Bu kitabın
hikâyesi 14 Ağustos 2013 gününden başlıyor. Darbeye karşı Rabiatul Adeviyye ve
Nahda meydanlarında Ramazan ve bayram boyunca süren şanlı direniş o gün bir
katliamla sona erdirilmek istendi.
Boğucu bir
İzmir sabahında aldım katliam haberini, çaresizlik içinde.
Günlerdir
Mısır meydanlarındaki kardeşlerimizin kalp atışlarına uzaktan da olsa iştirak
etmeye çalışıyorduk. Fakat şimdi katliama uğramış bedenlerle ve o anları
yaşamış kahramanlarla aynileşmek mümkün müydü? Ne yapabilirdik?
Hasbelkader
düşünen, eli kalem tutan birisi olarak, o an yapabileceğim tek şey vardı. Kendileri belirli bir hassasiyeti yüklenmiş
insanlar olan şair arkadaşlarımı telefonla, bu yolla ulaşamadıklarımı ise
internet üzerinden tek tek aradım, bilgilendirdim. Onlarla konuştukça veya
yazıştıkça yanılmadığımı anladım. Pek çoğu zaten darbeye karşı verilen
mücadeleyi anlatan dizelerini yazmaya başlamışlar veya yazmışlardı. Bir kısmı
ise, benim yaptığım müracaatı, kendilerindeki potansiyeli harekete geçirecek
bir sebep sayıp, şükranla karşıladılar.
Kuşkusuz
“olumsuz” cevap aldığım isimler de oldu. Bu yolda bir şiir kaleme alamayacağını
söyleyenler arasında kendi şiir anlayışını öne sürenlerle ideolojik olarak
Mısır’daki sürece itirazı bulunmadığını dile getirenler vardı. Kuşkusuz aynı
kategori içinde değerlendirmiyoruz, fakat bir durum tespiti yapmak için şu
cümleyi kurmaktan da kendimizi alamıyoruz: “Salt şiirci” bir anlayışla hareket
eden zihniyetle, sırf Müslümanlara karşı yapıldığı zannıyla bir darbe sürecini
ve insanlık dışı bir katliamı olumlu bulan zihniyeti tarihe kaydediyoruz.
O gün,
şairlerimizle kurduğum telefon irtibatının benzerini bir basın yayın organıyla
da kurmalıydım. Bu, haftalık yazılarımla bünyesinde bulunduğum Milli Gazete
olacaktı. Kültür Sanat sayfası editörümüz Seyit Çolak’a durumu anlattım.
Talebimi memnuniyetle karşıladı. Böylece, “Kara Çarşamba”dan üç gün sonra 17
Ağustos 2013 Cumartesi günü şairlerimizin tarafıma gönderdikleri şiirleri
“Mısır İçin Şiirler” başlığı altında, her gün bir şiir olmak üzere gazetede
yayımlamaya başladık.
Bu arada
gazete, dergi, internet ortamı gibi farklı platformlarda yayımlanan şiirleri de
derlemeye çalıştım. Sayıları az da olsa, onları da dikkate aldım. Böylece, kısa
zamanda önemli bir birikim oluşmaya başladı. Süreç devam ederken şair
arkadaşlarım arasından farklı önerilerde bulunanlar oldu. Bu şiirler bir
kitapta da derlenip toparlanmalıydı. İlk olarak şair Mustafa Oğuz’un aklımıza
düşürdüğü bu fikir hızla olgunlaştı. Sultanbeyli Belediyesi Kültür Müdürü
dostumuz Mehmet Mazak, fikrimizi büyük bir ilgiyle benimsedi.
Tam da bu
noktada, çalışmalarımızı daha sağlıklı yürütmek için bir inceleme kurulu ihdas
etmekte fayda bulduk. Metin Önal Mengüşoğlu, Mustafa Oğuz, Abdurrahman Adıyan,
Sıddık Ertaş ve Cevat Akkanat’tan oluşan kurulumuz, elimizde bulunan şiirleri
tek tek inceleyip değerlendirdi. Bu kitapta yer alan metinler işte bu kurulun
yayınlanabilir bulduğu eserlerdir. Seçici kurulun tercihlerini belirleyen
unsurlar arasında işbu kitabın hacminin de önemli olduğunu belirtmek isteriz.
Zira bizim için Mısır direnişi lehinde yazılan her bir satırın büyük bir değeri
vardır.
Bu kitap
böylesi bir aşamadan sonra oluştu. Emeği geçen kişi sayısı o kadar fazla ki;
bana ancak yazmanlığı kaldı. Rabbim, Mısır’ın mücahit ve mücahidelerinin
canlarını ortaya koyarak yaptığı direnişlerin yanında, bizim bu çalışmamıza
itibar eder mi? Taksiratımızı affetsin, yeter!
Bu
duygularla elinizdeki antolojiyi yayımlayan Sultanbeyli Belediyesi’ne değerli
Başkan Hüseyin KESKİN’in şahıslarında teşekkür ediyor, süreç içerisinde kaleme
aldığım ve her birini Milli Gazete’de peyderpey yayımlanan şairlerimize ait
şiirler eşliğinde paylaştığım “Tanık Metinler”imi ilginize sunuyorum:
“TANIK
METİNLER”
1.
Mısır’da, dünyanın gözü önünde uygulamaya
konulan bir darbe süreci var. Ve darbeciler tarafından yapılan katliamlar…
Kendilerini darbeci firavunlara karşı konumlandıran ve Mısırlı mazlumların
yanında yer alan şairlerimiz, tepkilerini şiirleriyle dile getiriyor.
2.
Mısır’ın zalim darbecileri katliamlarını
sürdürüyor. Bununla birlikte Mısırlı Müslüman Kardeşlerimiz kavî bir bilinçle
direniyor. Bu direnişe İslam
coğrafyasının pek çok noktasından destekler büyürken, fikir, kültür ve sanat adamları da farklı katkılar
sunuyor. Aynen, Firavunî şer cephelerine karşı bir bilincin sahibi olan
şairlerimiz gibi…
3.
Mısır’da darbecilerin katliamları Nil’i bir kan
ırmağına dönüştürdü. Kanları Nil’e karışan Mısır’ın şanlı şehitleri darbeci
zalimlerin ve uluslararası güç odaklarının korkulu rüyasıdır artık... Zira
Musa, o Nil’dedir… Ölümsüzlükle müjdelenen cennetin bu ebedi misafirleri,
geride bıraktıkları soylu gelenekle de yaşıyorlar; zira onların mirasını
sürdürüp direnen bir halk var camilerde, sokaklarda, meydanlarda…
4.
Darbecilere ve onların işbirlikçilerine karşı
direnen Mısırlı kardeşlerimiz herhangi bir silah almadılar yanlarına.
Kendilerine yönelik bir katliamın olabileceğini bile bile, savunma amacıyla
dahi, silah bulundurmadılar. Fakat imanları vardı onların, darbecilerin
tanklarına, keskin nişancılarına, baltacı çapulcularına karşı. Bu iman, bu iman
ki, Rabia’ın, Adeviye’nin, Nahda’nın, Ramses’in, Fetih Camii’nin şehitlerini
kefenleriyle yola çıkarmaya yetiyordu: Allahu Ekber!
5.
Mısır’daki direniş küresel bir intifadaya
dönüşüyor. Mazlum Mısırlı Müslüman Kardeş, senin ürperişin dünyayı sallamaya
yetti. Kalbimizin Musa’sı seninle yeniden harekete geçti. Senin mazlum ve
mahzun bakışındır kıyama durduran evrenimizi… Darbeciler ve onların uluslararası
ortakları ise bu silkinişten elbette korkuyor.
6.
Yaşanan darbe ve katliamlardan kim ne kadar
sorumlu? Darbecilerin ve onların ehl-i salip işbirlikçileri kadar Müslüman
kitlelerin halleri ne olacak? Parça parça ulusal sınırlara hapsedilmiş İslam
ülkelerinin halkları olarak iktidarları kimlere teslim ettik? Müslüman
kitleleri böyle bir teslimiyete sürükleyen miskinliklerin sebeplerini düşündük
mü? Kur’an’ın vazettiği, Peygamber’imizin (SAV)
örneklendirdiği fikrî ve fiili hayatı sahiden yaşadık mı?
7.
Sadece Mısır değil, Suriye, Filistin, Arakan;
dünyanın dört bir yanında katlediliyor Müslüman. Bunun yanında, dua dua büyüyen
bir direniş, yeniden kendine geliş yok değil. Allah, elbette azmedenin
gayretini boşa çıkarmayacaktır. Aydınlık seherler uzaklarda değildir.
Cehdedelim, Kızıldeniz çağdaş firavunlara da mutlaka mezar olacaktır…
8.
Katliam orduları silahlarını çocuklara çevirir
evvela. Bilirler ki Musa o minik
bedenlerin arasındadır. Zannederler ki öldürürsek çocukları, yok ederiz
Musa’ları… Yanılmaktadırlar elbet. Ne kan içmek onları ölümsüzleştirecektir, ne
de katliamlarıyla Musa’nın büyümesini engellemeye güçleri yetecektir… Dünya o büyümeye
gebe…
9.
Mısır’ın zalimleri, Suriye’nin zalimleri,
Filistin’in zalimleri, Dünyanın zalimleri… Amerika, zalimlerin zalimi… Elini
zalimler kanalıyla mazlumların canına uzatan, kanına uzatan Amerika,
emperyalist ortakları ve uşaklarıyla şeytanlığını apaçık ortaya koyuyor.
Darbeye darbe demeyen, katliamları görmeyerek destekleyen, ruhu kanlı bu sefih
iştihalar şirketinin şirretliğine tükürmekten başka gösterebileceğimiz tepki
var mı?
10.
Esma yeryüzünün aydınlığıydı. Ona dünyayı dâr
eden keskin nişancı, şunu bilseydi hedefine yerleştirir miydi Esma’yı: Esma kâinatın ışık kaynağıdır artık…
Ey semaya yükselen Esma, ey babasının şehide
gelini, sadece Mısırlı kızlar değil, seni dünyanın bütün kızları kendilerine
örnek alıyor. Kızlarımızın timsalisin, annelerimizin gelin kızı, oğullarımızın
gözbebeği…
11.
Mısır’ın meydanları zalim darbecilere haddini
bildirdi. Meydanlara hâkim olan akleden kalp, bünyesinde barındırdığı sağduyu,
azim ve ısrarla, darbecileri perişan etti. Darbeciler meydanların bu dirayeti
karşısında haysiyetsizlik hamlesine giriştiler, katliama kalkıştılar. Oysa o
zalimler nereden bilecek, meydanlarda can veren her diri, özgürlüğün mimarıdır…
12.
Üniforma, insanlık derisini örten giysinin adı.
Onu sırtına geçiren alçak darbeci, iğrenç pozlar veriyor yanı başında başka
askerî araçlarla. Artık ‘yurtta sulh’un iptal edilme vakti gelmiştir. Silahlar
‘kendi halkına’ yönelecektir. Meydanlara ölüm hücum edecek, yeryüzü kan rengine
dönecektir. Mısır’da Adeviyye’de olduğu üzere, son kara Çarşamba katliamında…
13.
Dua müminin muhabbetine delildir. Dili duaya
değen ehl-i iman bilir ki Allah yâr ve yardımcıdır. Mısır’da Ramazan’ı gece
gündüz direnişle geçiren Müslüman ahali, o zor zamanda Rabb’ine dualarla
sığındı. Allah, onların zorluklarını kolayladı. Zalim darbecilerse, bu kutlu
duruşu silahlarıyla bitirmeye niyetlendiler. Kan aktı; akan kan dirilişe gebe
kıldı zamanı…
14.
Mısır sadece Mısır değildir. Mısır, dünyada
emperyalist zulümlere maruz kalan diğer coğrafyalardır aynı zamanda. Moro’dur,
Bosna’dır, Çeçenistan’dır, Myanmar’dır, Arakan’dır, Gazze’dir, Suriye’dir,
Dünya’dır… Mısır’da direnen Müslüman,
küresel zalimlerin karşısında, tek başına değil, herkestir…
15.
Firavunlar ordusu saldırıyor Mısır’da Müslüman
kardeşlerimize… Faklı adreslerden, farklı kavimlerden, farklı boyutlarda:
Birleşmiş Milletler, batılı işbirlikçiler, bir firavun... Mısır’ın laik
sermayedarları ve ordusu bir firavun…
Baltacılar sürüsü, firavun… Bir firavunlar ordusu karşısında, direniyor
Mısır’ın geleceği…
16.
Dünyaya hükümran olan eşkıyanın hallerini
anlatıyoruz… Onun ortaklık kurduğu kolların niteliklerini tasvir ediyoruz…
Allah’sızlığa yaslanmış bu şeytanî yapılanmanın cürümlerini bir bir
kaydediyoruz… Eşkıyayı yok etmek, ortaklık kollarını kırmak, cürümlerini
ödetmek için… Bu yolda inşallah Mısır önemli bir merhale olacak…
17.
Duaya duran el var, bedduaya uğrayan el var…
Duaya duran el, beyaz el: Yed-i Beyza… Hz.
Musa’nın eli… Müslüman kardeşlerin eli… Mısır’da direnen beyaz eller, Allah’a
açıyorlar kalplerini, gönüllerini… Onların münacatı, Allah’ın rahmetinin
dünyaya yayılması için…
Bedduaya uğrayan el mi? Ebu Leheb’in eli.
Karanlık el. Zalim el. Katil el. Amerika’nın eli, Obama’nın eli, Sisi’nin eli…
Kuruyası el…
17 yaşındaki Esma’yı vuranların elleri kurusun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder