Red Dog diye bir roman yazmış Louis de
Bernières. Bülent E. Doğan birebir tercüme ile kitabın adını Kırmızı Köpek
şeklinde Türkçeleştirmiş. Bernières’in arka kapak sunumundan 1990’ların
sonlarında yazıldığı anlaşılan roman 2002’de Türkçe okurunun dikkatine sunulmuş.
Bizim elimizdeki nüsha ise 2007’de yapılan baskıya (İş Bankası Kültür Yay., 124
s.) ait.
Yazdığı kitaplarla Avrupa ve Amerika’da
“fenomen haline gelen” bir yazarmış Bernières. Biyografisinde bu özellikle
belirtilmiş. Pazarlama satış tekniklerine uygun bir ifade en başta.
Kırmızı Köpek’i başarısız bulduğumu peşinen
söylemeliyim. Bernières bu anlatısında bir sokak köpeğini destan kahramanı
yapmaya kalkışmış. Sıradanın epikliği. Olmaz değil. Zaten yazar da olmazı
oldurmaya çalışmış.
Destansılaştırma farklı boyutlar taşıyor
kitapta. Önce kırmızı bronzdan heykeli dikilmiş bir figür çıkarılıyor
karşımıza. Yazarın eser için yazdığı takdimde yer alıyor bu. Batı
Avustralya’da, Perth şehrini gezerken görmüştür heykeli. Bronz köpek heykeliyle
karşılaşan Bernières, meraklanıp onun hakkında araştırmalar yapıyor, malumatlar
topluyor. Bu arada heykeli dikilen ‘gerçek’ Kırmızı Köpek’le ilgili kaynak
metinler de buluyor. Hayatını anlatan iki önemli eser! Kurgu bu ya, Nency
Gillespie ve Beverly Duckett adlı yazarlar tarafından yazılan eserlerin ya
baskısı yoktur ya da yerel kütüphanelerde izlerine rastlanabilmektedir.
Buraya kadar harici (dış/reel) bilgi
unsurlarını ele aldık. İsterseniz itibari (kurgulanmış) metne geçelim. İtibari
metnin anlatıcısı, yazarın onca epikleştirme çabasına rağmen daha ilk başta
Kırmızı Köpek’le ilgili görece çirkinlikleri öne çıkarır. “Öff, köpek değil,
kokarcanın önde gideni bu!” diye başlayan romanda, benzeri ifadeleri ve bu
ifadelere sebep olan köpeğin “gaz” tutamama haliyle ilgili anlatıları bir hayli
okuruz. (Sanki eser özellikle bunu deklare etmek için yazılmıştır!) “Kese
kağıtlarını, tahta parçalarını, ölü sıçanları, kelebekleri, tüyleri, elma
kabuklarını, yumurta kabuklarını, kullanılmış kâğıt mendilleri ve çorapları
büyük bir zevkle mideye indi”ren Kırmızı Köpek, bunlara ilaveten kendisiyle
ilgilenenlerin ikramı olan bayatlamış patates püresi, soslu biftek, ciğerli
börek gibi gıdalardan da istifade etmektedir. Böyle bir midenin hangi kokuları
ihraç edeceği iyi bir merak unsuru değil.
Kırmızı Köpek bir süre bir aile köpeği gibi
görünse de aslında daima orada burada olmuştur. Özellikle de romanın ikinci
bölümünde ona “Kuzey Batı Köpeği”, “Pilbara Gezgini” denmesi buna, sokak köpeği
olmasına binaendir. Gerçi kimi zaman onun sokak köpeği olarak görülmesi
işlerinin kötüye gitmesi ihtimali doğurmuştur. Fakat bunu da bir şekilde
bertaraf etmiştir anlatıcı, onu devletin resmi kayıtlarına sosyal bir kimlik
olarak kaydettirmiş, böylece dokunulmazlık zırhına büründürmüştür.
Şu halde Kırmızı her ne kadar Jack’a ait
hissetse de kendisini, yapıp ettikleriyle, kurduğu ilişkilerle, bu ilişkilere
atfettiği önemle, herkesin köpeği olmuştur. Anlatıcı onun bu yönünü özellikle
öne çıkarır. Mesela Kırmızı Köpek, kendisine yardımcı olan hiçbir kişiyi, hatta
o kişilerin bazı eşyalarını (mesela arabalarının motor sesini!) unutmaz. Bu
sayede zaman zaman başına gelen tehlikeleri de savuşturan Kırmızı, sanki bir
büyük coğrafyanın, ülke coğrafyasının gözbebeği olmuştur. Anlatıcı Kırmızı’ya
sahip çıkıp onu baştacı edenleri bir yerde şöyle anlatıyor: “… Kimileri kaba ve
yontulmamış, kimileri nazik ve kültürlüydü, kimileri erdemli, kimileri
günahkârdı. Kimileri külhanbeyi gibi gerine gerine yürür, hep sarhoş gezer,
ikide bir kavga çıkarırdı; kimileri hep hüzünlü görünür, süklüm püklüm yürür,
kimileri her şeyle dalga geçer, sürekli şakalar yapar, nerede olursa olsun
neşeli olmayı bilirlerdi.”
Sekiz yıllık ömrü boyunca binlerce km’lik yolu
gezip tozabilmeyi, kendi kişisel becerilerinin yanısıra, halk nazarında edindiği
itibara borçludur. Bu itibar, onun bazı
kusurlarının affedilmesine de yaramıştır: Çalıp çırpmaları, uzun süre kendisini
sevenlerin gözünden uzaklarda yaşaması, şuna buna (bazı kedi ve köpeklere)
musallat olması, bazı hallerde hep iyi mevkilere göz dikmesi (örneğin işçilerin
servis arabalarında ön koltuğu özellikle tercih etmesi ve buralardan kesinlikle
kalkmaması), kimi organizasyonları (köpek yarışmasını örneğin) sabote etmesi
gibi…
Bunları Kırmızı Köpek’i epik kahraman kılmak
için kullanmış anlatıcı. Hatta şunları da: Kurşunlandığı halde zamanında
yapılan müdahalelerle canını kurtarması, köpeklerin girmesi yasak olan yerlere
girebilmesi ve oralarda halk tarafından korunup kollanması, mesela kendisi için
kitlesel eylem yapılması...
Kahramanımızla ilgili söylenecek başka kayıtlar
da var elimizde. İsterseniz bunları da bir sonraki yazımıza bırakalım. Üstelik
henüz kendisiyle ilişki kuracağımız müteşair tipi hakkında hiçbir şey
söylemedik...
(Bu yazıyı beğendiysen devamını şuradan
okuyabilirsin: Tıkla!)
(İlk kez, 18 Eylül 2014 tarihli Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder