17 Nisan 2020 Cuma

EKVİLİBRİSTİK PROFESÖRÜ KÖPEKLERE DERS OLSUN

Anlatıcının kullandığı "ekvilibristik" kelimesine yazar -çevirmen notu olmadığına göre- şu dipnotu düşmüş: "Sirkte, ip, küre veya ellerinin üzerinde dengede durarak çeşitli akrobatik hareketler ve hokkabazlıklar yapma sanatı."

Bu sanatın aktörü barbet cinsi bir köpek: Arto. Kendisini bu işin profesörü olarak nitelendiriyor Fransız! Güzel dilini bir bakıma övünçle kirletiyor.

Farkındayım, henüz sadede gelip bir giriş cümlesi oluşturamadım. Bu bahiste patinaj yapıyorum belli ki!

Evet, bu günlerde Rus yazar Aleksandr İvanoviç Kuprin (1870-1938)'in bir kitabını okuyorum. Çehov ve Gorki'nin el verdiği bir yazar Kuprin. Dünya edebiyatında başbaşa geldiği yazarlar arasında R. Kipling, K. Hamsun, J. London gibi isimler var. İşte bu Kuprin'in Gambrinus adlı kitabını 2006 yılında Ankara Bahçelievler'deki Keşif Yayınevi, hem yayıncılığa girişin hem de öykü serisinin ilk kitabı olarak basar, yayımlar. E. Bostancı imzasıyla tercüme edilen kitapta 12 öykü bulunduğunu da belirteyim. 

Şu halde, bahsini yaptığımız sirk soytarısı profesörün bu kitapta demogoji yaptığı an itibariyle ortaya çıktı. Bu kitaptaki "Köpek Saadeti" öyküsünde...

Belirtmekte bir sakınca yok, Gambrinus'u Birleşik Kitabevi'nin ikinci el raflarında karıştırırken bu "Köpek Saadeti" beni fena kışkırtmıştı. 

Şimdi, neymiş bu "Köpek Saadeti"nin eti budu, görelim.

Öykü, henüz bir buçuk yaşındaki Cek'in anlatımıyla başlar. Bu neşe küpü pointer, aşçı kadın Annuşka ile bir Eylül sabahı pazara doğru yol almaktadır. Kendinden emin bir şekilde beraberindeki kadının önünde atlaya zıplaya giden Cek, gözle kaş arasında Annuşka'yı kaybeder. Bununla birlikte canını sıkmaz, ne de olsa şehri elinin içi gibi bilmektedir. İşi avaralığa verir. Böyleyken, karşısına "iri, adaleli, yulaf lapasıyla beslenen" bir köpek çıkar. Cek, yalnız kalışa meydan okuduğu gibi, bu köpek azmanına da efelenir. 

İki köpeğin kuyrukları dikip muharebe taktikleri yaptıkları sırada ilginç bir olay vuku bulur: "Ve birden... İzah edilemez, hemen hemen doğa üstü bir şey oldu. Adaleli köpek ansızın sırt üstü devrildi ve bir çeşit görünmez kuvvet onu tretuvardan çekip aldı. Sonra aynı görünmez kuvvet, şaşırıp kalmış Cek'in boğazını tuttu sıktı." Cek dirense de uğradığı şiddet ona bilincini kaybettirir. Ne zaman sonra demir bir kafeste olduğunu anlar.

İki zapt u raptçı adamın gözetimindeki kafeste farklı cins ve niteliklerde çok sayıda köpek bulunmaktadır: Barbet, zağar, buton, levretka, pointer, avlu köpeği...  İşte bunlardan birisi, yazımızın başında bahsettiğimiz barbet köpeğidir.  Anlatıcı barbet köpeğini şöyle tanıtır bize: "Kafesin ortasında, bilge başını romatizmalı patilerinin arasına uzatmış, aslan gibi traş edilmiş, kuyruğunun ucunda ve dizlerinin üzerinde püsküller bulunan yaşlı, beyaz bir barbet köpeği yatıyordu. Barbet köpeği, anlaşılan, kendi durumuna Stoacı felsefeyle yaklaşıyordu ve eğer arada bir nefes almasa ve kaşlarını oynatmasa, uyuduğunu bile düşünmek mümkündü." Bu betimlemede, "bilge" ve "yaşlı" kelimeleriyle, uyur gibi oluşun özellikle dikkat çektiğini vurgulamak istiyorum. 

Kafes içindeki tutsak köpekler bir süre sükût üzere yol aldıktan sonra, Cek kışkırtıcı bir cümleyle ortamı renklendirmeye çalışır. Velveleye açık bir renk: Son durak neresidir acaba? Yanıt Arto'dan gelir, Stoacı profesör, barbetten. Oldukça can sıkıcı, ürkünç: "... deri yüzme yerinde duracaklar."

Cek'in sorusu, barbetin cevabı ortamı germiştir. Diğer köpekler de kıyıdan köşeden katılırlar münazaraya. "Deri yüzme yeri"nin mahiyeti üzeride bir takım tekellümler edilir, bazısı korkunç, bazısı tahfif dolu... Sokak köpeklerinin hapsedildiği bu "yüksek, sivri uçlu çitlerle çevrili büyük avlu"ya üç, beş ya da yedi kez girip çıkan olmuştur. Mesela ekvilibristik profesörü barbet üç kez mahpus olmuştur ve fakat üçünde de sahibi gelip kurtarmıştır: "Ben sirkte çalışıyorum ve, anlarsınız ya, bana değer veriyorlar..." diye açıklar Arto hapishaneden kurtuluşlarının öyküsünü...

Yaşı itibariyle ve içeri girip çıkışlarıyla tecrübeli olan Arto, konuşmalarıyla hayli çiğdir. Tutsak kaldığı günlerde kendisine yapılan torpillerden bahsederken, "köpek etiyle pişirilmiş" çorba yediğinden de bahseder. Bu bahis, kafesteki diğer köpekleri dehşete düşürür, infial oluşur. 

Fakat müstehzi barbet ortamı germeye devam eder: "Sonraları, sahibimin konuşmasından; ölmüş arkadaşlarımızın derilerinin, bayan eldiveni yapılmak üzere işlendiğini öğrendim. Fakat, sinirlerinizi hazırlayın, mesdames, bu daha bir şey değil. Derinin daha zarif ve yumuşak olması için onu köpeğin üzerinden canlı canlı yüzüyorlarmış."

Öfke krizi egemenliği... Tepki olarak diğerlerinden, insanlar tarafından köpeklere yapılan bu muamelelere farklı adlar takılır: Gaddarlık, alçaklık, cellatlar! Akabinde Cek'in köpek düşmanı zalim insanlara ne tür karşılıklar verilebileceği üzerine ortaya attığı soruya, sağdan soldan görüşler gelir. En radikali şudur: "Bütün insanları ısıralım ve isyan bayrağı açalım!"

Hain sirk soytarısı bununla da dalga geçer. Ardından konuyu bir şekilde saptırır ve insanların zalimliğine örnekler verir; fakat sadakati telkin eder: "Farz edelim ki, biz köpekler zamanla onlardan nasıl kurtulacağımızı da düşündük... Fakat insanlar, anında daha mükemmel bir silah icat etmeyecek midir? Kesinlikle edecektir. İnsanların birbirleri için nasıl köpek kulübeleri, zincirler ve ağız tasmaları yaptıklarını bir görseniz! İtaat etmek lazım beyler, işte hepsi bu kadar. Doğanın kanunu böyle." 

Onun bu hainliğine bir köpek fısıltıyla da olsa şu tepkiyi verir: "İhtiyarlara ve onların nasihatlerine tahammül edemiyorum." Tabii başka tepkiler de olacaktır. Mesela, o zamana kadar susan levretka, adaleti hatırlatır barbete. Bu arada onun adının Arto ve işinin ekvilibristik profesörü olduğunu ilk kez burada öğreniriz, levretkanın müdahalesi ile...

Levretka itirazi müdahalesinde insanların sözde yüksek adaletini sorgular, aldığı yanıttaki şu ifade ise dikkatinden kaçmaz: "... daha güçlü ve akıllılar." Barbetin yanıtında insanları aşağılayıcı pek çok ifade olmakla birlikte, onları güçlü, akıllı ve ayrıcalıklı kılan cümleler de vardır: "Bu düzen böyle kurulmuş, onların hakimiyetinden kurtulmak imkansız... Bütün köpek yaşamı, bütün köpek saadeti onların elinde. Şimdiki durumumuzda,iyi bir sahibi olan her birimiz kaderine şükretmelidir. Bir tek sahibimiz, bizleri arkadaşlarının etini yemek zevkinden ve sonra da sırtından canlı canlı derisinin nasıl yüzüldüğü düşüncesinden kurtarabilir."

Köpekler için cidden can sıkıcı cümlelerdir bunlar. Ortam yine sükûtla boğulur. Bu vaziyette son durağa gelinmiştir. Kafesin kapısı açılır. "Köpekler yığın halinde dışarı" çıkar. 

İşte ne olduysa o anda olur, kafesteki köpeklerden birisi -şimdiye kadar anmadık; "mor köpek"- barbet köpeğine seslenir: "Hey, dinleyin, sizin, oradaki... hey siz, profesör..." Ve şu cümleleri söyler: "Köpek saadeti ile ilgili konuda... İster misiniz, şimdi size köpek saadetinin kimin elinde olduğunu göstereyim?"

Hızla, çılgınca koşmaya başlayan mor köpek, bekçilerin "Yakala onu! Tut" emirleri ve ekvilibristik profesörü barbetin şaşkınlığı eşliğinde bir sıçrayışta çiti geçer, özgürlüğüne kavuşur. 

"İhtiyar beyaz barbet köpeği, onun arkasından uzun uzun baktı. Hatasını anlamıştı."

İnsanlardan bazılarının zalimlikleri, adaletsizlikleri, Hakk'tan sapmışlıkları karşısında üç maymunu oynayan, böylece barbetin berbat bir benzeri olan bilge ve tecrübeli ekvilibristik profesörlerine gelsin şarkımız...

Ankara, 17 Nisan 2020

1 yorum:

Osman Selvi dedi ki...

Güzel bir yaxı