Merak deniz olmuş, içine girdim.
Baktım, içine girdiğim, okyanusa dönüşmüş.
Oysa sadece “merak”ı merak etmiştim.
Evet, “merak” başlığını taşıyan, içeriğinde “merak”la ilgili bir şeyler
geçen ne varsa, derleyip toparlamaya başladım. Deyim yerindeyse, ki yerinde,
her yola başvurdum, at gördüm aksadım, su gördüm susadım: Kitaplar, filmler,
şarkılar, türküler, deyimler, atasözleri…
Gündelik olandan tutun da ölümcül olana kadar pek çok bağlamı olduğunu
bilmezdim “merak”ın. Öğrendim.
Türkçe’de “Bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istek” diye
tanımlanmış merak, lakin bunun yetersizliğini fark ettim. Farklı bağlamları
vardı zira; bundandır, elimi başka lügatlere yönelttim.
Buyrun, deyimler sözlüğünden birkaç devşirme, çalakalem:
Sözcük, yalın kılıç haliyle “merak sarmak (duymak) deyimine sinivermiş:
“Bir şeyi edinme, yapma veya onunla uğraşma isteğine kapılmak.”
“Merakına dokunmak”, “Meraka sokmak”, “Merakına mucip olmak”, “Merakını
uyandırmak” gibi deyimler ilgiye dönük yüzü oluvermiş.
“Meraka düşmek” kaygıyla ilişkilendirilmiş. “Merakta kalmak” ve “Merakından
çatlamak” da öyle.
Kara sevdaya tutulmuş olanlar içinse şu deyim kullanılmış: “Merak
getirmek.” Aşığın şarkıda bir yandan “Merak etme sen” derken öte yandan yanıp
yakılması buna denk düşüyor olsa gerek…
İçinde merak geçmeyen şu deyim ise galiba merakı içeren en çileli hallerden
birisine gönderme yapıyor: “Dokuz doğurmak”. Çatlar gider zira böylesi hallerde
insan meraktan…
Meraka olumsuzluk yüklemek…
Bir yandan heyecanla, bir yandan sabırsızlıkla, merak üzere kulaç atarken,
merakın kendinden menkul tatlı ve fakat az biraz tehlikeli yanı olduğuna dair
şu veciz ifadeyle karşılaşıyorum: “Merak insanı mezara sokar.” Şunu anlıyorum,
kuşkusuz merak yolculuğu boyunca kimi sıkıntılı süreçler yaşanabilir…
Ortalama kültürde merak kelimesine olumsuz anlamlar yüklemek bir gelenek
midir, bilmem. Fakat karşımıza çıkan atasözlerinde sanki böyle bir eğilim var.
Sözgelimi “Bin merak, bir borç ödemez.” cümlesinde “merak” kaygı anlamında
kullanılmıştır. Kaygılı, sıkıntılı zamanlarda tasalanmaktansa, kolay çıkılır
yolları aramak gerektiği dikte edilir.
Merakı sabır karşıtı bir tutum olarak yaftalayan şu atasözüne ne dersiniz?
“Saçım ak mı, kara mı? - Önüne düşünce görürsün.” Buna göre bir şeyin sonucunu
merak etmenin, onunla ilgili sabırsızlık göstermenin lüzumu yoktur. Nasıl olsa
meydan ortaya çıkacaktır.
“Gösteriş meraklısı olmak” var bir de. Kendilerini olduklarından daha üstün
göstermeye çalışanlar için kullanılır. Bununla ilgili olarak atalarımız şöyle
demişler: “Sonradan imam olanın camiye sığmaz sesi; sonradan kadın olanın
hamama sığmaz tası.”
Şu atasözüne bakın bir de, aşkla şevkle, büyük bir ilgiyle iş yapmanın, bir
şeye meraklı olmanın önemine nasıl vurgu yapılıyor: “Herkes sakız çiğner ama
çıtlatamaz, … kızı tadını çıkarır.” Bir şeyin tadını çıkarma, bir şeyde
herkesin dikkatini çekme, ancak onun meraklısı için geçerlidir…
Meraktan çattadan çatlayan…
“Merak”ın hafife alındığı ortamlara rastlamışsınızdır. Bunlardan en
önemlisi galiba bir TV dizisinde olanıydı. Hatırlayanı çoktur, Perihan Abla
adlı dizinin Melahat karakterinin sıfatı “meraklı” idi. Tuluğ Çizgen’in başarıyla
oynadığı bu rol, her işe burnunu sokan, dört bir yana kulak tutan, meraktan
çattadan çatlayan kişilere gönderme yapıyordu.
Filmdeki negatif merak algısından ötürü, aziz Türkçe’miz muzip bir
adlandırma da kazanmış oldu: “Meraklı
Melahat”. Bir dönem hayat-ı hakikiyye sahnesinde patroniçe oldu kendisi.
Pencerede, kapıda, sokakta, evde, çarşıda, pazarda…
Aman dikkat, şimdilerde olur da
karşınıza çıkarsa, bu “Meraklı”dan korunmanın yollarını bulmak için durmayın,
harekete geçin!
Manzum metinlerde merak aradım…
Manzum metinlerde, sözgelimi şarkılarda, türkülerde, şairlerimizin dilinde
meraka yoğun bir ilgi vardır.
Merak-aşk ilişkisi… İlginç değil mi? Somutlaştıralım: 80’li yılların kült
arabesk şarkısı “Merak Etme Sen”de Ferdi Tayfur aşkına yana yakıla seslenir. Bu
şarkının bir hikâyesi vardır:
Olay şöyle gelişir: Fabrika işçisi olarak sabaha karşı fabrikadan evine
döner Ferdi. Birkaç saat uyuduktan sonra kardeşi gelir, başına çavuş kesilir:
- “Abi, abi uyan”
- “(Yarı uyanık) Ne istiyorsun?”
- “Abi sana bir müjdem var.”
…
Olan biteni merak eden Ferdi, başını kaldırır ki ne görsün? Aklını başından
alan bir kız. Üstelik bir süre sonra
aşığımızın çalıştığı fabrikada işe başlayacaktır. Bununla birlikte ilan-ı aşk
mümkün olmaz. Durum Ferdi'nin canına tak
eder, duvardaki sazını alır, başlar söylemeye:
“Bakışların bana biraz cesaret versin
Korkuyorum sana aşktan söz etmeye ben
Bir sevdiğin varsa ne olur söyle
Geçelim, bir türküye kulak verelim: “Aksaray Develisi” olarak da bilinen
“Eremedim” türküsündeki merak hayli orijinaldir, zira burada merak bir keyfiyet
unsuru olarak kullanılır:
“Eremedim vefasına dünyanın
Bülbül konmuş sarayına Konya’nın
Beyler besler merak için tazıyı
Kadir Mevlam böyle yazmış yazıyı”
Şairlerimiz ise merakı faklı kullanım alanları için kullanmışlar. Mesela
Aziz Nesin dostla düşmanı ayırmak için ölüm sonrası yaşantıyı merak
etmektedir: “İçimde bir merak öyle bir
merak/Ölümümden bir ay sonra bir güncük yaşamak”…
Abdurrahim Karakoç ise “Merak” şiirinde görüp geçirdiği, duyup önemsediği
farklı hallerin akıbetini merak eder. Merakını yanıtsız sorularla gidermeye
çalışır:
“Özümden âleme kuşlar uçurdum
Hangisi menzile vardı bilmem ki?
Engin denizlerden kağnı geçirdim
Hangi göz izini gördü bilmem ki?
Sonunda anladım son’u gerçekten
Cansızda farkettim can’ı gerçekten
Ben hâlâ bulmadım ben’i gerçekten
Hangi dost sırrıma erdi bilmem ki?”
Şairlerin merakla olan muaşakasını tamama erdirmeden önce, rahmetli Attila
İlhan’ın şiir kitaplarının sonuna eklediği “Meraklısı İçin Notlar”ı da
hatırlatalım. Şair, bu notlarında genel olarak pek tavsiye edilmeyeni yapar,
şiirlerinin arka planlarını anlatır: Yazılış gerekçelerini, öykülerini,
göndermelerini…
“Merak Sözlüğü”
Araştırmalarım sırasında, Türkçe’de bir “Merak Sözlüğü” olmadığını gördüm.
Bu konuda Eğitim Reformu Girişimi (ERG) geçtiğimiz Nisan ayında bir sürece
işaret etmiş, “Merak Atasözleri” kitapçığı hazırlama fikrini ortaya atmış.
“Toplumda merak duygusunu uyandırmak” düşüncesiyle yola çıkan ERG, kısa zaman
içinde, www.merakedenler.org linkinden indirebileceğiniz 108 sayfalık bir kitap
hazırlamış… Baktım, başlangıç olarak iyi bir yerde…
Şimdi bu platformdan “Merak Edenler Filmleri”yle ilgili hamlelerinin ele
avuca gelecek verimini merakla bekliyoruz.
Bilimsel âlemin merak dünyası…
Bu bağlamda geçmişten bu güne farklı bilim, kültür, sanat insanları ‘merak’
kavramı üzerinde durmuştur. Birkaç örnek verecek olursak, Cicero merakı,
“bilgiye ve öğrenmeye karşı duyulan doğal aşk”; Hobbes “nedeni ve nasılı
öğrenme arzusu” şeklinde ele almışlardır. Francis Bacon ‘Bilgi ve gücün motoru’
olarak tanımlarken, Einstein kavramı “var olmak nedeni” olarak görür. Neil
Kenny ise “Merak kelimesi o kadar çok anlama gelir ki…” der, “… bir ruh hali
olduğu kadar bir niteliktir de.”
Genel olarak baktığımızda merakı, bilgiye ulaşma eylemimizi motive eden
içsel bir arzu olarak kabul edebiliriz. Bu arzu olmadan insanoğlu, yeni şeyleri
öğrenmeyi, belirsiz durumların üstesinden gelmeyi herhalde zor başarırdı.
Bilimin merakını sınıflandırarak incelemek de mümkün. Sözgelimi Berlyne
merakı algısal ve epistemik merak olmak üzere ikiye ayırmıştır. Algısal merak,
görme, koku ve ses gibi duyu organları ile yeni bilgiler edinmek iken,
epistemik merak bilgi elde etmeyi ve keşfetmeyi harekete geçiren içsel bir
arzudur. Epistemik merak, bireyin bildikleri ile bilmek istedikleri arasındaki
boşluktan kaynaklanan ilginç sorular, karmaşık fikirler, belirsiz durumlar ve
çözülmemiş sorunlar ile ortaya çıkmaktadır. Algısal merakla insanoğlu yeni
yerler görmek ve yeni insanlarla tanışmak ister. Oysa epistemik merak, birey
için ruhu doyuran, hazza dayalı bir kaynak sayılır.
Merak ile ilgili bir başka husus, merakın neden kaynaklandığı meselesidir.
Bu hususta üç görüş vardır. Bunlardan ilki, Berlyne ve Freud’un ortaya koyduğu
dürtü teorisidir. Buna göre merak, keşfetme arzusunun ön koşuludur. Merak,
açlığa ve susamaya benzer bir insan dürtüsüdür ve tatmin bilgiyi elde etmeyle
oluşmaktadır. İkincisi Piaget ve Hunt’un ileri sürdüğü uyuşmazlık teorisidir.
Buna göre merak bireyin var olan dünya görüşü ile karşılaştığı bir olay veya
nesne gibi şeyler arasındaki uyuşmazlıktan ortaya çıkmaktadır. Bireyin dünyayı
anlamlandırma çabası böyle başlamaktadır. Bireyin dünya işlerine bakış açısında
bir kırılma olduğunda merak duygusu baş göstermektedir. Üçüncüsü ise
Loewenstein’in boşluk teorisidir. Buna göre birey arzu ettiği bilgi ile var
olan bilgisi arasında bir boşluk olduğunu fark ettiği anda merak duygusu ortaya
çıkmış olmaktadır.
Merak ettiğim kitaplar…
Merakla ilgili materyaller arasında kuşkusuz en önem verdiklerim kitaplar
oldu. Bu bahisteki külliyatın hayli zengin olduğunu da öğrendik böylece. İşte
birkaç başyapıt:
Kitapların, kütüphanelerin, okuma iştahının efsane yazarı Alberto Manguel,
Merak (YKY, İst. 2019) adlı on yedi bölümden oluşan kitabında adaletten
ekolojiye, kutsal metinlerden sohbet etmenin zevkine pek çok konuyu ele
alıyor. Hemen belirtelim, Manguel ve
okurun rehberliğini Dante yapıyor!
Richard Holmes’in Merak Çağı (Boğaziçi Üniversitesi Yay., İst., 2017) adlı
eseri bilimsel bir devrim sürecine odaklanmış: On sekizinci yüzyıl
akılcılığından doğan ve bilimsel çalışmaları dönüştüren hamleler. Kaptan James
Coook’un Endeavour’la dünyanın çevresini dolaşması, Darwin’in Beagle’la
Galapagos adalarına olan yolculuğu, Astronom William Herschel ve kimyager
Humphry Davy’in keşifleri… Richard Holmes kitabında ne yapıp ediyor, romantik
öznellik ile bilimsel nesnelliği sentezliyor. Bu sentezde merak kavramının
katkısı unutulmamalı.
Ian Leslie’nin öğrenme arzumuzu diri tuttuğu Merak (NTV Yay., İst., 2015),
adlı kitabında psikoloji, sosyoloji ve ekonomi alanlarında meraklı yolculuklara
çıkar. Merakımız besleyen ve körelten hususlar üzerinde durur.
Ela Korgan’ın Beni Biri Merak Etti (Şule Yay., İst., 2018) adlı kitabı
anlatma esasına bağlı bir eser. Yalnızlığa maruz kalınmış bir dünyada var
olmaya çalışan kahramanların ilgi ve meraka yaslanan beklentilerini yansıtıyor.
Merakın yaşamsal bir dürtü olduğu ortaya çıkıyor böylece.
Ne Diyecektim?
Sözü dolaştırıp durmamın bahanesi, merak meselesini ayrıntılı bir şekilde
ele alan “Bilim Nasıl Her Şeyle
İlgilenir Oldu” altbaşlıklı Merak
(Kolektif Yay., İst., 2014, 571 s.) kitabına gelecek oluşumdu. Şimdi o
aşamadayım.
Bu kitabı Philip Ball yazmış, Berna Günen çevirmiş. Bir önsözü takip eden
13 bölümden oluşuyor. Bölüm başlıkları arasında ilgimi çekenleri belirtmek
istiyorum: Merak Tiyatrosu, Her Şeyin Profesörleri, Bir Toplu İğnenin Ucunda,
Fillerin Peşinde… İçeriklere girmeden önce, kitabın zengin bir dizin ve
kaynakçayla tamamlandığını da belirtelim.
Ball, bu kitabı yazmakla neyi murat ettiğini şöyle açıklamış: “Neden merak
bu birbirinden oldukça farklı programların simgesi haline geldi? Bu programları
uzlaştırabilir miyiz? Bunlardan herhangi biri tarih tarafından tescil edilmiş
midir? Bunlar, bu kitapta incelemeye çalışacağım sorulardan bazıları.”
Peki, kitapla ilgili olarak benim merakımı (tabii ki ilgimi) çeken şeyler
neler oldu? Tamamını dile getirmek mümkün değil, en iyisi bir seçme yapayım…
17. Yüzyıl tarihçisi Neil Kenny’nin dönemin Avrupa kaynaklarında ‘merak’ kelimesinin (ve eş anlamlılarının)
kaç kez kullanılmış olduğunu gösteren bir istatistik çıkarması…
Merakın pozisyon kapmasıyla birlikte bir yandan totolojik veya mistik
mantık yürütmelerin askıya alınmaya başlaması, diğer yandan esrarengiz
yapılanmaların, ütopik vizyonların, aldatıcı görüntülerin, batıl ve fantastik
rivayetlerin meraka ilişkin de oluşları…
Eşsiz bir tutkuya dönüşen merakın “nadire kabineleri”ni doğurması, zamanla
seçkin koleksiyonlara, eşsiz müzelere evrilmesi…
Sansasyonel yapıtların, kalpazanlık mamulatının kışkırtılan merakla ilgili
olduğu, merakın özellikle kimi işgüzarlar eliyle böylesi hastalıklı üretimlere
yol açabileceği…
Ortaçağ’da merakın bir ihtiras ve dolayısıyla bir günah olarak görülmesi,
bu etkiyle ikonunun üstü başı dağınık vahşi bir kadın şeklinde tasarlandığı…
Merakı cadılara mahsus bir bela/hastalık olarak algılayan Ortaçağ zihninin,
bu belaya tutulanları cadı avına tabi tuttuğu…
Kış Kralı, Gül-Haç Tarikatı, Garter Şövalyeleri, Kayıp Tanrıça Ceres,
Nümerolojik Gizemcilik, Merak Küratörlüğü, Huzursuzlar Akademisi, Ayrılmazlar
Tarikatı, İlk Hayvanlar Sözlüğü, Milton’ın Şeytan Kalkanı, Kepler’in Rüyası, Ay
İmparatorluğu…
Bitirelim mi? Şöyle diyelim: Philip Ball bir kırkambar kitabı oluşturmuş
Merak’la. Bilimle ilgili bir yığınak, böyle takdim edilmiş en azından. Fakat bu
takdim kanaatimce yeterli değil. Her telden bir ezgi var bu kitapta. Mesela
sihirbazlar pekâlâ yararlanabilir. Hele şairler!
Sihirbazlarla şairleri bırakıp, merak okyanusundan çıkalım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder