Nice zaman
oluyor, okuyup üzerine notlar aldığım, yazı masamın en mutena yerine koyduğum,
hakkında yazmak için fırsat kollayıp durduğum bir kitap var: Aşkın Elif Hâli.
İnci
Okumuş’un kitabıdır Aşkın Elif Hâli (Kumrum Yay., Maraş, 2013). 1999’da Dolunay
Yayınları’ndan çıkan Düğün Gönüle Kurulur adlı kitabından sonra, ikinci şiir
kitabıdır.
Bahaettin
Karakoç’un yetiştirdiği, el verip çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa
terfi ettirdiği şairler, şaireler vardır, bilen bilir.
İnci Okumuş,
bu tezgâhta dokunmuş has kumaş şairelerden birisidir, bence en önemlisidir.
Kuşkusuz
kendi sesini bulmuş, kendi nefesinin rengini belirlemiş birisidir İnci Okumuş.
Aksi bir durum olsaydı, bu, ustasının da işine gelmezdi. Dolayısıyla el vermez,
şiir ülkesinin üyesi olarak yoluna devam etmesine müsaade etmezdi. Oysa
şimdilerde İnci Okumuş’un nitelikli bir şaire olduğuna adı gibi emin Bahaettin
Karakoç…
Bunu,
kitabın arka kapağına konmuş olan takdimden kolaylıkla anlayabilirsiniz.
Bizzat, şiirimizin Beyaz Kartal’ının el yazısıyla yazmış olduğu bu takdim
metni, söylediklerimizin tanıklığını yapıyor. İşte bir bölüm:
“İnci
Okumuş, estetikle ilgili ince sanat talimini Dolunay mektebinde tamamlayan
azimli bir yetenek. Bastığı yerleri bilen; baktığı yerleri en küçük ayrıntılarına
kadar gören, emanet yüklenmekten ve taşımaktan korkmayan içimizden birisi.
Samimi ve gayretli. Şiir macerası, ‘uydum sokaklardaki kalabalıklara…’ diyerek
kaleme sarılmakla başlamamıştır. Şiir adına sahne aldığı günden bu yana
dikkatim daima üzerindedir; dikkatli ve titiz…” Üstad şunları da söylüyor
takdiminin devamında: “Ve inanıyorum ki İnci beni hayal kırıklığına uğratamaz.
Daima yanında olacağım ve destekleyeceğim.”
Karakoç’un
söylediklerini test etmek haddimize mi? Değil, fakat bize takdim edilen
şiirlerden aldığımız keyfi paylaşmak kadim bir gelenektir.
Aşkın Elif
Hâli, üç bölümden oluşan bir eser. Kitaba adını veren ilk bölümü Sana Aşkımın
Yoktur İzahı ve Şiir Döndü Leyla’ya başlıklı bölümler takip ediyor. Toplamda 47
şiir var kitapta. Bunlara, en başta yer alan “Tegannî” ve “Sunuş” eklenmiş
değil…
İnci
Okumuş’un pek çok dizesine mim koymuşum. Hemen hepsi şiirin derinliği, niteliği
bahsinde. Sözün has dokunmuşluğu, sanatın ustalıkla icra edildiği hususunda.
Beni bağlayıp kendisine çekmiş olan bu dizelerden bir kısmını aktarıyorum
şimdi:
“şu karşı
uçuruma ey sevgili/ senin için güvercinler bıraktım” (s. 25)
“böyle
ağlamayı bilmese yağmurlar/çiçekler açmazdı kederinden” (s. 26)
“aşktır bizi
yare sürgünde tutan” (s. 30)
“gözlerimden
anlıyorsan o başka/sesim düşmüş bir âh’a” (s. 44)
Aşkın Elif
Hâli’nin ilk bölümünden yaptığım bu seçmeden sonra, kitabın ikinci bölümüne
özellikle temas etmek istiyorum. Niçin mi? Bu bölümdeki metinlerin münacat,
tevhit, naat, medhiye gibi şiirler olması yetmez mi? Üstelik kendi türlerinde
klasizme yaklaştıklarını söylersek…
Mesela
bölümün “Teslim” adlı ilk metninde Allah’a yalvarıp yakarıyor İnci Okumuş: “ey
kalbimin kefili/ (……) yüce adını tespih ettiğim gibi/bana doğru sözleri takdir
et”. (s. 60) Buradaki “Gül Efendim-1” adlı naatta ise şöyle diyor şaire: “gül
kokar tan ağrısı, hüznümüz gül’e bulanır/ yitirir başını gece, sana meftun
dolanır/kıyamete dek kalbimiz izharınla yıkanır/efendim, tüm kâinat aks-i
sedana uyanır.” (s. 68)
Aynı
bölümdeki “Anne/Gözyaşlarındır Gülüşüme Düşen” başlıklı şiirde ise Hz. Aişe’ye
seslenen şaire, şu dizeleri söylüyor: “adın aişe/tebessümün, hümâ” (s. 71)
“küssün ateşler, su boğulsun” (s. 71) Hz. Fatıma’nın anlatıldığı “Bir Taze
Hatıradır O” adlı şiirden ise şu dizeler beni cezbetti: “sonra dağlar kopmalı
bedenimden/sessizliğinde çölün/boğulup derin hıçkırıklara/fatımaca
ağlamalıyım”… (s. 76)
Son
alıntılarım kitabın Şiir Döndü Leyla’ya bölümünden olsun: “sevda sahrasında
mecnun değilsen/ne leyla’yı çağır ne çölü incit” (s. 106)
İnci Okumuş,
sevda sahrasında gezinmiş durmuş bu kitabı boyunca. Leyla’yı çağırmış, çölü
yaşanılır kılmış. Aşkın Elif Hâli’yle, bizlere ‘gül dili’ni ikram etmiş…
(İlk kez 3 Nisan 2014'te Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)
1 yorum:
👍
Yorum Gönder