Cevat Akkanat, Kültür Bakanlığı'nca yayınlanan ve TYB'nce "2002 Edebi tenkit ödülü"ne layık görülen "Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri" adlı çalışmasında süregelen bir yanlış anlamayı düzeltmeye girişiyor.
Cumhuriyet dönemi Türk
şiirinin en önemli hareketlerinden biri olan İkinci Yeni üzerine kapsamlı bir
çalışma yayınlandı. Cevat Akkanat'ın Kırıkkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde yüksek lisans tezi olarak
hazırladığı "Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri" aynı adla Kültür Bakanlığı
Yayınları'nca basıldı ve bu eser, Türkiye Yazarlar Birliği'nce 2002 "Yılın
Fikir Adamı Sanatçıları - Edebî Tenkit Ödülü"ne layık görüldü. 1964
Balıkesir doğumlu olan Cevat Akkanat, halen eğitimci olarak görev yapmakta ve
www.dergibi.com sitesinin şiir editörlüğü ile Likâ Edebiyat Dergisi'nin
danışmanlığını yürütmektedir. "Kara Oyun", "Güz Klâsiği",
"Sen Bir Sevda Ağacısın Türküler Büyütür Yüzün" ve "Tan Tan
Traska!" ismiyle yayınlanmış şiir kitapları bulunan Akkanat'la
"gelenek" kavramı ve bu kavramın Türk şiirindeki yeri, İkinci
Yeni'deki görünüşünü incelediği "Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri"
üzerine konuştuk.
Çalışmanızla "Geleneğin
Türk şiir serüveni içindeki gelişim çizgisi üzerinde durarak, kabul edilebilir
bir algılama tarzı oluşturmayı" hedeflediğinizi söylüyorsunuz. Bunu biraz
açabilir misiniz?
Bilindiği gibi, Türk şiiri köklü bir birikime sahip. Bu birikim
sadece tarihî eskiliğe bağlı olmayıp, nitelikçe de zenginliği ifade eder. Hal
böyleyken, dayatılan yeni medeniyet süreci içerisinde kültür ve sanat hayatına,
dolayısıyla şiire uygulanan politik baskı ve yönlendirmeler, geleneksel olandan
kopuk, hatta ona düşman bir algı tarzının oluşmasına sebep olmuştur. Öyle ki,
Cumhuriyet dönemi içerisinde şair ve yazarların en çok tartıştığı konuların
başında bu gelir. Şaşılacak bir şey değil mi bu? Nasıl olur da yüzyıllardır
birikim oluşturarak sürüp gelen bir yapı, yapay araçlarla belli bir yerden
kesilip atılıverir? İşin kötü tarafı, bunu dile getiren veya uygulayanların
arasında adı "şair"e çıkmış olanlar vardır! Şöyle diyenler çıkmıştır:
"Aruz mu? O da ne?" Ya da sözgelimi, "Koşma da ne oluyormuş
ki!" Dahası, ciltlerce kitap yayınlayıp da, "Türk şiirinin klâsiği
yoktur!" veya "Türk şiirinin geleneği 50 yıllıktır!" diyenlere
ne dersiniz? Böyle bir durum ile karşı karşıyayken, gelenekle ilgili bir
cümlemize "kabul edilebilir" ifadesini yerleştirmemiz önemlidir. İşte
benim bu ifadem, öncelikle bu duvarı yıkmaya yöneliktir. Sonuçta, "Gelenek
ve İkinci Yeni Şiiri" genel anlamda bunu başarmıştır. Eğer gerçekten de
kendilerini daha kaliteli, bilgili, rahat hissetmek isterler ve bu kitabı ciddi
ciddi okurlarsa, bu duvarı oluşturanlar da geleneğin çizdiği hizaya
geleceklerdir. Şunu söylemekte bir sakınca görmüyorum: Bu kitap köklü bir tamirat
girişimidir...
İkinci Yeni'nin gelenek karşısındaki
durumu nedir sizce?
Burada acı bir gerçekten söz edeceğim. Öyle ki, konuyla ilgili
çalışmalara başladığım ilk zamanlardan itibaren, beni hayretlere düşüren bir
olgu vardır: Herhangi bir dayanağa yaslanmadan verilen "İkinci Yeni
gelenekten kopuktur." veya tam tersi, "Geleneğe tekrar
dönüştür." şeklindeki hükümler... Bu yargıların bende acıtıcı bir iz
bırakmasının iki sebebi olmuştur: Hüküm verirken eserin göz önüne alınmaması ve
bunu, köşe başlarını tutmuş sözde büyük üdebanın yapması... Bunlara bir
üçüncüsünü de ekleyebiliriz. Sonradan "görüş" bildirenlerin, yine hiç
uğraşmadan, öncekilere tâbî oluvermeleri... Oysa, edebî inceleme ve
araştırmalarda uygulanacak en sağlam metod, eseri merkeze almaktır. İşte, ben
bunu yaptım. Önce, konuyla ilgili hükümleri inceledim. Ardından, harekete
mensup olan şairlerin şiir dışı edebî verimlerindeki gelenekle ilgili
düşüncelerini araştırdım. Son aşama, çalışmam için asıl inceleme malzemesi olan
şiirleri teşrih etmekti. Böylece, hem zevkli bir çalışma gerçekleşmiş oldu, hem
de yaygın bir yanlış düzeltildi: İkinci Yeni şairleri, geleneğe yabancı
kalamamışlardı. Hatta, bazı kereler sosyal çevrelerinin etkisiyle 'inkar' etmiş
olmakla birlikte, gelenekten faydalanmanın veya geleneğe eklenmenin çok güzel
örneklerini vermişlerdi.
20. yüzyılın ikinci
yarısında, edebiyatımızın en çok tartışılan bu şiir hareketi nerede gelenekle
yakınlaşıyor, nerede uzaklaşıyor?
Bugün, nesnel edebiyatçı kafalarının yaygın bir şekilde kabul
ettiği algıya göre gelenek, köklü bir tarih bilincini ve sürekliliği zorunlu
kılıyor. Bilinç ve süreklilik, yanı başında dinamizmi ve devinimi de getiriyor.
Gelenek, kendisine bağlı kalanları bir yandan sınırlandırırken, diğer yandan
yeni yollara, aşkınlığa yönlendiriyor. Gelenek düşmanı anlayışların
anlayamadığı bir durum bu. Bu noktada, incelemeye tâbî tuttuğum şairlerin
geleneği algılayış ve gelenek karşısındaki duruşlarının birbirlerine karşı
farklılıklar göstermesi normaldir. Öyle ki, aralarında geleneğin çok basit
biçimsel bir unsurundan faydalanan olduğu gibi, geleneği en sahih şekliyle
algılayıp külliyen gelenek kesilene de tanık oluyorsunuz. Fakat, ne ilginçtir
ki, İkinci Yeni şairleri arasında geleneğe bigane kalmayı tercih eden hiç
yoktur.
İkinci Yeni, bundan sonrası
için edebiyat hayatımızda etkisini sürdürecek mi?
Geleneğe, dolayısıyla tekrar şiire bağlanışın bir ifadesi olarak görürsek, İkinci Yeni'nin edebiyattaki etkisinin süreğen bir nitelik taşıdığını, taşıyacağını görürüz. Gerçekten de, 1950'lerde başlayan bu hamle, döneminin katı şartlarına rağmen, cesur bir girişimdir. 'Garip'le gelinen şiirdeki tükenme noktası, İkinci Yeni'yle birdenbire tersine döner. Bence, beklenenin ötesinde bir atılımdır İkinci Yeni. Bu atılım, kendi oluşumuyla sınırlı kalmamış, şiirimizin birikimleriyle de birleşerek, ardından gelen kuşakları ve farklı şiir algılarını da derinden etkilemiştir. Hatta İkinci Yeni'yi edebiyat dışı (çoğu kez politik) gerekçelerden ötürü mahkum edenler dahi, onun getirdiği imkanlardan faydalanmıştır. Bugün için görünen, sözkonusu etkinin süreceği şeklindedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder