İZMİR, 4 TEMMUZ 1985, ERGÜL ÇETİN’İN “BİR AVUÇ KUM”U…
Kitaba ‘Neruda’lı bir şiirle başlamış
şair. Pablo Neruda hayatı, dününce dünyası ve şiirleriyle diri bir isim. Şair
öznenin Şili’nin bu abidevi şairiyle söyleşir gibi yazdığı metinde –aynen
Şili’de olduğu gibi, burada da (Türkiye’de)- leylakların kana bulanmış olması,
tabutlara takılması darbenin kıyıcılığıyla ilgili okunabilir ancak.
Çetin’in şiirlerinde, ama özellikle
1981’li metinlerinde bir özgürlüğe karşı duyulan özleme dayalı bir umutsuzluk,
yoğun bir yalnızlık, gelecek güzel günlere kaçış, gerçeklerden bir uzaklaşış
baskın temalar olarak karşımıza çıkıyor. İşte birkaç örnek: “Kanıt” şiirindeki
“öpüşür gibi ölünüyor özgürlük için” (s. 11), “Not Düşmek”te “belki bir daha
görmeyebiliriz beyaz bahar bulutlarının/üstünde parlayan güneşi böylesine taze
böylesine canlı” (s. 14), “Ama”da “atıyorum işte ilk adımımı karanlığa/benden
başka da atan yok biliyorum/ister bir uçurum olsun, ister bayır/kalamam artık,
hayır.” (. 27)
Yarın gibi görece bir diri gençlik
dergisinde de şiirlerini okuduğumuz Ergül Çetin’in dile getirmeye çalıştığım
tutumu üçüncü bölümde doruğa çıkıyor. Üstelik daha bölüm başlığı ile: “Güneyde
Bir Kasaba”. Gelişigüzel diyebileceğimiz bir seçimle yaptığımız şu dizeler de
kaçıştan ziyade bir sığınışı imliyor: “Yosun ve tuz kokuları” (s. 31),,
“dalgaların dövdüğü kıyılar”, “ıslak kum” kokan giysiler (s. 32), “denize doğru
kıvrılıp giden yol” (s. 33), “martıların yumuşak kanat seslerine gömülüyor
dünya” (s. 34), “tuza köpüğe karışıp deniz olacağım” (s. 40), “zaman/yağmurun
yumuşacık yağışı gibi/martıların dalgalarla sevişmesi gibi/gürültünün
içinde/sessizce geçer/zaman/hiç geçmeyecekmiş gibi geçer burda” (s. 48),
“ölürsem/bir deniz köpüğüne/sarın beni/gömün beni/akdeniz mavisine/akdeniz
mavisine” (s. 54)…
Bir Avuç Kum’un en savaşçı şiiri ise bence
1979 tarihli “Bir Ayrılık Şiiri”. Kendisine “gitme” diyen sevgiliye şöyle
sesleniyor şair öznenin dinamik sesi: “ama gene de sen/uğurlamalısın güler
yüzle beni/öpmelisin bir şafak gibi yanağımdan/güle güle demelisin kederime
aldırmadan/çünkü ayrılıklar kavuşmalar getirir/ve yeni kavgalar” (s. 22). Bu,
devrin savaşçı ruhuna uygun romantik bir devrimcinin söylemidir.
Gelelim diğer tespitlerimize: Diğer sosyal
mücadele şairleri gibi sevgililer aşkı yanakta görünür kılıyorlar. Hemen
üstteki dizelerde gördüğümüz bu husus “Üzgün” şiirinde de var: “gözyaşlarından
bir yol bile bırakmadan/yanağında bir yârin/nasıl nasıl geçip gittin/en güzel
günleri ömrümüzün” (s. 24)
“Akdeniz Çeşitlemesi”ndeki şu iki dize,
sanki halk şiirinden (Köroğlu’dan mı deseydik, tabii dönüşerek?!) kopup
gelmiştir: “yayla yolu büküşlü/keklik sekişli türküler” (s. 36)
“Eskil” şiirindeki “hayranım/asırlık bir
halıya/nakış nakış işlenmiştir çünkü alnına/ak yüzlü/al basmalı kardeşleriminiz
çilesi” (s. 38) dizeleri ise Anadolucu şairlerden bir yansıma gibi duruyor.
Ergül Çetin toplumculuğun sancılarını
çeken bir şair. Bir yanıyla ‘yoksul halk’ın şairi, bir yanıyla topluma
dayatılan ‘birey’selleşmenin… Şiiri, üç beş yıldır bu ikileme zorlanan
insanımızın şiiri…
Not: Bu yazı ilk kez "insaniyet.net"te yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder