Aslında öldürmeyeceğiz, o zaten ölü doğdu.
Kırmızı Köpek’le ilişkilendirdiğimiz şair tipi,
şu rezil müteşair, ölü doğum olarak adlandırılan halin tipik bir örneğiydi.
(Böylece, elimizi kana bulamaktan kurtulduk.)
Esaslı bir meseleyi böyle hallettikten sonra
gelelim şu ilişkilendirme işine. Kırmızı Köpek ile rezil müteşair arasında ne
tür bağlar, bağlantılar kurduk, kurabiliriz?
En baştan başlayalım, Kırmızı Köpek bir destan
oluşturma çabasının ürünüydü. Sokak köpeği denilebilecek özellikleri olmasına
rağmen, destansı bir hayat yaşatmıştı romancı ona.
Bu durumu, bir yeteneği veya birikimi olmadığı
halde, edebiyat dışı kıstaslarla şairliğe iliştirilen kişilere transfer
edebiliriz. Gerçekten de bu iliştirilmiş kişiler sahici özellikleri ve
nitelikleriyle değil, daha çok bir takım ayak oyunlarıyla birdenbire mühim
‘şair’ oluverirler…
Sözkonusu ayak oyunlarının farklı uygulanımları
vardır. Örneğin, resmi siyaset sisteminin elemanı, elebaşısı olan
nice şair taslağı tanırız. Onları genellikle Tek Parti’nin kalem çırağı olarak
görürüz. Kalemlerinden Milli Şef ("Tek Şef") damlar.
Bunlar, halkın kahir ekseriyetine, o
ekseriyetin temel dinamiklerine yabancı olduklarından topluma tepeden bakma
eğilimindedirler. Aslında konuşlandıkları yer aşağılık bir mertebesizliktir.
Asli olanı hakir görmeye kalkışmaları bulundukları deni noktadan ötürüdür…
Ece Ayhan'ın "devlet dersi"nin zalimidirler. Böyle olduğu
halde mülkiye koridorlarında onların boruları öter. Dahası, ulusal bayramların
müsamereci çocukları gibi, şenlik alaylarında esas duruş pozisyonu ile uygun
adım vaziyeti arasında gidip gelirler.
Tercüme bürosundan peydahlanmışlardır.
Adaptasyon ustasıdırlar. Özgünlük diye sattıkları caka bir bâtılın taklidinden ibarettir.
Onları küfür bataklığında debelenirken
görürsünüz genellikle. Esriktirler, sarsaktırlar, maddi yahut manevi alkolün evladı olarak
düşürmüşlerdir kayıtlarını…
Meyhanelerden başka kutsal mekânlara da
dadanmıştırlar. Bir kısım sözlerini o mekânlardan, o mekânların havasından
suyundan aparırlar. Böylece mitikliklerine mistiklik ekleme numarasına
girişirler. İsa-nefes olduklarını iddia etmeye girişirler. Onlara aldananların
çıkması anormal değil…
Ekseri memurdurlar, fakat imara açık değildir
kalpleri.
Epikliği aynen Kırmızı Köpek gibi elde etmeye
çalışırlar: Çalıp çırparlar, birilerine musallat olurlar, iyi mevkilere göz
dikerler, düzenli giden işleri sabote ederler: Bir şekilde darbecilik yapanlara yardakçılık görevini
üstlenmekten keyif alırlar…
Göbeklidirler, fakat sadece rejim
danışmanlığına bağlı olarak yağ bağlamazlar, yan sanayi sektörlerinin de koruma
ve kollaması altındadırlar.
Örtülü ödenek onların akarı olmuştur.
Bununla yayınevi kurup kitap basmışlar, basarlar… Dergi, gazete çıkarırlar.
Yarı resmi dernekler kurup sivil toplumculuk oyunu oynarlar. Sözde özgürlükçü düşünce imal edip akıl fikir tutulması yaratırlar. İnsaf israfına yolaçarlar…
Nasıl Louis de Bernières Kırmızı Köpek’i
epikleştirdiyse, genel manzarasını çiziktirdiğim müteşair tiplemesini de
sistemin kendi kalemşörleri öyle epikleştirmiştir.
Bu anlamda, Kırmızı Köpek’in sık sık çıkardığı
gaz ile bizim müteşairlerin şiir diye ortaya koyduklarının birbiriyle bir farkı
yoktur. Köpek gazından efsane üreten Bernières ile müteşairden şair yaratmaya
kürek çekmiş olanlar arasında işlev açısından bir fark yoktur.
Bununla birlikte, Kırmızı Köpek’te olduğu
üzere, yaşayıp da ölmüş olan bir ölü köpeğin heykelinden söz etmek, kurgu
açısından sakıncalı değildir. Oysa ölü doğan bir müteşairan güruhun heykelinden
bahsetmek mümkün olamaz. O güruhun heykelinden ziyade, oluşturdukları
manzaranın rezilliğini konuşabiliriz bugün.
(Bu yazıyı beğendiysen bir önceki kısmını şuradan okuyabilirsin: Tıkla!)
(Bu yazı ilk kez 2 Ekim 2014’te Milli Gazete’de
yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder