İyi bir sanatçı ve kültür emekçisi muhalif bir ruha sahip oluyor. Onlar yeni üretimler yaparken korkuyu ve kaygıyı gözden ve gönülden uzak tutuyorlar. Neticede ister zevk, isterse de toplum için olsun sanat, objektiflik ve çoğu zaman da döneminin ruhunu yansıtmak anlamında güncellik istiyor.
Cevat Akkanat, bir kültür emekçisi
olarak işinin hakkını veriyor. Üretirken korkusuzca zihin jimnastiği yapıyor.
Sürekli bir arayış içinde olduğundan aradığını bulmak için her türlü
fedakârlığı yapıyor. Zihninde yer eden her ne varsa ona denk düşecekleri
gözlemliyor, okuyor veya dinliyor.
Akkanat, arka bahçelere girmeyi sevmediğinden,
sırtını bilgiye yaslıyor. Azıcık da olsa arka bahçede es kaza bulunan yol
arkadaşını doz kontrolüne ihtiyaç duymadan eleştirmekten çekinmiyor.
Onun eleştiri kültürü ve sert
sayılan kalemi veya dili, bağnazca eleştirmek veya bir başka arka bahçe
savunucusu olmaktan kaynaklanmıyor. O sadece sanatçının veya kültür işçisinin
omurgalı olmasını istiyor, eleştiri getirirken dost düşman ayırt etmiyor.
Eleştirileri bel altı olmadığından ve muhatabını minder dışına çıktığı için
uyardığından dolayı Akkanat'ın emek verdiği değerleri sımsıkı savunduğunu
gösteriyor. Bir başka gösterge değeri belki de onun mükemmele olan ilgisi ve
beklentisidir. Yeni çıkan kitap ve dergileri didik didik edip dişe dokunur bir
yazı veya şiir araması, sosyal medyada dahi olsa ilgisini çekeni özenle takip
edip ondan üretime değer sözler bulmaya çabalaması da onun savunuculuğunu bir
örnektir.
Akkanat yol arkadaşı saydığı
kültür, sanat ve edebiyat emekçilerinin yakasına yapışırken, onları
eleştirirken kendisine dair bir talebi de olmuyor. Yazar ve şair, ünü veya namı
ne olursa olsun, farkındalık üretmiyor, topluma yeni bir söz söyleyemiyorsa
Akkanat'ın pençesinden kurtulamıyor. Akkanat ayrıca kendi üslubunca toplumsal
olaylara, olgulara, insani muamelelere ve devlet toplum ilişkilerine dair
eleştirilerini şiire aktarıyor. Haksızlık karşısında susmayan şair, yeri
geldikçe lafı gediğine koymaktaki hünerini şiir yoluyla da gösteriyor.
Gülümse
Kulübü (KDY, İst., 2021) , böylesine Akkanat
kokan bir kitap. Şair “Hamam” şiirinde Arif Ay ve İbrahim Tenekeci’ye
göndermede bulunarak başlıyor neredeyse kitabına. “Cemiyet ne yapsın şuara pusar /hakka yaslanmayan ha şöyle sussun.” Hemen
ardından gelen şiirde ise bu sefer nasipli olan Nazım Payam oluyor. Daha sonra
Akkanat, devrin sosyal ve siyasal aktörlerine, şair ve yazarlarına kendi
üslubunca verip veriştiriyor. Bunların neticesinde “ne nedim bıraktın ne sezai karakoç/akkanat’ı kükrettin şi’r-i hakikiyi
bir de” diyerek yaşadığımız sosyal dönemin sorunlarını gözler önüne sermeye
çalışıyor.
Akkanat, okuduğu şair ve yazarları
şiirlerinde öyle güzel işliyor ki, okuyucusu bu ince ve narin işlemeleri çözmek
için biraz zihin egzersizi yapmak zorunda kalabiliyor.
“savaşma
seviş çağını ters yüz etmiş silvia/plath diye mermi attım doğuda ben pilottum.”
“sarı turna kuşunun evi çin’de/çe an diyor ki onunla gezdim/senin
içinde.”
“el
sallıyor pinochet mütebessim garibim/bin lanetle elveda diyor muhabbetin.”
Her şiirinde ayrı bir imge
fırtınasıyla göndermelerde bulunan Akkanat, okuyucusuna belleğinin derinliklerinde
gezinen ve özenle biriktirdiği, çok değer verdiği bilgileri zarifçe sunuyor.
Okuyucusundan da derinlemesine bir okuma, tefekkür ve araştırma bekliyor doğal
olarak. Hazır şekilde zerk edilen bilgi bombardımanı yerine nitelikli okurun
bile okurken düşüneceği, belki tekrar tekrar okuyacağı şiirler var Gülümse Kulübü’nde.
Bu metin ilk kez şurada yayımlanmıştır: Tıklayınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder