9 Şubat 2024 Cuma

CİNAYET BİLİMLERİNE GİRİŞ YÖNTEM VE TEKNİKLERİ

 "Sen otur. Başla yazmaya. Hemencecik şimdi. Zaman yitirme. Haydi, hemen!"

Adı neydi bu sözleri söyleyen dostun? Unuttum mu yoksa?

"Cinayet Bilimlerine Geriş Yöntem ve Teknikleri. Zaman yitirme. Araştırma yapmana da gerek yok pek. Yaşadığın olaylar bile yeter aslında. Ben de çalışmalarında yardımcı olurum."

Ferit. Tamam, bu bizim Ferit'ti. En sevdiği türkü?!. Amaaan, bende... Sırası mı türkünün?

"Çakan, dedi, vallahi böyle Çakan! İnan olsun dalga geçmiyorum. Beni belki ciddiye almıyorsun... Öyle ya beni bugüne değin ciddi bir kişi olarak tanımadın ki... Haklısın. Fakat şu an haklı olan benim. Sen kafanı kullanmıyorsun... Yineliyorum bak... Sevildiğini bil dostum... Severim seni, bilirsin. Hemen başla, zaman geçirme..."

Hiç de bu denli ciddi görmemiştim onu.

"Tez hazırlar gibi hazırla dostum. Cinayet Bilimlerine..."

Çayımızı içip hemen kalkmıştık kıyı çayevinden.. Yontu alanına çıkan yoldan yokuş yukarı yürüyorduk.

"Marksist mişsin sen de..."

"Bilmem, değilim sanıyorum."

"Öyleyse niye çok sıktı canını, o öğretmenin görev dışı edilmesi?"

Yanıt veremedim bir süre. Sonra, "Hemen o değil ki işinden edilen. Bir çok insan var. Bunu sen de biliyorsun. Sadece bizim okuldan atılanların sayısını anımsasana. Tabii ki çok üzüldüm öğretim üyemiz Sezen Hanım'ın atılmasına... Ama üzgünlüğüm salt ona değil. Niceleri var daha, niceleri, niceleri..."

Ses tonuma bakıp sinirlendiğimi sandı. Oysa hakimdim kendime. "Yahu sen de hemen sinirlenirsin." dedi. Sustum, yanıt vermedim.

Yontu alanına çıkarken hemen köşede bulunan kitap satımevinin vitrinine baktık. Vitrindeki kartona yazılmış ilanda kitapların iki yıl önceki ederleriyle satıldığı yazılıydı. Sanki basım tarihleri eskiydi kitapların. Yahut bir nedenle yıpranmışlardı. Öyle ya vitrindekilerin tümüne yakınının kapakları solmuş, sararmıştı.

"Bak, dedi, işte onun kitapları." İki kitabı gösteriyordu: "Güvercinin Kanatlarıyız Biz" ve "Çocuklar Yolcularım". İkisi de şiir kitabı. "Var mı sende bunlar?" diye sordu. "Var." yanıtını verdim. "Alabilirsin diyecektim de." dedi.

Öyle ya, olmasaydı alabilirdim.

"Bende bir değişiklik gördün bugün değil mi?" diye sordu. "Ciddiliğimi?!."

Evet anlamında başımı salladım. 

"Aslında ben böyle olmam, bilirsin. Bugünkü ciddiliğimin nedeni senin üzgünlüğünü bilmem. Hani nasıl desem, sen çok severdin onu. Gerçi..."

"Sadece ben, öyle mi?"

Sürdürdü konuşmasını: "Oraya geldim işte. Gerçi hemen sen değil, ben de severdim, başka öğrenciler de. Sevmeyen de vardı doğal olarak. Anımsattığım için özür... Soruşturma açtıran Akın.... Ve çevresindeki üç beş..."

Sustuk bir süre. Yürüyorduk. Alanın ortasından geçiyorduk. 

"Sen, dedim bu kez ona, sen beni neden şu kitaba zorluyorsun? Neydi o, Cinayet Bilimlerine Giriş bilmem nesi..."

Güldü. Hızlı hızlı konuşmaya başladı. "Biliyorsun ciddiyim bugün dostum... Sanma ki gayri ciddilik yaptım. Sanma... Yalnız, ciddiliğimi gölgeleyen bir şey var sanki?!. Biliyor musun, mizah yaparken düz konuşurum; ne imgesel ne de şifreli... Ciddi olduğum zamanlarsa tam tersi. Ben sana bu önerimle başka bir şeyi söylemek istiyordum. Doğal sayıyorum, sen anlayamayacaktın benim kastımı, niyetimi... Yani tek yanlı kalması doğaldı söylediklerimin..."

"Neydi söylemek istediğin?" 

"Sen, dedi, hayli sinirlisin. Akşamdan beri, televizyonda verilen haberden beri sinirlisin. Ben de sinirliyim ama seninki kadar değil."

"Evet, uzatma!.."

"Uzatmıyorum. Ben kimsenin kötülüğünü istemem. Tadınıysan şimdiye değin, tanıdın. Senin de kötülüğünü istemem, başkasının da... Düşün, hiç seni yanlış bir şeye yönlendirir miyim? Bunca işlenen cinayet varken seni niye cinayet işlemeye yönlendireyim. Zaten cinayet işleyenler işledi."

"Sözü uzatacağına ne diyeceksen de, haydi, söyle!.."

"Cinayet Bilimlerine Giriş Yöntem ve Teknikleri adlı kitabı yazmak için sen..."

"Durumun acılığını unuttun galiba."

"Hayır, unutmadım. Canalıcıların bilip gittiği yönü temizle düşüncende önce. Ve eylemlerinde... Gel sana bir şiir okuyayım. Gel benim yoksulevime, gel şiir içelim, gel. Gel, sinirlerimizi kovalım ve ne yapabileceğimizi konuşalım önce..."

İzmir, 1984

Hiç yorum yok: