11 Nisan 2020 Cumartesi

ŞİİR TENKİDİ GELENEĞİ

Bir yazı türü olarak tenkidin tarihi çok eski çağlara dayanır. Elimizdeki batı kökenli değerler bütününe göreyse, kuramsal bir dizge olarak başlangıcı daha yakın bir çağa, 18. yüzyıla ve doğal olarak Avrupa’ya bağlanır.
Türk edebiyatında tenkidin ilk örneklerine klâsik dönemde rastlanır. Klâsik (Divan) edebiyatımızda iyi şiirle kötü şiiri birbirinden ayırmaya yarayan, daha çok söz ve anlam sanatlarını, vezin, kafiye, söyleyiş gibi unsurları konu edinen ve “ilm-i nakd” da denilen bir tarzdan söz edilebilir. Bu arada şairlerin kendi şiir anlayışlarıyla başka şairlerin şiirlerine yönelik hükümlerin yer aldığı Divan dibâceleri, edebî söyleyiş kurallarının anlatıldığı belagat kitapları, şairlerin hayatına ve sanatına yönelik hükümlerin bulunduğu tezkiret’üş-şuaralar ve nazire mecmuaları,  Klâsik şiirimizin tenkid kaynakları arasında sayılabilir.  
İlk batılılaşma çağında tenkid hızlı bir mesafe alır. Namık Kemal, bizde “tenkid” kelimesini ilk kullanan isimdir. Yer yer “muâheze”ye de yer verir. Onun, daha önce anlamları üzerinde durduğumuz bu iki kavramı da kullanması, onlara gereken ayrımı yüklemiş olmasıdır. 

Bu dönemde Namık Kemal’in “Tahrîb-i Harâbât”, “Takip”gibi kitapçıkları ile “Lisân-ı Osmânînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazâtı Şâmildir”, “Bahâr-ı Daniş Mukaddimesi”, “İntibah Mukaddimesi”, “Celâl Mukaddimesi” vd.; Ziya Paşa’nın “Şiir ve İnşa” makalesi ve “Harâbât Mukaddimesi”; Recaizade Mahmut Ekrem’in “Ta’lîm-i Edebiyat”, “Takdîr-i Elhân” ve “Zemzeme”leri; Hacı İbrahim Efendi’nin “İmar ve Tashih” makalesi; Muallim Naci’nin “Demdeme”si; Beşir Fuad’ın “Victor Hugo” tenkidli monografisi; Mizancı Murad’ın “Üdebâmızın Nümûne-i İmtisalleri” ve “Turfanda mı yoksa Turfa mı?” mukaddimesi, tenkidin, özelde de şiir tenkidinin yer aldığı önemli kaynaklardır...
Şinasi, Cenap Şehabettin, Tevfik Fikret, Mehmed Rauf, Hüseyin Câhid, Ahmet Şuayb, Menemenlizâde M. Tahir, Mehmed Cemal, Nabizâde Nâzım, Celal Sahir, Mehmet Akif Ersoy, Ali Canip, İbrahim Aşkî, Ahmet Haşim, Yahya Kemal... Cumhuriyet dönemine gelinceye kadarki süreçte tenkide yönelen bazı isimler olarak anılabilir.
Hiç kuşkusuz bu yazımızda ele aldığımız (Cumhuriyet öncesi) dönem içinde şiir tenkidine yönelen isimler burada sayılanlarla sınırlı değildir. Bu tür sayım ve dökümlerin şiir tenkidine yönelecekler için sadece bir tutamak noktası olabileceğini belirtmeliyiz. Çabamız, bu konuda sahih bir mücadeleye girişeceklerin, burada anılsın veya anılmasın, varolan birikime iyice sarılması gerektiğini hatırlatmaya yöneliktir.

Peki, şiir tenkidi alanında son dönemde kimler var? Bu alanda eser verenler hangi teknikleri kullanmışlardır? Kısa bir özet sunmaya çalışacağız.
Türkiye’de edebiyat tarihçiliğinin kurucusu olan Fuat Köprülü, “edebiyat tarihi” ile “edebî tenkid” arasındaki farklara değinir ve ilkinde nesnelliğin diğerinde öznelliğin ağır bastığını belirtir. 
Köprülü’nün bu yaklaşımı tartışılır olabilir, çünkü bazı itiraz sahipleri, nesnel tenkitten de dem vuracaktır. Fakat şiir tenkidi açısından sonraki sürece bakıldığında, onun yanılmadığı görülecektir. Gerçekten de, aşağıda adlarına değineceğimiz isimlerden bir kısmının da zaman zaman dile getireceği “nesnellik” iddiası bir türlü gerçekleşmeyecek, söz konusu süreç içerisindeki şiir tenkidinin genel olarak öznel bir karakter taşıdığı hükmü çıkarılabilecektir.
“Öznel” karakterin öncü ismi, Nurullah Ataç’tır. Nesnelliğe her bakımdan karşı çıkan Ataç, “bilimsel eleştiri” kavramını da sorgulayanların başındadır. Ataç’ın tenkid yöntemindeki iki ana ayak, “eser” ve eserin kendisinde bıraktığı “etkiler”dir.
Sabahattin Eyüboğlu, Ataç’ın aksi bir tutum içindedir. Tenkidin güncel ölçütlerden ziyade, nesnel dayanaklara yaslanması gerektiğini öne süren Eyüboğlu, Batı’dan aldığı teknik donanımlara yaslanır. 
Şairlerin biyografisi, yaşadığı dönem,  bu dönem şiirindeki yeri, şiirinin özellikleri gibi farklı fakat birbirini tamamlayan yönleri bir arada ele alarak değerlendiren Ahmet Hamdi Tanpınar, bu yönüyle Hipolite Taine’in tilmizidir. Aynı Tanpınar, kendisinden sonra sıkça rastlayacağımız şair münekkitlerin ise en önemli önderi ve örneği olacaktır. 

Suut Kemal Yetkin, tenkidin değerli ile değersiz arasındaki farkı ortaya koyması gerektiğini belirtir. Tenkidin ciddi bir alan olduğunu, bu yüzden öznellikten kurtulması mümkün olmayan şairlerin bu işten uzak durmalarını tavsiye eder. Onun tenkid yönteminde, ele alınan metnin biçim ile içerik uyumuna önemle dikkat edilir.
Tenkide bir bilim adamı sıfatıyla yaklaşan ilk ismin Mehmet Kaplan olduğunu söylemek yanlış olmaz. Tenkidi “zeka hürriyetinin meyvesi” olarak gören Kaplan, değerlendirmesinde eseri oluştuğu dönemle bağlantılı olarak yorumlar. Münekkit bunları bir arada değerlendirirken büyük bir görev aşkıyla ve araştırıcı bir ruhla hareket etmelidir. Tenkidi metin tahliliyle birleştiren Mehmet Kaplan, zaman zaman “bilim adamı sıfatı”nın dışına çıkmakla birlikte, önemli bir aşamadır. 
Şair münekkitler arasında yer alan Attila İlhan, tenkidin belli bir dayanağa yaslanması gerektiğine inanır. Onun dayanağı ise “toplumsallık”tır. Attila İlhan’a göre, münekkit, kişisel yaklaşımlardan uzaklaşmalı, topluma hizmet etmelidir.
Eser çözümlemesine yönelen Asım Bezirci, tenkitlerinde gerekçesiz ve kaynaksız yargılara, ölçüsüz ve tutarsız yaklaşımlara uzak durmaya çalışır. Tenkide tarihi ve toplumsal bir kimlik yükleyerek belge, tanık, mantık, felsefe, istatistik, anlambilim ve üslup incelemesi gibi dayanakları öne çıkarır. Fakat Bezirci de Mehmet Kaplan’da gördüğümüz açmazlara düşer.
Hüseyin Cöntürk, Türkiye’de, önce kuramını ortaya koyan, ardından tenkide yönelen önemli isimlerden birisidir. Cöntürk’ün tenkidinde, eserin özellikleri ortaya konurken sosyoloji, ruhiyat, dilbilimi ve üslup incelemesi gibi bilgi dallarından da faydalanılır. Hüseyin Cöntürk’e göre iyi bir münekkit, bilimsel bir tarafsızlık içinde kalmalıdır.
Öznel tenkide karşı tutumuyla dikkatleri çeken Adnan Benk, münekkidin kendi kanaatlerini değil, eserin özelliklerini dikkate alması gerektiğini ileri sürer. Benk’e göre, münekkit okuyucuya yol göstermelidir.
Son dönem edebiyatımızda şiir tenkidini, kimi zaman denemeyle de birleştirerek meslek edinen yazarlar arasında şu isimleri de sayabiliriz: Memet Fuat, Ahmet Oktay, Cemal Süreya, Muzaffer Erdost, Salah Birsel, Şükran Kurdakul, Doğan Hızlan, Cevdet Kudret, Bedrettin Cömert, Eser Gürson, Kaya Bilgegil, Konur Ertop, Sezai Karakoç, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Tahsin Yücel, Hilmi Yavuz, Mehmet H. Doğan, Doğan Aksan, Hasan Bülent Kahraman, Özdemir İnce, Arif Ay, Erdoğan Alkan, Ramis Dara, Metin Cengiz, Veysel Çolak, Mehmet Yaşar Bilen, Nazir Akalın, Vedat Yazıcı, Baki Asiltürk, Mehmet Erdoğan, Hakan Arslanbenzer... 
Yazıyı bitirirken hatırlatmak gerekir ki, bu sayım döküm, konuyla ilgilenecekler için küçük bir giriş mahiyetindedir. Kapsamlı çalışmalara girecek olanlar, buradan hareketle, hakkında kısa bilgi verilen münekkitlerin eserlerine yönelmelidirler...


Hiç yorum yok: