7 Kasım 2018 Çarşamba

GÖLGE ŞAİR TASARILARI

1
“Oligarşik edebiyat, kanonik edebiyat, resmî edebiyat… Son zamanlarda bu silsileye havuz problemi de eklendi. Ortak paydaları ‘mitos enkazı’ barındırmaları. Ben, bu enkazın tahakkümü karşısında ıslık çalanlardan biriyim. Konuşmanın imkânsızlığını sınıyorum. (Jaques Quartues)
2
“Maruzların ve mağlupların tahkim edilmiş sefaletlerinin ruhuyla özdeşleşti şiirim. Onların hallerinde ve dillerinde vâki olan seğirmeler bende telaffuz buldu. Yasaklı söz, zamanın biçareliği, içsel eninler, ölümüne mahkûmiyet ve mahrumiyetler bu telaffuzla âşikarlık imkânına kavuştu.” (Johannes Lupigisis)
3
“Sanki en eski atalarının izlerini sürüyorlar onu bu hale getirenler. Çiğ et yiyen bir kurum. İntihar vak’alarını artıran, hapishane doluluk oranlarını tepe noktaya çıkaran, olağan olan hayat standartlarına deli gömleği giydiren hep o. Tacizkâr bir yapı. Orman ülkesi vasatları. Kusura bakmayın, Galler yenilgiye uğruyor.” (Charles Martell)
4
“Kral Carolus’a tam olarak bağlananlar ile ona bağlılık yemini ettiği halde bu yemine sadakatten sinsi bir şekilde kurtulmak isteyenlerin hayatı rölantiye aldıkları zamanlardaydık. Bunların dışında bir de zihinlerindeki korku dağı ile ömür sürmek zorunda olan ötekiler vardı. Bu vasatta Kral Caralus adına düzenlenen ‘Hasat Şöleni’ planlanandan uzun sürdü. Uzamanın ana sebebi, şenlik şairlerinin işgüzarlıkta haddi aşmaları, kaside yazmak bahsinde birbirleriyle isdik yarıştırmaları idi. Bense ekmeklerine korku ve kaygı mayası bulaştırılmış olanların şiirini yazmakla meşguldüm.” (Felix Einhard)
5
“Bir sürü lastikli laf… Batılılar iplerini iyice geriyorlar. Kuzeyde pusuya yatmış, kıstırmak için fırsat kollayanlar… Batıdan, doğudan, güneyden, kuzeyden, gökteki yıldızlardan, tahminen cehennemin diplerinden çıkıp gelecekler, boyun eğdirecekler. Nice düşmanla kuşatılmışız, aman aman… Hayatımızın tek amacı var, bunlara çalım atmak, hayatta kalmak. Kendimi bildim bileli böyleydi krallarımızın söylevlerinin ana gövdesi. Yorgo Seferis bu günleri görseydi Barbarları Beklerken şiirine yeni versiyonlar eklerdi.” (Kakir Kundurachiyan)
6
“Şiir kimleri dikkate almaz? Buyurganları, hiza verenleri, bunların emir erlerini, zincirlerini… Gölge adamları, yalan söyleyenleri, küfredenleri, hakikati örtenleri. Güya korunaklı mahfillerde oturuyor olabilir onlar. Fakat şu muhakkak: Allah’ın eli her yeri tahkim eder. Şiirim böyle bir bilincin eseri. Makul öfkeli. Edepsizliğe batanları, müptezelleri tedip eder.” (Şair Efşrefzâde)
7
“Kimdim ben? Son yıllarda kendime en çok sorduğum soru bu. Evet, bir şaireydim. Fakat başka şeylerdim de. Okumuş genç bir kız, çiçeği burnunda bir avukat, nice cinayetlere tanık bir kadın, ay yolculukları hayalcisi, aşkta hüsranlar yaşamış, aynalarda gelecek tasarlayan... bir insan. Aralarda doldurulması gereken boşluklar var ama vazgeçtim bunları anmaktan. Birisi hariç: Haşmetli imparatoriçe hazretlerinin tutsaklarından dalgalar halinde ve kabararak gelen çığlıklara duyarsız kalmış birisi, korkudan… Sahi, şaire olabilir miydim ben? (Leyla Adelperga)
8
“Bugünlerde imanım sarsılıyor sık sık. Sanki bir kavak yaprağında salınıyorum. Ovid’in mitosu geliyor aklıma, puta tapanların gettosu. Phaeton muyum sanki ben, güneşe yolculuk tasarlayan? Ateşe tapamam, tamam, lakin bu halde Allah’a da yalvaramam. Böyle diyordu Ermiş kişi. Öldü ve dirilmesin diye üstünü mermerle kapattı Milli İnkıraz Dairesi mezarcıları.” (Charles İnigarda)
9
“Muhterem Aichiunus, -ki Kralımız Hazretlerinin Krallık Okulu’nda müderris olma teklifini reddetmişti- şu soruyu sormuştu beni iyice süzdükten sonra: ‘Niçin hep kederlidir çehren Gunderic? Hangi denizde bıraktın sevinçlerini?’ Ruhsal durumum ve geleceğim konusunda kaygılı olduğumu söyledim. Kralımız adına evsiz ocaksız bırakılanların denizinden bahsettim. Şiirimin de beni bu karanlıktan dizeler devşirmeye mecbur kıldığınısöyledim. Aziz Hocam sükutla karşılık verdi bana. Sükutundan inleyiş feryatları geliyordu.” (Wolfgang Gunderic)
10
“Şairlerin siyasal süreçleri tahfiften ikmale kaldığı başka bir dönem var mıydı? Tekilliğin yittiği, şahsiyetin bittiği böylesi başka bir çağ görülmemiş olmalıydı. Geçmiş zamanların vesayetinde birkaç şuurlu ses duyulurdu Allah var. Bu çağın şairlerini ne yapmıştı da pusturmuştu yeni efendileri? Oğullarını küreğe mi mahkûm etmişti? Gelinlerini hazineye sekreter mi seçmişti? Filozof Yevgeni Petroviç, akademi kapısından sokağa doğru adım atmaya hüküm giydiğinde bunları düşünüyordu.” (Mihail Viktoriyeviç)

(İlk önce Sebîlürreşad dergisinde yayımlandı.)

Serinin devamı için tıklayınız:

Hiç yorum yok: