Papa’nın ileri geri tekellümü, akabinde yerli birtakım “mahdumu”nun ve müşrik odakların bir fırsatını bulup kürsülere topuk vurmaları, ağızlarına tutulan her mikrofona üfürmeleri, üstelik bu aşamalar sırasında burunlarından solumaları; bunlara ilaveten medyatik höykürmecilerin sürüler halinde hücuma geçerek kalemlerini kurşun edip saldırganlaşmaları, okuyucularımın gündemini ziyadesiyle meşgul etmiş olmalı. Bu konularda benim görüşüme müracaat etmelerinin başka bir açıklaması olabilir mi? Üstelik yoğun bir baskıyla karşı karşıyayım.
Şöyle ki: Şahsıma gönderilen pusulaları sümenaltı edeyim derken,
çuvallara sığmaz oldular. Ceplerim deseniz, sormayın, gelen mesajları silmeye
vakit bulamıyorum, hepsi iflasın eşiğinde. E-mail kutularım doldu, taştı, çöktü.
Yenisini açsam, nasıl oluyorsa, bombardımana tutuluyorum. Soru üstüne soru,
talep üstüne talep: “Sayın Boş Ç, kanaatiniz nedir?”
Kanaatim şudur: Bütün olup bitenler mevsimle ilintilidir. İki türlü
mevsimden söz edilebilir elbet: Uzun süreli, kısa süreçli. İlkine, bu yöre için, daimi mevsim de
diyebiliriz, evveliyatı eski olup, koynunda menfur “şartlar” taşıdığını
biliyoruz.
İkinci mevsim, işte bu genel çerçevenin yavrusudur. Ara ara yoklar. Sıtma
tutması gibi. Yahut sayıklama. Sıkışan gazın patlaması. Zayıflama emaresi
gösteren elin kuvvetlenmesi gerekmektedir. Hurda teferruatları bir kenara
bırakalım, kasti bir “zom”dur yapılan. Talan sofrası ortada. Bir miktar hedef
şaşırma. Biraz gözdağı. Korkmalı rakip. Ürpermeli. Halka revadır bu.
Fakat tabii, bir yolunu bulup halk kalmaya razı olunmamalıdır, hizaya
girmemelidir. İş olacağına varır. Dik durmalıdır. Bükülen bel onmaz. El öpen
dudak kirlenir, lekelenir. Tuzağa düşen kuş, tuzak kurucu puşta yem olur. Ruh
teslimiyete alışırsa sinikleşir, silikleşir. Bunları yapan insan ise, esarete
düşer, hiçleşir…
Sözümü şöyle tamamlamak istiyorum: Yaka paça kartlarına teveccüh etmeyen,
formasını fırlatıp atmış, çıplaklığı aşikâr olmakla birlikte ölçüsüz söz
söylemeyen “Üçüncü Boş Ç” olarak bendenizin, ey okuyucu, son birkaç cümlesi: Bu
tür konuları kendin oku! Ortamı kendin kokla! Durumdan vaziyet çıkaran odaklara
kendin odaklan!
O zaman göreceksin, şikayetçi olduğun üstteki o tayyareler, nasıl da
çakılıverecek yere!
(Bu yazı Likâ Edebiyat dergisinde (?) ve 5 Ekim 2006'da Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)
1 yorum:
Yazıyı boş ç'ye attığınızdan mıdır bu kadar kapalı olması?
Yorum Gönder