3 Mart 2020 Salı

BOŞÇAVUŞ SÖYLÜYOR

Size ne oluyor?
Benim ne kıymetimi, ne de kıyametimi biliyorsunuz! Üstelik, birbirine olan akrabalığı sadece ses yakınlığı gibi sahte ve geçici bir niteliğe dayanan bu iki kavramı, benimle birleştirince, sanki büyük bir trajediyi yaşar gibi oluyorsunuz. Niye ki? Ne oluyor size? Apoletsiz  olan, buna karşın hâlâ ve hâlâ ayakta kalabilen ben, niçin, hangi sebeple, size korkunç bir trajediyi yaşatıyorum?
Hem,  herşeye rağmen, söylediğim türküde keder, gözyaşı, bıkmışlık, usanmışlık cinsinden bir hava var mı? El hak, kıyametimden dem vurduğumu söyleyeceksiniz! Fakat bundan, yakınma gibi bir sonucun çıkarılamayacağını da pekâlâ biliyorsunuz.
Bu durumda, orada rahatça durun, dinlenin ve de dinleyin: Evet, siz benim kıymetimi de kıyametimi de bir kenara bırakın. Bir sükut parçası olan türküm, kulaklarınızı parçalayabilir, doğru, ama pamuk tıkamayı denemekte serbestsiniz. 
Bu sizin için büyük bir külfet olacaksa, uşak ve hizmetçileriniz ne güne duruyor. Hem şemsiye de tutabilirler başınızın üstüne. Böylece, çift, diğer ifadeyle katmerli bir koruma  alanı altında yaşamış olursunuz. Üstelik, yorulmamış da olursunuz. Rahatınız da kaçmaz. Zaten istediğiniz de bu değil miydi? Rahatınızın kaçmaması?
Sükût halinde terennüm edilen türkümün size, kulağınıza ve göğünüze gelmemesi? Böylece, çarenizi de gösterdim işte size...
Şu halde mesele kalmadı. Siz sağ, ben selamet. Issız bir yerdeymişim de, fırtınalar derlermişim gibi, ama sessiz, sessiz ve sessiz, söyleyebilirim türkümü:

Türkü:

Çölde bir kar yağıyor
Kar değil göklerden
Sonsuz baharlar yağıyor
Elde bir alev dönüyor

Alev değil kalplerde
Bir taze  gül dönüyor
Serinliyor gökte yıldız
Yıldız değil başka bir giz

Güneş doğmuş ağarıyor
Bende yanardağ yanıyor
Bir yanardağ değil bu
Yanardağlar yanıyor...


Likâ Edebiyat, S. 25 (1 Ocak 2001), s. 2.

Bu metni okuyan şunu da okuyor: Bir Boşçavuşun Türküsü
Bu menti okuyan şunu da okuyor: İkinci Bir Boşçavuşun Türküsü


Hiç yorum yok: