26 Şubat 2020 Çarşamba

EĞİTİMDE TEKNOLOJİ VE DEVAMLILIK

Eğitim, yanı başına kültürü de alarak, toplumların devamlılığını sağlayan temel bir dinamiktir. Bugün bu dinamizm unsuruna teknoloji de eklenmiştir. Dolayısıyla, geçmişin, çağın ve geleceğin becerileriyle donanmış bireyler yetiştirmek, böylece toplumsal intikali ve devamlılığı sağlamak, daha güvenli bir yapıya kavuşmuştur.
Kültür literatürümüzde  “devamlılık” anlamında kullanılan önemli bir kavram vardır. İlk kez şair Yahya Kemal’in kullandığı “imtidad” kavramı “sürme, süreklilik, devamlılık, uzama, uzayıp gitme, gerilip ve çekilip uzanmak, uzunluk, feza, uzay” gibi anlamlarla karşılanır sözlüklerde.  Yahya Kemal “Devam ederek değişmek ve değişerek devam etmek.” anlamı vermiştir bu kavrama. Gerçi bu minval üzere daha önce bazı batılı fikir adamları da bir şeyler söylemiştir. Mesela Yahya Kemal’in “Kökü mâzîde olan bir âtîyim” (“Kökü geçmişte olan bir geleceğim.”) ifadesiyle Bergson’un “maziyi hıfz, istikbali istibsar”, yani “geçmişe bağlı olmakla birlikte geleceğe bakma, geleceği düşünme” yönündeki düşüncesi örtüşür. Şöyle ki, Bergson felsefesinin merkezi “duré” fikridir. “Duré”,  geçmişin devamlı gelişmesi anlamına gelir. Devamlı olarak birbiri üzerine yığılmak suretiyle büyüyen geçmiş, kendini otomatik bir şekilde muhafaza etmektedir.
Bu noktada, bir eleştirmenin Dostoyevski ile Tolstoy arasında yaptığı şu mukayeseye de değinmek istiyorum. Dostoyevski’yi bir ruh devrimcisi olarak gören Nikolay Berdyaev,  Tolstoy’u statik nesnelerin ressamı şeklinde niteler. Buna göre, ilki ruh üzerinden yeni keşif, ihya ve inşa faaliyeti yaparken, ikincisi statik olanları devinime sevk etmiş olmalıdır. Bu iki Rus romancısı gerçekten de böylesi bir ayrıma tabi tutulabilirler. Fakat her ikisi de büyük edebî eserler üretmişledir ve bugün sadece Rusya için değil, bütün dünyanın medar-ı iftiharı durumundadırlar.
Eğitim teknolojisi yoluyla eğitim dünyasına katkı sunanlar, Tolstoy ve Dostoyevski örneklerinde görüldüğü üzere, farklı izleklere bağlanabilir.  Fakat “geçmişle gelecek” bağını ihmal etmeden…
Bu çerçevede, aklı ötelemeyen fakat tutku ve coşkudan da taviz vermeyen bir yaklaşımı önemsiyorum. Bakışlarımızı makulü ıskalamadan, bilinmeyen geleceğe, oluşmakta olana doğru çevirmeliyiz. Görünen gerçeklik ne kadar önemliyse, o gerçeklikteki giz; durağanlıktaki devinim, sahihlikteki gizem, hepsi ilgi alanımızda olmalı. Kalbimizdeki akl-ı selim ile ruhumuzdaki coşku ve düşüncelerimizdeki ateş dalgalarını sentezleyebilmeliyiz…
Ele avuca sığmayan geleceği ancak böyle kurgulayabilir, kurabiliriz… 


Hiç yorum yok: