İzmir,
16.4.86
öperim,
fotoğraflara mı çizilmiştir gençliğimizin ağırlığı? kaç
kiloyuz?
“hafif bir öğrencinin ağırlığını kaldıramayan yüreğim” mi diyeceğiz durmadan? ve şiirleri hep, yasak yasak içtiğimiz sigara paketlerine mi döktüreceğiz? bizi bir şarkı sözü mü avutacak hep?
kaval çalıyor bir çoban
usta bir çobandır bu çoban
bütün koyunlar olmasa da
çoğu koyunlar…
avunmaca ve avutmaca değil de ne bu? kimler dinler seni? önce kendin, he? hayır! yoksun kendin bile!
hem çobandan sana ne? ya da çoban tek mi? çokluğundan sözedilse, çok denilse daha gerçekçi olunamaz mı?
-küçük burjuva!
***
-küçük burjuva!
-ben mi?
-kaçan kimse?
-benimkisi kaçmak mı?
-evet! kaçmak seninkisi. buralardan, buralarda duramamana neden olan olaylardan, yaşantılardan… ya da hiçbir nedensizlik! kaçmaktır seninkisi!
-ama akdeniz değil gittiğim yer!
-karadeniz’e hiç gidemezsin!
-ya!
***
“özerk-demokratik üniversite için…”
“barış…”
“kaddafi ikinci deli…”
***
öperim,
ne olursa… yılar değil adımız, yılmaz! iyi günlere selam en azından kafamızda. savunuyoruz güzelliği. güzellik için savaşıyoruz.
ve ara sıra mektuplar yazıyoruz; sıcak, çığlık çığlığa, soluklu olmasalar da.
okulsuzluğum, işsizliğim
evden çıkarılmakla karşılaşmışlığım selam eder.
düzensiz masalarımın, yataklarımın, kitaplarımın, kilim ve halılarımın selamları pek çok…
pek çok selam ederler; yarım kalmış mektuplarım, şiirlerim, öykülerim…
adressizliğim ellerinden öper…
ailelerimin tümü; kırgınlıklar, uçarılıklar, gözyaşları, sevinçten haykırışlar, teslim olmamalar, teslim olmalar, tüm sevecenlikler seni sorarlar, iyilikler dilerler…
tüm taslaklar: intihar ya da güzel günler için… zarflara sığdırmam gerekiyor selamlarımı…
mehmet, aysel, ayşe, ali, fatma, yusuf, alpaslan, ismail, berrin, sabriye, gene ayşe, emine… daha daha hayal, meyal, hepsi hepsi hepsi selamlarını söylerler…
öperim,
ağır ağır, aksak aksak… bazen daralmış, bazen çok geniş,
uçarı, lirik, yarınlarda… geçmişi unutuvermeler arasıra, arasıra elem
çiçeklerine banarak ekmeğimizi, nostaljik kokulu… yaşınız kaç? tutuyor mu?
yoksa çoktan mı geçtik o yaşları, yaşlandık mı? üç beş yaşındaki mini miniyle
yetmişine kapı açmışın ara sokağı yoksa yine o üç beş yaşın mini minisiyle
yetmişliğinki gibi mi?
“hafif bir öğrencinin ağırlığını kaldıramayan yüreğim” mi diyeceğiz durmadan? ve şiirleri hep, yasak yasak içtiğimiz sigara paketlerine mi döktüreceğiz? bizi bir şarkı sözü mü avutacak hep?
kaval çalıyor bir çoban
usta bir çobandır bu çoban
bütün koyunlar olmasa da
çoğu koyunlar…
avunmaca ve avutmaca değil de ne bu? kimler dinler seni? önce kendin, he? hayır! yoksun kendin bile!
hem çobandan sana ne? ya da çoban tek mi? çokluğundan sözedilse, çok denilse daha gerçekçi olunamaz mı?
-küçük burjuva!
***
-küçük burjuva!
-ben mi?
-kaçan kimse?
-benimkisi kaçmak mı?
-evet! kaçmak seninkisi. buralardan, buralarda duramamana neden olan olaylardan, yaşantılardan… ya da hiçbir nedensizlik! kaçmaktır seninkisi!
-ama akdeniz değil gittiğim yer!
-karadeniz’e hiç gidemezsin!
-ya!
***
“özerk-demokratik üniversite için…”
“barış…”
“kaddafi ikinci deli…”
***
öperim,
ne olursa… yılar değil adımız, yılmaz! iyi günlere selam en azından kafamızda. savunuyoruz güzelliği. güzellik için savaşıyoruz.
ve ara sıra mektuplar yazıyoruz; sıcak, çığlık çığlığa, soluklu olmasalar da.
okulsuzluğum, işsizliğim
evden çıkarılmakla karşılaşmışlığım selam eder.
düzensiz masalarımın, yataklarımın, kitaplarımın, kilim ve halılarımın selamları pek çok…
pek çok selam ederler; yarım kalmış mektuplarım, şiirlerim, öykülerim…
adressizliğim ellerinden öper…
ailelerimin tümü; kırgınlıklar, uçarılıklar, gözyaşları, sevinçten haykırışlar, teslim olmamalar, teslim olmalar, tüm sevecenlikler seni sorarlar, iyilikler dilerler…
tüm taslaklar: intihar ya da güzel günler için… zarflara sığdırmam gerekiyor selamlarımı…
mehmet, aysel, ayşe, ali, fatma, yusuf, alpaslan, ismail, berrin, sabriye, gene ayşe, emine… daha daha hayal, meyal, hepsi hepsi hepsi selamlarını söylerler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder