29 Nisan 2020 Çarşamba

EFSANE KABİLE


Dünyanın bir ucunda bir kabile bulunmuş, fotoğraflar, birbirini atlatmaya çalışan haber daireleri… Adını “kayıp kabile” koymuşlar. Bulunan bir şeye hangi sebeple “kayıp” derler bilmem. Tam da bunda bir yanıltmaca olmalı yargısını dile getirecekken bir itirafla karşılaşıyorsunuz. Ortada bir yanıltmaca değil, bir yalan cirit atıyor.
Görüntülü yalan. Evet, konuyla ilgili bir haber ve bu haberi destekleyen görsel malzemeler… Meğer ilk kez tesadüf olunan bir kabilenin değil, yıllardır bilinen bir topluluğun tekrar insanlık (!) âlemine takdimi yapılıyormuş…
Burada insanlık âleminden kasıt, egemen bakışın formatı olmalı: Batının nazarı, Avrupa’nın, Amerika’nın… Hükümran bakış… 
Bu mütecaviz bakışın temel dayanağı “güç”tür; para yahut silah.
Oynanacak her bir hamlenin doğasını belirleyen bu format şu dili kullanacaktır: Kabul yahut red makamında ben otururum. Var yahut yok deme keyfiyeti benimdir. “Sen haddini bil. Rütbeni bil.”
“Efsane Kabile” efsanesi bunlardan sadece birisidir. Hayat sahnesine konulmuş benzeri pek çok dramı hatırlıyor olmalısınız. Son yıllarda yaşananlardan birkaç numunelik hatırlatsak yeridir sanki...
Mesela birkaç sezondur, yılın belirli bir mevsiminde ihdas edilen hastalıklar... Kuş grubi, domuz gribi… Ne katliamlar yaşanmadı. İlkinde milyonlarca tavuk katledildi, telef edildi. İkincisindeyse dünya kapitalistleri ellerindeki ihtiyaç fazlası ilaçları üçüncü ülkelere ihraç ederek yeni semirme vasıtaları bulmuş oldular…
Bugün bu hastalıklardan yaygın şekilde bahsedilmiyor. Demek ki bir yok farz ediş yetiyormuş tedaviye. Bu arada her an başka bir salgınla karşı karşıya getirilme ihtimalini sakın unutma…
Siyasi ve askerî hamlelerde de bu böyledir. Demokrasinin, barışın, terörün, hukuk yahut hukuksuzluğun ad koyucu, vasıf belirleyici merkezi o köreltici yüksek güç makamıdır. Bu bağlamda Irak vurulabilir, İran’ın vurulması muhtemeldir; Amerika’ya laf söylemek kimin haddine, İsrail’in bir terör şirketi olduğunu kim dile getirebilir. Usame Bin Ladin bahsi bir başka örnektir. Bu hikâyenin aslı faslı üzerinde ucu açık yorumlar yapılmaması mümkün müdür. Farklı dehlizleri olan bir kurmaca kişiliğin kimliği ve rolü hâlâ belirsizlik yumağıdır bugün. Üstelik bu rol sayesinde dünyanın nice kefeni düzülüp geçildiği halde…
Durum net, her an ve her şey hakkında keyfince bir hikâye yazabilme yeteneğine haiz bir kırkayakla karşı karşıyayız…
Bu namussuzluk icraatının uygulayıcılarına göre kendileri dışında kalanlar sadece heves unsurudur, o kadar…
Peki ne yapmalı?
Sahici bir efsane kabilenin oluşumuna odaklanmalı...

(İlk kez 19 Mayıs 2011'de Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)



Hiç yorum yok: