"Şiir şiddettir. Ama şiddete karşı şiddettir. Kendiliğinden
değil. Bir karşı koyucu olarak çıkar şiirin bu yönü." Necdet Ömer Özer,
Cevat Akkanat'ın 'Şiirin Şiddeti' kitabı üzerine yazdı.
Tanıtacağım
bu kitabın ismi ilk başta biraz garip gelebilir. “Şiirde şiddet nasıl
olabilir?” gibi soruların cevabını kitabın içinde bulmaya çalışıyorsunuz. Cevat
Akkanat'ın yazmış olduğu “Şiirin Şiddeti” başlıklı yazısından sonra, tanıttığı
şairlerin şiir örnekleriyle “şiddet” kelimesine başka bir mana verdiğini
göreceksiniz.
Benim
anlayabildiğim kadarıyla şiirin şiddeti, şairin iç dünyasında meydana gelen
fırtınalar sonucunda bizim bir şeye farklı gözle bakmamızı sağlayan, şiirin
arka planında yatan maharettir. Bu konu hakkında Cevat Akkanat kitabın 37.
sayfasında şunları söylemektedir:
“Ş sesinin
hayranıyım. Şiir şiddettir. Ama şiddete karşı şiddettir. Kendiliğinden değil.
Bir karşı koyucu olarak çıkar şiirin bu yönü. Kaçınılmaz derecede gerekli bir
haldir o zaman şiddet. Kullanılmaması düşünülemez. Öyle durumlarda harfler
dilden dökülürken, eğri büğrü çıkar. Fakat hafakanlara maruz kalan şairin ruhu
onları öyle bir kalıba sokar ki, sonra, bakınız ne olmuş; derbe-der, beyhude,
serkeş bir evren, aynı hizadadır, sizi çağırır.”
Evet aziz
okurlar, şairler, normal bir su taneciğiyle alakalı öyle farklı şeyler
yakalarlar, onu sözcüklerle birlikte öyle kalıba sokarlar ki, su taneciğini
tekrar keşfedersiniz. Mesela; çağıldayan bir şelaleyi nasıl anlatırsınız? Normal
bir şekilde anlatabilirsiniz ve şelaleyi önemsemeyip çöplerinizi atabilirsiniz;
fakat şelalenin hakkında şiir yazıldıktan sonra okuyup etkilenen bir insanın
kirletmeye kıyabileceğini sanmıyorum.
Nilüfer yalnızca bir bitki midir?
Şiir, bahar
gibidir. Baharda nasıl doğadaki bitkiler canlanıyorsa bir insan, bir şiiri
okuyunca gaflet uykusundan uyanabilir. Baharda nasıl tabiat rengarenk oluyorsa
bir insan, bir şiiri okuyunca olaylara farklı şekilde bakabilir. Söylediğim
sözlerle ilgili Behçet Necatigil'in “Nilüfer”şiiri örnek olabilir. Nilüfer
çiçeği, kimileri için derelerin üzerinde biten bir bitki olabilir; fakat Behçet
Necatigil için daha başka anlamlar ve duygular ifade eder. Onun için nilüfer
çiçeği; kendisini görebileceği lambadır.
“Nilüfer”
şiirinde Behçet Necatigil çok sevip kaybettiği bir nilüfer çiçeğinden söz eder.
Nilüfer çiçeğini çok severmiş; fakat sevdiği nilüfer, bir süre sonra ortadan
kaybolmuş; çok üzülmüş, kalbinde yara açmıştır. Çiçeğinin kaybolmasıyla alakalı
şiirini Freud'un teorisiyle birleştirerek oluşturmuş olduğunu şiirini okuyunca
görebilirsiniz. Şimdi size “Nilüfer” şiirini takdim etmek istiyorum.
“Ben oraya
koymuştum, almışlar,/Arasına sıkışık saatlerin./Çıkarır bakardım kimseler
yokken;/Beni bana gösterecek aynamdı, almışlar./ Kışken ilkyaz, sularımda
açardı;/Buzlu dağlar gerisine kaçıracak ne vardı?/Eski defterlerde sararmış
yaprak./Beni bana gösterecek anlamdı, almışlar./Bir ışıktı yanardı
gecelerde;/Akşam, çiçekler uykuya yattı,/Sardı karşı kıyıları karanlık/Beni
bana gösterecek lambamdı, almışlar.”
Şair, bazen
şiddetini ve gücünü melodiyle karıştırır. Doğadaki melodik sesleri gözlemlediği
halle taklit etmeye çalışır. Tevfik Fikret'in yazmış olduğu “Yağmur”şiiri buna
örnek teşkil etmektedir. Bu şiirde Tevfik Fikret, yağmurun cama vurma sesini
taklit etmiştir. Bu şiirin de bir kıt'asını takdim etmek istiyorum.
“Küçük,
muttarid, muhteriz darbeler/Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz/Olur dem-be-dem
nevha-ger, nağme-saz/Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz/Küçük, muttarid,muhteriz
darbeler...”
Şair, bu
şiirinde şiddetini virgüllerle ve oluşturduğu manzarayla gözler önüne
sermiştir. “Küçük, muttarid, muhteriz darbeler” derken cama vuran yağmur
taneciklerinin taklidini yapmıştır. Diğer kelimelerle de oluşan atmosferi
tasvir etmeye çalışmıştır.
Nasıl uyurum işkence bağı gözlerimdeyken?
Şiir, her
zaman dünyanın güzelliklerini tasvir etmez. Kimi zaman dünyanın güzel yanlarını
tasvir ederken kimi zaman da şiir, dünyanın acı yönlerini tüm çıplaklığıyla
göstermeye çalışan bir araç olabilmektedir. Dünyanın acı tarafı açlık,
yoksulluk, ölüm, savaş... ve sair temalarla gösterilebilir. Filistin'de yaşanan
savaşla ilgili Abdülkerim El-Kermi'nin bir şiirini örnek göstermek istiyorum.
“Ah
Filistin, nasıl uyurum/İşkence bağı gözlerimdeyken/(...)Dostum soruyor bana: 'Buluşacak
mıyız yine?'/'Geri dönecek miyiz?'/Evet! Döneceğiz ve serin toprağı
öpeceğiz/Dudaklarımızda o kızıl arzu ile/Yarın döneceğiz”
Hâsıl-ı
kelam, şiirde şiddet, şiddetin kendisi değildir. Şiirde şiddet, şairin gerçekle
tahayyülündeki düşünceyi sentezleyerek oluşturduğu fikrin, sözcükleri inci gibi
dizerek anlatmasıdır. Tıpkı Behçet Necatigil'in “Nilüfer”i, Tevfik Fikret'in
“Yağmur”u ve Abdülkerim El-Kermi'nin “Elbet Döneceğiz”indeki gibidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder