.

SES 2              : Adı “Güfte Şairi”ne çıkmış bir büyük sanatçıdan bahsedeceğiz. O yola girmeden önce şiir ile müzik arasındaki ilişkiye dair birkaç cümle edelim mi? Şiir, müzikalite ilişkisi; şirin yani sözün müziğe katkısı ya da tam tersi, müziğin şiire katkısı…

SES 1              : Şiir, müzikalitenin en çok hissedildiği edebî tür olsa gerek. Müzikalite yani ritim ve ahenk yoluyla şiir mükemmellik basamaklarını tırmanır diyebiliriz.  Müzik sanatına gelince, bir şiire, diğer ifadeyle bir güfteye yaslanmıyor mu? Bir alt yapı metni olarak şiir ne kadar ritmik ve armonik öğeler taşırsa, müziğin dalgaları da bizi o kadar sarıp sarmalar.

SES 2              :Şiirle müziğin ses ortaklığına dayalı etkileşiminin yanı sıra söz ortaklığına dayalı etkileşimleri de dikkate değerdir. Nitekim şiir, sözlü müzik eserleri için hayli zengin bir kaynaktır. Bestekâr ve solist Cinuçen Tanrıkorur’un “Türk musikisi, söze verdiği ağırlık dolayısıyla önce bir şiir musikisi”dir ifadesi bu anlamda manidardır. Bu anlamda bestekârlarımızın yaptıkları bestelerle şiirimizin gelişimindeki katkıları azımsanacak oranda değildir. Öte yandan şairleimiz de müzikal yapıların makam, usûl ve ezgilerini etkileyecek eserler vücuda getirmişlerdir.

SES 1              : Bu etkiyi Orhan Seyfi Orhon’un eserleri ile müzik arasında görebilir miyiz?

SES 2              : Çok net. Bir tanesini söyleyeyim hemen. “Veda” şiiri, bestelenmeye müsaitliğinin yanı sıra, bestelendikten sonra şiirin artan şöhreti dikkate değer... Nitelik ve nicelik yönünden karşılıklı bir yükseliş var.

SES 1              : Bu husus önemli. Ama öncesinde bir Orhan Seyfi Orhon şarkısı dinleyelim diyorum.

SES 2              : Fena olmaz. Onun çok bestelenen bir şiirinden bir şarkı: “Sen gül dalında gonca ben dağ yolunda yonca…”  Ekrem Varol “Kürdîli Hicazkâr”, Emin Ongan “Muhayyer Kürdi”, Fâiz Kapancı “Hüseynî”, Kasım İnaltekin “Hicaz”, Necdet Tokatlıoğlu “Hüzzam” ve Zeki Arif Ataergin “Şehnâz Buselik” makamlarında bestelemişler…  Necdet Tokatlıoğlu, Nezahat Bayram, Hayri Pekşen, Neşe Can, Gönül İpek, Gönül Aköz, Güler Basu Şen,  Zara gibi pek çok sanatçı okumuş. Necdet Tokatlıoğlu’nun Hüzzâm bestesini Zara’dan dinliyoruz

ŞARKI

Sen gül dalında gonca ben dağ yolunda yonca

Sen açılır gülersin ben sararıp solunca

 

Hey benim gonca gülüm saçların büklüm büklüm

Baktım bir göz ucuyla takılıp kaldı gönlüm

 

Sevdi aldattı beni güldü ağlattı beni

Gittim kölesi oldum bir kula sattı beni

 

SES 1              : İsterseniz sözü Orhan Seyfi Orhon biyografisi üzerinden devam ettirelim. Çok yönlü bir ediple birlikte olacağız bu programda…

SES 2              : Hem de nasıl! Farklı alanlara olan ilgisine dair ilk cümlelerimizi, üniversitede okuduğu bölümlere değinerek kurabiliriz. 1890 İstanbul Çengelköy doğumlu olan Orhan Seyfi Orhon, Darülfünunda önce Mülkiye, sonra Tıbbiye okullarına kaydoluyor. Fakat sebat etmiyor bunlarda. 1914’te Hukuk mektebinden mezun oluyor.

SES 1              : Şairimiz hukukçu şu halde. Sanırım hukukçu şairler antolojilerinin başlarında yazılıdır adı.

SES 2              : Evet, böyle bir antolojide gördüm adını ve şiirini. Fakat onun çok yönlülüğünü hukukçuluğu ile örtmeyelim.

SES 1              : Hukuktan mezun olunca kısa bir süre Meclis’te memurluk yapıyor. Gazeteciliği var mesela, sonra yayımcı… Dergiler ve gazeteler yayımlamış… Eğitimci yönünü unutmayalım… Hele mizahçı bir yönü olduğu hatırdan çıkarılmamalı. Ve finalde siyasetçiliği… Ayrıntılara girmeden, her biriyle ilgili birkaç kelam etsek iyi olur.

SES 2              : Evet, daha hukuk okurken başlıyor gazeteciliğe. Arkadaşlarıyla birlikte Hıyâban dergisini çıkarıyor. Sonra Türk Yurdu, Türk Kadını, Şair, Servet-i Fünun, Ümit, Yarın, Yeni Mecmua, Büyük Mecmua gibi dergilerde şiir ve yazılar yazarak tanınırlığını artırıyor. Öyle ki, 1915’te Enver Paşa’nın isteğiyle kurulan Çanakkale Edebî Heyeti içinde Mehmet Emin Yurdakul, Ömer Seyfettin, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ahmet Ağaoğlu, Enis Behiç Koryürek, Ali Canip Yöntem, Celal Sahir Erozan, Hakkı Süha Gezgin, İbrahim Alaaddin Gövsa, Ressam Çallı İbrahim gibi isimlerle birlikte yer alıyor.

SES 1              : Fakat onun en önemli işlerinden brisi Akbaba dergisi olsa gerek… Fiske takma adıyla mizahi yazılar yazar Akbaba’da galiba.

SES 2              : 1922’de bacanağı Yusuf Ziya Ortaç ile birlikte kuruyorlar Akbaba’yı. Mizah tarihimizin önemli bir dergisi. Meraklıları mutlaka görmeli. Neyse, Akbaba’nın dışında 1924’ten başlayarak 1935’e kadar geçen sürede sırasıyla Papağan, Güneş, Yeni Kalem, Karagöz, Ayda Bir, Her Ay, Çınaraltı, Yeni Çağ gibi dergi ve gazeteleri yayımladı. Sonraki yıllarda ise Milliyet, Tasvir, Ulus, Cumhuriyet, Zafer, Havadis gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı.

SES 1              : Bu arada farklı eğitim kurumlarında öğretmenlik yaptığını, dahası 1946 ve 1965 seçimlerinde milletvekili olarak siyaset sahnesinde bulunduğunu kaydedelim.

SES 2              : Tabii bütün bu süreçlerin ayrıntıları var, onlara meraklı dinleyicilerimiz isterlerse bir şekilde ulaşabilir.

SES 1              : Evet, bu programda amacımız şairimizi bütün yönleriyle tanıtmak değil malum. Onun bestelenmiş şiirleri asıl işimiz. Ne dersiniz, birisini dinleyerek o vadiye geçsek diyorum. Mesela, Tereddüt diye bir şiiri var. Bu şiiri Ali Rifat Çağatay Nihavend makamında bestelemiş. Pek çok solistten dinleyebiliriz. Münir Nurettin Selçuk, Sabite Tur Gülerman, Nesrin Sipahi, İnci Çayırlı, Mustafa Sağyaşar, Sıdıka Çandarlı, Mediha Demirkıran, Necdet Tokatlıoğlu, Melihat Gülses, Çiğdem Yarkın… Tiyatro ustalarımızdan Metin Akpınar ise Devekuşu Kabare adlı oyununda seslendirmiş. Dinliyoruz:

MÜZİK          :  (1)  (… Saniyeler arası)

TEREDDÜT

Sarahaten, aceba söylesem darılır mı?

Darılmak adeti, bilmem ki, çapkının nazı mı?

Desem ki: “Ben seni…” yok dinlemez ki… hiddet eder.

Niçin? Bu sözde ne var? Sanki hiddet etse ne der?

Desem ki: “Ben, seni pek…” Ya kızar konuşmazsa?

Derim: “Bu çektiğim insaf edin, eğer azsa?…”

Desem ki: “Ben, seni pek çok…” Hayır, kızar, bilirim;

Tereddüdüm, acebâ, hiddetinden az mi elim?

Desem ki: ‘”Ben seni pek çok…” Sakın gücenme emi?

“Sakın gücenme, eğer anladınsa sevdiğimi”

 

SES 2              : Konuşma, söyleşme üslubuyla ve fakat aruz vezniyle yazılmış bir şiir. Oldukça başarılı. Tam da bu noktada, şairliğinin ilk yıllarında Nayiler adlı grubun içinde aruz vezniyle şiirler yazarak bulunduğunu söyleyelim. Dahası Muallim Naci, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif gibi şairlerin aruzu Türkçeleştirme eğilimlerini Orhan Seyfi Orhon’un da takip ettiğini belirtelim. Fırtına ve Kar, İşte Sevdiğim Dünya gibi kitaplarında aruzu kullanmıştır. Bu ikincisinde Japonların Haiku’larına benzer şiirler yazdığını söyler şairimiz.

SES 1              : Fakat Ziya Gökalp farklı bir yola çekiyor onu. 

SES 2              : Evet, şair Ziya Gökalp’in etkisinde kalarak hece ölçüsüne ve konuşma diline yöneliyor. Tabii Milli Edebiyat hareketinin ilkelerini de uygulamaya başlıyor. Benzeri tarza bağlı şairlerle birlikte Şairler Derneği’nin kuruluşunda yer alıyor. Peri kızı ile Çoban, Oğuz Kağan Destanı, Gönülden Sesler heceyle yazdığı kitapları arasında yer alır. Bunların yanısıra Kervan adlı kitabında hem aruz hem de hece ile yazdığı şiirleri bulunur.

SES 1              : Şairimizden bestelenen bir şarkı dinlesek diyorum yeniden. Ahmed Yekta Madran’ın Hüseynî makamında bestelediği “Bana önce sözleri biraz manalı geldi  dizesiyle başlayan şarkıyı Ahmet Celal Tokses’ten dinleyeceğiz. 1920’lerde hayli ilgi çeken bu besteyi siz isterseniz Ahmet Çağan veya Boğaziçi Sesleri grubunun solisti Burcu Göktürk’ten dinleyebilirsiniz:

MÜZİK: ŞARKI ( ) (… Saniyeler arası)

Bana önce sözleri biraz imalı geldi

Sonra baygın gözleri daha manalı geldi

(…)

Bir sarışın yaramaz beni terketti bu yaz

Sevgide karar olmaz işte kumralı geldi


Dedim bu ne büyü mü affedin güldüğümü

Boynunuzun bükümü pek muammalı geldi

(…)

SES 2              : Orhan Seyf Orhon’un çok yönlülüğü üzerinde durmuştuk. Bu konuda birkaç not daha düşmek istiyoum. Mesela çocuklar için şiir yazdığını, bunları başka şairlerden de derledikleriyle birlikte Hayat Bilgisi Şairleri adıyla üç ciltlik bir antolojide topladığını mesela… Bu antolojinin Latinize Türk harfleriyle hazırlnan ilk kitaplar arasında bulunduğunu… Mizahi yazılarını Fiskeler; mizahi hikâyelerini Düğün Gecesi; tarih, kültür, sanat ve edebiyat konulu yazılarını Dün Bugün Yarın; güncel konuları ele aldığı fıkralarını Kulaktan Kulağa adlı eserlerde topladığını…

SES 1              : Halk hikayelerimizden Kerem ile Aslı üzerine yaptığı iki çalışma da var. İlki, bu hikayeden yola çıkarak oluşturduğu Asri Kerem adlı mizahî destanı, diğeri Kerem ile Aslı hikayesini orijinaline göre yeniden tertip ettiği eseri.

SES 2              : Abdülhak Hâmit, Mehmet Akif, Ziya Gökalp, Yahya Kemal ve Nazım Hikmet biyografileri yazıp yayımladığını, bunların dışında Maskeler Aşağı, Maarif Vekili Hasan Âli Yücel’e Açık Mektup, Gençlere Açık Mektup gibi eserleri bulunduğunu da belirtmiş olalım.

SES 1              : Ama edebiyat tarihleri onu daha çok şairliği ile anıyor, değil mi? Şiirdeki başarısını daha çok önemsiyor diyelim ya da…

SES 2             : O tarafı daha önde tabii ki. Bu biraz da baktığınız yere bağlı. Bizim bestelemiş şiirleri itibariyle dikkate aldığımız gibi…

SES 1              : Biraz önce Yahya Kemal’den sonra şiirleri en çok bestelenen şairimiz dediniz, bu konuda bir deliliniz var mı?

SES 2              : Bunu eldeki kayıtlar böyle söylüyor. Mesela musiki çevrelerinde “Güfte Şairi” olarak anılıyor. Bu arada Yılmaz Öztuna’nın bir makalesinden bahsedebilirim. Orhan Seyfi Orhon’nun Ağustos 1972’deki vefatından hemen sonra yazdığı “Yahyâ Kemal ve Orhan Seyfi’nin Bestelenmiş Şiirleri” başlıklı makalede şairin bestelenmiş şiirlerinin tamamını tespit edememiş olabileceği kaydını düşer ve bestelenmiş 23 şiirinin adını bestekar ve makamlarıyla birlikte sıralar.

Ali Donbay, “Orhan Seyfi Orhon” adlı eserinde şairin “Bestelenmiş Şiirleri” başlığı altında aynı hassasiyeti gösterir.

Âlim Kahraman’ın İslam Ansiklopedisi için yazdığı biyografide ise bu konuda şu cümle yer alır: “Şairin yirmiden fazla şiiri değişik bestekârlar tarafından bestelenmiştir.” Şair ve “Veda” şiiri üzerine çaplı bir araştırmanın yayımlandığı Malumatfuruş.com’da “Yirmibeş şiiri kırk dokuz ayrı şarkı şeklinde bestelendi.” denilmektedir. Dijital platformda yer alan “Proje TSM, Orhan Seyfi Orhon Besteleri” adlı belgeye göre ise şairin güfteleri 44’tür. Bugün bu sayının daha fazla olduğuna inanıyorum. Daha sonra bahsedeceğim, yeni besteler var çünkü, biliyorum.

SES 1              : Peki, birisini dinleyelim mi? Mesela en çok bestelenen şiiri hangisi?

SES 2              : “Dünyada (Cihanda) biricik sevdiğim sensin” diye başlayan şiiri altı besteye sahip: Refik Fersan “Hicâz” Mustafa Câhit Atasoy “Karciğar”  Necdet Tokatlıoğlu “Uşşâk”, Fâiz Kapancı “Sûz-nâk”, Ayhan Zeren “Sultan-ı Yegâh”, Akın Özkan “Nihâvend” makamında bestelemişler.

Programın başında dinlediğimiz “Sen gül dalında gonca ben dağ yolunda yonca” diye başlayan güftesi de elimizdeki kayıtlara göre altı farklı besteye sahiptir.  olan diğer eseri: Ekrem Varol “Kürdîli Hicazkâr”, Emin Ongan “Muhayyer Kürdi”, Fâiz Kapancı “Hüseynî”, Kasım İnaltekin “Hicaz”, Necdet Tokatlıoğlu “Hüzzam” ve Zeki Arif Ataergin “Şehnâz Buselik” makamlarında bestelemişler…

Beş kez bestelenen  “Yıllar var ben onu hiç unutmadım”ı ise Ahmet Üstün “Muhayyer Kürdî”, Kasım İnaltekin “Rast”, Süleyman Mertkanlı “Hüzzâm” ve “Nihâvend”, Fâiz Kapancı “Kürdîli Hicazkâr” makamlarında bestelemişler…

SES 1              : “Dünyada biricik sevdiğim sensin”i Müzeyyen Senar’dan dinleyelim mi? Necdet Tokatlıoğlu’nun Uşşâk bestesi…

Dünyada biricik sevdiğim sensin

Güzelsin incesin tatlısın şensin

Gönlüm başkasını nasıl beğensin?

Güzelsin incesin tatlısın şensin

 

Arıyor gözlerim bütün gün seni

Geçiyordum yine dün seni

Sevmemek mümkün mü görüp de seni ?

Güzelsin, incesin, tatlısın, şensin


MÜZİK: ŞARKI  “Dünyada biricik sevdiğim sensin” ( ) (Tamamı)

SES 1              : Beste sayısı fazla olan başka şiirleri de vardır sanırım. Bu konuda bir tespitiniz var mı? Merak ettim doğrusu?

SES 2              : Üç ayrı besteye sahip olan “Kız bir ince su gibi karşımdan akıp gitme”; ikişer besteye sahip olan “Benim gönlüm bir kelebek”, “Dün yine günümüz geçti berâber”, “Her yalana kanmışım her söze inanmışım”, “O çapkın büsbütün yaramaz oldu”, “Ölürsem yazıktır sana kanmadan”, “Sevdâ o bir peridir”, “Yıllar var ben onu hiç unutmadım”…

SES 1              : Bunların beste ve bestekârlarını söylemediniz. Bunun yerine genel olarak Orhan Seyfi Orhon’un şiirlerine yapılan bestelerin en önemlilerini ve onun şiirlerine en çok beste yapan bestekârları anabiliriz.

SES 2              : İlkini söyleyeyim. Yani onun şiirlerine en çok beste yapılan makamları: 7 Nihavend, 5 Hicaz, 5 Uşşak, 4 Hüseyni,  4 Hüzzâm, 2’şer kez de Acem-Aşîrân, Karcığar, Muhayyer-Kürdî, Rast, Segâh… Bestekârlara gelince… Benim tespitlerime göre Mustafa Câhid Atasoy, Hayri Yenigün, Refik Fersan, Ahmed Yektâ Madran, Akın Özkan, Kasım İnaltekin, Bimen Şen, Fâiz Kapancı, Süleyman Mertkanlı şairimizden fazla sayıda beste yapan isimlerden bazıları…

SES 1              : Bu arada Orhan Seyfi Orhon’dan yapılmış yeni besteler de var galiba. Bu konudaki tespitlerinizi de paylaşır mısınız?

SES 2              : Uğur Işılak’ın 2014’te yaptığı bir beste var: “Büyü”

SES 1              : Dinleyelim mi?

SES 2              : İyi olur.


MÜZİK          : ŞARKI  ( Büyü) (…. Saniyeler arası.)

 

BÜYÜ

O kadar taze ki, öyle beyaz ki;

Kimsesiz dağların karlarındandı…

O kadar sadece işve ki, naz ki,

Sanırsın ilkbahar rüzgârındandı…

Kaşları gerilmiş şekli kemanın,

Gözleri üstünden bakar zamanın,

Dudağı en asil bir kahramanın,

Kalbinden süzülmüş bir damla kandı…

Vücudu hafifti, kuş tüyü gibi,

Kimse gülemezdi güldüğü gibi,

O vahşi gözleri bir büyü gibi,

Ansızın içimde tutuştu, yandı!

SES 1              : Şarkıyı dinlerken şunu düşündüm. Gerçek sanat eserleri yeniliklere sürekli açık kapı bırakıyor. Şöyle de ifade edebilirim: Sanatın bir özelliği de sürekli olarak yeniliklerin peşinde olması, oraya doğru atılım yapması. Mesela bu şarkı Orhan Seyfi Orhon’un şiirini bir bakıma çağımıza taşımış. Tabii şair de, gelecek çağlara ses olabilecek bir şiire imza atmış.

SES 2              : Tespitin önemli. Sanatta gelenek ile yeniliğin kesişimine temas etmiş oldun. Uğur Işılak, klasiği yenileyerek geleceğe dinamik bir intikal hamlesi yapmış.

SES 1              : Orhan Seyfi Orhon müzik çevrelerinde bir dönem “Güfte Şairi” olarak anılmış. Buradan yola çıkarak, şunu merak ettim. Kendisi müzikle ilgili neler düşünüyor, elde bu bahiste kayıt var mı?

SES 2              : Şiirlerinde Türkçe’nin kendisine has musikisini bulduğunu, bunu okuyucularına hissettirdiğini söyleyebiliriz. Bu okuyucuları arasında bir çok bestecinin olduğunu da, onun eserlerine gösterdikleri ilgi itibariyle gördük. Fakat Yahya Kemal’de yahut Tanpınar’da olduğu gibi Orhan Seyfi Orhon müzik üzerine dört başı mamur bir ameliyeye girişmiyor. Bu başlıkla bir makalesine rastlamadım şahsen. Ama ben görememiş olabilirim. İkaza, tashihe açığız bu konuda.

SES 1              : Fakat konuya tümüyle de duyarsız değil sanırım.

SES 2              : Tabii, şiiri düşünürken şiirle musikinin ortak terimlerine yönelik atıflar yapıyor yer yer. Örnekler vereyim buna. Şairimizin Gönülden Sesler kitabı için yazdığı önsöze, Fırtına ve Kar kitabını ele alarak girer. Bakın ne diyor orada: “Fırtına ve Kar’ı yazdığım zaman 23 yaşındaydım. Artık şahsî bir üslûbum vardı. Aruz veznine hâkimdim. Bu manzumede veznin ritmi ile fırtına taklit edilmiş, kar yağdıktan sonraki tabiatın sessizliği anlatılmak istenmiştir. En çok dikkat edilmeğe değen, vezin kalıplarının kullanılışıdır. Fırtına kısmı, serbest müstezatlarla yazılmıştır. ‘Kış’la konuşmada, tahkiyeye uygun başka bir kalıp seçilmiş, ‘Terennüm’lerde vezin ve nazım şekli değiştirilmiştir.” Bu anlatımda şiirle müzik arasındaki ilişkiye doğrudan bir atıf var.

SES 1              : Eserlerinde şiir ve müziğin ortak terimleriyle ilgili tespitler, temaslar olmalı…

SES 2              : Kervan kitabının başına yazdığı “Kervan Hakkında Birkaç Söz” bu minvalde okunabilir. Birkaç iktibas yapayım: “Vezin, kafiye, şekil şiirin uzviyetindedir. Ona aykırı olamaz.” “Aruz vezni  belli kalıplarıyla, ritmini bozmadan pek çok şekillere girebilir. Kafiyeler ruhumuzda uyandırdığı tatlı yankıları muhafaza ederek türlü türlü kullanılabilir.”  Başka bir yerde de şöyle diyor: “Şiir, bir sanat şekli, bir vezin kalıbı ve bir ritim içinde söylenirse şiirdir ve nesirden öyle vasıflarla ayrılır.”

SES 1              : Şiirlerinde?

SES 2              : “Sazşâiri” başlıklı bir şiiri var. Şöyle demiş orada: “Ben ki kırık bir ney’im/ Dinleyiniz, inleyim.” “Bir Yaz Manzarası”na şöyle başlıyor: “Bir şarkıyı söyler gibi kırlarda böcekler,/Bir mevsim ötüp sonra beraber ölecekler…” “Boğaz Türküsü”, “İlkbahar Türküsü”, “Kalender Türküsü”, “Çakaldağ Türküsü”, “Mâniler”, “Türküler” başlıklı şiirleri var.  “Fırtına ve Kar” şiirinin “Terennüm” bölümünden bir alıntı: “… Sustu pınarlardaki elhan!” Elhan, yani mûsiki.

SES 1              : Şiirlerinin bestelenmesinde başka etkenler de olabilir.

SES 2              : Mesela akademisyen Rıza Filizok onun bazı eserlerinde türkülere has anlatım özellikleri olduğunu belirtiyor. Türküye has anlatım müziğe yönelik bir sisteme delildir.

SES 1              : Aruz ve hece ölçülerine hakimiyetinden bahsetmiştik. Onun çok bestelenmesiyle kullandığı ölçüler arasında bir ilişki olabilir mi?

SES 2              : Buna delil olabilecek birkaç kayıt var bu konuda. Mesela edebiyat tarihçisi İsmail Habib Sevük onunla birlikte Beş Hececiler’in hece ölçüsündeki başarılarını  heceye aruzdan geçmelerine bağlıyor. Yine Edebiyat tarihçisi Nihad Sami Banarlı, yaptığı bir tespitte onun hece ve aruz ölsüsündeki ustalığına değinir. Aruzdan heceye geçişinin avantajlarından bahseder hatta.  Onun Muallim Naci, Tevfik Fikret, Mehmed Akif, Yahya Kemal, Ahmed Haşim ve Faruk Nafiz gibi şairlerin Türkçeleşmiş aruzunun bir takipçisi olduğunu belirtir.  

SES 1              : Böyle bir geleneği olan şiirin sesi, müziğe el eder. Müzik de ister istemez ona doğru gider.

SES 2              : Banarlı, 1970’de yayıma hazırladığı Orhan Seyfi Orhon’un “Şiirlerim” kitabının önsözünde şairin Peri Kızıyla Çoban Hikâyesi’ndeki aruz kullanımına dair örnekler verir. Hece görünümlü bir aruzdur burada söz konusu olan; “hece ile söylendikleri halde arûz âhengi” taşıyan pek çok mısra vardır. Bu yolla sağlanan ahengin üstünlüğünü ortaya serer Banarlı: “Evet, bu  şiirler, aruzla söylenmişlerdir ve onun için de mûsıkilidirler.” der.

SES 1              : Söze virgül koyup bir şarkı molası verelim. “Yıllar var ben onu hiç unutmadım.” diyecek İnci Çayırlı. Kasım İnaltekin’in Rast makamıyla…


ŞARKI: (  )  (… Saniyeler arası)


Yıllar var ben onu hiç unutmadım

O beni orar mı hatırlar mı ki

Büsbütün silinip gitti mi adım

Gönlünün vefası bu kadar mı ki

 

Bilsem uzaklarda kimler ağlıyor

Kimlerin kalbini aşkı dağlıyor

Acep kederli mi yas mı bağlıyor

Yoksa eskisinden bahtiyar mı ki

 

SES 2              : Dinleyicilerimiz Vedâ Bûsesi’ne ne zaman geleceksiniz diye sabırsızlanıyor olmalı?

SES 1              : Yakıcı bir arka plân hikâyesinden bahsediliyor…

SES 2              : Evet… Bu hikâyeyi reddedenler de var. İstersen sen şu yakıcı hikâyeyi anlat. Reddiye de bana kalsın.

SES 1              : Sosyal medyada pek çok web sayfasında rastlayacağınız hikâye şöyle: “Bu şiir sözleri itibarıyla iki aşığın birbirine yazığı şiir olarak düşünülse de. Orhan Seyfi Orhon’un kanser hastası olan kızı için yazmıştır. Ölümünden hemen önce kızı, babasından ‘gidişine ağlamaması’ konusunda söz istemiş, o da söz vermiş. Ama baba kalbi, o anda verdiği sözü tutamamış ve kızı ile arasında geçen o son anları şiire dökmekten kendini alamamış. Bu muhteşem dizeler de işte böyle bir acının ardından yazıya dökülmüş ve ölümsüzleşmiş…”

SES 2              : Bu sözde olayı efsaneye dönüştürenler de var. Bu efsanevî anlatıyı paylaşmayacak mısınız?

SES 1              :  Haydi onu da paylaşayım: “Babası kızının kapısını açarken biraz duraksadı. Sessizce kapının kolunu aşağı indirdi, kızının bugün daha iyi olması için dua etti. Gün boyunca kızına doyasıya sarılmayı düşünüyordu. O yüzden bütün işlerini iptal etmiş, akşama kadar onun yanında oturmayı planlamıştı. Uyuyup uyumadığını kontrol etmek için usulca yatağın üstüne eğildi. Kızı perişan halde görünüyordu. Gözleri hemen yaşaran baba, kızının bu halini görmesini istemediği için usulca eğildi ve dudaklarını kızının alnına koydu. Öpmedi çünkü öpmek çok kısa bir andı. Öylece durdu ve derin derin nefes alarak kızının kokusunu içine çekti. Kız eliyle babasının kolunu. Ancak baba kızının alnında öylece durdu. Biraz daha dursaydı gözyaşları kızının yüzüne damlayacaktı, ağladığı anlaşılacaktı. Yatağın yanındaki sandalyeye oturdu. Kız o kadar bitkin düşmüştü ki çok kısık bir sesle, ‘Babacığım, annemin öldüğü günü hatırlıyorum, günlerce çok ağlamıştın. Şu son anlarımda senden bir şey istiyorum babacığım’ dedi. ‘Ben öldükten sonra hiç ağlamıyacaksın, gözünden bir damla yaş bile düşmeyecek, anlaştık mı?’ dedi. Baba imkânsızı isteyen kızına baktı, ağlamaklı halini bastırarak başını hafifçe salladı. Kızı çok zor nefes alıyordu. Birkaç saniye içinde nefes alışverişleri kesildi, başı yana düştü. Hıçkırıklar içinde kızını kucağına aldı. Kızının cansız bedeni hâlâ ateşler içindeydi. Buna rağmen kızı üşümesin diye battaniyeyle sardı, bahçeye çıkardı. Kızını sandalyeye oturtup, yere çöktü, başını kızının kucağına koydu, hıçkırıklarla ağlamaya başladı. İşte o an dilinden bu ölümsüz mısralar döküldü…”

SES 2              : Hayli acıklı. Ama bir o kadar da romantik bir kurgu. Daha doğrusu bu olayın doğru olmadığına dair deliller öne sürenler var. Bu tür kurmacaların gerçek olup olmadığını kendisine dert edinen bir internet platformunda (Malumatfuruş.org) bu husustaki kayıtları bulabilirsiniz. Ben birkaç cümle ile özetleyeyim. İlki, bu iddianın ilk kez 2012’de çıkması, 2013’te yaygınlık kazanması. Yani Orhan Seyfi Orhon’un 1972’deki vefatından 40 yıl; şiirin 1937’de Her Ay adlı dergide yayımlandıktan 75 yıl sonra. Ortaya atanlar da güvenilirliği sorunlu iki internet sitesi. Şehir efsanesi dedikleri tarzdan bir uydurma diyebiliriz.

Veda’nın evlat acısı ardından yazılmış olmayacağına dair diğer işaret ise şiirin içeriğindedir. “Hani o bırakıp giderken seni”, “gelse de en acı sözler dilime“, “bir alev halinde düştün elime” gibi dizelerin vefat eden çocuğun ardından yazılmış olamayacağı gayet açıktır.

Veda’nın kanserden vefat eden bir evladın ardından kaleme alınmamış olduğunun en net delili ise Orhan Seyfi Orhon’un kızıdır. Orhan Seyfi Orhon’un kanserden ölen bir kızının varlığına dair herhangi bir delil bulunmamaktadır. Dahası, adı sanı belli Sevinç Şeyhun dışında şairin başka bir kız çocuğunun olduğuna dair kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanamamaktadır.

SES 1              : Peki, dinleyicilerimiz şimdi hangisine inanacak?

SES 2              : Kendileri bilir. Bir tarafta efsane, bir tarafta hakikat…

SES 1              : Yerelden ulusala, ulusaldan evrensele pek çok yayın organında da yazılmış çizilmiş efsanevi anlatım.

SES 1              : Evet, Alanya Gazetesi yazarı İsmail Haboğlu, Silivri Haber Ajansı yazarı Şenay Kobak, Bursa Şehirmedya’dan Elif Sucu, Detaykıbrıs.com’da Mesut Günsev, Sabah gazetesinde Hakan Uç, Milliyet.com.au’da Süleyman Ünal, Yenihaberden.com’da Osman Uzunkaya, Fatih Postasında Sami Özey, Tarsuz Akdeniz’de Nevzat Kumdereli, Özgür Kocaeli’de Sevcan Tamer, Anada Günaydın’da Mustafa Özke, Konya Postasında muharrem Balatekin, Bursadameydan.com’da Siyasetin Efendisi, Youtube’da, “Şarkıların Hikâyeleri” videosunda Muhammed Kaya, hatta NTV’deki Önce Söz Vardı programında, 6 Şubat 2016’da Mario Levi…

SES 2              : Sanat eserleri bu türden yeni üretimlere, efsaneleştirmelere maruz kalabiliyor. Yapılacak şey kuşkusuz sahih olana bağlı kalmak. Fakat bu mümkün olmayabilir de. Sahihleştirme demişken, şiirin asıl adının “Veda” olduğunu da hemen belirtelim. 11’li hece ölçüsüylü yazılmış olan bu şiir, zamanla “Veda Busesi” diye şöhret kazanmış. Bu değişim 1951’de Yusuf Nalkesen’in şiiri Muhayyer Kürdî makamında bestelemesiyle gerçekleşmiş olamaz. Çünkü  beste ilk kez 1970’te Nesrin Sipahi tarafından seslendiriliyor. Şöhreti de Zeki Müren’in icrasına bağlayanlar var.

SES 1              : Şarkıyı dinleyelim mi, ne dersiniz?

SES  2             : Önce şiiri mi okusan…

SES 1              : VEDA

Hani o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın
Alnına koyarken veda buseni
Yüzüne bu türlü bakmayacaktın

Hani ey gözlerim bu son vedada,
Yolunu kaybeden yolcunun dağda
Birini çağırmak için imdada
Yaktığı ateşi yakmayacaktın

Gelse de en acı sözler dilime
Uçacak sanırdım birkaç kelime...
Bir alev halinde düştün elime
Hani ey gözyaşım akmayacaktın.

SES 2              : Zeki Müren’den dinleyelim…      

MÜZİK          : ŞARKI- Veda Busesi  ( )  (…. Saniyeler arası)

SES 1              : Oldukça fazla icracısı var bu aşk, hüzün, gözyaşı, hicran, ıstırap şarkısının. Kimler okumamış ki!

SES 2              : Pek çok solist seslendirmiş şarkıyı: Nesrin Sipahi, Zeki Müren, Muazzez Ersoy, Hüner Coşkuner, Bülent Ersoy, Sibel Can, Hakan Peker, Tarkan, Zakkum, Pamela, Cem Adrian, Devrim Gürenç…

SES 1              : Şiir veya şarkının sunduğu zenginlik bu. Kesinlikle. Fakat farklı icralar sırasında metnin ses ve söze dayalı kimi değişikliklere uğratıldığı da oluyor. Mesela ilk dörtlüğün son iki dizesinde “buseni” yerine “busemi”, “yüzüne” yerine “yüzüme” denilmektedir. Şiirin veya şarkının okuyucuları buna dikkat etmeli…

SES 2              : Bu hassasiyet tabii ki gösterilmeli. Biz de hatırlatmış olduk…

SES 1              : Evet, programımızı bitiriyoruz bugün de… Veda Busesi’nden bir bukle ile… Cem Adrian söylesin bu kez

SES 2              :Bir sonraki Şiirden Şarkıya’da buluşmak üzere…

SES 1              : Şen ve esen ve dahi şiir ve müzikle kalın…

MÜZİK          : ŞARKI- Veda Busesi ( ) (… Saniyeler arası)

 

KAYNAKLAR:

Ali Donbay, Orhan Seyfi Orhon (Hayatı, Gazeteciliği Fikrî ve Edebî Şahsiyeti, Eserleri), AKDTYK Atatürk Kültür Merkezi Yay., Ank., 2009.

Âlim Kahraman, “Orhon, Orhan Seyfi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 33, TDV Yay., Ank., 2007, s. 389-390.

http://teis.yesevi.edu.tr/%20madde-detay/orhon-orhan-seyfi (Erişim Tarihi: 25.08.2021)

http://www.musikiklavuzu.net/?/blog/bestekarlar/orhan-seyfi-orhon-1890-1972 (Erişim Tarihi: 25.08.2021)
http://projetsm.com/guftekarlar/2031-orhan-seyfi-orhon-eserleri (Erişim Tarihi: 26.08.2021)

https://insanvesanat.wordpress.com/category/orhan-seyfi-orhon/ (Erişim Tarihi: 24.08.2021)

https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/siiri-hicivle-yoguran-sair-orhan-seyfi-orhon/1561319 (Erişim Tarihi: 22.08.2021)

https://www.biyografya.com/biyografi/9243 (Erişim Tarihi: 20.08.2021)

https://www.malumatfurus.org/orhan-seyfi-orhonun-veda-busesini-kanserden-olen-kizinin-ardindan-yazdigi-iddiasi/ (Erişim Tarihi: 19.08.2021)

https://www.youtube.com/results?search_query=veda+busesi+ve+hikayesi (Erişim Tarihi: 19.08.2021)

https://www.youtube.com/watch?v=QLXLbK-9luo  (Erişim Tarihi: 23.08.2021)

Mehmet Atilla Maraş, Şair Milletvekilleri Antolojisi (1-22 Dönem/1920-2005), TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yay., Ank., 2005, s. 100-104

Nihat Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C. 2, MEB Yay., İst. 1983.

Orhan Seyfi Orhan, Şiirler, MEB Yay., İst., 1970.

Tahir Abacı, Türk Müziğinde Bestelenmiş Şiirler, İkaros Yay., İst., 2013.

Yılmaz Öztuna, “Yahyâ Kemal ve Orhan Seyfi’nin Bestelenmiş Şiirleri”, Hayat Tarih Mecmuası, VIII/9 (1972), s. 4-9.

Yılmaz Öztuna, Türk Musikisi Ansiklopedik Sözlüğü, 2 C., Orient Yay., İst., 2006.

Hiç yorum yok: