Balıkesir, 14 Ağustos 1983, Çılgın Nar Ağacı'ndan
Kitabın adına aldandım. İyi ki aldanmışım. Aynı adı taşıyan şiiri okumak bile bu kitaptan hayat kurtarır. 1979'da Nobel'i alınca dünyaya yayılmış Elitis'in. Oysa 1912 doğumlu şair 30'lu uçuş duyurmuş Yunanistan'da adını.
Çılgın Nar Ağacı (Adam Yay., İst., 1983, 93 vd.) 'nı Cevat Çapan çevirmiş. Şairin bu isimde bir kitabı yokmuş aslında. Çapan, onun farklı kitaplarından bir derleme yapıp çevirmiş. Bu derlemede dediğim gibi, Çılgın Nar Ağacı şiiri her şey. İşte o her şey olan şiirde kişileştirmek Bir nar ağacı ile karşılaşırız. Şair ikinci çoğul şahıslara o çılgın kahramanı takdim ediyor. O kahraman kimi zaman zafer sevinçlerine renk kazandırıyor, kimileyin sarışın kızların kollarında çimen oluyor. UN Bulutlu göklerle savaşırken, ölümsüz Günesin bin bir rengine bürünürken, kaçmaya kalkışan bir Atin yelesine birleşmiş olarak, deniz dalgalarının içinde çırpınan gemilerin Sancisi halinde, hemen bütün tehlikelere açık bir çöplük, yerde deyim yerindeyse, bazı yerlerde.
Bana
sorarsanız bu şiiri şair Türkçe'de söyleseydi, ancak bu şekilde söylerdi. Cevat
Çapan'ın başarısı olsa gerek bu:
"Başı
taa havalarda, ışıyan ve övünen mor salkımlarla,
Tehlikelere
açık, söyleyin, o çılgın nar ağacı mı,
Dünyanın
ort yerinde şeytanın fırtınasını ışıkla parçalayan,
Ve
günün, üzeri türkülerle işli sırmalı örtüsünü
Boydan
boya yayan, söyleyin, o çılgın nar ağacı mı,
Günün
ipek giysilerinden bir anda soyunup kurtulan?"
Kitapta
beğendiğime dair mim koyduğum birkaç şiir daha var: "Ayvalar Üzerinde Esen
Bu Aylak Rüzgâr" (s. 40) "Dizi Sıyrılan Çocuk" (s. 36),
"Bütün Gün Kırlarda Dolaştık" (s. 42)...
Çılgın
Nar Ağacı'nın 49. sayfasında "Arnavutluk Cephesinde Ölen Teğmene
Ağıt" başlıklı uzun bir metin var. Şimdi oradayım. Elitis modern
zamanların Homeros'luğuna soyunmuş gibi. Ama işi galiba zor. Gerçi benim de bu
bahiste bir saptama yapmam için erken. Bir okuyayım bakalım.
İzmir,
19 Haziran 1985, Jean Follain'in kitabını okumadan önce...
Jean
Follain'in şiirlerinden seçilerek hazırlanmış bir kitabı satın aldım bugün.
Gürhan Tümer'in Fransızca'dan çevirerek Varolmak ve Topraklar (Yazko Yay.,
İst., 1985, 68 s.) adıyla hazırladığı kitabı Yazko yayımlamış. Yazko'nun işleri
kötüye gidiyor anlaşılan. Baskı kalitesi iyice düşmüş.
Varolmak
ve Topraklar'ı şöyle bir karıştırma fırsatım oldu. Henri Thomas tarafından bir
önsöz metni var başta. Oldukça kısa. Tamamı daha uzun olmalı. Şöyle tanıtmış
Thomas şairi: "Lirik yanılsamayı yadsımak, zaman içinde bi tutanak
bulamayan insanın bunalımını günlük dille yenmek, işte Jean Follain'in amacı
budur..."
Kitaptan
üç şiiri de okudum: Gölge Yerler (s. 26), Okul ve Doğa (s. 37),
"Öğrencilerin Köpeği" (s. 64)... Küçük, lirik metinler. Şimdilik bu
kadar.
Sahi,
bu kitabın künye sayfasına düştüğüm şu notu da paylaşayım. Acaba bir şiir olur
mu günün birinde?
"aşkların
bir otobüs biletinde taşındığı
fırçaların
atıldığı bir günde
kendi
kendine
kavaklara
çıkıyordun
aldın
bu kitabı
kutsaldır
yüreğin"
İzmir,
8 Ocak 1986, Suat Vardal'ın Yorulur Ölümlü Gözleri'nden...
Bugün
harçlığımın mühim bir kısmıyla (250 TL) aldım Yorulur Ölümlü Gözleri (Yeni
Türkü Yay. İst., 1983, 66 s.)'ni Suat Vardal'ın. Bugün aldım ve tamamını
okudum. Neşe Erdok'un desenleriyle bezeli kitapta takılıp kaldığım bazı
şiirler: "Senle Yaşlanmak İsterim" (s. 18), "Takılsın
Saçlarına" (s. 49), "Dedem Geliyor Batum'dan" (s. 60)...
Sonuncusundan
bir bölüm:
"dedem
geliyor karşıdan
atının
üstünde bitkin
ağzında
karmakarışık şarkısı
dedem
geliyor
atının
üstünde terli
kemiklerinde
tifüs
yüreği
arada durduruyor onu
şarkısını
kesiyor kayalara vurup
toprak
yola savrulan denizde uzaklaşıyor gözleri
sırılsıklam
mintanından göğsüne işliyor serpintiler
..."
Temmuz Bildirisi, 19 Temmuz 1985, İzmir...
Hasan Hüseyin (Korkmazgil)'den okuduğum dördüncü kitap olmalı Temmuz
Bildirisi (Bilgi Yay., 4. Bas., Ank., 1984, 108 s.). 10 Temmuz'da aldığım bu
kitabı bugün bitirdim. Şair Temmuz Bildirisi'ne bir önsözle başlamış. İlk
baskısı 1965'te yapılan kitabını niçin uzun süre (1972'ye kadar)
yayımlayamadığını açıklıyor. Suçu kendisinde bulmuş. Böyledir, şairler suçu
kendilerine çekerler. Ardından ilk baskıyla ikinci baskı arasındaki farkları da
sıralamış Korkmazgil. Sanırım elimdeki bu dördüncü baskıda da ikincisinde
dikkate aldıklarına sadık kalmış. Önsözden anlaşılan bu.
Temmuz Bildirisi'nden bazı şiirlerin isimlerini işaretlemişim okuma sürecim
boyunca. Davullu Ninni, Zaman Uğultusu, Dinamit Kahkahası, Kaşları Çatık Mavi,
Koskoslu Piramit... Başlıklar ilginç geldi, bu yüzden koydum işaretleri. Bir de
bazı dizelerin, bazı bölümlerin altına, üstüne, yanına çizikler atmışım.
Bunların tamamını paylaşmak belki fazla gelir. Bir kısmını yazarak
helalleşelim:
"yoksa çok ölürsünüz
yalvaçça noktalıyorum çok ölürsünüz
bu bardak taşar birgün - çok ölürsünüz
sosyalist köşebaşlarında bizanslı orospular
köstebek yuvalarında jet gölgeleri
alfabelerde hırsızpolis
yâni çok ölürsünüz - yıkayın kirlileri
ışıklarla oynamayın çok ölürsünüz
kalmayın bu yönlerde - çok ölürsünüz" (Kirlileri Yıkamak, s. 13)
"seni çeşmeler gibi şarkılara dağıtıyorum
renklere katıyorum seni, uysal biçimlerden alıp
kısraklara çiziyorum kavga arafesi günlere" (Birinci Kaçış, s. 30)
"yine ağustos gelse elele versek
sen anandan kaçsan ben yalnızlığımdan
yeni yoldan sazanlı çaydan geçsek
güneşin bahçeleri emzirdiği saatta
susamışlar aşkına, kandın diye
uzun uzun öpüşsek" (Ağustos Şiiri, s. 37)
"bak yine barut gibiyim sanki kurultaydayım
sanki kulaklarımda sömürge sinekleri
oysa sivas çarşısındayım gözlerime yağmur yağıyor
namlular yılansırtı meneviş.
sen bir hüzzam makamından akşama bakıyorsun
menekşe gözlerinde uzak bir acının ince buğusu
külrengi bir tango seni uykulara çekiyor
ya bir roman kahramanısın ya da bir paris yolcusu" (Sivas Sabahı, s.
67)
"akşmın en güze saatında gelin
elüear getirin malro getirin şarap getirin
bir tek karanfil getirin yarıaçmış
dilsiz çocukların gözlerini getirin
çırak ahmet'e gidelim kolkola" (Çırak Ahmet, s. 88)
"masala da masalı da masallı
enim yârim masalgülü gülücük" (Koskoslu Piramit, s. 105)
Temmuz Bildirisi'nin sayfalarında başka kayıtlarım da var. Hasan Hüseyin'in
"Bütün Şiirleri" listesi var mesela, kitabın sonunda. Bu listeden
Temmuz Bildirisi dışında üç kitabı daha okuduğumu yanlarına çarpı işareti
koyarak belirledim. Filizkıran Fırtınası, Işıklarla Oynamayın, Kavel. Bunlardan
sonra sıra hangisinde olacak acaba?
Kitabın son sayfasına ise iki küçük manzum metin yazdım, birkaç gün önce,
bana aittir. İlki şöyle:
"çocuk!
kemeraltı'ndan oyuncak
bir bebek almıyorsun ki,
başkalarının beğenisini sorarsın!"
-----
Bu da ikincisi:
".....................
bir uçup bir konacak
kitap kitap konacak"
İzmir, 15 Ağustos 1987, Şiire Bağımlılık Hâli...
Bağımlı Şiir (Broy Yay., 1986, 59 s.) kitabını elime
aldım Ali Cengizkan'ın, tek celsede canına okudum. 10 parçadan oluşan uzun bir
şiir. Şiir, evet. Ama biraz öykü, biraz tiyatro ayrıca. Öyküleyici bir anlatım, yer yer diyaloglarla
ilerliyor. Şiirselliği bozmadan. Üstelik buna söylevci bir edayı da
ekleyerek.
Metin dağ, deniz ve geceyle çevrili kırsal bir yurt
coğrafyasında dikkatlere sunulan bir genç adam anlatımıyla başlıyor. Bu şair
olmalı. Memleket sorunlarından bunalan şair kendisini buraya atmalı. Bu yönüyle
çağdaş zamanlara gelip yerleşmiş bir Mehmet Akif var karşımızda. Tabii onun "Bülbül"
şiirinin girişindeki haliyle:
"Bütün gün kırlarında dolaştım yurdumun
oynak tepelerinde, ayartıcı ovalarında." (s. 11)
Sonra bir çocuk girer görüntüye. O, bağımlılığı taşır
gündeme. Farklı bağımlılık hallerine atıflar. Şiire, hayata, kadına, özgürlüğe,
küçüklü büyüklü şeylere. Cengizkan, özellikle halkı rencide ettiğini düşündüğü
şeyleri alır eline: Bankalar, bonolar, tahviller, gayrimenkuller,
mülkler...
Bağımlı şiir çatışmalarla örülü bir metin. Bağımlılık ile
bağımsızlık, akıl ile kalp, gece ile gündüz, zorunluluk ile rastlantı, hiçlik
ile gerçeklik, aşk ile ayrılık, baba ile babasızlık, annesizlikle
herşeysizlik... Kitaptan bir bölüm:
"Babamı gördün mü şair amca?
Babam hep en iyileri verirdi bana: Kalemlerin
En kalınını, misketlerin
En telaşlısını, uçurtmaların
En ağır yükselenini, dondurmaların
En donmuşunu, tatlılaın
En kadayıfını, sokakların
En az araba geçenini, topların
En yükseğe çıkanını, kuşların
En iyi uçanını... (Babam
öten kuş beslememe karşıydı da.)" (s. 30)
Bağımlı şiirde hayata ait sert realitelerdir bir de
önemli olan. Bir sebepten 'kusur'lanan genç kızlar, toplumsal bencillikler,
halkını sevmekten suçlananlar, fabrikada çalışan işçiler, işsizler, ömründe bir
kez dahi futbol maçına gidememişler, edilgenleşmiş şahsiyetler...
Edilgenleşmişler arasında şairi de sayabilir miyiz? Evet
demek istemiyorum bu soruya ama biraz da öyle görünüyor:
"Bütün gün kırlarında dolaştım senin
Yurdum; acılı koyakların, aşşağılık derelerin, vadilerin
Toprağını kaplamış baştanbaşa yabanıllar
Çünkü neyle beslendi onlar, ben bilirim." (s. 56)
Kitabın sonuna düşülen bir not metnin yazılış gerekçesi
hakkında bilgi veriyor: "Ankara, 28 Eylül-28 Ekim 1980". Yani bir 12
Eylül mağduru bir şairin metniydi bugün okuduğum.
Konak, 26 Kasım 1983, Rüzgâra Yazılıdır...
Özdemir İnce'nin şiir kitabı elimde. Rüzgâra Yazılıdır (Cem Yay., İst.,
1979, 78 s.) çevirmen bir şairin kitabı. Çevirmenliği Özdemir İnce'ye dünya
şiirini tanıma fırsatı sağlıyor. Avantaj kabul edilebilir. Dezavantajı ise
kendi sesini bulamama tehlikesi. Yerli dil, anadili. Bunu Rüzgâra Yazılıdır'da
belirlemek mümkün olmayabilir. Kargı, Tutanaklar, Kiraz Zamanı, Karşı Yazgı,
Elmanın Tarihi, Kentler gibi, daha önceki kitaplarına, bu yıl yayımlanan ve
benim kendisinde Yunus Emre sesi bulduğum (belki adından da mülhem olarak) Yedi
Deryalar Geçsen'e filan bakmak gerekir.
İnce, Paul Nizan ve René Char'dan alınmış epigraflarla başlıyor kitabına.
"Şiir Sanatı" (s. 7) adlı ilk şiirini Alain Bosquet'ye ithaf etmiş.
Kitapta Yannis Ritsos'a, Dostoyevski'ye, Jorge Semprun'a, Federico Sanchez'e,
Nedajda Mandelstam'a, Ossip Mandelstam'a atıflar var. Ayrıca mitolojik
kahramanlara...
Yannis Ritsos'a on iki şiir hediye etmiş Özdemir İnce. Yetmişikinci doğum
gününü böyle kutlamış Ritsos'un. Ritsos'a hediye edilenlerin ve hatta kitabın
son metni olan "Önsöz"den bir alıntı:
"Bazan bir sözcük arar ozan, bekler,
bir anahtar sözcük, başarmak için şiire,
bir görüntü bazan, bir ses, bir koku,
bazan da bir şey, bir devinim izi."
Özdemir İnce'nin poetikasıyla ilgili veriler sunuyor üstteki dörtlük.
Bundan ve kitabın tamamından yola çıkarak şöyle diyebiliriz: Basitlikleri,
sıradanlıkları şiir diline aktarmak hususunda bir ustalığı var İnce'nin. Buna
şiir dili demek ne kadar doğru bilmiyorum. Günlük dil ile de ilişkili bir yönü
var sanki bu tarzın. İşte "Yannis Ritsos'un Mektubu" başlıklı metnin
girişi:
"Yannis Ritsos'tan bir mektup geldi bugün;
açık sarı kâğıda siyah mürekkeple yazılmış,
el veren bir yetki belgesi -bana-,
bir duyuru sulara, otlara, dağlara,
bir ferman ceylan derisine yazılmış,
bir yüreğin giriş kapısında bir tuğra!"
Dikkat edilirse burada dördüncü ve altıncı dizelere şiir sanatının
gereklilikleri yansıtılmış. Geride kalan dizeler ise bence bir günlük konuşma
dili örneği. İkisini birbirinden ister istemez ayırmamız gerekir.
(İlk kez İtibar dergisinin Eylül 2014 tarihli sayısında yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder