Ahmet Haşim (1884-1933), modern Türk
şiirinin kurucu şairlerindendir. Onun adı Fecr-i Âti Topluluğu ile birlikte
anılsa da, poetik duruşu ile aslında bağımsız bir şair profili çizer. Nitekim
şiirde anlamı bir kenara atıp söyleyiş güzelliğini ve musikîyi ön plana
çıkarması, onu özgün bir şair kılmakla bırakmaz, sonraki kuşakları da derinden
etkiler.
Onun şiirimiz içindeki yerini göstermek
için değişik yollar seçilebilir. Bunlardan birisi de bir şiirini ele alıp şerh
etmektir. Bu doğrultuda biz, Haşim’in iki üçlükten oluşan “Karanfil” başlıklı
şiirini gündeme alacağız. Önce bu şiiri okuyalım:
“Yârin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil
Rûhum acısından bunu bildi
Düştükçe vurulmuş gibi yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler,
Gönlüm ona pervâne kesildi.”
İlk defa Yeni Mecmua, IV, 1923, s. 20’de,
“Bu şiir Aptülhak Şinasiye ithaf olunur” ifadesiyle yayınlanmış olan Karanfil,
şairin Piyale (1926) kitabındaki on ikinci şiirdir.
Şiirin Yeni Mecmua’daki ilk neşrinde
birinci mısra “Yarin dudağından getirildi”, üçüncü mısra “Gönlüm acısından bunu
bildi” şeklinde idi. Şiirin ikinci mısraı, Haşim’in ölümünden sonra Yeni
Mecmua’nın 21.6.1933 günlü “Ahmet Haşim Nüshası”nda “Bir deste alevdir bu
karanfil” şeklindedir. Yine aynı mısra Feyzullah Sacid’in Ahmet Haşim
hakkındaki bir makalesinde “Bir katre ateştir bu karanfil” (Ülkü Mecmuası,
XVII, 1941, s. 17) şeklinde kaydedilmiştir. Şiirin bir başka neşrinde de
dördüncü mısra yerine yanlışlıkla “Bir Yaz Gecesi Hatırası” şiirinin üçüncü
mısraı “Oklar gibi saplanmada kalbe” eklenmiş ve şiirin dördüncü mısraı eksik
kalmıştır (A. Haşim, Hayatı, Seçme Şiir ve Yazıları, İst., Semih Lütfü
Kitabevi, 1941, s. 13).
“Karanfil”, Ahmet Haşim’in poetikasını net
şekilde gösteren bir şiirdir. Bu şiirde, şiir sanatının muhtaç olduğu ahenk,
ritim, armoni gibi unsurlar estetik diğer değerlerle birlikte ve iç içe yer
almaktadır. Duygu yoğunluğu, seslerin ve işaretlerin arkasına gizlenmiş hayâl
âlemi, içten içe, alttan alta kendini ele everen hüzünlü anlamıyla, ne eksiği
ne de fazlası olan bir şiirdir “Karanfil”. Gerçi “Ruhum acısından bunu
bildi” şeklindeki üçüncü mısra bir nesir
parçasını hatırlatıyorsa da, kendisinden önceki ve sonraki dizeleri kaynaştırır
bir mahiyet taşıdığı için göze batmaz. Hatta, bu saf şiire, acemiliğe has bir
tat, bir lezzet verir.
“Bu” işaret sıfatıyla gösterilen
“Karanfil”, “bir katre alev”dir. Fakat bu bir damla alev, “Yarin dudağından
getirilmiş”tir. Bütün benliğiyle acı ve ıstırap çeken şairin ruhu, bunu böyle
“bil”mektedir. Bu kısa “anlamlandırma” çalışmasından nereye ulaşıyoruz?
Haşim’in dünyasına…
Küçük yaşta çok sevdiği annesinden yoksun
kalan, ömrü boyunca anne sevgisini arayan Haşim, kendi kendine izafe ettiği ve
hiçbir zaman kurtulamadığı “çirkinlik” psikolojisi sonucu tadına varamadığı aşk
hayatı… Her ne kadar Ahmet Hamdi Tanpınar “Karanfil” için, Haşim’in
nişanlısından ayrıldıktan sonra yazdığı bir şiirdir diye anlam daraltıcı bir
yorum yapsa da, “yâr”, “katre”, “alev” ve “karanfil” kelimeleriyle çizilen saha
somut ve maddi bir saha değildir. Kısacası, burada sadece sevilenden söz
edilmemektedir. Daha doğrusu, bu olduğu kadar, başka şeydir de: Sıcak, hakiki,
dostça sarıp sarmalayıveren bir ilgi, bir ruh kucağı…
Bir çiçek olan “karanfil” renk itibariyle
“yarin dudağı” ve “alev” mefhumlarına teşbih edilmiş. Bu üçünün “kırmızı”
renkte birleşmesi, Haşim’in bu renge olan sıcaklığını, başka bir deyişle onun
bu renkle açığa çıkan hâlet-i ruhiyyesini gösterir. Kırmızının aşırı duyarlı,
içine kapalı, titiz, hisli, mahcup, çekingen ve heyecanlı insanların rengi
olduğu ilmî kayıtlardan tespit edilebilir.
Burada görülen bir başka husus da “alev”
ile “katre”nin (damla) birlikte ele alınış şeklidir. Şair “bir katre alev”
derken, “alev”i sıvı (su, vb) maddelerin özelliğine büründürmüştür. Kâinatın
dört temel unsurundan ikisine işarettir (ateş, su) edilen bu ifadede, sevgiye
susamış bir ruhun çektiği acı ve terennüm ettiği ince serzeniş vardır. Şair
“Bir katre alevdir” diyerek, aslında büyük bir yangın olarak içinde yaşattığı
acıyı, küçük (alev) göstermekte, böylece ters etki yoluyla güçlü bir anlam
yakalamaktadır.
Duygu ve anlamca yoğun olan ilk bölümün
özellikle birinci ve ikinci mısraları Divan şiirimizde görülen mazmunlu,
coşkun, lirizm dolu beyitleri hatırlatmaktadır.
“Düştükçe vurulmuş gibi yer yer”
Ama işte trajedi! Acı çeken, ıstırap yüklü
şairin ruhu, zaten hep bu dönme dolabın içindedir. Döner durur o;
umut-umutsuzluk, sevgi-sevgisizlik, vuslat-firkat, hayat-ölüm… Oysa elde, bir
karanfil vardı. Herşeyiyle belli, canlı, vasıfları belirlenmiş…
Ama artık o “vurulmuş gibi”dir. “Yer yer”
düşmekte, yok olmakta, ölmektedir. Hatta ölmüştür. Kelebekler onun kokusundan
kızgındırlar. “Kelebekler” kelimesi “yer yer”le kafiye olsun diye kullanılmış
değildir. Peki, neyi ifade ediyor öyleyse? Sanırım, “Karanfil” şiirindeki
zamanı “koku” ile birlikte ele veren bir görevi vardır “kelebekler”in: Kısa,
gelip geçici ömür zamanını…
Ve son mısra: “Gönlüm ona pervane
kesildi.” Kavuşamayan, arzusuna ulaşamayan, doyumu yaşayamayan, hayal alemi ile
gerçek hayat çarpışmasını yüksek bir kriz içinde yaşayan şairin ruhu burada
kendisini apaçık gösteriyor: Şairin gönlü, canlanacak, tekrar hayat bulacak
diye o ölü karanfilin çevresinde dönüp durmaktadır.
Yazımızın başında “Karanfil”in ilk kez
1923’te yayınlandığını belirtmiş, şiirin “Piyâle”de on ikinci şiir olduğunu
kaydetmiştik. Aynı eserde “Karanfil”den önce “Başım”, “Karanfil”den sonra ise
“Bülbül” şiirleri vardır. “Başım”ın Haşim için önemi herkesçe malumdur:
Çirkinliğine dair bir kayıt… “Bülbül”ün özelliğini ise şiirin şu son iki mısraı
ile ortaya koyalım: “Bil kalbimizin bahçelerinde/Cân verdi senin söylediğin
gül” Görüldüğü üzere, bu iki mısra, muhtevaca “Karanfil” ile büyük bir
benzerlik gösterir.
Burada, aralarında anlam bağı kurmaya
çalıştığımız üç şiirin yayınlanışlarıyla ilgili tespitleri de ortaya koyalım:
“Bülbül” 1921’de Dergâh Mecmuası’nda, “Başım” 1927’de Hayat Mecmuası’nda
yayımlanmıştır. İlk neşir tarihlerine göre bu şiirler “Piyâle”de şu şekilde
olmalıydı: “Bülbül”, “Karanfil”, “Başım”… Fakat şair bu sıralamaya uymamış,
tercihini “Başım”, “Karanfil” ve “Bülbül” şeklinde kullanmıştır. Şekille ilgili
bu ilginç duruma başka bir husus da eklenebilir: “Karanfil” ile “Bülbül”
kitabın aynı sayfasında yer alıyor. Bütün bunlardan sonra, bu iki şiirdeki
ortak havayı ve her üç şiirdeki ortak noktaları şairin bilinçli bir şekilde
okuyucuya arz ettiğini söyleyebiliriz.
“Karanfil” üçer mısralık iki bölümden
oluşturulmuş. “abc – ddc” kafiye şeması ile ve “mef’ûlü, mefâîlü, feûlün” aruz
kalıbıyla kurulan şiirde ortak ses yoğunluğu bulunan kelimeler bir arada
kullanılmış: “Yârin”, “getirilmiş”, “bir”, “karanfil”, “bildi”, “gibi”,
“kesildi” kelimelerindeki “i” sesi ile “yârin”, “getirilmiş”, “bir”, “katre”,
“alevdir”, “karanfil”, “ruhum”, “vurulmuş”, “yer yer”, “kelebekler”, “pervane”
kelimelerindeki “r” sesi şiire hakim olan seslerdir. Bunlara “katre”,
“karanfil”, “kızgın”, “kokusundan”, “kelebekler” kelimelerindeki “k” sesini de
ekleyebiliriz ki, böylece şiirin müzikal yapısındaki yükseklik daha bir
belirir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder