13 Mart 2020 Cuma

KATİLLER, YAZARLAR...

Katillerle yazarların bir arada olduğu sahneler her bakımdan can alıcıdır…
İşlediği cinayetten sonra yakalanıp hapse konulan baba katili Dimitri (Mitya), mahkemeye çıkacağı günün arifesinde kendisini ziyarete gelen kardeşi Aleksiy’le (Alyoşa), asıl konu olan cinayet ve mahkeme üzerine konuşmaktansa, alakasız mevzulardan söz etmektedir. Alyoşa’yı şaşırtan bu mevzulardan birisi de “şair/yazar”larla ilgilidir. Karamazov Kardeşler’in bu küçük olay halkasında Dimitri, canını sıkan iki yazar (şair) taslağından söz eder. Tabii bu söz ediş, katil kahramanımızın “gulûv” derecesindeki “tariz”ler şeklinde olmaktadır. Mitya’nın küfrüne maruz kalan birinci yazar (Ki romanda ilk kez burada anılır.) Claude Bernard adlı birisidir. “Canı cehenneme” gidesi “alçağın biri” der Mitya onun için, çünkü kendisine gelmiş ve “dava”sıyla ilgili bir yazı yazacağını ve bu yazıyla edebiyata adım atacağını söylemiştir. Mitya hakkında, “‘Öldürmeden yapamazdı, onu çevre mahvetti’ gibi şeyler yazacağını” söyleyen Bernard,  kalemine biraz da “sosyalizm kokusu” sindirmeyi vaat etmiştir…
Dimitri’nin hakaretler yağdırdığı ikinci kişi Rakitin’dir. Birincisinin aksine, Dostoyevski’nin romanda zaman zaman yer verdiği bir kahramandır Rakitin. Kötü niyetli bir ilahiyat öğrencisi olarak çıkarır anlatıcımız onu. Karamazov Kardeşler’in şahıslar kadrosunu inceleyen edebiyat araştırmacıları onu ‘oportünist’ sıfatıyla anabilirler. Ahlâkına uygun davranışı “Hohlakova’nın ayağına övgü” yazarken de gösterdiğinden olsa gerek, katil Dimitri onunla ilgili olarak şu cümleyi kullanır: “Şiir de yazıyor namussuz herif!” Rakitin’in Bayan Hohlakova’ya şiir yazmasının sebebi, ucuz bir işle açıklanabilir: Ayaklarına güzelleme yakılan bayanın gönlünü çelip parasına ortak olmak! Hapishaneye gelip Dimitri’ye “Ömrümde ilk kez, ellerimi kirletip şiir yazıyorum, birinin gönlünü çelmek için!” şeklinde itirafta bulunur. Rakitin bu “kirli iş”te “güzel bir söz oyunu yapmış”, ayak güzellemesinin içine “vatandaşın duyduğu acıları sokabilmiş”tir. Böylece Puşkin’i bile geride bırakmıştır! Bu itibarla, Mitya’nın onu “köpoğlu köpek” diye anması manidar sayılabilir.
Sözü sürüklediğimiz yönü fark ediyor musunuz? İtibârî (kurgusal, muhayyel) alemdeki kayıtları, tarihle sabit olaylara bağlayacağız. Son zamanlarda yaşanan, fakat kökeni pek eskilere dayanan “ulusçuluk” oyunlarının âkıbetine. Yani kavimcilik kokulu cinayetlere. Bir zamanlar İslâm milletinin tefriki için kullanılan kavimcilik zilletinin, şimdilerde farklı ortamlara zerkedilerek yeni cinayetlerde kullanılmasına...
Olan biteni geniş bir açıyla teşrih edecek olursak, yazar Hırant Dink (ve benzerlerinin) “kavim oyunlarıyla” gündeme getirilmesi, cinayet objesi seçilmesi; bu arada (Orhan Pamuk gibi) başka isimlerin aynı atmosfer içine (“elde keklik”) çekilmesi, bir hayli anlamlıdır.
İtirazlarınıza kesinlikle katılıyorum, baba katili Dimitri ile yazar katili (veya tehditçisi) arasında gözle görünür bir ilgi, alâka yoktur. Ayrıca, Dimitri’nin tarizlerine hedef olan iki soytarı şair/yazar ile İstanbul’da katledilen (yahut tehdit edilen) yazar(lar)ın arasında da doğrudan bir irtibat kuramayız. En başta, ilk kategoride yer alan kahramanlar “hayal alemine” ait iken, bizimkiler “sahih” dünyanın üyesidirler.
Belirtmekte fayda var: Dostoyevski’den emanet aldığımız anlatım, okuduğunuz şu denemeyi zevkli kılmak gayemize hizmet etsin diyedir. Fakat görüldüğü gibi, deneme türü serbest iken, burada ele aldığımız konu serttir.
Bu açıklamayı yaptıktan sonra, örnek olaylarımız arasında irtibat kurmaya mani olacak bir başka husus üzerinde duralım: Dostoyevski’nin yarattığı ahlaksız yazar taslakları “eser”lerine her ne kadar “sosyalizm kokusu”, “vatandaş acısı” sindirmişlerse de, son aşamada “şahsi emel”lerine hizmet etmek amacındadırlar. Dolayısıyla Katil Dimitri’nin onları namussuz diye adlandırması haklı bulunabilir. Bizim adlarını anmak zorunda kaldığımız reel yazarlarımız (Hırant ve Pamuk) ise, katil ve tehditçinin muhatabı olurlarken, belli bir “namus” makamı üzeredirler. Fakat bu makam, görünüşte, katil ve tehditçi tarafından da  makam seçilmiştir. Yani, her iki kutup, aynı kavimcilik oyununda bir bakıma rol üstlenmiş göründüklerinden, en azından ayrı ayrı (yahut karşı karşı)  “bir taraf” olduklarından, kıyamet kopmuştur.
Burada, katiller arasındaki bir başka gayri-benzerlikten de söz edebiliriz: Dink’in canını alan katil ile, kaşla göz arasında Pamuk’u tehdit eden tehditçi, kuşkusuz Mitya ile aynı “ölçekte” kişiler olamaz. Tarihî bir olaya imza atan bu tedhişçilerin kim bilir kimlerin adına hareket ettikleri ve hangi amaçla bir topluma yön verme teşebbüsü içine girdikleri “net” değildir. Oysa, Dimitri, öz babasını, sevdiği kadına göz koyduğu için katletmiştir. Cinayetlerin temelinde her ne kadar bir şeyi bir başkasına kaptırmamak kaygısı var gibiyse de, bu “bir şey”in niteliği farklıdır.
Fakat olaylar arasında mutlaka bir benzerlik kurmak istersek, bu kolaydır: Her iki durumda da katiller (veya tehditçi) “yazar” karşıtı bir tutum içindedir. Buna rağmen, Dostoyevski’nin eserindeki katil hile hurda peşinde koşan yazarları (haklı olarak) lanetlerken, kendisi bir yazar katili değildir. Dink’e kasteden ise, doğrudan bir yazar katilidir. Bu tarihî olayın hilesi ise yukarıda temas ettiğimiz “ulusçuluk” oyunu, “kavmîyetçilik” saplantıları, yahut bunlardan nemalanmak isteyenlerin seyir keyfidir…
Konumuz katiller ve yazarlar olduğuna ve Orhan Pamuk adı bir vesileyle (malûm tehdit) yazımız içinde anıldığına göre, burada üçüncü bir kıtal olayından bahsetmemek olmaz. Hepimizin gözleri önünde gerçekleşen bir konuşmadan söz etmeliyiz önce: Hatırlarsınız, Bush’un Türkiye ziyaretinde, İstanbul Ortaköy’de yaptığı bir konuşma vardı. Bu konuşmada Türk yazarı Orhan Pamuk’tan büyük bir övgüyle söz ediyordu “Başkan”.  İşte cinayet!
Üçüncü tip bir kavimcilik zihniyetiyle “Dünyaya hükümdar olma” ihtirasına kapılmış birisinin diline düşmek, kendinden menkul bir cinayete kurban gitmek değil midir?
(Bu yazı ilk kez 1 Şubat 2007’te Milli Gazete’de yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok: