29 Mart 2020 Pazar

KIRMIZI KÖPEK REZİL MÜTEŞAİR

Red Dog diye bir roman yazmış Louis de Bernières. Bülent E. Doğan birebir tercüme ile kitabın adını Kırmızı Köpek şeklinde Türkçeleştirmiş. Bernières’in arka kapak sunumundan 1990’ların sonlarında yazıldığı anlaşılan roman 2002’de Türkçe okurunun dikkatine sunulmuş. Bizim elimizdeki nüsha ise 2007’de yapılan baskıya (İş Bankası Kültür Yay., 124 s.) ait.
Yazdığı kitaplarla Avrupa ve Amerika’da “fenomen haline gelen” bir yazarmış Bernières. Biyografisinde bu özellikle belirtilmiş. Pazarlama satış tekniklerine uygun bir ifade en başta.
Kırmızı Köpek’i başarısız bulduğumu peşinen söylemeliyim. Bernières bu anlatısında bir sokak köpeğini destan kahramanı yapmaya kalkışmış. Sıradanın epikliği. Olmaz değil. Zaten yazar da olmazı oldurmaya çalışmış.
Destansılaştırma farklı boyutlar taşıyor kitapta. Önce kırmızı bronzdan heykeli dikilmiş bir figür çıkarılıyor karşımıza. Yazarın eser için yazdığı takdimde yer alıyor bu. Batı Avustralya’da, Perth şehrini gezerken görmüştür heykeli. Bronz köpek heykeliyle karşılaşan Bernières, meraklanıp onun hakkında araştırmalar yapıyor, malumatlar topluyor. Bu arada heykeli dikilen ‘gerçek’ Kırmızı Köpek’le ilgili kaynak metinler de buluyor. Hayatını anlatan iki önemli eser! Kurgu bu ya, Nency Gillespie ve Beverly Duckett adlı yazarlar tarafından yazılan eserlerin ya baskısı yoktur ya da yerel kütüphanelerde izlerine rastlanabilmektedir.
Buraya kadar harici (dış/reel) bilgi unsurlarını ele aldık. İsterseniz itibari (kurgulanmış) metne geçelim. İtibari metnin anlatıcısı, yazarın onca epikleştirme çabasına rağmen daha ilk başta Kırmızı Köpek’le ilgili görece çirkinlikleri öne çıkarır. “Öff, köpek değil, kokarcanın önde gideni bu!” diye başlayan romanda, benzeri ifadeleri ve bu ifadelere sebep olan köpeğin “gaz” tutamama haliyle ilgili anlatıları bir hayli okuruz. (Sanki eser özellikle bunu deklare etmek için yazılmıştır!) “Kese kağıtlarını, tahta parçalarını, ölü sıçanları, kelebekleri, tüyleri, elma kabuklarını, yumurta kabuklarını, kullanılmış kâğıt mendilleri ve çorapları büyük bir zevkle mideye indi”ren Kırmızı Köpek, bunlara ilaveten kendisiyle ilgilenenlerin ikramı olan bayatlamış patates püresi, soslu biftek, ciğerli börek gibi gıdalardan da istifade etmektedir. Böyle bir midenin hangi kokuları ihraç edeceği iyi bir merak unsuru değil.
Kırmızı Köpek bir süre bir aile köpeği gibi görünse de aslında daima orada burada olmuştur. Özellikle de romanın ikinci bölümünde ona “Kuzey Batı Köpeği”, “Pilbara Gezgini” denmesi buna, sokak köpeği olmasına binaendir. Gerçi kimi zaman onun sokak köpeği olarak görülmesi işlerinin kötüye gitmesi ihtimali doğurmuştur. Fakat bunu da bir şekilde bertaraf etmiştir anlatıcı, onu devletin resmi kayıtlarına sosyal bir kimlik olarak kaydettirmiş, böylece dokunulmazlık zırhına büründürmüştür. 
Şu halde Kırmızı her ne kadar Jack’a ait hissetse de kendisini, yapıp ettikleriyle, kurduğu ilişkilerle, bu ilişkilere atfettiği önemle, herkesin köpeği olmuştur. Anlatıcı onun bu yönünü özellikle öne çıkarır. Mesela Kırmızı Köpek, kendisine yardımcı olan hiçbir kişiyi, hatta o kişilerin bazı eşyalarını (mesela arabalarının motor sesini!) unutmaz. Bu sayede zaman zaman başına gelen tehlikeleri de savuşturan Kırmızı, sanki bir büyük coğrafyanın, ülke coğrafyasının gözbebeği olmuştur. Anlatıcı Kırmızı’ya sahip çıkıp onu baştacı edenleri bir yerde şöyle anlatıyor: “… Kimileri kaba ve yontulmamış, kimileri nazik ve kültürlüydü, kimileri erdemli, kimileri günahkârdı. Kimileri külhanbeyi gibi gerine gerine yürür, hep sarhoş gezer, ikide bir kavga çıkarırdı; kimileri hep hüzünlü görünür, süklüm püklüm yürür, kimileri her şeyle dalga geçer, sürekli şakalar yapar, nerede olursa olsun neşeli olmayı bilirlerdi.”
Sekiz yıllık ömrü boyunca binlerce km’lik yolu gezip tozabilmeyi, kendi kişisel becerilerinin yanısıra, halk nazarında edindiği itibara borçludur.  Bu itibar, onun bazı kusurlarının affedilmesine de yaramıştır: Çalıp çırpmaları, uzun süre kendisini sevenlerin gözünden uzaklarda yaşaması, şuna buna (bazı kedi ve köpeklere) musallat olması, bazı hallerde hep iyi mevkilere göz dikmesi (örneğin işçilerin servis arabalarında ön koltuğu özellikle tercih etmesi ve buralardan kesinlikle kalkmaması), kimi organizasyonları (köpek yarışmasını örneğin) sabote etmesi gibi…
Bunları Kırmızı Köpek’i epik kahraman kılmak için kullanmış anlatıcı. Hatta şunları da: Kurşunlandığı halde zamanında yapılan müdahalelerle canını kurtarması, köpeklerin girmesi yasak olan yerlere girebilmesi ve oralarda halk tarafından korunup kollanması, mesela kendisi için kitlesel eylem yapılması...
Kahramanımızla ilgili söylenecek başka kayıtlar da var elimizde. İsterseniz bunları da bir sonraki yazımıza bırakalım. Üstelik henüz kendisiyle ilişki kuracağımız müteşair tipi hakkında hiçbir şey söylemedik...

(Bu yazıyı beğendiysen devamını şuradan okuyabilirsin: Tıkla!)
(İlk kez, 18 Eylül 2014 tarihli Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok: