Cevat
Akkanat'ın, gençlik dönemine ait şiirlerini "Korku Islığı" adı
altında 24 yıl sonra kitaplaştırma fikri, şairin yazın hayatındaki serüvenini
tanımamız açısından oldukça iyi bir izlek olsa gerek. 40 şiirden, 64 sayfadan
oluşan bu kitap, 1982-87 yılları arasında yazılmış. 12 Eylül’e göndermeler
içeren delifişek şiirlerle dolu bu kitap, korkusuzdur… Toplumsal şiirler,
tanıklıklar, aşklar, uçarılıklar dizisidir, âdeta. Şair, kitabın ismini şöyle
açıklıyor: “Çocukluğumda karanlıktan korktuğumu fark eden babamın, ‘Besmele
çek, yürü karanlığın içine, ıslık çal bir de!’ şeklindeki ifadelerine
telmihtir. Fakat ‘karanlık’ o karanlık değildir.” Kitap kendi içinde üç
bölümden oluşmaktadır, Tanıklıklar, Aşklar
ve Uçarılıklar ve Küffârâne Son-net. Okuma tahlillerimi bu başlıklar
altında vermeye çalışacağım.
Tanıklıklar:
Yadsınmalarda,
“geç kaldığım sakal kesme törenimin/ erken çaldılar müziğini/ çalınır” diye başlıyor. Böylesi bir törene geç kalınır mı? Değil mi ki “irkil tüyüm, dirence tohum
var sende!” diyecek ve böylesi bir direnmeyle, diriliş örneğiyle dolu bir
yürek şairinki. Bu kitapta “tohum” kelimesine yer yer rastlayacaksınız
çünkü şair, halkların istikbalî için tohum serpmiştir; adı umuttur, direnen
canlar, dirençli soğan doğrayıcılar ve inşaatçılardan oluşur, bu tohum! Nitekim:
Kapitalist ülkeler kulübü’ne bağlı
lokantalarda
Soğan doğrayıcılık yapan bilgili çırakların
Acemi-fakat yaralı
şiiridir
(ama şu kesin: kendi çapında keskindir!)
Bu uzun
başlıklı şiirde, “biz işte böyle-hemen her gün” ama her gün, “soğan
doğrayıcılıktır” işimiz dercesine umuda tohuma durur. Dedim ya! “dirence-dirence/
tohum-tohum-tohum.../ tohum olur!”
Cevat
Akkanat’ın, “Yol-a-daşım” (sayfa 15)
diyerek… İmzaladığı şiirdeyim, ister istemez bir başka hassasiyetle okuyorum.
Bu şiirin, (diğer adı: istenirse
olunur her şey) dir.
“ben’li olsun istemiyorum geleceğim/ (haydi sen de bir savaşan.)” sın,
diyor ve burada yalnızlığı sevmediğini, “yalnız olmamalara yürekliyim”
sözüyle beyan ediyor. Dahası, “eskil değilim, gencim, bugün ve yarın” diyerek
zamanı, gidişatı düzeltme derdine düştüğünü açıkça ifade ediyor. Şair, bu
imgelerle 12 Eylül, öncesi gençliğin idealist tarafını resmediyor. Sonra, “bir
ütü aygıtıyım” diyor, hayatın kırışıklıklarını açmak, ütülemek istercesine.
Âdeta bu aygıtla yolunu “düz” eylemek istiyor, ama ben buna düşüncelerini
“düzgün” kılmak diyorum. Bu arada şairin, bana ithafta bulunduğu şiirde,
“ütüyü” elimden almaya kalkıştığını görmediğimi sanıyor. Terzinin gözünden
kaçar mı? Hay Allah! Beceremedi…
Bu şiirde “erik
güzeli mi seçilecek/ bütün bu kıtlık boyunca” yoksa “ayva güzeli?”
mi? Ama şair, “(bu resmi kanı,/ çocuk, iyi tanı!)” diye tembihte
bulunuyor. Ahmed Arif’in, “Adiloş Bebenin Ninnisi” nden, Karacadağ’dan
ılgıt ılgıt bir koku geliyor ya şiirde, hani; “Bunlar/ Engerekler ve
çıyanlardır/ Bunlar/ Aşımıza ekmeğimize/ Göz koyanlardır/ Tanı bunları/ Tanı da
büyü.” diyor ya! İki şairin ‘tanı’ akrabalığı.
Köpek;
köylülerin, bekçilerin, avarelerin, şairlerin, çocukların sevimli, sadakatli
bir hayvanıdır. Yaşlı köpeklerin gözlerine baktığınızda bir keder görürsünüz.
Bazıları için köpek, köpekliğiyle lazım olsa da, aslında bir kısmı, köpekliğini
unutmuş, köpeklerdir. Şair, “Hav” şiiri üzerinden bir gönderme yapar,
köpekliğe:
Hav!
“bizim
okulun/ tüm prof.larının/ deniz ya da/ başka bir kıyıda/ yalıları vardır.
Ve her
yalının kapısında/ “dikkat! Köpek var/ girilmez içeri”/ levhası asılıdır.”
Cevat
Akkanat, “Hav!” şiiriyle yetinmemiş, köpekler celp etmiş olmalı onun
aklını ki “Köpekler Lügati” adlı bir deneme çalışması yapmış. (Bu kitap
henüz yayınlanmadı)
Korkunun
korkusuzluğunu ilan eden imgeler…
“Korku
Islığı” hakkında
bir telkinden bahsetmişti. O korkunun korkusuzluğunu, “sağlamız ve uçuyor
işte kanatlarımız” mısrasında görüyoruz ve korkunun yerini alan ümit; “güleçsindir”
diyor, ardından “hiçbir mektubum yarım kalmamıştır” hatta “savaşlarım,
utku ödüllü!”dür, diyor, göğsünü gererek, “sevgilim! yaşasın, yaşıyoruz,
yaşamak!” diye haykırıyor…
Şairin,
yarınlara bildirileri vardır, “bu günleri de gördük, ne mutlu bize!”
diyeceğiz “bildiri say sevgilim bu yazıyı” ve sende “çoğaltabilirsen
sesini/ çocuklar çok sevdi seni” çünkü “bu uçarılık, bu gönenç senin,
sevgilim, dümdüz öpeceksin sevgilini!” Uçarı kaçarı yok sevgili! Yarınlara
düz bakmanın vaktidir şimdi.
“Suskunluklarda” ozanın nasıl bir atoma dönüştüğünü
görmek ister misiniz? Bakın, “açlığıma katık yaptığım kitaplarım yakılıyor”
diyor şair. Moğollar, Bağdat’ı işgal edince şehir kütüphanelerini ateşe
verdiler. Biz bu yakımı çok yakın bir tarihte, 12 Eylül’de bütün fikir sahibi,
okuyan, düşünen, üreten insanlar olarak yaşadık. Kitap yakılır mı? Gerçi bu
ülkede “insan” yakılıyor, kitap ne ki! Şairin yüreğine öylesine oturmuş ki, “bazen
suskunluk da çığlıktır” diyor. Evet, en büyük çığlık; suskunluktur, bir
şair suskunluğu mesela! Ama “bu tarih, sevinçle, gönençle, çığlık çığlık
çığlıktır” ki “zamanıdır sabrın ve direncin” diyecek. İnsanoğlunun
tarihle insanca yüzleşmesinin ve insanca yaşamanın erdemli çığlığına zamanı
aralayacak, “düştüm göllere düştüm” türkü yakmak, türkülerde kendini
bulmak, aşktır, “ama olsun, ama ve illa ter ve inat!” koksun, özgürlük
uğruna şiirlerinde inatla, “acının ve kanın rengi/ terin onuru/ aşkın ve
direnmenin/ gururu olacak” bu böyle biline!
Aşklar ve
Uçarılıklar:
Homeros’u
tanımak istemiş ama olmamış işgüzârlar taş koymuşlar bu yakınlaşmaya. Olsun.
Yılmamış genç şair. O, “homeros’un kızını/ ha vallaha/ alarak işgüzarları
kafaya/ ayarlamakta... şu sıra” bilesiniz. Ayrılıklarda, elbette “bıçak
keskin, ayrılık acı” olur. İşte korku gecenin karanlığında değil, korku
aşkta. “bir vapur düdüğü” çaldığında yüreğinde “ay ayakta” durur
sanki “türkü hüzün tütün/ mutluluk gene de!” bir şarkı mırıltısı gibi
dudaklarının kenarında iğreti bir konuktur şimdi, neylesin!
Şair,
türkülerle pek muhabbetlidir. Bundan önceki şiir kitaplarında da sık sık
türkülere rastlıyorduk. İnşaatçılar
Türküsü, bir şiir başlığı “nedense/ oturup ağlaştık üç gün/ üç gece/
sonra.../çıktık en son bitirdiğimiz yapının/ en ucuna, en tepesine/ biz, inşaat
işçileri, hepimiz: temelciler, demirciler, duvar örücüleri/ ve incecik bütün
işçiler/ sıvacılar, boyacılar, terleyen bedenler/ sefil serseriler”iz biz “ve
haykırıp dağlara/ dövüştük üç gün/ üç gece” bu yaşam savaşı hep sürecek
emekçilerde… Bir şair savı: “dönülmez güzellikten/ kaypaklığa yer yoktur
topraklarımızda/ ve sövülmez, sövgü yoktur aşkta”
Kitabın son
bölümü ve son şiiri, “dedim bu kemend, bu dokuz, bu çengel/ neyi
anımsatırlar sana” diye ısrarla sorar ama cevabını kendi bulmuştur, der ki:
“zaten beni ancak değerli sen-kıtal atlar yutarlar/ yutarsa filan...”
diyor şair, oysa şiiri yutan şiiriyetsizlik!
Hâsıl-kelam
bu ülkede herkes şiiri sevdiğini söyler, elimize bir mikrofon alsak, insanımıza
sorsak: “Şiiri sever misiniz” El cevap: “Severim, gençliğimde bir defter şiir
yazmıştım” diyenlerimiz çoğunluktadır. Şairlerin, yayıncılardan sıkça ve
ivedilikle duyduğu ise “şiir okunmuyor” veya “şiire sıcak bakmıyoruz”
sözleridir ya da “şiir kitapları satmıyor bu yüzden para yatıramayız”
beyanlarını duymuşsunuzdur. Bazı yayınevi kimliği altında şairden-yazardan
parasını tahsil ederek risksiz matbaacılık yapanlar ise “masrafını siz
karşılayın yayınlayalım, satışını da kendiniz yaparsınız” sözleriyle hem
şirinlik hem de pişkinlik sergiliyorlar... Kalemi küstüren, şairi yıldıran kem
sözler bunlar. Ah şiir ah! Ah şair ah! Necip Fazıl’ın dediği gibi:
“Bir gün anlaşılır şiir; çoğu gitti azı kaldı.
Ekmek gibi azizleşir, çoğu gitti azı kaldı…”
Cevat
Akkanat’ın Korku Islığı’nı 250 adet gibi üretmiş olmasını, numaralandırmasını bu
uygulama ile yayınevlerine bir göndermede bulunduğunu, -altını çizerek-
destekliyorum. Korku Islığı, Lika kitaplığı yayınıdır. Korku Islığı’nın
ticarî karşılığı yoktur. Kişisel yayıncılığa bağlı olarak özel bir yayındır.
Tüm yayıncılara duyurulur. Pardonnn! Şiirin sadık okurlarına duyurulur.
09 Aralık
2011 / Mudanya
Korku Islığı ile ilgili olarak Tarık Eşref ve Sergül Vural'ın yazılarını okumak isterseniz şu linklere gidebilirsiniz.
1. Tarık Eşref
2.Sergül Vural
Korku Islığı ile ilgili olarak Tarık Eşref ve Sergül Vural'ın yazılarını okumak isterseniz şu linklere gidebilirsiniz.
1. Tarık Eşref
2.Sergül Vural
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder