İkinci Yeni şiiri, oluşumundan gelişimine, hatta bitişine kadar pek çok
tartışmanın, dolayısıyla polemiğin konusu olmuştur.
Bunlardan ilki, oluşumunda ana etken nedir sorusuyla ortaya çıkar. Bu
soru, üç farklı yaklaşım doğurmuştur. Birincisi, İkinci Yeni’nin 1950’lerde
DP’nin baskısı sonucu doğduğu kanaatidir. Devrin ruhuna atıf yapan bu görüş,
politize olmuş bir arka plana yaslanır.
İkinci Yeni’nin hayat bulduğu 1950’li yıllarda iktidarda olan DP’yi, Emre
Kongar’a uyarak, çok partili hayata geçişin bir aşaması ve ‘siyasal düzenin
demokratikleşmesi yolunda somut bir adım’ olarak adlandırabiliriz. 1946’da
CHP’den ayrılan bir grup milletvekili tarafından kurulan DP’nin, kısa bir süre
içerisinde hızla büyüyüp, 1950’de yapılan seçimleri yüzde 53’lük oy oranı elde
ederek iktidara geldiği ortadadır. Cem Eroğul’a göre ‘liberalizm ve
demokrasi’yi hedefleyen, Kemal H. Karpat’a göre ise ‘Esas gayesi tek parti
diktatörlüğünü tasfiye etmek’ olan DP’nin iktidardaki döneminin belli başlı
niteliklerini, şöyle özetleyebiliriz:
DP iktidarı vesayetçi sivil ve askerî bürokrasiyle savaşmış fakat geçmiş
tek parti dönemine öykünmekten de geri kalmamıştır. Batı dünyası ile ekonomik
ve siyasi bütünleşmeyi hedeflemiş, fakat edilgen bir ortak olmaktan öte
gidememiştir. Bunların yanında, DP’nin iktidarda gerçekleştirdiği en önemli
niteliklerinden biri, halkla bütünleşmesidir. Bunu Emre Kongar şöyle izah eder:
“Cumhuriyet döneminin siyasal tarihinde ilk kez halk ve özellikle köylü,
iktidar üzerinde bir güce sahip olduğunun bilincine” varır.
Attilâ İlhan, İkinci Yeni’yi DP baskısına bağlayan iddia sahiplerinin
başında gelir. Şair, İkinci Yeni Savaşı
kitabında ‘âdeta diktanın işine gelir bir sapıklık’ hareketi şeklinde vasıflandırır
İkinci Yeni’yi ve ‘Menderes Diktası’nın şiiri olarak görür. Bu dönemi ‘soğuk
savaş yılları’ olarak adlandıran Attilâ İlhan, dönemin sosyal atmosferini
İkinci Yeni için yorumlarken, DP’nin küçük Amerika olma sevdaları, Truman
Doktrini’nin uygulanışı, Marshall (ABD) Yardımı, IMF’ye katılış, Kore Savaşı,
tarım ve burjuvazinin geliştirilmesi, yabancı sermayenin özendirilmesi ve çok
uluslu kapitalizme pazar olma, vb. gibi özellikleri dile getirir.
Asım Bezirci de İkinci Yeni Olayı
kitabında, İkinci Yeni’nin oluştuğu devreyi ‘baskı ve bunalım’ kelimeleriyle anar.
Bezirci’nin çizdiği sosyal tablo da Attilâ İlhan’ınkine benzer: DP, İkinci
Dünya Savaşı ve sonrası yıllarının gelişen büyük burjuvazisini temsil
etmektedir. DP’nin politikaları karşısında şair ve yazarlar sinikleşir.
Böylece, iktidarla uyuşamayan, aynı zamanda harekete geçemeyip onu değiştirme
umudu taşıyamayan yılgın ve sinik, küçük burjuva şair ve yazarlar toplumla
ilişkilerini gevşetirler. Böylece, Garip’ten sonra, ikinci bir ‘baskı ve
bunalım’ şiiri oluşmuştur.
Her ne kadar edebiyat ve eleştiri ile ileri derece ilgili olsalar da,
İlhan ve Bezirci siyasal bakımdan angaje olmuş isimlerdir. Onların İkinci Yeni
ve devrin ruhu bağlamındaki yaklaşımlarını bu çerçevede düşünmek gerek. Bununla
birlikte, İkinci Yeni’nin hayat bulduğu yılların siyasal iktidarı olarak DP’yi,
sosyal ve siyasal etkileri yanında, düşünce, kültür ve edebiyat ortamına olan
yansımaları bakımından da masaya yatırmak gerekir.
İkinci
Yeni şairlerinin ve onlarla ilgili tespitlerde bulunan bir kısım yazarın, genel
olarak DP ile barışık olmayan vesayetçi, devletçi, seçkinci, hatta bürokratik isimler
olduğu biliniyor. Böyleyken, DP’nin İkinci Yeni’nin oluşumunda etkisi, hatta
negatif bir katkısı olmadığı söylenemez. Fakat salt siyasal bir etki, dahası
siyasal bir yapının oluşturduğu ortamdan kaçış, edebî bir topluluğu tek başına
oluşturacak güce sahip midir?
İkinci Yeni’nin oluşumu ile ilgili ikinci görüş, onun Garip’e karşı bir
tepkiden doğduğu yolundadır. Bu görüş de
ilki gibi edebiyat dışı bir bakışın yansımasıdır. Buna göre, İkinci Yeni, Garip
şiirine bir tepki olarak doğmuş, varlığını bu tepkiden almıştır. Bu görüşe
bağlananlar, Garip şiirinin ortaya koyduğu negatif şeyleri sıralarlar. Öyle ya,
1950’lere gelindiğinde, şiirin belirli bir şekilde zayıfladığı, hatta
yozlaştığı görülür. Bu arada Garipçiler’in, bütün bir edebiyat hayatı üzerine ‘sulta’
kurdukları, geleneği ‘kökten’ değiştirmeye çalıştıkları, hayâle
ve sanatlara boş verdikleri, duyguya, şairane duyuşa karşı bir tarz geliştirdikleri,
ölçü ve kafiyeyi kapı dışarı ettikleri gözlenir. Böylece şiir, sadece anlamdan
ibaret bir söz sanatı haline dönüşmüştür. Bu durum, şiirin ayaklar altına
düşmesine sebep olmuş, güçsüz ve taklitçi şairlerin elinde ‘boş
lakırdı’ halini almıştır. Şiirde basitlik ve alelâdelik öne geçmiş, cansız,
renksiz, coşkusuz bir anlayış ön plana yerleşmiştir. Küçük bir espri ve bir
fıkra havası, şiir için yeter görülmüştür. Velhasıl “Garip yorgun düşmüştür.” İşte
bütün bunlar, Garip’in sonu, İkinci Yeni’nin başlangıcı anlamına gelir. Attila
Özkırımlı “İkinci Yeni, Garip’in tam tersi bir noktadan yola çıkar.”
derken bunu kasteder. Enis Batur’un ifadesiyle, Garip, ‘II. Yeni şairleri için hem zehir, hem de panzehir’
olur. Dahası, Cemal Süreya, İlhan Berk, Sezai Karakoç gibi İkinci Yeni şairleri
de Garip’i tenkit etmişlerdir. Sözgelimi Şairin
Toprağı kitabında İlhan Berk, “İkinci Yeni’nin İlkeleri Ya da Salt Şiir”
başlıklı yazısında İkinci Yeni’nin ‘kendinden önceki şiire’ karşı oluştuğunu,
bununla da ‘Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat şiirine karşıtlığı’
kastettiğini maddeler halinde bildirir: “1- İkinci Yeni’nin kendinden önceki bu
şiir anlama dayanan bir şiirdir. İkinci yeni ise bu anlama karşıdır. 2- Orhan
Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat şiiri konuşma diline dayanır. İkinci Yeni
konuşma diline karşıdır. 3- Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat şiiri salt
şiirden yana değildir. İkinci Yeni, salt şiirdir.”
Özdemir İnce ile Mehmet H. Doğan ise hem DP’nin oluşturduğu ortam hem de
Garip’e karşıtlık görüşlerine iştirak etmezler. İnce, İkinci Yeni’nin
oluşumunun, Garip şiirininki gibi, ‘şiirin gelişme diyalektiğine uygun’
olduğunu, dışarıdan bir ‘zorlama’ ve bir ‘müdahale’ sonucu oluşmadığını, hele
hele ‘toplumcu şiire ve ideolojisine karşı hazırlanmış resmi, yarı resmi, gayrı
resmi bir suikast ya da komplo’
olmadığını söyler. Doğan ise, İkinci Yeni’nin meydana gelmesinde
‘Toplumsal ve sanatsal’ iki çevreden söz eder.
Hatta bir yazısında bu şiirin ‘D.P’nin baskısından kaçmak için’
yazıldığını söyleyenlere karşı çıkar. İkinci Yeni şairlerinin daha başlangıçtan
beri ‘tıkanmış bir şiirden kurtulma çabası’
içinde olduklarını kaydeder.
Bu noktada, İkinci Yeni’nin oluşumu konusunda hareketin içinde kuramcı
olarak yer alan, ona isim babalığı yapan Muzaffer Erdost’un görüşleri de ‘şiir
dili’, ‘mısra yapısı’ ve ‘şiiri düşünüş’ gibi kavramlara
yaslanır. Böylece, İkinci Yeni’nin ‘toplumsal
sorunlardan kaçış şiiri’ olmadığını, ‘şiirin içsel yapılanması’na
uygun bir gelişmeye bağlı olarak geleneksel işlevini kaybetmeye başladığı bir
dönemin ‘doğal sonucu’ halinde geliştiğini vurgulamış olur. Erdost’a
göre, ‘... sorun, doyulmuş estetikleri aşmak, yeni doyumlar sağlayacak
estetikler üretmekti. Bu da, şiirin özgürleşmesine, yani alışılagelmiş
kösteklerden kurtulması’yla mümkündü. Bazılarının öne sürdüğü ‘siyasal
baskıdan kaçış’ veya ‘varolan düzene tepkinin’ bu şiirde bilinçli
bir şekilde yer almadığını ısrarla söyleyen Erdost, bunların bir şiirde ‘bilinçsiz
olarak’ bulunabileceğini de hatırlatır.
Bu arada, İkinci Yeni’nin Garip’e veya o dönemde gelişen Attila İlhan
şiiri veya toplumcu şiir gibi başka bir şiir hareketine karşı gelişmediğini de
ileri sürer. Çünkü, İkinci Yeni, ‘başka bir şiir arayışı’ içinde olan
bir harekettir. Bu arayış yeni bir ‘şiir
dili’ne doğru yapılmaktadır. Bu şiir dilinde şairin ‘bir
düşünceyi, bir duyguyu, bir olayı anlatmak için’ mısra kurması
gerekmez. Bu hareketin amacı, ‘şiirin kendisini kurmaktır.’ Dolayısıyla, İkinci Yeni, ‘kendisinden
önceki şiire göre yeni olan bir şiirin sınır çizgisidir.'
Bütün bu açıklamalardan sonra, Erdost’un bir konuşmada verdiği şu cevap
İkinci Yeni’nin kuruluşuyla ilgili tartışmalara noktayı koyacak niteliktedir.
İkinci Yeni Yazıları kitabından aktaralım: “Şiir, bir şeyin şiir olarak
anlatımından, kendinde şiir olmaya evrimleştikçe, söz ile sözcük arasındaki
geleneksel denge de bozulmaya başlar. Bu dengenin bozulmaya başladığı dönem,
İkinci Yeninin oluşmaya başladığı dönemle örtüşür. (...) Artık kişi kendini
açıklamak istediği zaman, eski ve o denli yalın açıklama biçimlerinin yeterli
olmadığını kavrar. Yeni anlatım biçimleri aradığı gibi, varolan anlatım
biçimlerini de kendi içlerinde geliştirmeye yönelir. Şiir ile kendini açıklar
ama, artık yeni kendini, eski şiirin biçimiyle anlatamaz, açıklayamaz olur. Bu
gelişen öz, şiirde yeni bir biçim arar. İkinci Yeniye denk düşen yıllar,
şiirde, bu biçim arayışı, dış-biçim arayışından iç-biçim arayışına yönelmiş ve
sözcük ile söz arasındaki denge zorlanmıştır. Sözcük ve söz arasındaki
(alışılagelmiş) dengenin, sözcük çıkarına bozulması olarak ortaya çıkmıştır
İkinci Yeni.”
(İlk kez Şiar dergisinde yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder