16 Nisan 2020 Perşembe

MATERYALİST BİR ŞAİRİN “BURSA LİRİKLERİ”


Şiirlere konu olmuş şehirler sıralaması yapılsa, Bursa ilk sıralarda yer alır mı? Bu soruya hiç tereddüt etmeden evet derim. Evet derim, fakat bu tereddütsüz cevap eminim Bursa için yeterli değildir. Şunun için yeterli değildir: Bursa şiirlere konu olmakla sınırlandırılacak bir cümle unsuru olamaz! Olsa olsa şiir şehir olur, Bursa'yı ancak bu beliğ teşbih ile dilimize ad yaparız...

Bu şehri "şiir şehir" haline dönüştüren pek çok sebep sıralanabilir: Dinî ve manevî arka plânı, tarihî geçmişi, kültürel zenginlikleri, tabii güzellikleri... Bunları tek tek açın, Bursa'yla alakalı, birbiriyle bağlı binlerce ayrıntı, binlerce hassasiyete ulaşırsınız...

Durmayın, bu ayrıntı veya hassasiyetlerden herhangi birisiyle, bizzat kendinize ait bir hayat sahnesini birbirine iliştiriverin:  O anda, Bursa'yı kuşatan kubbenin altında, sizin Bursa şiiriniz, diğer bir ifadeyle özge şiir şehriniz belirecektir...

Bakın Tanpınar'a, "Onda en saf şeklinde kendimizi gördüğümüz için Bursa'yı seviyoruz." diyor. Beş Şehir'in Bursa'sı başka nasıl yazılırdı, yahut Bursa'da Zaman?

Bursa'da, böylesi bir 'kendisini görme'ye yakalanmış başka şairlerimizden de birkaç örnek sıralayalım şimdi:

"Sen, gözleri kandıran saadet kevserisin Yeşil.

Bursa'nın tek süsü bu; renklerin büyüsü bu. Yeşil." (Ali Nihat Tarlan)

"Mazinin yâdıyla artıp hüzünü,

Ne zaman kaplarsa suyun yüzünü,

Nilüfer, bir insan üzüntüsünü

Bir çiçek halinde suya meczeder." (Ahmet Kutsi Tecer)

"emirsultan'dayız / bir vak'a-nüvis gibi

resmî tarihini yazıyoruz şiirin ve aşkın" (Ahmet Necdet)

"bir başka âlemdir ilkyazları uludağ'ın

sonlarında şubatların başlarında martların

erimesiyle ayarlı karların

gözlemek açılışını taçyapraklıların" (İbrahim Ünal Taşkın)


Örnekleri istediğiniz sınıra kadar uzatın, bitmeyecektir. Bursa'yı şiir dili haline dönüştüren edebî metinleri nihai bir noktada kesmeniz mümkün olmayacaktır. Şöyle de diyebiliriz: "Bursa Şiirleri" diye bir antoloji hapishanesine bu şehri mahkûm etmeniz imkân dışı kalacaktır... Fakat, bu "şiir şehir" ile ilgili bir ayrıntıyı dizelere dökecek kişi için şu makul sınır unutulmamalıdır: Bursa'nın oluşturduğu büyük anlam dünyasının dışına çıkmamak, diğer bir ifade ile, Bursa deyince akla gelen geleneksel büyük yapıya bağlı kalmak...

Şimdi, Müslim Çelik'in Bursa Lirikleri (Düşlem Yay., Bursa, 2009, 46 s.)'ne sözü getirene kadar sıraladığımız yukarıdaki cümleleri kısa süreliğine bir tarafta tutalım.

Amacımız, Müslim Çelik'in Bursa'sını kavramaya çalışmak...

Ama önce bu şairi takdim edelim: 1952 Erzincan doğumlu olan Çelik, son dönem Türk şiirinde kendine mahsus bir yer edinebilmiş şairlerdendir. Toplumcu şiirin son halkası içinde anabileceğimiz şair, Bursa Lirikleri'nden önce Peryavşan, İhbarlı Gül, Erzincan'da Yağmurun Şarkısı, Hayriye Yitik Ülke, Göğü Kokla Açılırsın, Lirkuşu, Nâzım Hikmet Yahşi Güzel, Küçücek, Kızbes, Bülbülün Ölümü, Necatigül gibi şiir kitaplarına imza atmış.

Bir dönem Bursa'da da yaşayan Müslim Çelik, Bursa Lirikleri'yle ilgili olarak kitabın arka kapağına şu şairane kaydı düşmüş: "Düş, duyarlığımı dillendiren bu şiirlerimle ateşli Bursa'nın yeşil rengine olsun, biremcik yetebildimse, mutlu şairim diyebilirim kendime."

İlk bakışta, Bursa Lirikleri adıyla bir kitabın kapağında adı olduğu için Müslim Çelik'in 'mutlu şair' katına eriştiği zannına kapılıyorsunuz. Bu zan, Bursa'yla ilgili bir dizi kavramın -doğal olarak- kitapta karşınıza çıkmasıyla devam ediyor. Sözgelimi, -sırasıyla gidelim- ulu şehir, Gökdere, yeşil, 'billur avize', Altıparmak, Mahfel, lodos, Uludağ, Setbaşı, Melengiç, İskender kebabı, Gürsu, Yeşil, Emir Sultan, Hacıvat, Karagöz, çınar, Deli Ayten, Heykel, Uluabat, İnkaya çınarı, Gemlik, İznik, Cumalı Kızık, Çekirge, Hüsnü Güzel, Erguvan, Muradiye, Tirilye, Irgandı... gibi Bursalı yer ve kişi adları, kelime ve kavramlar, bunlar arasındadır...

Fakat, her zannın gerçekle karşılaştığı bir nokta vardır. İşte, Bursa Lirikleri'ndeki şiirlerin üzerinde biraz yoğunlaştığınızda, Müslim Çelik'in Bursa'yla ilgili yaklaşımının gerçeklik noktasına ulaşmış oluyorsunuz. O noktada öğrendiğimiz şu oluyor: Müslim Çelik'in Bursa algısı, Bursa'nın o bildiğimiz 'geleneksel büyük algı'lanışından uzakta bir yerlerde duruyor.

Şair Çelik'in Bursa'ya olan mesafesini birkaç örnekle tasvir edelim:

Daha ilk manzume olan "Göçmek"e şöyle başlıyor şair: "Bursa'nın ortasında şapkamı vurdum yere/Bir ulu şehrin masalı" (s. 5). "Zamanın Yersizliği" şiirinde ise, Tanpınar'ın "Billur avize" olarak tanımladığı "Bursa zaman"ına itiraz eder gibidir (s. 6). Müslim Çelik "Macun ve Zaman" adlı metninde ise Bursa'nın tarihiyle ilgili tercihine atıfta bulunur: "Perusa nilüferden taç alnına." (s. 10). Şairin Bursa'yla özdeş tuttuğu 'özel' isimler de bulunduğu mesafeyi izah etmeye yarayabilir: "Şehir: Benim de her noktaya/yedi ses veren Arp'ım/(...)/rengimi eriten Balaban'ım/nazımı çekecek Nâzım'ım/Var" (s. 17)

Bursa Lirikleri'nde lirizmi öldüren unsurlara da rastlıyorsunuz: "küstürmüşler takmıyor kimseyi" (s. 11), "İskender kebabını koklamaya gidiyor." (s. 12), "kokuşmuş, üç ölü tohum." (s. 14), "böcük" (s. 37), "keka!" (s. 39)...

Sözün geldiği bu aşamada, bana şöyle bir soru sorabilirsiniz: Bursa Lirikleri'nde sizce en etkili şiir hangisidir? Kitabın sonundaki "Taşım Olsaydı" başlıklı metin derim. Fakat bu metnin, Bursalı bir lirik olmadığını da eklerim:

"Aziz oğlu Hümmet, burada/Erzincan, Ergan köyü/1913'lü/Melek'ten doğma/ne ölüm hasreti altedebildi/ne hasretlik ölümü//gençliği heder olup gitti."

Hiç yorum yok: