6 Kasım 2018 Salı

EDEBİYATTA OTOMATİK İSTATİSTİK

İçinde "Kızılay metrosu köpek kulübü" ve "Yunus Emre" geçen şiirimi bir anket ve istatistik çalışmasına tabi tutulmuş buldum.
Sanki doğal bir süreçten bahsediyormuşum gibi, buldum, diyorum. Fakat bile isteye bir fiil yok ortada. Evet, şiiri yazan, sonraki zamanlar içinde peyderpey dergilere gönderen benim. Fakat amacım bir araştırma konusuna hayat vermek değildi. 
Derdim, yazdığım şiiri bir an önce yayımlatmak, içeriğinde söylediğim esaslı şeyleri bir an önce kamuoyuyla paylaşmak, böylece metnimde dile getirdiğim hassasiyetleri matbu olarak kayıt altına almaktı.
Sızılar damıtan şiirim vasıtasıyla belki birkaç vicdanın gönlünde yer eder, onların kanayan ruh yaralarını okşar, onlara, kendileriyle hemdert olan bir şair varmış hissini verebilirdim. Belki…
Olmadı. Bilgisayarımda dosyadan dosyaya, e-posta servisimde dergiden dergiye taşınan şiirim, bir türlü okurla yüz yüze gelemedi. 
Okudularsa ne âlâ, fakat pek çoğu yanıt verme ihtiyacı bile duymadı. Zira her birinin kendinden menkul tabakhanesi vardı ve orada görülecek nice işler onları bekliyordu.
Üstelik bir şiirle ilgili kanaat bildirmek, bir dergi editörü için, ne kadar banal bir edimdi. Eylemsizlik hali, en iyisi. Böyle bir tutum, baş da ağrıtmazdı kısa vadede, hazretlerde.
Oysa, ortalamanın altında birikim sahipleri olarak hemen hepsi için bir hayli kapalıydı şiirim. Mesela insanla elektronik bir ses cihazı arasında bağ kuran bir adı vardı. Bu başlığa bakıp, “Ne âlâka, insan, mikrofon?” demiş olabilirler miydi?
Sonra, “sanal âlem” lafzı geçiyordu, bu âlemin işgal edildiğinden dem vuruyordu şiirimin ilk dörtlüğünde. “İşgal”, ne de olsa tehlikeli bir şeydi. Üstelik bu “işgal” kelimesi, bir sonraki dörtlükte “dipçik” ile destekleniyor, vurdulu kırdılı bir metaforlar halesi vücuda getirilir gibi oluyordu.
Şiirimde ortalamanın altındaki zihinler için korku ve tehdit uyandırabilir başka metaforik unsurlar da var mıydı? 
Şunlar mesela, zihinlerde vesvese doğurabilir miydi: “Köpek kulübü” (Kulübesi mi yoksa?), “Haydar”, “sıkandal”, “kamusal alan”,  “ihanet”, “Karşı-melodi”, “Occopy”?..
Yoksa, Antonio Negri ile Yunus Emre’yi bir şiirde buluşturmuş olmam, endişeye mi sebebiyetti? 
Şu veya bu sebeple, üçü yahut beşi, fakat tamamı resmen yayın dünyamızın merkezinde bulunan herhangi bir edebiyat dergisinde bu şiirim yer alamadı. 
Bütün bunlardan sonra elimize istatistikî bir sonuç geçti: “Fare Josephine” gibi Kafkaesk unsurlar taşıyan, vasatı kışkırtan, vesveseliyi kuşkulandıran,  dahası şehrin yer altlarında yazılan (Metroda yazılmıştı, cidden!)  bu şiir, handikaplara yol açmış olmalıydı. 
Üstelik bu durum yeni bir şey de değildi. Benzerleri yirmi yıl önceki karmaşık günlerde de gelmişti başıma, otuzbeş kırk yıl önceki sancılı dönemlerde de…
Her neyse, kaydımızı düşelim. Şiirim aşağıdadır: 

"İNSAN MİKROFONU"

Çoksunuz ve yayılıyorsunuz ya
Çılgınız ve çalışıyoruz biz de
Sanal âlemleri etseniz de işgal
Kalbimiz küt atar direniriz de

Siz dipçik ve sair siz cümle silah
Kızılay Metrosu köpek kulübü
Kulübesi tabî Haydar besliyor
Haydar değil susuyorum esrar var

Sıkandal peşine düşün haydi bir
Elinizde delil işte bu şiir
Kamusal alanı siz işgal edin
Ettiniz de zaten bu ihanettir

Söylesin son sözü Antonio Negri
“Karşı-melodi”ydi açık tenkîdi
Size kalsak Yunus bile çok eğri
Fare Josephine mi demiş Occupy?!.

Ankara, 29 Şubat 2018!

"İNSAN MİKROFONU" işbu yazıdan kısa bir süre sonra İstanbul BirNokta dergisinde yayımlanmıştır.


1 yorum:

PUSULA GAZETESİ KÜLTÜR ATLASI dedi ki...

Hocam tebrik ederim, sizi daha yakından tanımak ve istifade ettiğim için de kendimi şanslı addediyorum iyi ki sosyal medya var, küçük bir yanlış anlama sizi tanımama vesile oldu