"Buna stara, rea
tokmeala;
Hıt'on'n kur de
rındueala!"
Yani:
"İyi memleket, kötü
teşkilat:
Hay anasını sattığımın
düzeni!"
Panait Istrati,
Romanya'nın bu ölümsüz yazarı, Baragan'ın Dikenleri'nde (Varlık Yay., 3.
Baskı., İst., 1960) söyler bu iki dizeyi, bir atasözü olarak. Gerçekten de,
kötü teşkilâtlanmış, kötü idare edilen, fakat ana kaynaklarıyla zengin bir
memleketin insanı olarak, Istrati, Romanya'nın Romanya oluş tarihinde önemli
yer tutan sancıları destansı bir dille kaleme almıştır.
Romanda anlatımı yapılan
Baragan, esrarengiz ve korkunç bir topraktır. Romanya'da haddini aşanlara şöyle
seslenilir:
"-Hey, bana bak!
Kendini Baragan'da mı sandın?"
Böyle bir soruya muhatap
olan için Baragan'ın özelliklerini de verir Panait Istrati: "Çünkü Baragan
ıssızdır. Sırtında bir ağaç bile görülmez! Bir kuyudan ötekine erişene kadar
adamın susuzluktan kıkırdaması işten sayılmaz. Açlığa karşı da sizi korumak
umurunda değildir. Fakat bu iki boğaz derdine karşı tedarikli iseniz de
Tanrınızla baş başa kalmak istiyorsanız Baragan'a gidin, burası, Tanrının,
Romanyalı rahat rahat hayal kursun diye Eflâk'a armağan ettiği yerdir. (...)
Hayal, düşünce, kuruntu ve boş karın, işte Baragan'da doğanı ağır başlı eden
bunlardır. O sonsuz Baragan ki suyu erişilmez derinliklerinde saklar ve üstünde
hiçbir şey yetişmez, hiçbir şey, dikenden başka."
Bu zalim coğrafyaya
karşın, Istrati, romanın iki kişisini, anlatıcı kahramanımız ile babasını,
Baragan topraklarında tuzlu balık satmaya mahkûm eder!
Hayır, Baragan'ın babayla
oğlu yutmasını anlatmayacağım, zira, ıssız topraklarda süren çileli hayatları
bizzat destan yazarının kaleminden okumanızı tavsiye edeceğim!
Ben başa döneceğim,
"iyi memleket, kötü yönetim" meselesine... Yani, Baragan'ın
şartlarını daha bir ağırlaştıran sosyal çarpıklıklara...
Bunlar, romanın adına da
yansıyan "Dikenler" kelimesinin asıl karşılıklarıdır...
Halkın fakirliği, zorlu
ticaret şartları, kimi çirkin huyların -hırsızlık gibi- yaşama biçimi halini
alması, kilisenin yoldan çıkması, daha başka hususlar, mesela siyasî, askerî ve
adlî teşkilattaki bozukluklar...
Bu sonuncularla somut
olarak karşılaştığımız yer, kitabın 47. Sayfasında.
Kahramanımız (Matake) ve
arkadaşı Dişlek (Yonel) korku dolu bir Baragan gecesinde yollarına devam
etmektedirler. Böyle bir halde, korkularını iyice artıran bir başka şey,
gecenin ıssızlığını da bozan ve dört nala koşan bir attır. Fakat atın
mahiyetini daha sonra öğreneceklerdir. Çiftlik kaçkını bir attır bu ve korku
dolu saatler, boşuna yaşanmıştır. Kahramanlarımız, bu gecenin sabahında, tam da
rahatlamış olmanın şükrünü yaşarken, daha korkunç bir sahneyle karşılaşırlar:
Yakınlardan bir yerden iki el silah sesi duymuşlardır. Bundan sonrasını uzun
bir alıntıyla verelim:
"Silâh seslerini
işitince:
-Herhalde bir avcı olmalı, demiştim.
-Herhalde bir avcı olmalı, demiştim.
Dişlek de:
-Herhalde, diye tasdik
etmişti.
Fakat sırtın kenarına
tırmanıp da Baragan'a bir göz atınca dehşetle irkildi:
-İki jandarma
öldürdükleri bir adamın üstüne eğilmişler! diye inledi.
Hemen tepenin ardına
kaçarak böğürtlenlerin arkasına gizlendik. Oradan jandarmaların, her biri bir
kolundan tutarak cesedi bele doğru sürüklediklerini ve bir tekme indirerek
aşağı yuvarladıklarını gördük. Taze külleri görünce, bir tanesi:
-Bir çoban geceyi burada geçirmiş olmalı, dedi.
-Bir çoban geceyi burada geçirmiş olmalı, dedi.
Silâh omuzda, asker
adımiyle, sükûnetle uzaklaştılar.
Ufukta kayboldukları
zaman, öldürdükleri adama bakmaya gittik. Bu, üstü paramparça, genç bir
köylüydü. Yüzü parlak göğe çevrili, kolları açık, bacakları aralanmış, şaşkın
bir tavırla yatıyordu. Bileklerindeki çürükler sımsıkı kelepçeler taşımış
olduğunu gösteriyordu.
Ölünün başucunda ayakta
duran Dişlek, birdenbire çömeldi ve adamın göz kapaklarından birini açtı:
-Gözleri yeşilmiş...dedi.
Sonra kalkarak ilâve
etti:
-Savcı gelmeden buradan
kaçalım!
Arkadaşım bütün köylüler
gibi savcıdan korkuyordu; ama Baragan'da mahkemenin yerini tutan leş
kargalarıdır."
Bu ve benzeri sosyal
çarpıklıklar... Asıl "dikenler" demiştik ya, roman kahramanlarından
Kostake şahidimizdir:
"-Asıl dikenler
bunlar işte! Diken-türediler! Diken-canavarlar! Koskoca bir Baragan haline
gelen bizim çok sabırlı memleketimizi kasıp kavuran bu cüzam!" (s. 56)
Kostake'ye Tudoritza da
iştirak eder:
"-Kostake, dedi,
memleketi zehirliyen bu yılan yuvalarına ateş vermek istemekte haklısın! O gün
gelirse beni de yanında bil!.." (s. 57)
Baragan'ın Dikenleri'nde
yapılan sosyal tenkitler romanın son sayfalarında daha bir belirgindir:
Anayasal hakların talep edilmesi, Baragan'da, hatta Bükreş'te açlığın iyice
artması, Boyarların (ağaların) sömürüsü, Jandarma'nın halka dönük
saldırıları...
İşte böyle... Baragan'ın
Dikenlerini en son 1 Haziran 2008 günü okuyup bitirmişim. Aradan bunca zaman
sonra, benim bu roman üzerinden bir yazı kaleme almam şaşırtıcı gelebilir.
Olsun varsın, şaşılsın...
Bu arada, yazımın başlığı
ile yazım arasında bir uyum bulamayabilirsiniz. Hadi itiraf edeyim, amacım
okuyucuyu yazıya çekmekti. Bir de, şunu söylemek istemiştim: Hınzırların çok
akıllı hayvanlar oldukları bir söylenceden ibarettir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder