26 Ağustos 2019 Pazartesi

ŞEHRİ VE KENDİMİ GEZERİM

Bilmediğim, içine ilk kez girdiğim bir şehri, tek başıma gezerim. Meğerki bir grupla, toplulukla yola çıkmış olayım, değişmez yalnız başınalığım. Koparım gruptan, ayrılırım yalnızlığıma.
Sürüden ayrılanı kurt kaparmış, aldırmam bu lafa. Dahası, üstüne üstüne giderim korkunun, dalarım şehrin içine…
Şehrin yabancısı için, şehir her bir yanıyla tam bir kördüğüm gibidir. Fakat samimi yabancı, bu kördüğümü her bir adım atışta çözer, aydınlatır. Şehir aydınlandıkça, yaban kişi, yine yaban kişidir, fakat artık şehir o çehreye aşina olmaya başlamıştır.
Şehri tek başına gezmeyi tercih edişim, bu aşinalığı hızlandırma çabasından kaynaklanır.
Şehir ve o şehrin yerlisi, benim kendilerinden hissettiğim tedirginliğin farkındadırlar. Aynen, onların benden duydukları endişeden benim farkında oluşum gibi. Yalnızlığım bu tür tedirginlik ve endişelerin dozajını artıracaktır ihtimal, fakat aynı zamanda tanışma sürecini hızlandıracak ve bizi birbirimizle kısa zamanda kaynaştıracaktır. Öyleyse, tek başınalığa ve yola devam…
Şehri gezmeye belli bir noktadan mı başlarım? Eğer otobüs terminaline, tren garına, deniz yahut hava limanına indiysem, evet, şehir oralardan başlar. Oralardaki rengi, kokuyu, hava durumunu hissetmeye çalışırım. İnsanların yüzüne, o yüzlerdeki ruhî ayrıntılara dair bakışlara dalarım. Şehre girdiğim bu mekânların duvarlarını, kapılarını, pencerelerini, iç ve dış maddi uzuvlarını inceler, oralara sinmiş başka hayatların izlerini takip etmeye çabalarım. Bu süreç vakte göre uzun yahut kısadır. Şehre gecenin geç vakitlerinde girdiysem, sabahın salât vaktine kadar sürer o mekânla ilgili sondaj çalışmalarım. Gündüz gözüyle şehre girdiğim “istasyonlar” ise, beni fazla oyalamaz. Bu yüzden, onlarla ilgili ilk izlenimlerim genellikle yüzeysel kalır ve onlara doğru yapacağım ikinci bir seferi temenni ederim.
Şehrin ibadetgâhları benim olmazsa olmaz mekânlarım arasındadır. İstisnasız oralar, sadece ibadet için değil, hayatî bütün ihtiyaçlarım için ana durak mevkiindedir. Bu derece önemli olduklarına göre, önce şehrin bulunduğum yerine en yakın camiini keşfederim. Burada yapacağım bir ibadet molası, benim ürkekliğimi ehlileştirecektir. Sonrasında şehrin en merkezî yahut tarihî camiini bulur, tanımaya çalışırım. Şehirde bulunduğum süre içinde, genellikle bu merkezî camii, benim ana mekânlarımdan birisi olur. Orada şehrin yerlileriyle oturur muhabbet ederim. Yorulduğum zamanlar gelir dinlenirim. Kimisinde kısa süreli de olsa, uyuduğum dahi olmuştur. Pek çoğu, ciddi okumalarıma, hatta yazı yazma çalışmalarıma şahittir.
Yabancısı olduğum şehirde, beni bekleyen en büyük serüven o şehrin yabancılarını aramaktır. Gözümü bir türlü alamam bu işten. Bu şehre göç etmiş, çeşitli zaruretler sonucu burada bir süre yaşamaya mecbur kalmış olanları mutlaka bulurum. Onlarla edeceğim birkaç tekellüm, sanki onların muhtemel cerihalarına ilaç olacaktır. Olur mu bilemem, fakat benim kendimi sağalttığım doğrudur…
Şehrin ana caddelerini elbette gezerim, fakat bunlardan önce, ara sokaklarda, çıkmazlardadır aklım fikrim. İnsanların boyasız, cilasız ömür sürdükleri bu hakikî hayat sahneleri, bana şehrin insanını en kolay anlatacak alanlardır. Oralarda göreceğim küçük yaşantı parçaları, pek çok büyük teoriden daha önemlidir benim nazarımda.
Bunun gibi, şehrin esnafı, eşrafından önce gelir benim için. Zira esnaf, eşrafın ayinesidir. Esnaf memnunsa şehrinden, eşraf iyidir. Esnaf karalar bağlamışsa, eşrafa lanetler olsun!..
Bu arada, esnafın memnuniyetini, dolayısıyla eşrafın haletini tespit için, elbette bir takım ilişkiler içine girerim. Çarşıları, pazarları gezerim, alışverişler yaparım, sohbetlere girişirim…
Şehrin çarşıları, pazarları… Eğer gittiğim şehir bir Anadolu şehriyse, o şehre ait ziraat, nebatat, hayvanat, zenaat, varsa sanayi pazarlarına giderim. Tahıl pazarları, peynir pazarları, zahire pazarları, bitpazarları… Eğer bir sınır şehrindeysem, kaçakçılık pazarına uğrarım. Kesem müsaitse bu pazarların hemen hepsinden bir şeyler almaya gayret ederim.
Beni kendisine çeken bir başka şey, şehrin maddi ve manevi kültür ve sanat değerleridir. Bir defa, kendisinde misafir bulunduğum şehirde çıkan günlük gazeteleri tespit eder, birer örnek alır, okur, incelerim. Mahalli şairleri sorar soruşturur, varsa eserlerini temin etmeye çalışırım. Âşıkların saz çaldığı kahvehaneleri tespit eder, takvim müsaitse onların telli sazları ve yanık sesleri eşliğinde kederlenir ve çayımı yudumlarım. Kitapçılara düşer yolum. Taşra kitapçılarına bayılırım. Merkez şehirlerde bulamayacağım imkânlar sunar bu kitapçılar bana. Hele ki bunlardan birisi gözlerden ırağa düşmüş bir sahaf olmasın, cilt cilt kitaplar alırım, üstelik makul fiyata.
Hayatına girmiş olduğum yeni şehrin başka kültür unsurları da vardır. Çok bilinen tarihi eserleri, bu eserlerdeki teşrifat, tezyinat… Bunları çıplak gözle görüp inceler, ardından daha derinlerde hayat bulan unsurlara çeviririm gözümü. Hanlara, konaklara, eski evlere, çeşmelere, yatırlara… Çeşitli yapılardaki kapılara, pencerelere… Onlardaki küçük taş yahut oymalara, nakışlara…
Ve daha başka şeylere bakarım: Şehrin illegal ilanlarına, reklam unsurlarına, duyurularına takılır kalırım. Bir dükkânın vitrin camına, bir elektrik direğine, gelişigüzel bir duvara iliştirilmiş amatör bildirilere asılır kalır gözüm…
Bilmediğim, içine ilk kez girdiğim, böylece kendisinde kendimi var kılmaya çalıştığım şehir, gezmekle, yaşanmakla biter mi? Bitmez. Aslında onun bünyesi ile benimki arasında yaşanacak pek çok şey vardır. Bu yüzden bitmez. Bir sonraki seyahate bırakılır yaşanacakların bir kısmı. Bir sonraki, bir sonraki… 
“Fakat ne olursa olsun, insan, şehrin gözünün içine baktığında değişmeyen tek şeyi görür, kendi içindekini…”
 (Zonguldak - Kozlu, Aziziye Camii, 30 Ağustos 2010)

İlk kez 2 Eylül 2010 tarihli Milli Gazete'de yayımlanmıştır.

5 yorum:

Unknown dedi ki...

Kaleminize saglik insan yeni gittigi bir sehri ancak bu kadar güzel anlatabilirim devamini bekleriz

Durmuş önvermez dedi ki...

Bir şehri böyle özümleyerek tanımak harika bir rehberlik tavsiyesi ayrıcaruhsal birleşmenin anlamanın öğrenmenin hayata dair şeylerin tümü Tebrikler Cevat bey güzeldir yazı olmuş

Erdal Noyan MUHACİR dedi ki...

Yazının önemli ölçüde yabancı bir ülke ya da kentteki kendi kavranışımı yansttığını ayrımsadım.

Şiiriçe dedi ki...

👍

Cevat Akkanat dedi ki...

Teşekkür ederim Durmuş Bey. Muhabbetle.