29 Mart 2020 Pazar

KIRMIZI KÖPEK ÖLDÜ, YA REZİL MÜTEŞAİR?

Louis de Bernières efsanevî köpeğini feci bir ölümle bu dünyadan uğurlamaya çalışır. Çünkü ancak böylesi bir ölüm Kırmızı Köpek’i destan kahramanı yapabilir. Bunun için farklı alternatiflere müracaat edilebilir.
Anlatıcı, Kırmızı Köpeği cennete uğurlamak için öncelikle bir hastalık icat edecektir. Veteriner hazretleri bu noktada imdada yetişir. Kanında yürek solucanı vardır ve tedavi için Kırmızı Köpek’in gözetim altında tutulması gerekir. Bir alternatif bulunur bunun için. Başıboş köpeklerin resmi bakıcısı Shire’ınla yapılan işbirliği sayesinde sorun çözülür. Fakat Kırmızı Köpek’in kanındaki hayvanlardan haberdar olmayan dostları, onu barınaktan kaçırırlar. Neyse ki köpeğimiz vefalıdır ve kendi ayaklarıyla geri gelir. Uygulanan tedaviyle yürek solucanlarından kurtulur. Aksi olsaydı, kanındaki hayvanlardan ötürü ölseydi sıradan bir ölümle bu dünyadan çekip gidecekti. Destansılık zarar görecekti.
Müthiş son için bir başka vasıta köpeğin silahla yok edilmesidir. Karavan parkının köpek düşmanı olan “güzide yöneticileri Cribbage”ların huysuzlukları bu noktada işe yarayabilir miydi? Bay Cribbage eline silah alır, fakat sonunu getiremez.  Sonunu getirmesine izin verilmez. Dahası, Kırmızı Köpek karşısında kendi sonlarını getirir. Park ahalisinin toplu tepkisiyle karşılaşan Cribbage’lar parkı terk etmek zorunda kalır. Bu kurgu, köpeğin destansılığını pekiştirir.

Bir köpeği öldürmenin en vahşi yönü onu zehirlemek olmalıdır. Artık sekiz yaşında olan ve yıpratıcı bir hayatla bugünlere gelen Kırmızı Köpek günün birinde böylesi bir vahşete maruz kalır. “Striknin” adlı maddeyle zehirlenen kahramanımız kasılma ve ürpermeler eşliğinde ölüme doğru yol almaktadır. Kırmızı’yı perişan vaziyette bulan polis memuru Bill ile komşusu Peeto, onu hayata döndürmek amacıyla harekete geçerler. İyi ama veterinere ulaşmak için epey bekleyeceklerdir. Üstelik Kırmızı’nın ölümle pençeleşmesini izlemek kendilerini perişan etmektedir. Acaba öldürülse nasıl olur? Bill bunu yapmak zorundadır sanki. Ama tetiği düşürüp son hamleyi gerçekleştiremez. Bu kurgu epik metnimiz için işe yarayacaktır. Kırmızı Köpek’in dostları veda partisine davet edilecektir. Onlar ölüp gitmekte olan şu zavallı köpekle olan eski maceralarını tek tek anlatacaklardır. Bir süre Preto, Nancy, Patsy, Ellen, Vanno, Jocko’dan mazi hikâyeleri dinleriz, Kırmızı’yla ilgili destanî notlar düşmektedirler… Son sözü söyleyen Jocko şöyle der: “Herkesin Kırmızı Köpek’le ilgili bir hikâyesi var, keşke birileri bunları yazsaydı.”
Bu anlatılar eşliğinde biten umutları veterinerin son bir hamlesi yeniden diriltir. Bir iğneyle Kırmızı’yı sakinleştien veteriner yerel gazetelerde onun kurtuluşuna dair haberlerin yayınlanmasına da fırsat tanımış olacaktır. Nitekim ayağa kalkan Kırmızı, sevenlerini yeniden mutlu etmeye başlamak üzeredir. Fakat hayır, zehirden beyninde hasar oluştuğu için hayata tutunamamaktadır. Veteriner hazretlerinin şırıngası bu kez ölüm zerkedecektir onun vücuduna…
Kırmızı Köpek’in bu ölüm şekli pek çokları için etkileyici olmayabilir. “Bir destan kahramanı böyle mi ölmeliydi?” sorusunu soracaktır onlar. “Kanlı bir mücadelede büyük bir kahramanlık gösterisi sonrasında öldürülseydi ya!” demeyi de ihmal etmeyeceklerdir. Oysa sahih destanlar doğu toplumlarına mahsustur. Batılılar ise yanıltma üstadıdırlar, bir yanılsama oluştururlar, örneğin trajediyi epik görürler, gösterirler. Kendi epik anlayışlarını pekiştirmek için ise başka yollara başvururlar. Dampier şehrine dikilen Kırmızı Köpek heykeli bu yollardan birisidir. Bir de ölüden geriye kalanlara (‘tereke’ye) verilen yüksek değer. Kırmızı’dan kalan tasmanın baştacı edilmesi gibi…
Her neyse, artık ölü bir köpek var elimizin altında. “Dünyanın en gözde yazarlarından” olduğu ileri sürülen Bernières kötü bir roman yazıp ‘ölümsüz’ bir ceset bıraktı.  Elimizde kalan bu köpek cesedini ne yapacağız? Aslında cevabı biliyorsunuz, başlığa da çıkardığımız üzere, bir şair tipiyle mukayese edeceğiz. Hayır, bir şair tipini öldüreceğiz…

(Bu yazıyı beğendiysen ilk bölümünü şuradan okuyabilirsin: Tıkla!)
(Bu yazıyı beğendiysen devamını şuradan okuyabilirsin: Tıkla!)
(İlk kez 25 Eylül 2014'te Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok: