Huzursuz
Rabıta bir şairin ilk şiir kitabıdır. O şair, şimdiye
kadar yazı ve şiirlerini Şehrengiz, Ahenk, Alize, Revizyon, Atlılar, Değirmen,
Yeni Dünya, Karagöz gibi kültür, sanat ve edebiyat dergilerinde yayımlayan
Yunus Emre Altuntaş’tır. 1978 doğumlu olan Altuntaş, farklı entelektüel
faaliyetleriyle de kamuoyunun yakından tanıdığı bir isimdir. Örneğin, Ahenk
dergisinin bir dönem yayın yönetmenliğini yapmış, Yenidünya dergisinin yayın
kurulunda yer almıştır. Farklı sivil toplum örgütlerinde aktif rol almış,
sözgelimi Türkiye Yazarlar Birliği Bursa Şubesi’nde bir dönem yöneticilik
yaparken, şimdilerde Genç Memur-Sen Bursa İl Başkanlığı görevini sürdürüyor.
Ayrıca bir eğimci kendisi, bir eğitim kurumunun yöneticisi…
Huzursuz Rabıta (Ebabil Yay., Ank., 2014,
64 s.)’ya ilk kitap demiştik. Gecikmiş bir ilk kitap da denilebilir. Fakat
topluma farklı alanlarda hizmet eden bir şairin eserinden bahsettiğimizi
unutmayalım…
Huzursuz Rabıta’ya adından başlayalım…
“Rabıta”, bağ, münasebet, ilgi, alâka, mensubolma gibi anlamları olan bir
kelime. Sıra, tertip, usûl, düzen gibi ikinci derece anlamları da var ama
kitabın adında bunların düşünüldüğünü zannetmiyoruz. “Huzursuz” kelimesinin bu
başlıkta ince bir hassasiyete tekabül ettiğini düşünüyorum. Şu halde kitabın
adı, “bağlanılan”a yönelik “sadakat”in sıhhatine yönelik hassasiyete işaret
ediyor olmalıdır. Bunu kitaba ad olarak da verilen şiir üzerinden test etmemiz
mümkündür sanırım. Zira şair “Sadakat gönlümün borcuydu hiç ödeyemedim” diye başlar bu şiirine.
“Çığlık Sabahı” ve “Değirmenden Sesler”
adlı onar şiirlik iki bölümden oluşuyor Huzursuz Rabıta. İlkine İsmet Özel’den
alınmış bir epigrafra, ikinci bölüme ise Sezai Karakoç’tan aktarılmış dizelerle
giriliyor. “Çığlık Sabahı”nın ilk metni “Dibace”. Bunun küçük bir poetik tutum
metni olduğunu göreceksiniz: “Soruyorlar;/ Neden bu kadar hüzünlü kelimeniz/
Neden bu kadar acı?// Sorarım;/ Var mı bu kadar ölüm/ Bu kadar tasallut
civarındayken/ Şairin başka kelimeye harcı?”
Görüldüğü üzere şair toplum sorunlarına
atıf yapıyor, bunları kendisine dert biliyor. Evet ama bunu şiire nasıl
yansıtıyor? Tam da olması gibi diyebilirim. Şiire zarar vermeden, şiirsel
estetiği göz ardı etmeden. Farklı şiirlerden örnekler sunarak delillendirmek
zamanıdır:
“nice evden ayrı düşmüş nice zamanı
sırtlamış/ gurbetin leblebisini evire çevire/koluna ıstırabın falçatasından
teşbihler/kazımış ve can vermiş kelimelerine/anlat desem kanayıverecek/yu desem
arın ve git bahçemden/mezarımdır diye kendini iskemleye gömecek” (s. 13)
“arya tıpkı mısır gibi ağlıyor/telâşı
dansediyor kınından sıyrılmışçasına/kale gibi sağlam bir göze sarılıyor
elleri/sahte kentlerin ucuzluğunu yırtan sahici bir göz/tüm zalimlerin içinde
yüzdüğü kan çanağı” (s. 20)
“unutma!/ dilini taşlarla ezecek savaşçılar
birgün/ korkunu kulaklarınla yedirecekler/ ayaklarına dolanan her kelime sanki
cephede/ birbir dönüyor bak çıktıkları hücreye/ nisyanın elleri onurun çanağını
taşlıyor/gök/ ardı ardına yürekli kuşları mermi niyetine taşıyor” (s. 45)
Aktardığım dizeler bir yana, Yunus Emre
Altuntaş’ın şiirini kolaylıkla teslim almanız mümkün olmayabilir. Bu her zor
şiir için geçerli olduğu üzere biraz da sizin kültürel donanımızla ilgilidir.
Zira benzerleri gibi, Altuntaş’ın da yüksek kültürel birikimlere yaslandığını,
bağlandığını söyleyelim. İşte onun kaynaklarını ele veren bazı kelime, kavram
ve ifadeler: “Sanço”, “hava, su, ateş, toprak”, “Lili”, “Ferhat”, “Hallac”,
“Balkonları var düşen çocukları bağıran”, “Şamil Basayev”, “Basü badel mevt”,
“Hızır”, “İlyas”, “Jaqen H’ghar”, “Yusuf”, “Andy Kaufman”, “Sezai Karakoç”,
Arthur Rimbaud, “Niçe”, “Nihilizm”, “İbrahim”, “hani anlatırlar ya tarihte
hassanlar biat etti/ ehabişler ise ihanet etti diye”, “Darwin”, “Nemrut”,
“Cicero”…
Elbette bu kadarla sınırlı değil şairin
kaynakları. Mesela, geleneğimizin zirve isimlerine olan atıflara rastladığımız
olur yer yer; kimi zamansa önümüze Kur’an’a yapılmış bir atıf çıkıverir.
Kur’an’a yapılmış şu atfın “beddua” seanslarına itiraz olarak yakın zamanlarda
yazılmış olduğuna kanaat getirdiğimiz “Diyakoz” şiirinde yer aldığını
söyleyelim: “Şimdi geriye yaslan, bak gözlerime ve söyle adın nedir?/İsmindeki
Allah aşkına tevbe teşbihini duvardan indir/ Nar’ı meyve kılan Rabbim Nâr’ı da
yaratmasa inan bunu demezdim.” (s. 62)
Hemen belirtelim, Huzursuz Rabatı’nın ikinci bölümünde şairin şiire dair görüşlerini ele veren metinlerine dikkat etmelisiniz! Ve belirteyim, söyleyiş ve edasını sevdiğim pek çok dizesini şairin, şimdilik kendime sakladım!
(Bu yazı ilk kez 14 Ağustos 2014’te Milli
Gazete’de yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder