24 Mayıs 2020 Pazar

İÇ

incelediğim taşı bir rastlantı sonucu bulmuştum. 
şöyle: varoştaki evimden çıkmış, kıra doğru yürüyordum.
nedense her gün aynı yoldan gidiyordum aynı kıra. 
kentin yakınında, evimin de tabii, görülmeye değer 
başka kırlar yok değil olmasına.
hem şimdi gitmekte olduğum kırın da birçok gidiş yolu vardı.
nedense işte, her gün böyle bu. ağaçsız, keçiyolu bir yol.
yürüyorum.

güneş felaket başımda. 
allahım, ne ol, bayılıyor muyum?
ne ten, ne tin kaldı dayanacak. 
canı çıksın şu güneşin.

ayağıma takılıverdi. sarsıldım. düşecektim. 
zorla ayaküstü kalabildim.
sinirlerim artıvermiş bu ani tökezlemeyle.
ama kendime gelmemi de sağlamadı değil.

aldım elime onu. 
yere vuruyorum, vurdum, derken, ne o, ilginç. 
kapkara bir taş. elipssi bir yuvarlaklık. 
şöyle gezdiriyorum elimde. 
gözüme ilk etapta çarpan üç minik, beyaz nokta.
vurmadım.

elbette böyle bir taşı ilk kez görüyordum.
elimdeydi işte.
ama her ne kadar şimdi elimdeyse de o taş, birazdan
fırlatacağım. benim için çok değerli ya da değil. ondan
yararlanmak diye bir amacım yok.

cevizin içindeki kurdu görebilesiniz çocuklar, şeklindeki 
ikiyüzlü, pragmatik, kuşkularlı atalarsözününse 
elimde yeri olmadığı ayrı bir konu. 

Balıkesir, 1986

Bu metnin de içinde olduğu Issızlık Marşı kitabının diğer yazılarını okumak için tıklayınız.

Hiç yorum yok: