1
“Oligarşik edebiyat, kanonik edebiyat, resmî edebiyat… Son
zamanlarda bu silsileye havuz problemi de eklendi. Ortak paydaları ‘mitos
enkazı’ barındırmaları. Ben, bu enkazın tahakkümü karşısında ıslık çalanlardan
biriyim. Konuşmanın imkânsızlığını sınıyorum. (Jaques Quartues)
2
“Maruzların ve mağlupların tahkim edilmiş sefaletlerinin
ruhuyla özdeşleşti şiirim. Onların hallerinde ve dillerinde vâki olan
seğirmeler bende telaffuz buldu. Yasaklı söz, zamanın biçareliği, içsel
eninler, ölümüne mahkûmiyet ve mahrumiyetler bu telaffuzla âşikarlık imkânına
kavuştu.” (Johannes Lupigisis)
3
“Sanki en eski atalarının izlerini sürüyorlar onu bu hale
getirenler. Çiğ et yiyen bir kurum. İntihar vak’alarını artıran, hapishane
doluluk oranlarını tepe noktaya çıkaran, olağan olan hayat standartlarına deli
gömleği giydiren hep o. Tacizkâr bir yapı. Orman ülkesi vasatları. Kusura
bakmayın, Galler yenilgiye uğruyor.” (Charles Martell)
4
“Kral Carolus’a tam olarak bağlananlar ile ona bağlılık
yemini ettiği halde bu yemine sadakatten sinsi bir şekilde kurtulmak
isteyenlerin hayatı rölantiye aldıkları zamanlardaydık. Bunların dışında bir de
zihinlerindeki korku dağı ile ömür sürmek zorunda olan ötekiler vardı. Bu
vasatta Kral Caralus adına düzenlenen ‘Hasat Şöleni’ planlanandan uzun sürdü.
Uzamanın ana sebebi, şenlik şairlerinin işgüzarlıkta haddi aşmaları, kaside
yazmak bahsinde birbirleriyle isdik yarıştırmaları idi. Bense ekmeklerine korku
ve kaygı mayası bulaştırılmış olanların şiirini yazmakla meşguldüm.” (Felix
Einhard)
5
“Bir sürü lastikli laf… Batılılar iplerini iyice geriyorlar.
Kuzeyde pusuya yatmış, kıstırmak için fırsat kollayanlar… Batıdan, doğudan,
güneyden, kuzeyden, gökteki yıldızlardan, tahminen cehennemin diplerinden çıkıp
gelecekler, boyun eğdirecekler. Nice düşmanla kuşatılmışız, aman aman… Hayatımızın
tek amacı var, bunlara çalım atmak, hayatta kalmak. Kendimi bildim bileli
böyleydi krallarımızın söylevlerinin ana gövdesi. Yorgo Seferis bu günleri
görseydi Barbarları Beklerken şiirine yeni versiyonlar eklerdi.” (Kakir
Kundurachiyan)
6
“Şiir kimleri dikkate almaz? Buyurganları, hiza verenleri,
bunların emir erlerini, zincirlerini… Gölge adamları, yalan söyleyenleri,
küfredenleri, hakikati örtenleri. Güya korunaklı mahfillerde oturuyor olabilir
onlar. Fakat şu muhakkak: Allah’ın eli her yeri tahkim eder. Şiirim böyle bir
bilincin eseri. Makul öfkeli. Edepsizliğe batanları, müptezelleri tedip eder.”
(Şair Efşrefzâde)
7
“Kimdim ben? Son yıllarda kendime en çok sorduğum soru bu.
Evet, bir şaireydim. Fakat başka şeylerdim de. Okumuş genç bir kız, çiçeği
burnunda bir avukat, nice cinayetlere tanık bir kadın, ay yolculukları
hayalcisi, aşkta hüsranlar yaşamış, aynalarda gelecek tasarlayan... bir insan.
Aralarda doldurulması gereken boşluklar var ama vazgeçtim bunları anmaktan.
Birisi hariç: Haşmetli imparatoriçe hazretlerinin tutsaklarından dalgalar
halinde ve kabararak gelen çığlıklara duyarsız kalmış birisi, korkudan… Sahi,
şaire olabilir miydim ben? (Leyla Adelperga)
8
“Bugünlerde imanım sarsılıyor sık sık. Sanki bir kavak
yaprağında salınıyorum. Ovid’in mitosu geliyor aklıma, puta tapanların gettosu.
Phaeton muyum sanki ben, güneşe yolculuk tasarlayan? Ateşe tapamam, tamam,
lakin bu halde Allah’a da yalvaramam. Böyle diyordu Ermiş kişi. Öldü ve
dirilmesin diye üstünü mermerle kapattı Milli İnkıraz Dairesi mezarcıları.”
(Charles İnigarda)
9
“Muhterem Aichiunus, -ki Kralımız Hazretlerinin Krallık
Okulu’nda müderris olma teklifini reddetmişti- şu soruyu sormuştu beni iyice
süzdükten sonra: ‘Niçin hep kederlidir çehren Gunderic? Hangi denizde bıraktın
sevinçlerini?’ Ruhsal durumum ve geleceğim konusunda kaygılı olduğumu söyledim.
Kralımız adına evsiz ocaksız bırakılanların denizinden bahsettim. Şiirimin de
beni bu karanlıktan dizeler devşirmeye mecbur kıldığınısöyledim. Aziz Hocam
sükutla karşılık verdi bana. Sükutundan inleyiş feryatları geliyordu.”
(Wolfgang Gunderic)
10
“Şairlerin siyasal süreçleri tahfiften ikmale kaldığı başka
bir dönem var mıydı? Tekilliğin yittiği, şahsiyetin bittiği böylesi başka bir
çağ görülmemiş olmalıydı. Geçmiş zamanların vesayetinde birkaç şuurlu ses
duyulurdu Allah var. Bu çağın şairlerini ne yapmıştı da pusturmuştu yeni
efendileri? Oğullarını küreğe mi mahkûm etmişti? Gelinlerini hazineye sekreter
mi seçmişti? Filozof Yevgeni Petroviç, akademi kapısından sokağa doğru adım atmaya
hüküm giydiğinde bunları düşünüyordu.” (Mihail Viktoriyeviç)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder