Uzayıp giden serin sesli ırmaklar
akar bizim şiirimizden.
Suyun berrak sesleri olur mısralarımız.
Birikip engin denizler oluşturur, çağıldar, coşturur, artar yürek
hararetlerimiz.
Günün ölümlü yüzü!
Günün ışıksız yüzü!
Boşluğu günün!
Gecenin küfrü! Aşksızlığın kinli
düğümü! Bütün nursuzluklar! Bütün sahtelik suratları!.. Sizi, şiirimiz sizi
çizer, yırtar, bozar, kanatır. Size karşıdır, dışlar sizi.
Uykusuzluk atlarıyla başlar
yolculuğu şiirimizin.
Çatlar zaman.
Şaha kalkan atlarımız aşar zamanı.
Kanatlanır mısralarımız.
Şiirimiz bir yangın gülüdür.
Patlamasıyla söken şafak, rengini
özümüzden almıştır. Biziz ondan yansıyan, yaşadıklarımız.
Açlığın ve açıklığın tahakkümüne
karşı.
Cansızlık ve mide kanamalarına. Pes
ve yeter diyene.
Evet diyene.
Kabul diyene.
Uyuma. Uykuya. Hak karşıtına!
Zalıma!
Hepsine: Şiirimiz.
Şiirimizden fikir buğulanır.
Yiter umutsuzluğumuz.
Gövdemiz telaşlanır, canlanır.
Kendine gelir. Emek ve ter yönlerimiz irkilir, kendine gelir. Çöküş kalkışa
döner. Dinginlik ve tükenmişlik biter, yeşillenişler başlar, her şey yaşanır.
Şiirimiz bir beyaz kelebek
kanadıdır.
Kanadımız kırıktır.
Baharımız nasıldır?
Yoktur baharımız.
Baharımız olacaktır.
Kanadımız sağalacaktır. Gün
ağaracaktır. Şiirimiz kelebek kanadıdır bir beyaz.
Çizmenin karşı rengidir.
Beyaz. Potinlere, ayak bağlarına,
rütbe ve şanlara, emir komuta zincirlerine, selam durmalara, “rahat!” ve
“hazırol!” seslenmelerine karşıdır.
Ele avuca sığmaz.
Havalanan bir ruhu vardır.
Tutulmaz.
Başka müzik yapılmaz.
Şiirimiz diri, dipdiridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder