9 Nisan 2021 Cuma

SİYAH, FAKAT AYDINLIK...

Yayınlanmış eserleri, aldığı ödülleri ile rüştünü ispatlamış bir kalem erbabının son eserinden bahis açacağım: Batman’dan edebiyat âlemimize iştirak eden Behçet Yani (Behçet Gülenay)’nin Siyah Zamanlar’ından …

1979 doğumlu bir şair, yazar Behçet Yani. Siyah Zamanlar’dan önce Sana İstemediğin Güllerden Birini Gönderiyorum ve Aşk Düşük Yaptı isimli kitaplara imza atmış. Deneme, mektup ve masal sahalarında da eserler vermiş olması, onu çok yönlü bir kimlikle karşımıza çıkarıyor.

Farklı edebî türlerle edebiyat hayatını sürdürmekle birlikte, Behçet Yani şiiri merkeze almıştır. Bunun ispatı için başka örnekler sunmaya gerek yok; 1998’den bu yana çeşitli yarışmalarda aldığı ödüllerin şiirde yoğunlaşması tek başına yeter…

Fakat, Behçet Yani’nin marifetiyle ilgili olarak “illa ki daha somut verilerle beni ikna et” diyen okurumuz varsa, buyursun, Siyah Zamanlar’a geçiyorum.

Ağustos sonlarında bir Van seyahati eşliğinde başladığım Siyah Zamanlar’ı Eylül’ün ilk haftası sonunda Bursa’da okuyup tamamlamışım. Eseri Van’da okumaya başlayışım benim için önemliydi ve bu bilinçle kitabı seyahat çantama almıştım.  Çünkü, Behçet Yani’nin Siyah Zamanlar’da dile getirdiği pek çok dert, ülkenin bu coğrafyasına mahsustu. Bu coğrafyadan ilham alınarak oluşturulmuş metinleri algılama ve adlandırma faaliyetim, kim bilir, bu seyahat eşliğinde daha kolay olacaktı…

Doğrusu işbu yazı, söz konusu faaliyetimin bir dokümanı olacak.

Bakın, daha ilk şiirden aktaracağımız birkaç dize alevler arasından gelen bir çığlığı dillendiriyor: “Yakılan kitap külleriyle biledim yüreğimi”, “söküp atalım şu öfke renkli apoletleri kalbimizden”… (s. 8)

Yangın, her yeri sarmıştır. Fakat şair, kitabın adı da olan şiirde, itiraz eder buna: “Ucuz bir kavme sığınıyor kadınlarımız” der mesela. Ardından bir alternatif sunar: “İbrahim bilinciyle giydim esvaplarımı/acıkınca helvadan putunu yiyen kavimden değilim”… (s. 19)

Çocukluk çağlarına kastediliş aynı dertten ötürüdür: “… bir sokağımız mı kaldı bu şehirde/bir evimiz,/gökyüzünde uçurtmalarımız mı hani nerede/…” (s. 20) “gözlerimde erken büyümenin tankları çıkıyor yola/ey küstah dişleriyle çocukluğumun ölüsünden/beslenen cüzamlı ağızlar/…” (s. 23) “ortadoğu’nun bağrında babasız doğan çocuk benim”, (s. 24), “doğduğum mahallenin çocuklarıyla saklambaç oynadım/görünce zulmün paletlerini”… (s. 25), “güzel günlere inanan çocuklar yaralı bakıyor/gözlerin ıslak anne gözlerin ıslak” (s. 33)

Yasaklarla, tutsaklıklarla iç içe yaşanan hayatların hikâyesini anlatır şair: “en yasak dilde annem bana,/ninniler söylesin istiyorum” (s. 50), “sevgilimin gözlerinde yasaklı ülkenin acıları” (s. 52), “rehine bakışlı gelinlerin zılgıtı” (s. 65), “nöbete durmuş panzerlerden habersiz/kapının önüne çıkan kızıl çocuğun/havada dondu çığlığı” (s. 68)

Bu arada, şairin tanıklık yaptığı bütün kastedişler kutsala yabancı olanlardan gelmektedir. Kutsal, elbette vahyin dilini imlemektedir: “herkesin boynunda asılı bir balta/ibrahimi arıyorlar kırdığı putların hesabı için” (s. 21), “sığınacak bir medine’m yok benim/kavurucu küfürler içinde kimsesizim” (s. 75)

Bu olumsuzluklara rağmen, şair umut ışığı yüklenmiş, yüzünü güzellik, mutluluk dolu gelecek günlerin yâdına dönmüştür: “heey dostlar!/sevgiliye ulaşmış bir mektup gibi sevinin/karakolların yerinde çocuklar oynuyor/dünya güzellikler içinde/yaşamak bir başka güzel/gelin acıyalım savaşlardan söz edenlere/gelin acıyalım tahammülsüzlere/gelin kuşlara el sallayalım/…” (s. 61)

Şair kendinden emindir, en başta mensup olduğu köklü değerlere sonsuz bir güven beslemektedir: “ağlarsan ben üşürüm/gülersen vahyin indiği bir ev olurum, üşümem geçer” (s. 35), “söyleyin ebabiller taşlasın/titretsin yeryüzünü âmin deyişim” (s. 72), “ellerimin gücüyle taşlara uzanıyorum mümin çocuk/ebrehe’nin ordusuna karşı/ifsad edilmiş zeytin bahçelerimizde/çiçekler inadına açar/güneşi görmeden ölmeyeceğiz/sabahı görmeden” (s. 74)

Siyah Zamanlar’ın şairi kendine ait bir şiir dili kurmuş. Bununla birlikte yer yer başka şairlerin tecrübelerine ortak olduğunu görmüş olmamız, onun her daim ders başında olmasıyla açıklanabilir. Bu bağlamda, Behçet Yani’nin akrabalık ilişkisi kurduğu bazı şairleri zikredelim: Fuzulî, Şeyh Galib, Karacaoğlan, Sezai Karakoç, Orhan Veli, Nurullah Genç, İsmet Özel, Ahmed Arif, Nazım Hikmet…

Şöyle bitireceğim, Behçet Yani’yi ve Siyah Zamanlar’ı dikkate almak zorundasınız…

(Siyah Zamanlar, Ares Kitap, İst., 2010, 112 s.)

(Not: Bu yazı ilk kez 30 Eylül 2010'da Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)

1 yorum:

bozkurt dedi ki...

Kıymetli bir inceleme, tanıtma olmuş. Tebrikler. Ben bu yazını ilk kez okudum.