Benim ne kıymetimi, ne de kıyametimi biliyorsunuz! Üstelik, birbirine olan
akrabalığı sadece ses yakınlığı gibi sahte ve geçici bir niteliğe dayanan bu
iki kavramı, benimle birleştirince, sanki büyük bir trajediyi yaşar gibi
oluyorsunuz. Niye ki? Ne oluyor size? Apoletsiz
olan, buna karşın hâlâ ve hâlâ ayakta kalabilen ben, niçin, hangi
sebeple, size korkunç bir trajediyi yaşatıyorum?
Hem, herşeye rağmen, söylediğim türküde keder,
gözyaşı, bıkmışlık, usanmışlık cinsinden bir hava var mı? El hak, kıyametimden
dem vurduğumu söyleyeceksiniz! Fakat bundan, yakınma gibi bir sonucun çıkarılamayacağını
da pekâlâ biliyorsunuz.
Bu durumda, orada rahatça durun, dinlenin ve de dinleyin: Evet, siz benim
kıymetimi de kıyametimi de bir kenara bırakın. Bir sükut parçası olan türküm,
kulaklarınızı parçalayabilir, doğru, ama pamuk tıkamayı denemekte serbestsiniz.
Bu sizin için büyük bir külfet olacaksa, uşak ve hizmetçileriniz ne güne
duruyor. Hem şemsiye de tutabilirler başınızın üstüne. Böylece, çift, diğer
ifadeyle katmerli bir koruma alanı
altında yaşamış olursunuz. Üstelik, yorulmamış da olursunuz. Rahatınız da
kaçmaz. Zaten istediğiniz de bu değil miydi? Rahatınızın kaçmaması?
Sükût halinde terennüm edilen türkümün size, kulağınıza ve göğünüze
gelmemesi? Böylece, çarenizi de gösterdim işte size...
Şu halde mesele kalmadı. Siz sağ, ben selamet. Issız bir yerdeymişim de,
fırtınalar derlermişim gibi, ama sessiz, sessiz ve sessiz, söyleyebilirim
türkümü:
Türkü:
Çölde bir kar yağıyor
Kar değil göklerden
Sonsuz baharlar yağıyor
Elde bir alev dönüyor
Alev değil kalplerde
Bir taze gül dönüyor
Serinliyor gökte yıldız
Yıldız değil başka bir giz
Güneş doğmuş ağarıyor
Bende yanardağ yanıyor
Bir yanardağ değil bu
Yanardağlar yanıyor...
Likâ Edebiyat, S. 25 (1 Ocak 2001), s. 2.
Bu metni okuyan şunu da okuyor: Bir Boşçavuşun Türküsü
Bu menti okuyan şunu da okuyor: İkinci Bir Boşçavuşun Türküsü
Bu metni okuyan şunu da okuyor: Bir Boşçavuşun Türküsü
Bu menti okuyan şunu da okuyor: İkinci Bir Boşçavuşun Türküsü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder