İlhan Berk Şiirinde ‘Allah’…
İlhan Berk’in mensur eserlerinde
yaptığımız tahkikattan sonra sıra manzum metinlerine geldi. Bakalım burada bizi
hangi görünüm karşılayacak…
Şairin N. İlhan Berk imzasıyla 1935’te
İzmir’de “Manisa Halk Evi” tarafından yayımlanan Güneşi Yakanların Selâmı![i] kitabının başında yer alan
ithafname konumuz açısından oldukça önemlidir. Bu metinde şair şöyle der: “ ‘Güneşi yakanların selâmı’nı sana ithaf
ediyorum.. Verilen bir sözü yerine getirmek için.. Denirki: ‘Medeniyet Allahı
fotoğrafa alabildiği gün en yüksek mertebesine varmış olacaktır!..’ Halbuki
bence medeniyetin kudreti; Allahı fotoğrafa alabilmekle değil; Seni olduğun
gibi fotoğrafa çekebilmekle ölçülecektir!”[ii] Şair, ithaf ettiği kişi
(herhalde sevgili) ile Allah arasında ‘fotoğrafa
al’mak bakımından mukayese yapmakta, tercihini ithaf şahsı lehine
kullanmaktadır.
Güneşi Yakanların Selâmı!’nda yer alan “Tanrımla Başbaşa” başlıklı
manzumede Allah’a hitap edilir. İlk dörtlük şöyledir: “Bu akşam tanrım ben, huzurunda diz çöküp/ Bu akşam, Bu akşam da kafamı
yoruyorum./Kurd kaynayan yarama bir merhem isteyorum/Hep neyim varsa artık,
ayaklarıma döküp!” Sonnet şeklinde
tertiplenen metin sonraki bentlerde teklifsiz bir şekle bürünür: “Bu akşam, bu akşam da yerlere
kapanarak/Yetmedi mi bu acı, kullarına diyorum?/Sürünen gölgeni bir peygamber
sanarak;/Yüz yıllık putlarına bir adak adayorum…// Yerde, gökte yürüdüm
ardından adım adım/böyle seni her akşam yakınım da sanarak/Aç kaldım! Kullarına
yine el açmadım!..//Ruhuma alışık son bir yer yok mu? diyorum/Ve her akşam
göklere kollarımı açarak:/Tanrım! Ben yalnız senden ‘sükûn’ dileniyorum…”[iii]
İstanbul Kitabı’nda Öteki’nin Berikileşmesi: “Müslümanlar” Şiiri
İlhan Berk’in İstanbul Kitabı[iv] konumuz açısından
ilginç malzemeler sunar. Kitabın ilk metni olan “O İnsanlar” şiirinde şair
bilinen tavrını sürdürür. Örneğin metnin dördüncü bendinde şöyle demektedir: “O İnsanlar ki, ne adlarını ne dillerini
biliyorum. / (Kol kola gezecek kadar belki dosttur Allahla)/ Belki ilahlarla
bir yatakta yatarlar.”[v]
“Cennete Sual” başlıklı metinde ise ‘besmele’ye atıf yapsa da bakışı
olumsuzdur. İlhan Berk’in bu şiirde göze batan beyti şöyledir: “Bahçelerin mi var, insan gözü değmedik/Bir
bismillahla bir şehir mi yükseltilir.”[vi]
İstanbul Kitabı’nda, “Dünyada En Güzel Şehirler Uyanır”
başlıklı bir metin vardır. Bu metinde İlhan Berk, şehir insanlarıyla ilgili
hüküm verirken şunu söyler: “Bütün
yataklarında doğrulan insanlar aşkı ve Allah’ı düşünmez olurlar.”[vii]
Bu tespit kuşkusuz insanların içine düştüğü durumu izah içindir. Şairin
temennisi olarak algılamak doğru sayılmaz. Fakat hemen arkasındaki “Ve İnsanlar
da Ağaçlar Kadar Yağmura Arzuludur” başlıklı metin, bu hüsn-ü zannımızı boşa
çıkarı mahiyettedir. İşte bu metindeki bazı dizeler: “Yeniden sevmek hali bütün güzel şeyleri/Allah’ı tanımayan çocukları,
denizi, eşyayı” “Şehir ki beyaz
minareleriyle güpegündüz rüya görür/Ve minareler uzaklaştığımızı bağırırlar
Allah’tan” “Niçin bir yabancı namaza
durur gibi ellerini bağlayarak/Vapur acentalarının önündeki seyahat resimlerine
bakar?” “Büyüyen gizi hâlâ gözümde ilk insanın/Ve çıldırası hali rahmete
beslenen hürmetin”[viii]
Bu bağlamda İlhan Berk’in “Müslümanlar”[ix]
şiiri önemlidir. Şair, Müslümanları ötekileştirerek anlatmakla birlikte, olumlu
bir bakışla yaklaşmaktadır. Şairin “tanrı”ya bir vesileyle “şükür” de ettiği
manzumenin tamamı buraya alınabilir:
Bol minareli şehirlerin akşamüstlerinin sessizliği
O Müslümanlar ki benimle beraber yaşarlar aynı hayatı
Kuşlar Allah'a yakın dururlar rahat camilerde
Bir mevsimin mürüvvetini taşırlar inanmak kadar güzel ve iyi
Garip ve cahil arzulanışların büyüyen saltanatı
O korkunç temizliğine hazırlanış bayram sabahlarının
Bir selanın yarı aydınlığı içinde abdal kızlara
Sevdiğim çocuklar aşksız haremlerin gözleriyle bakmasını bilirler
Kurşun rengi havasında kocaman kubbelerin
Namaz kılan ihtiyar askerlerin ruhudur dolaşmakta
Bedevi at üstünde de dindardır her zamankinden
Müezzinleriyle ünlü memleketler düşünmektedir
Uzak dağlarda malları yağma edilen bezirgânlar var
Ve garip camiler dolup boşalmaktadır
Neden sonra Tanrı adıyla dolu bir duaya
Zengin bismillahlarla hazır oluşu bütün cemaatin
Arabalar dolusu narlar ve hurmalar ikindi üzerleri
Müslüman pazarlarından seyahate çıkarlar
Dağca arzular ve sıkıntılar olur insanlarla devam eden
Şükür ki insanlar Tanrım yaşarlar ve ölürler
Uzak bahçelerde sela veren Müslüman çocuklar var
Selam kadar engin ve sonsuz hikâyeler söylemesini bilirler
Beyaz cam avlularında bol sularla akan o çeşmeler
Yarıda kalmış bir eski zaman şarkısıdır masallara
Zengin eşyalı dükkânlarda sabahla beklerler
O satıcılar ilk siftahını bir Müslümanın
Akşam vakitleri dindar havayı dolduruşu ezanların
Yeni bir namaz için abdest alan Müslümanlar”
İstanbul Kitabı’nda “Hayatı Deliler Gibi Yaşayan
Şehirler” başlıklı metinde şehirlerde yaşayan insanlar anlatılırken şu ifadeler
dikkat çeker: “Geceleri dükkânını
Tanrı’ya emanet edip kapayan mücevherci/Heyecanlı bir tavla oyununu takip eden
emekliler”… Aynı metnin devamında “Allah’ı
bir ayna parçasına değişen çocuklar” [x] ifadesine rastlarız. Bu
şiirin hemen ardından gelen “Son Yerine”de “İşte
kurşun kubbeler şehri İstanbul’dasın”, “Minarelerine
takılan bulutların sarhoş olduklarını şairler söylediler” ve “İki gözü iki
çeşmedir serseriler için İstanbul/Dört yanında Allaha söve söve yaşanır”
ifadelerine rastlanır.[xi]
‘Allah’ lafzı bir sonraki şiir olan
“Yağmura Dair”de deyim içinde geçer: “Allahın
günü geçen insanlar güzeldiler”[xii]
İstanbul Kitabı’ndaki “İnsanlara Dair” başlıklı metinde
“Müslümanlar” üzerine verilmiş şu hükmü görürüz: “Allahtan iyi rüyalar isteyerek uykuya kapanan Müslümanlar/Uyumaktan
başka kârı olmayan caniler/Yalnız uykularında kurtulan esirler/…”[xiii]
İstanbul Kitabı’nın ikinci bölümünde yer alan “İstanbul” başlıklı
metnin ilk dizelerinde kirli bir İstanbul silueti verilir: “İşte kurşun kubbeler şehri
İstanbul’dasın/Havada kaçan bulutların hışırtısı/Karaköy çarşısından geçen
sramvayların camlarına yağmur yağıyor/Yanicami Süleymaniye arkalarını kirli bir
göğe vermişler/Hiç kımıldamıyorlar/Ayasofya elleriyle yüzünü kapamış bütün
iştahıyla ağlıyor”[xiv]
Aynı metnin başka bir bölümünde “Sanki
bir can pazarı kurulmuştur/Uyuyan şehirleri evlerini Allahı satıyorlar”
ifadesine rastlarız. [xv]
Bu metnin ilerleyen dizelerinde “Allahın
günü bahriye neferleri dolaşır/Günde üç defa işçiler geçer”[xvi]
ifadelerini okuruz. Aynı metinde insanlar üzerine verilen hükümler şöyle devam
ediyor: “Bir anda hepsi yattıkları gibi
uyuyacaklar/(Allahı düşünmeyi işsiz güçsüz insanlara bırakmışlardır)”[xvii] [Bu arada İlhan Berk uyuyan ve karanlıkta
olan beldeler olarak Sirkeci, Fatih, Aksaray, Eyüp şeklinde sıralarken, “Maçka Şişli güpegündüz”[xviii]
ifadesini kullanır. Şu da var: “Süleymaniye
kendini zorlayıp aydınlığa çıkmış, dinliyor/Ayasofya ellerini indirmiş/Memnun”[xix])
Metnin sonraki sayfalarında İstanbul “Kirli
göğü minareleri kubbeleriyle”[xx]
şeklinde karşımıza çıkarılır. Devamında “Minarelerine
takılan bulutların sarhoş olduklarını şairler söyledi/Sualler tanzim edilir
yaşamaya ait, sorulmaz/Dört yanında Allaha söve söve yaşanır”[xxi]
ifadeleri de yer alır. Metnin bir başka dizesinde ise “Allah” ifadesi deyim
içinde kullanılır: “Uzağındasın yana
şehirlerin/ Yalnızlık Allaha mahsustur/Yüreğini ortaya koymuş bakıyorsun”[xxii]
İlhan Berk, İstanbul Kitabı’ndaki “Bir Halk Ayaklanması Notları”nda ise “İnsan sevmemek Allaha mahsustur”[xxiii]
demektedir.
Şairin
Günaydın Yeryüzü (1952), Türkiye
Şarkısı (1953) ve Köroğlu
(1955) adlı kitaplarının toplamından
oluşan Günaydın Yeryüzü[xxiv] adlı toplu
kitapta “Allah” ile ilgili unsurlar oldukça azdır. Bu kitabın Türkiye Şarkısı
bölümünde yer alan “Sebenli Halil” başlıklı metnin ikinci parçası olan “Yakup
Bey’e Dair”de “Din iman hak getire/Elin
namussuzunda”[xxv]
ifadeleriyle karşılaşırız. Aynı bölümdeki “Karanlık Ova” başlıklı metninin
üçüncü parçası olan “Ovada Allahdeyen Dağı”nda “Ovada Allahdeyen Dağı/Allah demiyordu”[xxvi] ifadelerine rastlarız.
İkinci Yeni Saint-Antoine ile Başlıyor…
İlhan Berk, İkinci Yeni tarzında yazdığı
ilk kitabı Galile Denizi’dir.[xxvii]
Bizim bu çalışmada kullandığımız sonraki basım Galile Denizi[xxviii]’nin muhtevasına
ise şairin Çivi Yazısı (1960), Otağ (1961), Mısırkalyoniğne (1962) adlı kitapları da eklenmiştir. Bu açıklamadan
sonra şu hususa temas edelim: İkinci Yeni Hareketinin ilk kitapları arasında da
sayılan Galile Denizi, “Saint
–Antoıne’ın Güvercinleri” şiiriyle başlar.[xxix] Adını İstanbul, İstiklâl
Caddesi’ndeki meşhur kiliseye yapılan bir atıf [dolayısıyla Aziz Antuan
(1195-1231)] ile “çocukluğu Fener’de
geçen”, “babası o günler Karaköy’de
kunduracı” olan muhayyel Saint-Antoine’dan (Sanki bunların sentezinden) alan
bu manzume, “Eleni’nin Elleri”, “Gençlik”, “Saint-Antoine’ın Sevişme Vakti”,
“Fenerdeki Çocukluk”, “Sabah” “Eleni’nin Işığı”, “Gökyüzü” olmak üzere 7
bölümlük bir metindir. Metnin dördüncü bölümünde çocuk Antoine’ın çocukluğu,
kiliseye ilk gidişi, dua edişi, gözünün önünden geçen evliyalar sıralandıktan
sonra, babasının mesleğinden bahsedilir ve kunduracı olan babayla ilgili olarak
şu dize söylenir: “Çekici örsü gibi Allahını seviyor.”[xxx] Peki, babasının bu Allah
sevgisi çocuğa nasıl yansıyor? Bunu bir sonraki bölümde görmemiz mümkün. Günlük
bir hayatı anlatılan çocuk Saint-Antoine, bize şöyle takdim ediliyor: “O gün bütün gün caddeyi seyrediyor. /Çocukları
içeri alıp olmayacak şeyler anlatıyor/Allah yok diyor mesela”[xxxi]
Hıristiyanlıktan esinlenilmiş pek çok unsurun bulunduğu bu manzumede aşk ve
cinsellik (Örneğin “Eleni’nin göğsü
soyulmuş badem”) [xxxii] ve sıra dışı tutumlar (Örneğin “Bir İncil istiyor,/Bir İncil
veriyorlar./Alıyor birçok yerlerini çiziyor, yeniden yazıyor/Bir buluttan Teo
Fano, Maneli, Avi Antimos, Kalina geliyor/Diz çöküyor Salomi,/Yok diyor Antoine
ilk, Böyle şey yok artık, diyor/Salomi’yi tutup kaldırıyor/Yeni İncil’i
uzatıyor Kalina’ya/Bundon sonra İncil bu diyor.”)[xxxiii] dikkat çekmektedir. Fakat iyice dikkat
edilirse, bu manzumenin bir kahramanı da şairimizdir. İlhan Berk, sanki
Saint-Antoine ile özdeşleşmiştir. Bunu, ikinci bölümün hemen başındaki “Ruhum/İlhan Berk köprüden geçiyor duyuyor
musun?”[xxxiv]
şeklinde tezahür eder ‘tecrit’le birlikte son bölümde hissederiz.
Galile Denizi’nde yer alan “İvi Stangali” adlı metinde
dini iki mefhumla karşılaşırız: Havra ve İsa. Şiire adını veren İvi Stangali,
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun atölyesinde yetişmiş Rum asıllı bir ressamdır.
1963-1964’te Yunanistan’a göç ettirilmiştir.[xxxv] İvi Stangali kendi adını
taşıyan şiirle dikkatlere sunulurken, yukarıda bahsettiğimiz iki dinî unsurun
anılmasına da fırsat verir: “Daha bir
çocuktu İda ağzıyla bir havrada sabahladık.” “İsa’nın o on iki balıkçısı bir daha denize dönmeyeceklerdi yazık.”[xxxvi]
Galile Denizi’nin bir başka manzumesi olan “Bel Canto”
bir “Öndeyiş”i ve takiben 5 bölümden oluşuyor.
Gayr-i Müslimlerin hayatından kesitlerin sunulduğu manzumenin
“Öndeyiş”inde “… Koço’nun İsa’ya benzeyen
yüzü uyuyor”[xxxvii]
denilerek Hz. İsa’ya bir gönderme de yapılır. “Bileyci Niko Margarit” başlıklı
3. bölümde ise Margarit’in ağzından Allah lafzı bir deyim içinde geçirilir: “Bıçak bilemektir benim işim/Her Allahın günü
gökyüzüne karşı.”[xxxviii]
Burada bıçak bilemenin “gökyüzüne karşı”
oluşu dikkatlerden kaçırılmamalıdır. “Allah” lafzının deyim içindeki kullanımı
metnin “İlya Avgiri’nin Karısının Acı Türküsü” adlı 5. bölümünde de yer alır: “Her Allahın günü daha bir sevmek/Daha bir
cumhuriyeti, İlya Avgiri’yi”[xxxix]
İlhan Berk’in Çivi Yazısı’nda da İslâm öncesi uygarlıkların farklı unsurlarına
atıflar vardır. Bir kısmı mitolojik nitelikteki bu atıfların arasında
Hıristiyanlığa ait unsurlara da yer verilir. “Sahi Siz mi Geldiniz Saksılarım
Işıdı” adlı metinde yer alan “kiliseler”
gibi. “Bunlar Akad’da öyle defterler, kitaplardı/Cumartesi işte ellerinizi
değdiniz./Usumda ben sizinle ne güzel gökler tuttum/Büyüttüm kiliseler gibi
yalnızlığımı”[xl]
Âşıkane’deki Tahfifler…
İlhan Berk’in Âşıkane (1968), Taşbaskısı
(1975) ve Şenlikname (1976) kitaplarının
toplamından oluşan Âşıkane[xli] adlı kitabında yer
alan “Ay Vakti” mensuresi bir “Öndeyiş” i takip eden 10 bölümden oluşur. “Ben”
başlıklı 8. bölümde “Muhammet” ismine yer verse de, gerek yan unsurlar, gerekse
anlam çerçevesi herhangi bir dinî ve dahi İslâmî normları tahfif eder
niteliktedir: “Aşağılarda beyaz bir haçı
taşıyorlar. Çocuk Muhammet gülüyor duvarlarda. Kara güzel devesinin üstünde
kuşlara yem veriyor. Üç kat dört kat evler. Kemerli, küçük pencereleri,
duvarları yok. Balkonları sarı. Ve yataklar beyaz. (Yataklar her çağda
beyazdır. Bizim çağımızda da beyazdı). Çok ağlanırdı. Kış şerbetleri gelir,
gülsuları serpilirdi. Ve şekerle develer güzeldi. Bir Arap kızları toplar
soyardı. Kapardı kızlar önlerini. Bir resimde Zeus, Europa’yı kaçırır, sonra
düzerdi. (Adam kitabı ne güzel tutardı. Melekler gelirdi, inmezdi.)”[xlii]
Şairin Şenlikname’sinde yer alan “Âşıkane,” başlıklı metin de İslâmî bir
karşı-duruşun yansımasını gösterir. Bu metne “[Hiçbirşeyinadınıanmadanbaşlarım]”[xliii] şeklinde başlanır. Metinde,
bulunmuş ve bir kısım yerleri okunamamış defterden bahsedilir. Defterin maddi
özellikleri yanı sıra içeriği hakkında da bilgi verilir. Bu arada defterin
sahibi “Bir imza: İLHAN BERK” denilerek belirtilir. Bu ifadeden hemen sonra
verilen dipnotta “Defter sahibi”nin fizikî özellikleri de bildirilir. Şu halde,
gerek gerçek bir kişi olarak şair İlhan Berk, gerekse kurgulanmış bir kahraman
olan İlhan Berk, “besmele”ye aykırı bir tutumu takınmış görünmektedir.
Atlas’taki Sıradan Kullanımlar…
İlhan Berk, Atlas[xliv]’ın
“Yerküre” adlı birinci bölümünde bir metne uzun bir ad vermiştir: “Hüvelbaki
Kütbül Arifin Gavsil Vasilin Hazreti Hacı Bayramı Veli kuddese Sirrehu Evladı
Kiramlarından Sarı Saltır hazretlerinin Merkadi Şerifleridir Fatiha 1204” [xlv] Bu başlık altında yer alan
uzun ve mensur metinde “Papaz”, “İsa”, “rahibe” kelimeleri[xlvi]
dışında dini içerikli herhangi bir kayda rastlamayız.
Atlas’ın bu bölümünde yer alan “İstanbul,
III” adlı metnin “Sesler” başlıklı bölümünde “Ve yetmiş mahalle islâm, on bir mahelle Rum ve Ermeni ve bir mahalle
Yahudi diye bir tarih düşüyor”[xlvii]
ifadesine rastlarız. Aynı bölümün bir
başka metni olan iki bölümlük “Taymis”te “Ve
ürkek Haliç’in Ortodoks yakası gibi”[xlviii] ifadesinin yanı sıra “Pazar günü Allah’ın ne kadar sıkıldığını.
Kıravat taktığını.”[xlix]
ifadesini de okuruz. Metnin devamında Hz. İsa’dan ise şöyle bahsedilir: “… Nasıriyeli İsa’yı ve: Zenginbiradamın
cennete girmesibirdeveniniğnedeliğindengeçmesindenzordur! Dediğini…”[l]
Aynı şiirin ikinci bölümünde şöyle denilmektedir: “Ve her sabah Allah bir bardak su kılığında geliyor 5 sularında/Ve
giyiniyor Elworthy Caddesine çıkıyor bir tanıdığına uğruyor/Ve manyetik iğneyi
Araplardan alıp Avrupalılara veriyor/1180’lere doğru/Ve Floransa’ya gözlük
götürüyor/Ve bono kullanıyor/…”[li]
Atlas’ta yer alan “Paris” başlıklı
manzumede de “Allah” lafzı sıradanlaştırılmış bir ifade olarak yer alır: “Rüzgârın elinde Gramont sokağı/Belli
Allah’la oturup kalkmak istiyor, kahveye çıkmak ve dolaşmak sabahları”[lii]
Atlas’taki “Roma” şiirinde Buda’dan
bahsedilir: “yukarılarda. Santa Maria
Maggiore alanı uzun/Uzun yüzü gibi bir Buda’nın ya da bir yalvaçın hiç
uyumayan.”[liii]
Atlas’ın ikinci bölümünde yer alan “Turan
Erol’un Üç Resmi Üstüne” başlıklı metnin “Luxembourg Parkı” adlı üçüncü
bölümünde “Allah” lafzının sıradanlaşması şöyle tezahür eder: “Luxembourg Parkı diye bir siyah-beyaz,
Paris’de: Allah’ın/elinde. Geceyarısı vardiyasına hazırlanıyor, birbaşına:/
-Göğün orda toplanın, ben de geliyorum! diyor.”[liv]
Atlas’ın “Halikarnassos Yazısı” başlıklı
dördüncü bölümünde yer alan “Bana Alarga Et Gel Gel Diyen Gök” başlıklı metnin
“Lodos” bölümünde Allah kelimesi klasik bir veda cümlesinde kullanılır: “…/ Aklımdan bunları geçirdiğim bir sıra:/
-Allahaısmarladık! dedi.”[lv]
Kül Kitabı, Yahut Doğa, Domuz ve “Tanrı’ya Ölüm!”
Şair Kül[lvi]
adlı kitabında materyalist bir tutumla, Allah’a karşı doğayı öne çıkarır. Bu
durum “Doğanın Gizli Tarihi” adlı manzumenin tamamında, fakat en çok da “Gördüm en büyük yasacı doğa/Gördüm doğada
her şey insandan yana.”[lvii]
şeklindeki son iki dizede tezahür eder.
Şair, Kül’de
bulunan “Dana” başlıklı mensur metinde çeşitli hayvan etlerini sıralarken,
Müslümanların ikrah ettikleri domuz etini öne çıkararak, etlerin en iyisi
olarak takdim eder: “… en sevdiğim et de
dana etidir, domuz eti bir yana, dünyanın en sağlıklı, en güzel etidir.”[lviii]
İlhan Berk, Kül kitabındaki “Kurşunkalem” başlıklı metinde kaleminin
marifetlerini anlatırken, ona “Tanrı’ya
ölüm” sloganını yazdırtır: “Bilir ki
işi bir aracılıktır, ölümler, umutlar, isyanlar, acılar taşımak; ölümleri,
acıları, isyanları yerli yerine koymaktır. Hiçbir büyüklenmeye, hırçınlığa,
coşkuya kapılmadan, bütün soğukkanlılığıyla, benim:/ - TANRI’YA ÖLÜM!/ dediğimi
yazabilecek; …”[lix]
Böylece sanki, ateist bir tutum içinde bulunduğunu deklare eder.
İlhan Berk’in Kül’deki “Çınar” başlıklı metninde Bâkî’den aldığı şu beyitte
Allah’a hamd edilir:
“Bi-hamdi’llah
şeref buldu yine mülk-i Süleymanî/Cülus etdî sa’âdet tahtına İskender-î Sâni”[lx]
Kül’de yer alan “Güvercin” başlıklı metinde güvercinin İslâm Ansiklopedisi’ndeki karşılığını
araştıran İlhan Berk şöyle der: “İslam
Ansiklopedisi’nde Müslüman bir kuş olarak geçer (Muhammed onu yanından
ayırmazdı). Hem o da İstanbul’u Müslüman bir kent olarak seçmemiş midir? Nedir
ki, yalvaçlar yalvacı Nuh onu gemisine almamıştır, baştan çıkarıcı, kösnül bir
kuş diye. Ama Tevrat’da elçileri kuş, biniti yel olan Süleyman Peygamberin
(şanı her zaman ulu ve yüce olsun) yatak odalarına değir girip çıktığı
yazılıdır.”[lxi]
Deniz Eskisi’nde Süren Eski Alışkanlıklar…
İlhan Berk, Deniz Eskisi[lxii] adlı kitabının
ilk metni olan “Littera Amor, I” adlı metninin başında sanki “Tanrı”lığa
soyunmuştur. Başlıktan önce kaydedilen şu ifade, onun söz konusu niyetini iyice
ortaya koyar:
“(bindokuzyüzseksenyılındaonüçtemmuzcumagünühalikarnassosda
inmiştir)”[lxiii]
Deniz Eskisi kitabında yer alan “İbn-i Hacer
Heytemi’ye Göre Bir Ulunun Hayatı Üstüne Konuşmalar”[lxiv] başlıklı manzumede İmam-ı
Azam Ebu Hanife anlatılır. Bunu metin içinde yapılan göndermelerden anlamakla
birlikte, şiirin oluşumunda izlenen yolla ilgili olarak verilen kaynakçadan da
istifade ederek öğrenebiliriz. Buna göre, anlatılan “Ulu” kişinin düzgün
kıyafetli olduğu, çok koku süründüğü, unutkanlığa karşı “günnük sakızı” çiğnediğini, yatağa yaslanmadığını (uyumadığını),
güzel konuştuğunu, yazları ipek ticareti yaptığını ve kârının tamamını
dağıttığını, soyunda kölelik olmadığını, hiçbir zaman cariye kullanmadığını ve
“Namaza başlamadan önce ağla”dığını
görürüz.
Deniz Eskisi’ndeki “Aşklar İçinde Bir Kentin Herhangi
Bir Kentin” şiirinde “ruh”u sorgulayan İlhan Berk, inkârcı bir tutum sergiler:
“Bak işte bu sokaktır senin ruhun
diyorum/Sokakların da ruhu vardır çünkü (varsa ruh)”[lxv]
Deniz Eskisi kitabının “Şiirin Gizli Tarihi” başlıklı
bölümünde şiir dilinin kekemeliği üzerinde durulurken “tevhid denizi”, “kadını kendi
vücudundan çıkaran Âdem”, “Hac”,
“Hacı Bayram Veli” gibi İslamî
terminolojiye ait kelime ve kavramlar kullanılır. [lxvi] Aynı metnin sonraki
bölümlerinde gelişigüzel sıralanan kimi tarihi ve sosyal olaylar ve durumlar
arasında “… Yunus Emre yani /
yağlıboyanın icada / kadınların örtünmesi / Medine dönemi / maskeli balolar /
Yani barut şarabın haram edilmesi / Peygamber Muhammed’in karıları hakkındaki
hüküm / yani gül tansığı /ateş / Edirneli bir taşçının mezar taşı / o taze
oğlan/ yani gece / Haç yolu üzerinde yer yer su dağıtıcıları yani”[lxvii]
şeklinde bir bölüm vardır. İlhan Berk’in İslâmî nitelikle kimi unsurlara nasıl
baktığını bu metinden de kolaylıkla anlayabiliriz. Benzeri bir tutuma sonraki
satırlarda da rastlarız: “… haç
yolları/ilk coğrafyacılar/ İsa’lar, çocuk Muhammet’ler/cilalı taşlar, deli
otlar/ (…) /yani eşyanın kötü tadı, buğday, fecir devletleri/yani cenin
ormanları/Çocuk ve Allah”[lxviii]
“Şiirin Gizli Tarihi”nin sonlarına doğru
İlhan Berk şairlerin Allah’la olan ilgisine temas eder. Ona göre bu ilginin
gerekçesi şudur: “Ozanların Allah’la
oturup kalkmak istemelerine şaşmamalı. Aramızdan biri gibi ona bakmak
istemelerindendir bu. / Bir adlandırma. O kadar.”[lxix]
(Devam edecek…)
[i] İlhan
Berk, Güneşi Yakanların Selâmı!,
Manisa Halk Evi Neşriyatı I, İzmir, 1935, 92 s.
[ii] Age., s.
6.
[iii] Age.,
s. 87-88.
[v]Age., s.
10.
[vi] Age.,
s. 13.
[vii] Age.,
s. 19.
[viii] Age.,
s. 21.
[ix] Age.,
s. 22.
[x] Age., s.
26.
[xi] Age.,
s. 28.
[xii] Age.,
s. 30.
[xiii] Age.,
s. 33.
[xiv] Age.,
s. 37.
[xv] Age.,
s. 38.
[xvi] Age.,
s. 45
[xvii] Age.,
s. 49.
[xviii]
Age., s. 50.
[xix] Age.,
s. 51.
[xx] Age.,
s. 54.
[xxi] Age.,
s. 55.
[xxii] Age.,
s. 56.
[xxiii]
Age., s. 84.
[xxv] Age.,
s. 95.
[xxvi] Age.,
s. 107.
[xxvii]
İlhan Berk, Galile Denizi, Varlık
Yay., İst., 1958, 62 s.
[xxviii]
İlhan Berk, Galile Denizi, Adam Yay.,
İst., 1982, 145 s.
[xxix]
Şairin İkinci Yeni formatında 1954’te yazmaya başladığı ilk şiir olarak
bahsettiği bu şiiri (Bkz. İlhan Berk,
Kanatlı At, YKY, İst., 1994, s. 151) yazarken kiliseye gitmiş, “oralarda dolaş”mıştır. (Bkz. Age., s.
158).
[xxx] Galile Denizi, s. 14.
[xxxi] Age.,
s. 15.
[xxxii]
Age., s. 10.
[xxxiii]
Age., s. 16.
[xxxiv]
Age., s. 10.
[xxxv] Ece
Ayhan, Şiirin Bir Altın Çağı, YKY,
İstanbul, 1993, s. 244-245.
[xxxvi] Galile Denizi, s. 24
[xxxvii]
Age.,s. 32
[xxxviii]
Age., s. 35.
[xxxix]
Age., s. 37.
[xl] Age.,s.
87.
[xli] İlhan
Berk, Âşıkane, Adam Yay., İst., 1982,
186 s.
[xliii] Age.
s. 153.
[xliv] İlhan
Berk, Atlas, Adam Yay., İst., 1987,
184 s.
[xlvi] Age.,
s. 16.
[xlvii]
Age., s. 30.
[xlviii]
Age.,s. 36.
[xlix] Age.,
s. 37.
[l] Age., s.
38.
[li] Age.,
s. 42.
[lii] Age.,
s. 55.
[liii] Age.,
s. 61.
[liv] Age.,
s. 104.
[lv] Age.,
s. 158.
[lvii] Age.,
s. 15.
[lviii]
Age., s. 43.
[lix] Age.,
s. 45.
[lx] Age.,
s. 68.
[lxi] Age.,
s. 72.
[lxii] İlhan
Berk, Deniz Eskisi, Şiirin Gizli Tarihi,
2. Bas., Adam Yay., İst., 1993, s. 122.
[lxiii]
Age., s. 9.
[lxiv] Age.,
s. 39.
[lxv] Age.,
s. 52
[lxvi] Age.,
s. 86.
[lxvii]
Age., s. 93.
[lxviii]
Age., s. 98.
[lxix] Age.,
s. 113.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder