11 Ocak 2021 Pazartesi

ŞAİRİN DİNİ

Resmen ve genel havasıyla, şaire olumsuz kefenler biçilen bir kara parçasının kirli atmosferinde hayat hakkı kazanma savaşımı verip dururken, yanı başımızda, bize güç verecek edebî kaleler buluvermemiz ne tatlı şeymiş! 

Bunlardan birisi: “Şairin Dini” adıyla, kitap raflarından masamıza iniverdi. Tagore Rabindranath (1861-1941) imzalı bu kitabı Hikmet Hikay tercüme etmiş, Kaknüs Yayınları (İst., 1999, 78 s.) ise yayımlamış. 

Tagore Hint edebiyatının önemli şair ve yazarlarından birisi. Klasik Hint edebiyatının son büyük temsilcisi olması, onun devrimci kişiliğini sınırlamaz: Büyük bir bağımsızlık savaşçısıdır. Şiir, hikaye, roman, oyun ve toplumbilimsel yazılar yazar. Müzikle ilgilenir. Batı dünyasıyla ilgili araştırmalar yapar. Ama öncelikle bir şairdir Tagore. Şiirlerindeki genel temalar ise, “insan ve doğaya karşı mistik bir sevgi ve halkın çektiği acılar”dır. Bunu özellikle seçip öne çıkarmamızın sebebi, elimizdeki kitaba da aynı manzaranın hâkim olmasıdır. 

Elimizdeki kitaba (ve ‘Giriş’ yazısına) “Varoluşumu duyumsamak için en ufak bir çaba sarfetmem.” cümlesiyle başlayan ve bunu, “Benliğimde uyuklayan bir vahdet gizi vardır” diyerek açıklayan yazar, eserinin satır aralarında sözkonusu “gizi” de ifşa eder: “yaratıcı”. 
Birbirine yakın duran altı ayrı denemeden oluşan eserin ilk yazısı kitabın adı olmuş. Yazar burada bir yandan edep, nezaket, sabır, nefis terbiyesi gibi ahenk oluşturan kavramların vahdetî çizgi içindeki yerlerini işaret edip öne çıkartırken, diğer taraftan da bu çizginin karşısında yer alan madde dünyasının trajedisi üzerinde durur: “Hayattaki trajediler kendi realitelerini ispat etmek için değil, sarsmış oldukları yaşama zevkini ispat etmek için gerçekleşirler. Benliğimizdeki vahdetin gayesi de sonsuzluğunu aşk yoluyla birleştirerek gerçekleştirmektir. Böyle bir birleşmenin önünde duran her engel sefalet doğurur, en sefil ihtiraslara yol açar.” (s. 10) “Haşin” madde dünyasından sakınan yazar “hayal” ve “şiir”in “hoşnut” edici ve “iman besleyen” atmosferine yönelir, okuyucunun yönünü “hakikatin” ve “güzelliğin” davetine döndürür. Dönmeyenleri ise uyarır: “Bu daveti kabul etmeye hazırlanmayan, güvenlerini şimdiki ‘makinenin zaferi’ sistemine bağlayan, beklemedikleri bu hürriyet alemdarını kabul etmek için fikir ve zaman harcamak istemeyen milletler, şimdiki servet ve kudretleri ne olursa olsun, hezimete mahkûmdurlar.” (s.25) 

“Yaratıcı İdeal” başlıklı yazısında sanatlardaki (şiir, resim) ölçü ve uyumdan yola çıkan yazar, “uygunluk kanunlarını bozma”nın sakıncalarından bahseder. Bu arada sanatçı ile sanatı arasına, ikisinin uyumunu bozacak herhangi bir etkenin girmemesi şartını öne sürer ve şiirin gayesini, “düşünceyi, günlük olayların çukurundan çıkarıp hürriyet semalarına yükseltmek” olarak açıklar. 

“Ormanın Dini” Hind medeniyetinin önemli ipuçlarını yansıtır. Onu Avrupa’yla karşılaştırır. “Denizi azgın bir atı idare eder gibi idare eden” Avrupalı bir tarafta, coğrafyasında hiçbir engelle karşılaşmamış olan ve “arkadaş” bir ormanla birlikte yaşayan Hindistanlı (Doğu) diğer tarafta: “Bizim için bu dünyanın yüksek gayesi bir yandan içinde yaşamak, onu tanımak, ondan faydalanmak; öbür yandan sevgimizin sahasını -hükmetme ve zorlama yoluyla değil, aramızda tam bir birlik kurmak yoluyla- genişleterek dünya ile kendi aramızda bir vahdet sağlamaktır.” (s. 39) 

“Doğu ve Batı” yazısında Tagore batının olumsuzluklarını dile getirir: “Batının bizimle münasebetleri hodbinlik ve istismar zihniyeti ile yoğurulmuştur. Bu münasebetlerde insaniyetten hiçbir iz görülmez.” (s. 53) Yazar, bir ara “vurmaya, kırmaya, yırtmaya muktedir iki kolu, yutmaya hazır bir ağzı, plânlar ve komplolar tasarlamakta mahir ve verimli bir dimağı” bulunan “dev cüsseli bir şeytan hayaleti”ni karşımıza çıkarır. 

İnsan haysiyetine yakışır bir dünyayı savunan Tagore, “Yeni Devir”de, bu haysiyeti kıran gelişmeleri anlatır: “Din denilen dünyaya şamil şahsiyet duygusunun kaybolması üzerine makine ve sistem saltanatı onun yerine güzelce yerleşmiştir; ve insan, insanlık bakımından, meskensiz bir serseri olmuştur.” (s. 69) Madde, menfaat, makine ve iktidar hırsı, bu son dönemin anlatımında kullanılan anahtar sözcüklerdir. 

Kitap içeriğine uygun bir yazıyla biter: “Özgürlük Ülküsü”. Bir alıntıyla noktalıyoruz: “Batı medeniyeti, zahirde hürriyet hissini veren fakat hürriyetin hakikatini nefsinde taşımayan bir faaliyet manzarası göstermekte ve bu suretle hem dahili hudutlarında, hem de hariçte esarete yol açmaktadır.” (s.78)

(Bu yazı Likâ edebiyat dergisinden alınmıştır.)

Hiç yorum yok: