Bertolt Brecht (Augsburg, 1898
- Berlin, 1956)’in “Tiyatro Şiirleri” (Metis Yay., İst., 1987) kitabının en
içli şiirlerinden birisi “Sürgündeki Oyuncu P. L’ye” adını taşıyan kısa bir
metindir. Başlığın yanındaki parantez içindeki veriye göre şiir 1950’de kaleme
alınmış.
Kerem Çalışkan tarafından
Türkçe’ye kazandırılan bir kitap “Tiyatro Şiirleri”. Esat Tekand’ın
desenleriyle bezeli olan kitap, yayımlandığı dönemin Türkiye’sindeki negatif
hallere yönelik pek çok göndermeyi içeriyordu. Dönemin Türkiye’si: 12 Eylül
Türkiye’si…
Birkaç örnek vermeliyiz
burada:
Brecht, kitabın ilk metninde “Danimarkalı
İşçi oyuncularla Gözlem Sanatı Üzerine Konuşma” yapar. Metnin bir yerinde,
ülkesinden kaçan bir oyun yazarına atıf yapar. 12 Eylül sonrası ülkesinden
kaçmak, yurt dışında yaşamak zorunda olan şairleri, yazarları, sanat ve bilim
insanlarını, siyaset aktörlerini hatırlamamak mümkün mü burada?
“Vazgeçme ve karşı çıkma,
deneme ve başaramama
Bütün bunları tarihsel olaylar
gibi koyacaksınız sahneye sonra.
(Hatta, şu anda burada olup
bitene bile,
Bakabilirsiniz, bakar gibi bir
resme:
Ülkesinden kaçmış oyun
yazarının
Gözlem konusunda nasıl ders
verdiğine sizlere.)” (s. 11)
Aynı şiirin son dizeleri,
adalet duygusuna, hayır, tutkusuna atıf yapar; 12 Eylül sonrası adaletsizliklerine
gönderme gibi algılanabilir; şöyledir:
“Öğrenmenin ciddiyeti ve
bilginin coşkusuyla
Dönüştürebilirsiniz kavganın
deneyimini
Ortak bir mülkiyete ve
Adaleti tutkuya” (s. 13)
“Oyuncunun Toprağa Verilişi”
başlıklı metinde şu dizeler ilginçtir, devrin ruhu için:
“Üstü kızıl bir bayrakla
örtülmüştü ama,
İşçilerin armağanı,
Baskı günlerindeki
değişmezliğinin ve
Değişim günlerindeki
çalışmalarının anısına.” (s. 38)
“Sürgündeki Oyuncu” başlıklı
metinse şöyle başlar:
“Şimdi makyajını yapar. Beyaz
hücrede
Oturmuş iki büklüm ufacık
taburede.”
Bitişi ise şöyledir “Helene
Weigel’e adanmış” şiirin:
“Büyük savaşçı
Giymek için çarıklarını ve
Göstermek için Endülüslü
balıkçı karısının
Generallere karşı savaşını.”
(s. 40)
“Carrar Ana Olarak Helene
Weigel” adlı şiir de askerî bir süreç içinde yaşama mücadelesi veren kahramana
atıflarla başlar:
“Oğlunu balığa göndererek,
generallerin
Canlı olan herşeyi boğmaya
karar verdikleri sırada,
Ekmeğini pişirerek top sesleri
arasında,
Savaşın dışında gibiydi adeta.
Yalnızca
Durup dinlenmeden ağları
onaran elleri,
Vuruyordu dışarı hırsı ve
korkuyu.” (s. 43)
“Oyun Yazarının Türküsü”
şiirinin baş taraflarında bir yerde ise, sosyal adaletsizlikler verilir; şöyle:
“Birbirlerinin odasına
planlarla nasıl girdiklerini
Ya da coplar ve sopalarla,
Nasıl durduklarını sokaklarda
ve beklediklerini
Nasıl tuzaklar kurduklarını
birbirlerine” (s. 56)
Eserleri yasaklanan,
vatandaşlıktan çıkarılan, uzun yıllar sürgünde yaşamak zorunda kalan Brecht’in,
üstteki alıntıları içeren bir kitabının Türkiye’de yayımlanabilir olması,
darbenin getirdiği sosyolojinin bir miktar aşındığının alameti sayılsa
gerektir. Yoksa buluttan nem kapılan süreçlerde, böylesi metinleri yayımlamak,
cesur yürek işidir.
Baktım, gerçekten de bir
gevşeme var. Örneğin, Tiyatro Şiirleri kitabının yayımlandığı Şubat 1987’den
dört ay sonra 29 Haziran 1987’de 7,5 yıllık bir sürgünden sonra ülkesine
dönebilmişti bir şarkıcımız: Cem Karaca. Halk ve devrin normalleşme eğilimi
gösteren görece adaleti Cem Karaca’yı bağrına basmıştı.
Bundan bir süre sonra da, 6
Eylül 1987’de referandum yapılmış ve Türkiye’de darbe sonrası getirilen siyaset
yasakları halkın oyuyla kaldırılmıştı.
Velhasıl kitaplar
yayımlanabilir, sanatçı ve aydınlar ülkelerine geri dönebilir, siyasi yasaklar
kaldırılabilir olmuş.
Türkiye’nin mükerrer başka
süreçlerinden de örneklendirmeler yapılabilir mi? Evet ama biz “Tiyatro
Şiirleri”nin Türkiye’deki yayımlanabilirlik sürecini ölçü almakla yetinelim...
Gelelim yazımızın başında atıf
yaptığımız “Sürgündeki Oyuncu P.L.’ye” şiirine. Metnin tamamı şöyle:
“Dinle, geri çağırıyoruz seni,
ey kovulan
Geriye dönmelisin şimdi. Bir
zamanlar
Yağ bal akan bir ülkeydi
kovulduğun,
Çağrıldığınsa yıkık bir ülke
şimdi
Ve hiçbir şey sunamayız sana
Sana ihtiyacımız olduğundan
başka.
Yoksul ya da zengin
Sağlıklı ya da hasta
Unut herşeyi
Ve gel geri.” (s. 72)
Brecht’in biyografisi ve kendi
çağı ile ilgili yansımalar kuşkusuz yukarıdan beri okuduğunuz iktibaslar. Fakat
başka çağlara, başka ülkelere, başka kişilere ulanabiliyor hemen hepsi. Bunda
şaşılacak bir şey yok, çünkü dünya aynı dünya. Hayat aynı yahut benzer
pratiklerle yaşanabilir mahiyette. Bu anlamda, sözgelimi faşizm Almanya’sı ile
militarist bir ülke arasındaki geçiş ağına tuhaflık etiketi vurulmamalı.
Madalyonun beri tarafına
bakalım bir de: Verdiğimiz örnekler de gösteriyor ki, her nerede olursa olsun, kovulanlar
ve kaçanlar değil, kovanlar yahut kaçırtanlar bir süre sonra pişmanlık utancı
yaşıyorlar. Bu berrak sonuç, hiçbir zaman göz ardı edilmesin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder