Şehirler, arka
bahçeleri kültür bakımından zengin olan merkezlerdir. Beni şehirlere alıp
götüren işte bu bahçelerdir. Mesela Bitlis’i “Beş Minare”si, Mardin’i “Şen olan
kapıları”, Urfa’yı “etrafındaki dumanlı dağlar”ı ile gönlümde büyütürken,
Bingöl’ü “Bingöl Çobanları” şiiriyle kalbimin tahtına yerleştirmişimdir.
Benim bu şiiri
baş tacı yapıp Bingöl’ü kalp tahtıma yerleştirmeme pek çok sebep olabilir.
Hangisini sayayım?
Mesela, hatırlar
mısınız bilmem, “Mahzun Çoban Şiiri”nde kullanmıştım o dönemlerden kalma bir
takım yaşantıları, tabii ya, çocukluğumda çobanlık yapmışlığımdan kaynaklanan
bir aynîleşme olabilir mi beni titreten?
Yahut, bir Peygamberlik
mesleği ile yüz yüze oluşumuz mu beni derinden etkiledi?
Belki de
sadece Kemalettin Kâmi Kamu (1901-1948)’nun “Bingöl Çobanları” şiirinin atmosferi
beni kendimden geçirdi?
“Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum
Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi
Her gün aynı pınardan doldurur destimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla.”
İşte tam
burada, karmaşık duyguların esiri olarak, bir yandan kederli kahroluş
gözyaşları dökerken, diğer yandan acı bir tebessümle mahzun melûl bir boşluğa
bakıyorum.
“Bingöl Çobanları” şiirinin beni aynı anda bin bir hale sevk eden dünyası, birden kesif bir sisle örtülüveriyor. Sanırım şu manzara, yaşasaydı rahmetli Mehmet Kaplan’ın “Bingöl Çobanları” şiirinin tahliline “Ek” yazmasına sebep olurdu. Haydi, sıkı durun, kıyıda köşede kalmış, kimsenin umursamadığı bir haberle karşı karşıyayız:
“Sahipsiz Hayvanlar Döner Olacak… Bingöl
Valisi…, düzenlenen halk toplantısında
yaptığı konuşmada, şehir merkezindeki sahipsiz hayvanlar nedeniyle Bingöl’ün
adeta Hindistan’a döndüğünü ifade etti. Vali … özellikle kenar mahallelerde
hayvancılık yaparak geçimini sağlayan çok sayıda kişi olduğunu, fakat bazı
hayvan sahiplerinin hayvanlarına sahip çıkamadığını söyleyerek ‘Sizler bu
hayvanlarınıza sahip çıkmazsanız, Ankara Büyük Şehir Belediyesinin yaptığı
uygulamayı burada yapacağız. Yakaladığımız başıboş hayvanları kesip halka döner
olarak dağıtacağız’ diye konuştu.”
Haber küçük,
yayın organlarında kapladığı alan dar olabilir, fakat insanı alıp götürdüğü
mecralar öyle mi ya?
“Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek
Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı
Her adım uyandırır acı bir hatırayı!
Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda
‘Suna’mın başka köye gelin gittiği akşam.’”
Artık şiirin
değil, şu basit haberin etkisindeyiz. Zihnimizi birbirinden farklı sorularla
meşgul ediyor zira. Mesela, Sayın Valinin konuşmasına tehdit unsurları sokan
etkenler neyle izah edilir? Bingöllüleri –en azından bahsi geçen kenar mahalle
sakinlerini- sahibi oldukları hayvanlara göz kulak olmaktan, yani bir nevi
çobanlıktan uzaklaştıran sebepler nelerdir? Halk, ineğini veya davarını, şehrin
içinde niçin başıboş bırakmakta, hayvanını şehrin her tür olumsuz şartına (şiirdeki
ifadeyle ‘kurda’) neden kurban etmektedir? Vali ve emrindekiler, sıkıntı verici
bir problem haline gelen durumu çözmek için başka çareler üretemezler miydi,
üretemezler mi? Hayır hayır, ben bunları bir tarafa bırakıyorum. Bu soruların
cevabı kuşku yok, politik veya ekonomik bir takım izah oyunlarıyla
açıklanabilir. Bu soruların karşılığı olan sorunlar, bir anket yahut raporla,
hadi somut bir belge adı verelim, “Bingöl İl Özel İdaresi”nin “2007-2011
Stratejik Plânı” ile en azından kağıt üzerinde çözüme kavuşturulabilir. Mesela
şöyle denilebilir: “Damızlık hayvan
yetiştirmek, depolarını kurmak, suni tohumlama laboratuarları açmak, evcil
hayvan sergileri ve yarışları düzenlemek, at yarışları yaptırmak”… Yani 65.
‘Yasal Yükümlülük’ maddesi olarak bunlar denilmiştir.
Canlarım,
sahiden bırakıyorum bunları bir tarafa ve şu soruyu soruyorum: Haberde adı
geçen taraflar “Bingöl Çobanları” şiirinden haberdar mıdır? Taraflar, yani Sayın
Vali ve emrindeki yetkililer ile hayvanlarına sahip çıkmayan halk. Soruyu
farklı bir kalıp içinde sorayım, Bingöllüler Bingöllülük bilincini taşıyorlar
mı? Hadi bir örnek de vereyim burada, eğer bize ulaşan bilgiler doğruysa,
vaktiyle Bingöl’de memuriyete alınacak olanlara “Bingöl Çobanları” şiirini
ezbere bilip bilmedikleri sorulur, bilenler Bingöl’ü sahiplendikleri için, işe bir
adım yaklaşırlarmış. Sahi, Bingöllülük bilincini başka nasıl test edebiliriz?
“Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla
Çoban hicranlarını basar bağrına yayla
Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al
Diye hıçkırır kaval.”
Yanlış
anlaşılmasın, ben Bingöllülerin bu şiiri çok sevdiklerine inanıyorum. Fakat
neden bu sevgi olumlu bir yankı ile tezahür etmiyor?
Gelinen
noktada, bir sıkıntının olduğunu da söylememiz mümkün. Bilmem katılır mısınız, ivedilikle
Bingöllülük bilinciyle ilgili hassas çalışmalara girilmeli. En başta bu şiir
şehrin değişik yerlerinde sergilenmeli, matbu olarak insanlara dağıtılmalı.
Hatta, yılda en az bir kez “Bingöl Çobanları Şiir Şöleni” yahut “Bingöl
Çobanları Edebiyat Günleri” düzenlenmeli. Bu etkinliklerin üstesinden gelecek
şair ve yazarlar da mevcuttur sanırım Bingöl’de.
Aksi bir durum
yani pasif bir tutum da tercih edilebilir. Fakat bu kendi içinde bir tehlikeyi
de barındırır. Mesela, mizah bu ya, şöyle bir HAYTAP duyurusu ile muhatap
olunabilir: “Bingöl’de katledilen suçsuz hayvanlar için Avrupa’yı göreve
çağırıyoruz!”
Gelin biz bu
mizahı ters yüz edelim, “Bingöl Çobanları”nın son bölümünü Bingöllüler ile
birlikte okuyalım.
“Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı
Yamaçlarda her aksam batan güneşe karşı
Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an
Madem ki kara bahtın adını koydu çoban!
Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden
Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden
Anlattı uzun uzun.
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla
Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla
Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına.”
Not: Bu yazı 27 Kasım 2008'de Milli Gazete'de yayımlanmıştır.
"Bingöl Çobanları" şiirini dinlemek için tıklayınız.
1 yorum:
Eyvallah....
Yorum Gönder