Bir yazı türü olarak tenkidin tarihi çok eski çağlara
dayanır. Elimizdeki batı kökenli değerler bütününe göreyse, kuramsal bir dizge
olarak başlangıcı daha yakın bir çağa, 18. yüzyıla ve doğal olarak Avrupa’ya
bağlanır.
Türk edebiyatında tenkidin ilk örneklerine klâsik
dönemde rastlanır. Klâsik (Divan) edebiyatımızda iyi şiirle kötü şiiri
birbirinden ayırmaya yarayan, daha çok söz ve anlam sanatlarını, vezin, kafiye,
söyleyiş gibi unsurları konu edinen ve “ilm-i nakd” da denilen bir tarzdan söz
edilebilir. Bu arada şairlerin kendi şiir anlayışlarıyla başka şairlerin
şiirlerine yönelik hükümlerin yer aldığı Divan dibâceleri, edebî söyleyiş
kurallarının anlatıldığı belagat kitapları, şairlerin hayatına ve sanatına
yönelik hükümlerin bulunduğu tezkiret’üş-şuaralar ve nazire mecmuaları, Klâsik şiirimizin tenkid kaynakları arasında
sayılabilir.
İlk batılılaşma çağında tenkid hızlı bir mesafe alır.
Namık Kemal, bizde “tenkid” kelimesini ilk kullanan isimdir. Yer yer
“muâheze”ye de yer verir. Onun, daha önce anlamları üzerinde durduğumuz bu iki
kavramı da kullanması, onlara gereken ayrımı yüklemiş olmasıdır.
Bu dönemde Namık Kemal’in “Tahrîb-i Harâbât”,
“Takip”gibi kitapçıkları ile “Lisân-ı Osmânînin Edebiyatı Hakkında Bazı
Mülâhazâtı Şâmildir”, “Bahâr-ı Daniş Mukaddimesi”, “İntibah Mukaddimesi”,
“Celâl Mukaddimesi” vd.; Ziya Paşa’nın “Şiir ve İnşa” makalesi ve “Harâbât
Mukaddimesi”; Recaizade Mahmut Ekrem’in “Ta’lîm-i Edebiyat”, “Takdîr-i Elhân”
ve “Zemzeme”leri; Hacı İbrahim Efendi’nin “İmar ve Tashih” makalesi; Muallim
Naci’nin “Demdeme”si; Beşir Fuad’ın “Victor Hugo” tenkidli monografisi; Mizancı
Murad’ın “Üdebâmızın Nümûne-i İmtisalleri” ve “Turfanda mı yoksa Turfa mı?”
mukaddimesi, tenkidin, özelde de şiir tenkidinin yer aldığı önemli
kaynaklardır...
Şinasi, Cenap Şehabettin, Tevfik Fikret, Mehmed Rauf,
Hüseyin Câhid, Ahmet Şuayb, Menemenlizâde M. Tahir, Mehmed Cemal, Nabizâde
Nâzım, Celal Sahir, Mehmet Akif Ersoy, Ali Canip, İbrahim Aşkî, Ahmet Haşim,
Yahya Kemal... Cumhuriyet dönemine gelinceye kadarki süreçte tenkide yönelen
bazı isimler olarak anılabilir.
Hiç kuşkusuz bu yazımızda ele aldığımız (Cumhuriyet
öncesi) dönem içinde şiir tenkidine yönelen isimler burada sayılanlarla sınırlı
değildir. Bu tür sayım ve dökümlerin şiir tenkidine yönelecekler için sadece
bir tutamak noktası olabileceğini belirtmeliyiz. Çabamız, bu konuda sahih bir
mücadeleye girişeceklerin, burada anılsın veya anılmasın, varolan birikime
iyice sarılması gerektiğini hatırlatmaya yöneliktir.
Peki, şiir
tenkidi alanında son dönemde kimler var? Bu alanda eser verenler hangi
teknikleri kullanmışlardır? Kısa bir özet sunmaya çalışacağız.
Türkiye’de
edebiyat tarihçiliğinin kurucusu olan Fuat Köprülü, “edebiyat tarihi” ile
“edebî tenkid” arasındaki farklara değinir ve ilkinde nesnelliğin diğerinde
öznelliğin ağır bastığını belirtir.
Köprülü’nün
bu yaklaşımı tartışılır olabilir, çünkü bazı itiraz sahipleri, nesnel tenkitten
de dem vuracaktır. Fakat şiir tenkidi açısından sonraki sürece bakıldığında,
onun yanılmadığı görülecektir. Gerçekten de, aşağıda adlarına değineceğimiz
isimlerden bir kısmının da zaman zaman dile getireceği “nesnellik” iddiası bir
türlü gerçekleşmeyecek, söz konusu süreç içerisindeki şiir tenkidinin genel
olarak öznel bir karakter taşıdığı hükmü çıkarılabilecektir.
“Öznel”
karakterin öncü ismi, Nurullah Ataç’tır. Nesnelliğe her bakımdan karşı çıkan
Ataç, “bilimsel eleştiri” kavramını da sorgulayanların başındadır. Ataç’ın
tenkid yöntemindeki iki ana ayak, “eser” ve eserin kendisinde bıraktığı
“etkiler”dir.
Sabahattin
Eyüboğlu, Ataç’ın aksi bir tutum içindedir. Tenkidin güncel ölçütlerden ziyade,
nesnel dayanaklara yaslanması gerektiğini öne süren Eyüboğlu, Batı’dan aldığı
teknik donanımlara yaslanır.
Şairlerin
biyografisi, yaşadığı dönem, bu dönem
şiirindeki yeri, şiirinin özellikleri gibi farklı fakat birbirini tamamlayan
yönleri bir arada ele alarak değerlendiren Ahmet Hamdi Tanpınar, bu yönüyle
Hipolite Taine’in tilmizidir. Aynı Tanpınar, kendisinden sonra sıkça
rastlayacağımız şair münekkitlerin ise en önemli önderi ve örneği olacaktır.
Suut Kemal
Yetkin, tenkidin değerli ile değersiz arasındaki farkı ortaya koyması
gerektiğini belirtir. Tenkidin ciddi bir alan olduğunu, bu yüzden öznellikten
kurtulması mümkün olmayan şairlerin bu işten uzak durmalarını tavsiye eder.
Onun tenkid yönteminde, ele alınan metnin biçim ile içerik uyumuna önemle
dikkat edilir.
Tenkide bir
bilim adamı sıfatıyla yaklaşan ilk ismin Mehmet Kaplan olduğunu söylemek yanlış
olmaz. Tenkidi “zeka hürriyetinin meyvesi” olarak gören Kaplan,
değerlendirmesinde eseri oluştuğu dönemle bağlantılı olarak yorumlar. Münekkit
bunları bir arada değerlendirirken büyük bir görev aşkıyla ve araştırıcı bir
ruhla hareket etmelidir. Tenkidi metin tahliliyle birleştiren Mehmet Kaplan,
zaman zaman “bilim adamı sıfatı”nın dışına çıkmakla birlikte, önemli bir
aşamadır.
Şair
münekkitler arasında yer alan Attila İlhan, tenkidin belli bir dayanağa
yaslanması gerektiğine inanır. Onun dayanağı ise “toplumsallık”tır. Attila
İlhan’a göre, münekkit, kişisel yaklaşımlardan uzaklaşmalı, topluma hizmet
etmelidir.
Eser
çözümlemesine yönelen Asım Bezirci, tenkitlerinde gerekçesiz ve kaynaksız
yargılara, ölçüsüz ve tutarsız yaklaşımlara uzak durmaya çalışır. Tenkide
tarihi ve toplumsal bir kimlik yükleyerek belge, tanık, mantık, felsefe,
istatistik, anlambilim ve üslup incelemesi gibi dayanakları öne çıkarır. Fakat
Bezirci de Mehmet Kaplan’da gördüğümüz açmazlara düşer.
Hüseyin
Cöntürk, Türkiye’de, önce kuramını ortaya koyan, ardından tenkide yönelen
önemli isimlerden birisidir. Cöntürk’ün tenkidinde, eserin özellikleri ortaya
konurken sosyoloji, ruhiyat, dilbilimi ve üslup incelemesi gibi bilgi
dallarından da faydalanılır. Hüseyin Cöntürk’e göre iyi bir münekkit, bilimsel
bir tarafsızlık içinde kalmalıdır.
Öznel
tenkide karşı tutumuyla dikkatleri çeken Adnan Benk, münekkidin kendi
kanaatlerini değil, eserin özelliklerini dikkate alması gerektiğini ileri
sürer. Benk’e göre, münekkit okuyucuya yol göstermelidir.
Son dönem
edebiyatımızda şiir tenkidini, kimi zaman denemeyle de birleştirerek meslek
edinen yazarlar arasında şu isimleri de sayabiliriz: Memet Fuat, Ahmet Oktay,
Cemal Süreya, Muzaffer Erdost, Salah Birsel, Şükran Kurdakul, Doğan Hızlan,
Cevdet Kudret, Bedrettin Cömert, Eser Gürson, Kaya Bilgegil, Konur Ertop, Sezai
Karakoç, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Tahsin Yücel, Hilmi Yavuz, Mehmet H. Doğan,
Doğan Aksan, Hasan Bülent Kahraman, Özdemir İnce, Arif Ay, Erdoğan Alkan, Ramis
Dara, Metin Cengiz, Veysel Çolak, Mehmet Yaşar Bilen, Nazir Akalın, Vedat
Yazıcı, Baki Asiltürk, Mehmet Erdoğan, Hakan Arslanbenzer...
Yazıyı bitirirken
hatırlatmak gerekir ki, bu sayım döküm, konuyla ilgilenecekler için küçük bir
giriş mahiyetindedir. Kapsamlı çalışmalara girecek olanlar, buradan hareketle,
hakkında kısa bilgi verilen münekkitlerin eserlerine yönelmelidirler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder