Gerçekten ünlü bir şair olan İlhan Berk 28 Ağustos günü bu dünyayı terk
etti. Pek çok sevenince dile getirilen bir ifadeyi müteveffa için biz de
söyleyeceğiz: “Yeri ışıklarla dolsun!”
İlhan Berk veya bir başkası, bir insanın, hatta bir canlının ölümü
çeşitli hallere sevkeder insanı. Farklı ibretler alırız. Dünya ve ahiret hayatı
üzerine tefekkür ederiz. Ölümün hak oluşuna, her nefsin bu ânı tadacağına
tekrardan kâni oluruz. Ayrıca, ölüm
meleğine teslim olan Müslüman’ı hayırla yâd ederiz.
Nitekim, yenilerde Allah’a uğurladığımız Dilaver Cebeci, Erdem Bayazıt
gibi üstad şairlerimiz ile yaşadık bu süreci.
***
Eğer bu dünyayı terk eden kişi bir âlim, fikir adamı, sanatçı, edebiyatçı
ise, onun ölümünden sonra yazılan çizilenler önemlidir. Kişiliği, dünyası,
kaynakları, eserleri, vb. titiz tetkiklere çerçevesinde dikkatlere sunulur.
Fakat bu böyle olmuyor. Genellikle körün fili tarifine benzer bir
tutumla, ölü, bir yerlerinden tutuluyor ve sadece ‘tutulan kısım’dan ibaretmiş
gibi gösteriliyor.
Böylece ölenin popüler kimliğinden sanki bir ‘artı değer’ elde edinilmiş
oluyor.
Tabii kimi zaman da ‘geyik’ tabir edilen ‘hikayeler’ çıkıyor ortaya; ne
ayıp.
İlhan Berk’in ölümünden sonra sergilenenler arasından seçebiliriz belirtmeye
çalıştıklarımızın örneklerini:
Bazıları müteveffanın şiirini Hıristiyan mitolojisinin bir parçası olarak
göstermenin yahut İstanbul’un “Bizans” dönemiyle ilgili satırlarını gündeme
getirmenin yolunu tuttu. Bu kanaate sahip
olanların dayanakları arasında herhangi bir araştırmaya dayalı veri yoktu;
birkaç şiir dizesi, hatta sadece İlhan Berk’in “Saint-Antoine'in Güvercinleri”
manzumesi...
Bir başkası, onu resmî bir çizgi haline dönüştürüyor ve şöyle diyordu. “Cumhuriyet'in
başlangıcı olan bir hayat, onun başlangıcı öncesi yeşeren bir hayattı o.” diye
yazdı.
Cumhuriyet yazarı Oktay Akbal ise İlhan Berk ile olan hatıralarını
anlattı ve Marks’tan sonra ikinci “Manifest”i İlhan Berk’in yazdığını
söyleyerek şairi maksizm’e uçurdu.
Bir şair (Halim Şafak) internette cereyan eden taziye trafiğine tepki
göstererek “İlhan Berk’in mail adresi var mıydı?” diye sordu ve tepkiler aldı.
Bazı dedikodu gazeteleri, İlhan Berk’in
ölümü üzerine yaptıkları haberlerde, onunla 10 yıllık tanışıklığı olan bir müteşaireden
“sevgilisi” diye söz etti. Haberde kullanılan bu ifade ahlak dışı bulunduğundan
tepkiyle karşılandı.
Beri tarafta, muhafazakâr bazı sahiplenmelere de şahit olduk.
TYB’den Ahmet Fidan, Strazburg’a davet ettikleri İlhan Berk ile ilgili hatıralarından,
özellikle Fransızca bilgisinden bahsettiler.
Sadık Yalsızuçanlar, Zaman gazetesinde İlhan Berk’in bir şiirini facia
derecesinde ve şöyle yorumladı: “'Sen' derken kime sesleniyordu bilmiyorum. Allah'a mı, Efendimiz'e
mi, bir bilgeye mi, bir azize mi, sevgiliye mi, yoksa tümüne birden mi veya hiç
kimseye mi, boşluğa mı, göğe mi, sadece ruhuna mı? Ruhuna seslenince insan her
şeye seslenmiş olur mu? Yeni vakitler nedir? Bu zamanlardan yeni bir vakte çıkma
isteği nedendir? Bu soruların cevabı vardır mutlaka ama bilmek güçtür. Çünkü,
şiir, insanla Allah
arasında bir sırdır.”
Gazetemizden Kâmil Eşfak Berki’nin (1.9.2008) yazısı da yukarıdaki
satırlara yaklaşıyordu: “İlhan Berk varoluşunu kendi yeteneğine sadık kalarak anlamlandırmış, bir
şair olduğunun bilincinde bir şairdi. Şâirin ilâhi ve evrensel konumuna inanmış
ve onu yaşayan bir ozandı.”
Bu tarz yazıların sonu gelmeyeceğe benziyor. İlhan Berk üzerinden,
gördüğümüz cinsten kerametler icad edecekler. Bu yüzden, geçelim faslı…
***
Bir İkinci Yeni Şiiri (ve İlhan Berk) mütehassısı (Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri –Kültür Bakanlığı Yay., 2002- adlı
kitabın yazarı) olarak İlhan Berk hakkında yazılıp söylenen bu ifadeler bana
farklı duygular yaşattı. Kimisine üzüldüm, kimisine güldüm.
Böylesi bir durumda, kültür piyasasında yaşanan kafa karışıklığını bir
kat daha artırmak yoluna girilebilir ve bundan bir oyun hazzı alınabilirdi.
Nitekim İlhan Berk’in “İstanbul” kitabının ikinci baskısına girebilmiş olan
“Müslümanlar” şiirini alıp bir beyitlik “zeyl” de ekleyerek konuyla ilgilenen
elektronik ortamlara gönderdim. Adları şurda kalsın, çoğu soldan eğikleşmiş bu
gruplarda sansür kurumu işletilmiş, grup içi dağıtım yapılmamıştı. Sanırım
İlhan Berk’in bu şiirinden haberdar değillerdi. Bir ihtimal, bizim “Müslümanlar”
şiiri vasıtasıyla müteveffayı İslamlaştırdığımız hissine kapılmışlardı. Oysa,
yoktu böyle bir şey. İşin acı tarafı, beri taraftaki muhafazakâr şair yazar
takımı arasında da, İlhan Berk’te küçük mistik unsurlar bulanlar vardı ve onu bu
yüzden cennetle müjdelemekteydiler…
Şimdi, bu dünyaya veda etmiş İlhan Berk’in kâinatı ve kaynakları üzerine
toparlayıcı birkaç cümle kuralım: Körlerin tuttuğu noktalar doğrudur, zira
İlhan Berk’te her birisi vardır. Eski Yunan, Latin, Çin, Hind medeniyetlerinden
alınmış unsurlar… Başta İncil olmak üzere farklı dinlere ait kaynaklara
yapılmış atıflar, eskizler… Kültür ve edebiyat tarihlerinden devşirilmiş
satırlar… Kuştan, börtüden, böcekten, ormandan, ağaçtan, çiçekten derlenmiş
ilhamlar… Hayatın türlü hallerinden kesitler… Bütün bunlardan yola çıkmış,
esinlenmiş ve çok kaynaklı bir edebiyat yapmıştır İlhan Berk.
Peki, İlhan Berk’in Müslümanlara hitabeden kaynaklarla arası nasıldı?
Doğruya doğru, yazımızın asıl konusu buydu ve maalesef sütun doldu.
(Bu yazı ilk kez 4 Eylül 2008 tarihli Milli Gazete'de yayımlanmıştır. İşbu yazıya ulaşmak için şu linki tıklayınız. Ayrıca bu metni İlhan Berk'in Haşeması adlı kitabımdan okuyabilirsiniz.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder