Bilmediğim,
içine ilk kez girdiğim bir şehri, tek başıma gezerim. Meğerki bir grupla,
toplulukla yola çıkmış olayım, değişmez yalnız başınalığım. Koparım gruptan,
ayrılırım yalnızlığıma.
Sürüden
ayrılanı kurt kaparmış, aldırmam bu lafa. Dahası, üstüne üstüne giderim
korkunun, dalarım şehrin içine…
Şehrin
yabancısı için, şehir her bir yanıyla tam bir kördüğüm gibidir. Fakat samimi
yabancı, bu kördüğümü her bir adım atışta çözer, aydınlatır. Şehir
aydınlandıkça, yaban kişi, yine yaban kişidir, fakat artık şehir o çehreye
aşina olmaya başlamıştır.
Şehri tek
başına gezmeyi tercih edişim, bu aşinalığı hızlandırma çabasından kaynaklanır.
Şehir ve o
şehrin yerlisi, benim kendilerinden hissettiğim tedirginliğin farkındadırlar.
Aynen, onların benden duydukları endişeden benim farkında oluşum gibi.
Yalnızlığım bu tür tedirginlik ve endişelerin dozajını artıracaktır ihtimal,
fakat aynı zamanda tanışma sürecini hızlandıracak ve bizi birbirimizle kısa zamanda
kaynaştıracaktır. Öyleyse, tek başınalığa ve yola devam…
Şehri
gezmeye belli bir noktadan mı başlarım? Eğer otobüs terminaline, tren garına,
deniz yahut hava limanına indiysem, evet, şehir oralardan başlar. Oralardaki
rengi, kokuyu, hava durumunu hissetmeye çalışırım. İnsanların yüzüne, o
yüzlerdeki ruhî ayrıntılara dair bakışlara dalarım. Şehre girdiğim bu
mekânların duvarlarını, kapılarını, pencerelerini, iç ve dış maddi uzuvlarını
inceler, oralara sinmiş başka hayatların izlerini takip etmeye çabalarım. Bu
süreç vakte göre uzun yahut kısadır. Şehre gecenin geç vakitlerinde girdiysem,
sabahın salât vaktine kadar sürer o mekânla ilgili sondaj çalışmalarım. Gündüz
gözüyle şehre girdiğim “istasyonlar” ise, beni fazla oyalamaz. Bu yüzden,
onlarla ilgili ilk izlenimlerim genellikle yüzeysel kalır ve onlara doğru
yapacağım ikinci bir seferi temenni ederim.
Şehrin
ibadetgâhları benim olmazsa olmaz mekânlarım arasındadır. İstisnasız oralar,
sadece ibadet için değil, hayatî bütün ihtiyaçlarım için ana durak mevkiindedir.
Bu derece önemli olduklarına göre, önce şehrin bulunduğum yerine en yakın
camiini keşfederim. Burada yapacağım bir ibadet molası, benim ürkekliğimi
ehlileştirecektir. Sonrasında şehrin en merkezî yahut tarihî camiini bulur,
tanımaya çalışırım. Şehirde bulunduğum süre içinde, genellikle bu merkezî
camii, benim ana mekânlarımdan birisi olur. Orada şehrin yerlileriyle oturur
muhabbet ederim. Yorulduğum zamanlar gelir dinlenirim. Kimisinde kısa süreli de
olsa, uyuduğum dahi olmuştur. Pek çoğu, ciddi okumalarıma, hatta yazı yazma
çalışmalarıma şahittir.
Yabancısı
olduğum şehirde, beni bekleyen en büyük serüven o şehrin yabancılarını
aramaktır. Gözümü bir türlü alamam bu işten. Bu şehre göç etmiş, çeşitli
zaruretler sonucu burada bir süre yaşamaya mecbur kalmış olanları mutlaka
bulurum. Onlarla edeceğim birkaç tekellüm, sanki onların muhtemel cerihalarına
ilaç olacaktır. Olur mu bilemem, fakat benim kendimi sağalttığım doğrudur…
Şehrin ana
caddelerini elbette gezerim, fakat bunlardan önce, ara sokaklarda,
çıkmazlardadır aklım fikrim. İnsanların boyasız, cilasız ömür sürdükleri bu
hakikî hayat sahneleri, bana şehrin insanını en kolay anlatacak alanlardır.
Oralarda göreceğim küçük yaşantı parçaları, pek çok büyük teoriden daha
önemlidir benim nazarımda.
Bunun gibi,
şehrin esnafı, eşrafından önce gelir benim için. Zira esnaf, eşrafın
ayinesidir. Esnaf memnunsa şehrinden, eşraf iyidir. Esnaf karalar bağlamışsa,
eşrafa lanetler olsun!..
Bu arada,
esnafın memnuniyetini, dolayısıyla eşrafın haletini tespit için, elbette bir
takım ilişkiler içine girerim. Çarşıları, pazarları gezerim, alışverişler
yaparım, sohbetlere girişirim…
Şehrin
çarşıları, pazarları… Eğer gittiğim şehir bir Anadolu şehriyse, o şehre ait
ziraat, nebatat, hayvanat, zenaat, varsa sanayi pazarlarına giderim. Tahıl
pazarları, peynir pazarları, zahire pazarları, bitpazarları… Eğer bir sınır
şehrindeysem, kaçakçılık pazarına uğrarım. Kesem müsaitse bu pazarların hemen
hepsinden bir şeyler almaya gayret ederim.
Beni
kendisine çeken bir başka şey, şehrin maddi ve manevi kültür ve sanat
değerleridir. Bir defa, kendisinde misafir bulunduğum şehirde çıkan günlük
gazeteleri tespit eder, birer örnek alır, okur, incelerim. Mahalli şairleri
sorar soruşturur, varsa eserlerini temin etmeye çalışırım. Âşıkların saz
çaldığı kahvehaneleri tespit eder, takvim müsaitse onların telli sazları ve
yanık sesleri eşliğinde kederlenir ve çayımı yudumlarım. Kitapçılara düşer
yolum. Taşra kitapçılarına bayılırım. Merkez şehirlerde bulamayacağım imkânlar
sunar bu kitapçılar bana. Hele ki bunlardan birisi gözlerden ırağa düşmüş bir
sahaf olmasın, cilt cilt kitaplar alırım, üstelik makul fiyata.
Hayatına
girmiş olduğum yeni şehrin başka kültür unsurları da vardır. Çok bilinen tarihi
eserleri, bu eserlerdeki teşrifat, tezyinat… Bunları çıplak gözle görüp
inceler, ardından daha derinlerde hayat bulan unsurlara çeviririm gözümü.
Hanlara, konaklara, eski evlere, çeşmelere, yatırlara… Çeşitli yapılardaki
kapılara, pencerelere… Onlardaki küçük taş yahut oymalara, nakışlara…
Ve daha
başka şeylere bakarım: Şehrin illegal ilanlarına, reklam unsurlarına,
duyurularına takılır kalırım. Bir dükkânın vitrin camına, bir elektrik
direğine, gelişigüzel bir duvara iliştirilmiş amatör bildirilere asılır kalır
gözüm…
Bilmediğim,
içine ilk kez girdiğim, böylece kendisinde kendimi var kılmaya çalıştığım
şehir, gezmekle, yaşanmakla biter mi? Bitmez. Aslında onun bünyesi ile benimki
arasında yaşanacak pek çok şey vardır. Bu yüzden bitmez. Bir sonraki seyahate
bırakılır yaşanacakların bir kısmı. Bir sonraki, bir sonraki…
“Fakat ne
olursa olsun, insan, şehrin gözünün içine baktığında değişmeyen tek şeyi görür,
kendi içindekini…”
(Zonguldak - Kozlu, Aziziye Camii, 30 Ağustos
2010)
İlk kez 2 Eylül 2010 tarihli Milli Gazete'de yayımlanmıştır.
5 yorum:
Kaleminize saglik insan yeni gittigi bir sehri ancak bu kadar güzel anlatabilirim devamini bekleriz
Bir şehri böyle özümleyerek tanımak harika bir rehberlik tavsiyesi ayrıcaruhsal birleşmenin anlamanın öğrenmenin hayata dair şeylerin tümü Tebrikler Cevat bey güzeldir yazı olmuş
Yazının önemli ölçüde yabancı bir ülke ya da kentteki kendi kavranışımı yansttığını ayrımsadım.
👍
Teşekkür ederim Durmuş Bey. Muhabbetle.
Yorum Gönder