27 Mayıs 2019 Pazartesi

İKİNCİ MÜZİK

Şiir tayımızın yelelerinden esen rûzigâr eritiyor mu içinizin donuk yağ ve kanlarını?
Siz ki, en ince sazlarla terennümler mırıldanan şairler, zarif ruhlar, paramparça suretler kitlesi...
Siz ki, sararmış yapraklar, hüzün vakti melodileri, umutsuz hastalıklar güruhu...
Çürümelere çıkıyordu bütün yollarınızın sonu: Koyu bir eylemsizlik, ürperişsizlik, siniklik...
Yürüyordunuz ya, yüzükoyun uzanmış, tasasızlıklar içre,  hani! Gecenin serin yıldızlarının altında, temaşalar denizinde, ne yüzüş, ne sürünüş!
Rahat, göbeğinize oturmuş, amanlar olsun, öyle bir fotoğraf işte: Zevklerin canı şenlensin. Gelip git-sin pembelik çağının kadehi, dönüp dursun elden ele...
***
Ve sonra...
Saatler prinç sesleriyle vurdu. Sığ sesler, acı sirenler duyuldu.
Bağlandı gözleriniz, ki ışığı görecektiniz. Etinizin derinliklerinde başka etler hissedecektiniz, gerçek-ten hislenecektiniz. Yalnızlığınız çoğaltılacaktı...
Mengenenizin çelimsiz atlarına dopingler verildi. Hızlandı diriltme. Karşı konuldu içinizdeki zehre, uyuşmanız yenildi böylece...
Kanatlandınız. Can kuşunuz havalandı. Belirdi kalplerinizin yeni yüzü, duru ve beyaz. Gövdenizdi,  deprendi. 
***
Ve sonra...
Yeni zamanlara erişimiz birlikteydi, şiirin yatağından, sular akarmış gibi...
Vaktiydi yürümenin, boy atmanın, dallanıp budaklanmanın,  varlık içre yitmenin...

Böylece,  tasarladığımız ufkun adına şiirler söyledik, yani ağaran şafak vakti düşlerimize...    

Hiç yorum yok: