29 Mart 2020 Pazar

SON İKİ YAZIMIN ÜÇÜNCÜSÜ

Aslında öldürmeyeceğiz, o zaten ölü doğdu.
Kırmızı Köpek’le ilişkilendirdiğimiz şair tipi, şu rezil müteşair, ölü doğum olarak adlandırılan halin tipik bir örneğiydi. (Böylece, elimizi kana bulamaktan kurtulduk.)
Esaslı bir meseleyi böyle hallettikten sonra gelelim şu ilişkilendirme işine. Kırmızı Köpek ile rezil müteşair arasında ne tür bağlar, bağlantılar kurduk, kurabiliriz?
En baştan başlayalım, Kırmızı Köpek bir destan oluşturma çabasının ürünüydü. Sokak köpeği denilebilecek özellikleri olmasına rağmen, destansı bir hayat yaşatmıştı romancı ona.
Bu durumu, bir yeteneği veya birikimi olmadığı halde, edebiyat dışı kıstaslarla şairliğe iliştirilen kişilere transfer edebiliriz. Gerçekten de bu iliştirilmiş kişiler sahici özellikleri ve nitelikleriyle değil, daha çok bir takım ayak oyunlarıyla birdenbire mühim ‘şair’ oluverirler…
Sözkonusu ayak oyunlarının farklı uygulanımları vardır. Örneğin, resmi siyaset sisteminin elemanı, elebaşısı olan nice şair taslağı tanırız. Onları genellikle Tek Parti’nin kalem çırağı olarak görürüz. Kalemlerinden Milli Şef ("Tek Şef") damlar.
Bunlar, halkın kahir ekseriyetine, o ekseriyetin temel dinamiklerine yabancı olduklarından topluma tepeden bakma eğilimindedirler. Aslında konuşlandıkları yer aşağılık bir mertebesizliktir. Asli olanı hakir görmeye kalkışmaları bulundukları deni noktadan ötürüdür…
Ece Ayhan'ın "devlet dersi"nin zalimidirler. Böyle olduğu halde mülkiye koridorlarında onların boruları öter. Dahası, ulusal bayramların müsamereci çocukları gibi, şenlik alaylarında esas duruş pozisyonu ile uygun adım vaziyeti arasında gidip gelirler.
Tercüme bürosundan peydahlanmışlardır. Adaptasyon ustasıdırlar. Özgünlük diye sattıkları caka bir bâtılın taklidinden ibarettir.
Onları küfür bataklığında debelenirken görürsünüz genellikle. Esriktirler, sarsaktırlar, maddi yahut manevi alkolün evladı olarak düşürmüşlerdir kayıtlarını…
Meyhanelerden başka kutsal mekânlara da dadanmıştırlar. Bir kısım sözlerini o mekânlardan, o mekânların havasından suyundan aparırlar. Böylece mitikliklerine mistiklik ekleme numarasına girişirler. İsa-nefes olduklarını iddia etmeye girişirler. Onlara aldananların çıkması anormal değil…
Ekseri memurdurlar, fakat imara açık değildir kalpleri.
Epikliği aynen Kırmızı Köpek gibi elde etmeye çalışırlar: Çalıp çırparlar, birilerine musallat olurlar, iyi mevkilere göz dikerler, düzenli giden işleri sabote ederler: Bir şekilde darbecilik yapanlara yardakçılık görevini üstlenmekten keyif alırlar…
Göbeklidirler, fakat sadece rejim danışmanlığına bağlı olarak yağ bağlamazlar, yan sanayi sektörlerinin de koruma ve kollaması altındadırlar.
Örtülü ödenek onların akarı olmuştur. Bununla yayınevi kurup kitap basmışlar, basarlar… Dergi, gazete çıkarırlar. Yarı resmi dernekler kurup sivil toplumculuk oyunu oynarlar. Sözde özgürlükçü düşünce imal edip akıl fikir tutulması yaratırlar. İnsaf israfına yolaçarlar…
Nasıl Louis de Bernières Kırmızı Köpek’i epikleştirdiyse, genel manzarasını çiziktirdiğim müteşair tiplemesini de sistemin kendi kalemşörleri öyle epikleştirmiştir.
Bu anlamda, Kırmızı Köpek’in sık sık çıkardığı gaz ile bizim müteşairlerin şiir diye ortaya koyduklarının birbiriyle bir farkı yoktur. Köpek gazından efsane üreten Bernières ile müteşairden şair yaratmaya kürek çekmiş olanlar arasında işlev açısından bir fark yoktur.
Bununla birlikte, Kırmızı Köpek’te olduğu üzere, yaşayıp da ölmüş olan bir ölü köpeğin heykelinden söz etmek, kurgu açısından sakıncalı değildir. Oysa ölü doğan bir müteşairan güruhun heykelinden bahsetmek mümkün olamaz. O güruhun heykelinden ziyade, oluşturdukları manzaranın rezilliğini konuşabiliriz bugün.

(Bu yazıyı beğendiysen bir önceki kısmını şuradan okuyabilirsin: Tıkla!)
(Bu yazı ilk kez 2 Ekim 2014’te Milli Gazete’de yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok: