17 Ağustos 2020 Pazartesi

İLHAN BERK'İN DÜNYAYI TERKİ...

Gerçekten ünlü bir şair olan İlhan Berk 28 Ağustos günü bu dünyayı terk etti. Pek çok sevenince dile getirilen bir ifadeyi müteveffa için biz de söyleyeceğiz: “Yeri ışıklarla dolsun!”

İlhan Berk veya bir başkası, bir insanın, hatta bir canlının ölümü çeşitli hallere sevkeder insanı. Farklı ibretler alırız. Dünya ve ahiret hayatı üzerine tefekkür ederiz. Ölümün hak oluşuna, her nefsin bu ânı tadacağına tekrardan kâni oluruz.  Ayrıca, ölüm meleğine teslim olan Müslüman’ı hayırla yâd ederiz.

Nitekim, yenilerde Allah’a uğurladığımız Dilaver Cebeci, Erdem Bayazıt gibi üstad şairlerimiz ile yaşadık bu süreci.

***

Eğer bu dünyayı terk eden kişi bir âlim, fikir adamı, sanatçı, edebiyatçı ise, onun ölümünden sonra yazılan çizilenler önemlidir. Kişiliği, dünyası, kaynakları, eserleri, vb. titiz tetkiklere çerçevesinde dikkatlere sunulur.

Fakat bu böyle olmuyor. Genellikle körün fili tarifine benzer bir tutumla, ölü, bir yerlerinden tutuluyor ve sadece ‘tutulan kısım’dan ibaretmiş gibi gösteriliyor.

Böylece ölenin popüler kimliğinden sanki bir ‘artı değer’ elde edinilmiş oluyor.

Tabii kimi zaman da ‘geyik’ tabir edilen ‘hikayeler’ çıkıyor ortaya; ne ayıp.

İlhan Berk’in ölümünden sonra sergilenenler arasından seçebiliriz belirtmeye çalıştıklarımızın örneklerini:

Bazıları müteveffanın şiirini Hıristiyan mitolojisinin bir parçası olarak göstermenin yahut İstanbul’un “Bizans” dönemiyle ilgili satırlarını gündeme getirmenin yolunu tuttu.  Bu kanaate sahip olanların dayanakları arasında herhangi bir araştırmaya dayalı veri yoktu; birkaç şiir dizesi, hatta sadece İlhan Berk’in “Saint-Antoine'in Güvercinleri” manzumesi...

Bir başkası, onu resmî bir çizgi haline dönüştürüyor ve şöyle diyordu. “Cumhuriyet'in başlangıcı olan bir hayat, onun başlangıcı öncesi yeşeren bir hayattı o.” diye yazdı.

Cumhuriyet yazarı Oktay Akbal ise İlhan Berk ile olan hatıralarını anlattı ve Marks’tan sonra ikinci “Manifest”i İlhan Berk’in yazdığını söyleyerek şairi maksizm’e uçurdu.

Bir şair (Halim Şafak) internette cereyan eden taziye trafiğine tepki göstererek “İlhan Berk’in mail adresi var mıydı?” diye sordu ve tepkiler aldı.

 Bazı dedikodu gazeteleri, İlhan Berk’in ölümü üzerine yaptıkları haberlerde, onunla 10 yıllık tanışıklığı olan bir müteşaireden “sevgilisi” diye söz etti. Haberde kullanılan bu ifade ahlak dışı bulunduğundan tepkiyle karşılandı.

 

Beri tarafta, muhafazakâr bazı sahiplenmelere de şahit olduk.

TYB’den Ahmet Fidan, Strazburg’a davet ettikleri İlhan Berk ile ilgili hatıralarından, özellikle Fransızca bilgisinden bahsettiler.

Sadık Yalsızuçanlar, Zaman gazetesinde İlhan Berk’in bir şiirini facia derecesinde ve şöyle yorumladı: “'Sen' derken kime sesleniyordu bilmiyorum. Allah'a mı, Efendimiz'e mi, bir bilgeye mi, bir azize mi, sevgiliye mi, yoksa tümüne birden mi veya hiç kimseye mi, boşluğa mı, göğe mi, sadece ruhuna mı? Ruhuna seslenince insan her şeye seslenmiş olur mu? Yeni vakitler nedir? Bu zamanlardan yeni bir vakte çıkma isteği nedendir? Bu soruların cevabı vardır mutlaka ama bilmek güçtür. Çünkü, şiir, insanla Allah arasında bir sırdır.”

Gazetemizden Kâmil Eşfak Berki’nin (1.9.2008) yazısı da yukarıdaki satırlara yaklaşıyordu: “İlhan Berk varoluşunu kendi yeteneğine sadık kalarak anlamlandırmış, bir şair olduğunun bilincinde bir şairdi. Şâirin ilâhi ve evrensel konumuna inanmış ve onu yaşayan bir ozandı.”

Bu tarz yazıların sonu gelmeyeceğe benziyor. İlhan Berk üzerinden, gördüğümüz cinsten kerametler icad edecekler. Bu yüzden, geçelim faslı…

***

Bir İkinci Yeni Şiiri (ve İlhan Berk) mütehassısı (Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri –Kültür Bakanlığı Yay., 2002- adlı kitabın yazarı) olarak İlhan Berk hakkında yazılıp söylenen bu ifadeler bana farklı duygular yaşattı. Kimisine üzüldüm, kimisine güldüm.

Böylesi bir durumda, kültür piyasasında yaşanan kafa karışıklığını bir kat daha artırmak yoluna girilebilir ve bundan bir oyun hazzı alınabilirdi. Nitekim İlhan Berk’in “İstanbul” kitabının ikinci baskısına girebilmiş olan “Müslümanlar” şiirini alıp bir beyitlik “zeyl” de ekleyerek konuyla ilgilenen elektronik ortamlara gönderdim. Adları şurda kalsın, çoğu soldan eğikleşmiş bu gruplarda sansür kurumu işletilmiş, grup içi dağıtım yapılmamıştı. Sanırım İlhan Berk’in bu şiirinden haberdar değillerdi. Bir ihtimal, bizim “Müslümanlar” şiiri vasıtasıyla müteveffayı İslamlaştırdığımız hissine kapılmışlardı. Oysa, yoktu böyle bir şey. İşin acı tarafı, beri taraftaki muhafazakâr şair yazar takımı arasında da, İlhan Berk’te küçük mistik unsurlar bulanlar vardı ve onu bu yüzden cennetle müjdelemekteydiler…

Şimdi, bu dünyaya veda etmiş İlhan Berk’in kâinatı ve kaynakları üzerine toparlayıcı birkaç cümle kuralım: Körlerin tuttuğu noktalar doğrudur, zira İlhan Berk’te her birisi vardır. Eski Yunan, Latin, Çin, Hind medeniyetlerinden alınmış unsurlar… Başta İncil olmak üzere farklı dinlere ait kaynaklara yapılmış atıflar, eskizler… Kültür ve edebiyat tarihlerinden devşirilmiş satırlar… Kuştan, börtüden, böcekten, ormandan, ağaçtan, çiçekten derlenmiş ilhamlar… Hayatın türlü hallerinden kesitler… Bütün bunlardan yola çıkmış, esinlenmiş ve çok kaynaklı bir edebiyat yapmıştır İlhan Berk.

Peki, İlhan Berk’in Müslümanlara hitabeden kaynaklarla arası nasıldı? Doğruya doğru, yazımızın asıl konusu buydu ve maalesef sütun doldu.

(Bu yazı ilk kez 4 Eylül 2008 tarihli Milli Gazete'de yayımlanmıştır. İşbu yazıya ulaşmak için şu linki tıklayınız. Ayrıca bu metni İlhan Berk'in Haşeması adlı kitabımdan okuyabilirsiniz.)



Hiç yorum yok: