Eğitim, yanı başına kültürü de alarak, toplumların devamlılığını sağlayan
temel bir dinamiktir. Bugün bu dinamizm unsuruna teknoloji de eklenmiştir.
Dolayısıyla, geçmişin, çağın ve geleceğin becerileriyle donanmış bireyler
yetiştirmek, böylece toplumsal intikali ve devamlılığı sağlamak, daha güvenli
bir yapıya kavuşmuştur.
Kültür literatürümüzde “devamlılık”
anlamında kullanılan önemli bir kavram vardır. İlk kez şair Yahya Kemal’in
kullandığı “imtidad” kavramı “sürme, süreklilik, devamlılık, uzama, uzayıp
gitme, gerilip ve çekilip uzanmak, uzunluk, feza, uzay” gibi anlamlarla
karşılanır sözlüklerde. Yahya Kemal
“Devam ederek değişmek ve değişerek devam etmek.” anlamı vermiştir bu kavrama.
Gerçi bu minval üzere daha önce bazı batılı fikir adamları da bir şeyler
söylemiştir. Mesela Yahya Kemal’in “Kökü mâzîde olan bir âtîyim” (“Kökü
geçmişte olan bir geleceğim.”) ifadesiyle Bergson’un “maziyi hıfz, istikbali
istibsar”, yani “geçmişe bağlı olmakla birlikte geleceğe bakma, geleceği
düşünme” yönündeki düşüncesi örtüşür. Şöyle ki, Bergson felsefesinin merkezi
“duré” fikridir. “Duré”, geçmişin
devamlı gelişmesi anlamına gelir. Devamlı olarak birbiri üzerine yığılmak
suretiyle büyüyen geçmiş, kendini otomatik bir şekilde muhafaza etmektedir.
Bu noktada, bir eleştirmenin Dostoyevski ile Tolstoy arasında yaptığı şu
mukayeseye de değinmek istiyorum. Dostoyevski’yi bir ruh devrimcisi olarak
gören Nikolay Berdyaev, Tolstoy’u statik
nesnelerin ressamı şeklinde niteler. Buna göre, ilki ruh üzerinden yeni keşif,
ihya ve inşa faaliyeti yaparken, ikincisi statik olanları devinime sevk etmiş
olmalıdır. Bu iki Rus romancısı gerçekten de böylesi bir ayrıma tabi
tutulabilirler. Fakat her ikisi de büyük edebî eserler üretmişledir ve bugün
sadece Rusya için değil, bütün dünyanın medar-ı iftiharı durumundadırlar.
Eğitim teknolojisi yoluyla eğitim dünyasına katkı sunanlar, Tolstoy ve
Dostoyevski örneklerinde görüldüğü üzere, farklı izleklere bağlanabilir. Fakat “geçmişle gelecek” bağını ihmal
etmeden…
Bu çerçevede, aklı ötelemeyen fakat tutku ve coşkudan da taviz vermeyen bir
yaklaşımı önemsiyorum. Bakışlarımızı makulü ıskalamadan, bilinmeyen geleceğe,
oluşmakta olana doğru çevirmeliyiz. Görünen gerçeklik ne kadar önemliyse, o
gerçeklikteki giz; durağanlıktaki devinim, sahihlikteki gizem, hepsi ilgi
alanımızda olmalı. Kalbimizdeki akl-ı selim ile ruhumuzdaki coşku ve
düşüncelerimizdeki ateş dalgalarını sentezleyebilmeliyiz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder