Hemen belirtelim, İlhan Berk’in şiirindeki geleneksel unsurları tespit
ederken, ‘şekil’ ve ‘muhteva’ gibi iki
ana kategoriyi esas alacağız. Bunlardan
‘şekil’ kategorisini ‘Divan şiiri
şekil özellikleri’ ve ‘Halk şiiri şekil özellikleri’ olarak iki ayrı dalda
inceleyeceğiz. Muhteva incelemesinde ise, İlhan Berk’in şiirlerinde yer alan
geleneksel konu, bilgi, kültür ve kavram ortaya serilecektir.
İlhan Berk Şiirinde
Klasik Şekiller:
Tek mısralar, beyitler, yer yer beyitlerle kurulan veya tamamı beyitlerle
oluşturulan ve Divan şiiri nazım şekillerini andıran parçalar, İlhan Berk’in bu
eserlerinde bulunmaktadır.
Bunlardan tek dize veya tek beyitten oluşanlara örnek olarak Delta ve
Çocuk’taki “Her Sabah”(s.21-80)
bölümünü oluşturan metinleri verebiliriz. Bu bölüm içinde yer alan pek çok
metin, ya tek dizeden veya ikiliklerden oluşur. Her ne kadar, bir şiirinde
söylediği “Benim de mısra-ı
bercestelerimi canfesten atlas yastıkla yazsınlar.”[xiv] şeklindeki sözüne
yakışacak nitelikte olmasa da, birkaç
iktibasla bunları ele alalım:
“Taze su ya da güneş buradayım!
diyordur.” (s. 32)
“Bir çulluk su aldı. Kış! diye
bağırdım.” (s. 39)
“- Mart ovaya indi, demek güz dağda!”
(s. 60)
“Beni ırmaktan geçiren güzel kadın
Şimdi şiirimin konusu
sizin bu sesiniz olacak” (s.43)
“Ağzını ağzımda dolaşsın diye
bıraktım.
On üç yaşındaki tayı
besler gibi büyütmüştüm.” (s. 46)
Berk’in Deniz Eskisi’ndeki “Bir Kadının Her Akşam Bir Kıyıdan Gördüğü”
(s. 18), “İbn-i Hacer Haytemi’ye Göre bir
Ulunun Hayatı Üstüne Konuşmalar”(s. 39), “Aşklar İçinde Bir Kentin Herhangi Bir Kentin” (s. 48); Delta ve Çocuk’ta “Her Sabah” (s. 21-80) bölümünün pek çok şiirinde, “Aşklar Aşklar İçinde” (s. 103-114); Atlas’ta, “Roma” (s. 61), “İki Nehir
Arası Ülke” (s. 66), “Dört Kent”
(s. 76) başlıklı şiirlerde kimi zaman beyitlerin hakimiyeti görülür.
Şairin İstanbul Kitabı’nda yer alan “Cennet’e
Sual” (s. 13) ve “Müslümanlar”
(s. 22); Günaydın Yeryüzü’nde “Hikaye” (s. 23) şiiri ile, “Sebenli Halil’in Ardından” (s. 97), “Bozoklu Dünyada Kardeşlik Esastır Diyor” (s. 102), “Ovada Allahdeyen Dağı” (s. 107), “Ovanın Üstündeki Gökyüzü” (s.
108) başlıklı ara metinler; Galile
Denizi’nde “İvi Stangali” (s.
24), “Yazıt I” (s. 97), “Yazıt II” (s. 115); Aşıkâne’de “Kral Su” (s.
13), “Siz” (s. 28), “Çıkrıkçılar Yokuşu” (s. 29), “Aşıkâne” (s. 30), “Kıyı” (s. 31); “Aşkyüzlü”
(s. 32), “Haziran” (s. 33); Deniz Eskisi’nde “Kuşlar” (s. 20); Delta ve
Çocuk’ta “Otağ” (s. 17), “Ses”
(s. 19); Galata’da “Bu Bölüm Karaköy’ün Leblebici Şaban, Kaden
ve Mangır Sokaklarını Onları Anlatır” başlıklı metnin bir bölümünde “Şiir” (s. 163), Atlas’ta
“Yeryüzü” (s. 83), “Dağ”
(s. 84), “Gökyüzü” (s.85), “Su”
(s. 86), “Orman” (s. 87), “Ova”,
(s. 88), “Deniz Kitabı”
başlıklı uzun şiirin “Üçkıyılar Sokağı”
(s. 147), “Ot” (s. 149), “Doğabilim” (s. 151); Güzel Irmak’ta “Oltu Taşı” (s.11), “Bir
Düzyazıyımdır Belki de Ben” (s. 14), “Tarar
Saçımızı Ölüm” (s. 24), Kül’de “Pera’nın Eski Bir Sokağında” (s. 128)
şiirleri beyitler halinde oluşturulmuş. Bu
şiirler arasında Divan şiirindeki örneklere uygun kafiye uyumları da
görülür.
Örneğin, bu şiirlerden Aşıkâne kitabında yer alan “Siz”, 7 beyitten oluşturulmuş. Kafiye
düzeni bakımından gazele benzetilerek (aa, ba, ca, da...) şeklinde tertip
edilmiş. Hatta şair son beyitte “Bu
gazele yazdım” ifadesini de kullanarak
şekle vurgu yapmış. Fakat bu son beyitte kafiyeleniş şeması bozulmuş.
Aynı durum, “Çıkrıkçılar Yokuşu”
ve “Aşıkâne”
başlıklı şiirler için de geçerlidir.
Aynı kitapta yer alan beşer beyitlik “Kıyı” ve “Aşkyüzlü”
başlıklı şiirler ise daha derli toplu bir nitelik arzederek gazele uyumluluk
gösterirler. Bunlardan ‘sen’ redifli “Kıyı”yı aktarıyoruz:
“Ey dirliğim eskim tükenmezim sen
Göğüm İstanbulum
değişmezim sen
Seni soyuyorum uzun
geceler
Duyuyor musun
Vazgeçilmezim sen
Korkunç ağzın gelip beni
buluyor
Görüyor musun ey
yerilmezim sen
Vücudun ki sabun gibi
kayıyor
Biliyor musun Ey
eskimezim sen
Yaprağım sığlığım beyaz
som gülüm
Aşkım kıyım yenim İlhan
Berk’im sen”(Aşıkâne, s. 31)
Şairin burada adını andığımız “Çıkrıkçılar
Yokuşu”, “Aşıkâne” ve “Kıyı”
şiirlerinin son beyitlerinde adını mahlas gibi kullanması da Divan şiirine bir
tür şekil benzerliği sayılabilir.
Şairin beyitler halinde yazdığı fakat klasik niteliklere sahip olmayan
şiirlerine örnek olması amacıyla, “Oltu
Taşı”nı aktarıyoruz:
“Ağzından başlamalı seni anlatmaya
Çocuğum, ağzın Çin
ipeği, yangınlar, oltu taşı
Soğuk su çeşmesi, genel
grev senin ağzın
Kendini ordan oraya atan
aptal bir deniz
Ağzın çarşıda lacivert
kuşlar satan çocuk
Tarla adında üç ayda bir
çıkan bir dergi
Bizim küçük ırmaklarımız
senin ağzın
Küçük bir sokaktan küçük
bir alana inmek her gün
Ağzın Bursa’da zaman,
çok kapalı çarşılar
Eski harflerle yazılan
gece
Çocuklar, kuşlar, yaz
günleri senin ağzın
Ağzın ipek kıvamında
aklımda” (Güzel Irmak, s. 11)
İlhan Berk’le ilgili paragrafları bitirmeden önce, onun iki kitabında
yaptığı iki ayrı uygulamaya değinmek istiyoruz. Şair, Âşıkane’de aynı adı taşıyan metne “Hiçbirşeyinadınıanmadanbaşlarım” (s. 153) şeklinde bir ifade ile
başlamaktadır. Bu, şekil olarak belki geleneksel şiirdeki bazı nazım
parçalarına benzer bir durum arz edebilir. Fakat ortada bir ‘üslup’ farkının olduğu da açıkça
görülmektedir.
İkinci husus, Kül isimli
kitabında bulunan “Berk Sözlüğü” (s.
33-82)nün sonuna bir “Bitirme”(s. 82)
yazmış olmasıdır. Bunun da klasik edebiyattaki uygulamalardan etkilenilerek
oluşturulduğu söylenebilir.
İlhan Berk’in Şiirinde
Halk Şiiri Şekil Özellikleri
İlhan Berk, farklı etkilenmeler ve
eğilimler içine girdiği şiir hayatı boyunca, halk şiirinden de etkilenmiş ve
bir takım unsurları kendi şiirine de aktarmıştır.
Şairin tek dörtlükten oluşan şiirleri, Günaydın
Yeryüzü’nde “Sonbahar” (s. 114), Aşıkane’de “Yeşilyurt Sokağı” (s. 62) ve
“Deniz” (s. 63)’dir.
Bunların yanı sıra, İstanbul Kitabı’ndaki
“Bir Halk Ayaklanması Notları” (s.
79)nın bir bölümü “Donsuzların Başı
Katırcıoğlu’na Benim Hitabımdır.” (s. 82), Günaydın Yeryüzü’nde yer alan “Romancero”
(s. 9)nun birinci ve üçüncü bölümü, “22
Temmuz 1950” (s. 44), “Sebenli Halil”in
(s.92) ilk iki bölümü, “Yukarı Fırat”
(s. 98)ın birinci bölümü, “Karanlık Ova”nın
(s. 105) beşinci bölümü, Galile Denizi’nde
“III. Ara Balad”ın (s. 105) ‘Koro’ tarafından söylenen bölümü, Deniz Eskisi’nde “Ölü Bir Ozanın Sağlığında Yazdığı Kendi Mezar Taşı İçin Yazıt” (s.
43), Güzel Irmak’ta “Senin Aşkın Kırmızı mıdır” (s. 34), Pera’da “Tarlabaşı Sokaklarının Gece Bekçisi”(s. 51) başlıklı şiirleri İlhan
Berk’in dörtlükler halinde yazmış olduğu şiirleridir.
Gerek tek dörtlükten oluşan, gerekse dörtlükler halinde yazılmış olan bu
şiirlerde şairin ölçü ve kafiye bakımından disiplinli bir görüntü sergilediğini
söyleyemeyiz. Fakat, bir şiirde, genel
çizgisinin dışına çıkan İlhan Berk, bunda da gelenekte olanları ölçü almış
sayılmaz. Galile Denizi’nde bulunan “III. Ara Balad” (s. 105) şiirinin ‘Koro’
tarafından söylenen ve üç dörtlükten oluşan parçasında, şairin 12’li hece
ölçüsünü ve (abcb, dede, fgfg) tarzı bir kafiye şemasını tercih etmiştir. Bu
şiirde Berk bazan rediflerle, bazan da yarım, tam veya zengin kafiyelerle
şiirin ses yönünü de süslemiştir. Fakat bu kafiye türü çeşitliliğinden de
anlaşılacağı gibi, geleneksel yapı dikkate alınmamıştır:
“İşte açık, korkunç uzunbeyazlığım,
Deli öpüşüne, ey benim
göklerim!
Kapanık onulmaz isli
karanlığım
Eskidi ellerim uzun
çiçeklerim.
Aşktı ellerimde bir uzak
beyazlık
Çocukları gibi eski
zamanların.
Her zaman gidilen bir
yer mi yalnızlık
Bir nehir ağar hep
yaşamaya yakın.
Sen ey dar
yalnızlık,ezik eskil ayna!
Soyunuyorum pis, duyuyor
musunuz?
Kapanık kapanık beyazlığım
bana,
Ölü su, ağ artık
vücuduma sonsuz.” (s. 106)
Halk şiiri şekil özellikleri çerçevesinde, İlhan Berk’in de en çok andığı,
atıfta bulunduğu veya bir tat olarak sunduğu şekil türküdür.
Onun İstanbul Kitabı’nda yer
verdiği “Yedi Vilayet ve Bir Eski
Başşehir Türküsü” (s. 68), Galile
Denizi’ndeki “Sait Faik” (s.19)
şiirinin bir bölümü olan “Ağıt”
ve “İlya
Avgiri’nin Karısının Acı Türküsü” (s.37), Pera’da yer alan “Sucu
Türküsü” (s. 132) başlıklarında yer alan türkü kelimesiyle dikkat çeken
şiirlerdir.
Bu şiirlerden hiçbirisinin Halk şiiri nazım şekli olan türkü ile benzerliği
yoktur. Örneğin şair, “Yedi Vilayet ve
Bir Eski Başşehir Türküsü”nde tekli, üçlü, dörtlü, beşli, dokuzlu vb. dize
gruplardan oluşan uzun bir şiir sunar. Bu şiirin konusu da, Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde yaşanan
birtakım sıkıntılardır. “Sait Faik”
şiirinin bir bölümü olan “Ağıt” ise
onluk bir bentten oluşur ki, bu metinde hakim olan unsur cümledir. Ayrıca,
türkülere has lirizmi bulmak da mümkün değildir. “İlya Avgiri’nin Karısının Acı Türküsü” ise dört adet beşlikten
oluşur. Şiirde geçmişe duyulan özlem ve bundan kaynaklanan acı ve lirizm, hiç
olmazsa türkü tadı veren unsurlardır. Bir bendi aktaralım:
“...
Benim gençliğim güzeldir
bakın
Her gün elele denizle
rüzgârla
Her şiirde seçme mısra
güzelliğim
Her evde yatakların
andığı ben
Mis gibi her gün hikâyem
ağızlarda”
Yukarıda andığımız “Sucu Türküsü”
de adında yer alan ‘türkü’ kelimesi
ve ikinci bentten sonra kullanılan ‘kıssa’
ara başlığına rağmen, yerli bir gelenekten kaynaklandığı hissi vermez. Üstelik,
şair bu şiirin tarzını da dipnota koyduğu “Brecht’çe.”
ile somutlaştırır. “Sucu Türküsü”nü
aşağıya alıyoruz:
“Sucuyum ben su satarım
Bütün güzelim yaz
günleri
Bir aşağı bir yukarı
Tel Sokak’la kuru arası
Buz gibidir suyum
Diyorum ki eski
Fotoğraflar gibi günler
Pabuç boyarım kışları
İpek Sokak’la Anadolu
arası
Buz gibidir suyum
Kıssa
Boş mudur dünya işleri
Yaşım geldi on beşe
Bir terslik var bu
gidişle
Mis gibidir suyum.” (Pera, s. 132)
Türkü olarak anılan fakat ondan uzağa düşen bu şiirlerin yanı sıra, Günaydın Yeryüzü’nde bulunan “Kör Halit’in Bulutu” (s. 76) türkü
formunu hatırlatan bir yapıya sahiptir. Özellikle beşliklerden oluşan bentlerin
arasına serpiştirilen ikili dizeler, türkülerin kavuştaklarını çağrıştırırken,
konu bakımından da türkülere uyumluluk söz konusudur:
“Bir bulut oynadı yolun ucundan
Ayaklandı yürüyor
Kör Halit binbiş atına
geliyor
At arap atı bilekleri
incecik
Krulmuş üstüne kuş
uçrtmuyor
Candarma takmış
fişekleri baştan aşağı
Kesik Köprüsünde benim
kollarım bağlı
Bu köy Kasımlar Köyü
Bu bulut Kör Halit’in
bulutu
Bir çekirge sürüsü gibi
Peşin yavaş yavaş iner
ovaya
Sonra insanların üstü
sıra gidip durur
Dünyada eser rüzgârlar
kardeş kardeş eser
Dünyada eser rüzgârlar
vızgelir Kör Halit’e
Bu yıl harmanlar dağ dağ
ovada
Kör Halit çatmış kaşını
Tabanca belinde
dolaşıyor
Üç köy yalınayak ayakta
Bir kendilerine bir Kör
Halit’e bakıyor
Kelepçe kolum sıktı
halim yamandır
Böyle olursa kardeşler
ölenece yerim zindandır
Kör Halit’in konağında
ışıklar yandı
Aşıboyası perdelerini
Deli rüzgâr uçuruyor
Kör Halit oturmuş sedire
Buğday yüklü kamyonlara
bakıyor
Dünyada bir Cumartesi
pırıl pırıl yaşanası
Kesik köprüsünde benim
kollarım bağlı”
Bu arada, şairin Günaydın Yeryüzü kitabındaki “Yukarı Fırat” (s. 98) şiiri de
gelenekten kaynaklanan bazı ipuçları taşır. Bir kahramanlık (koçaklama)
türküsünü hatırlatan şiir dört bölümden oluşur. Şiirin ilk parçası “Rüstem Bey’in Rüzgârı”dır ve dörtlükler
halinde yazılmıştır.
“365 gün dünyada
Kışlar gelir Ağrı üstüne
Kanlı Rüstem bey’in
rüzgârı
Girer yedi hane içine
(...)
Şimdi yukarılara
Arabalar buğday indirir
Şimdi, şu anda Yukarı
Fırat’ta
Dört kol gezer Rüstem
Bey’in adamları” (s. 98-99)
Şiirin, beşlikler halinde yazılan “Bütün
Hikâye” ara başlıklı ikinci bölümünde de kendisinden övgüyle söz edilen kişi “Rüstem Bey’in candarmaları”na
değil, ‘ipe’ teslim edilmiş bir
eşkıyadır. Burada şiiri söyleyen şahıs da ‘mahpushane’ye
düşmüştür. Parça bir ağıt havası içindedir. Bir bölümünü alıyoruz:
“...
Biz dağdan hiç inmeyecektik
Aladağ fakirdi cıplaktı
ama
Sır vermezdi
Bizi Kürt beylerine
Satmazdı
Biz kaderimizi kendimiz
yazdık
Dünya yüzüne
Rüstem Bey’in
candarmaları değil
Senin ipmiş yerin
Benim mahpushane
Alışılacak gibi şey
değil
Alışılacak gibi yokluğun
Yaşaman gerekli Lo
Peşin benim için
Dünya için sonra
Bundan böyle diyorum
Bütün türküleri Doğu’da
Bizim üstümüze yaksınlar
Seninle benim
Üstüme diyorum.” (s. 101)
Bu şiire benzer bir yapı, şairin 1955’de tek başına kitap olarak da
yayımlanan “Köroğlu” (Günaydın Yeryüzü, s. 119-169) başlıklı
uzun şirinde de söz konusudur. Şair bu
eserinde bir halk hikayesi halinde uzun dönemler boyunca söylenegelen ‘eşkıya’ Köroğlu’nun destanını tekrar
anlatır. Fakat bu destan, bilinen Halk şiiri destanlarının dış şekil
özelliklerini taşımaz. Zira, söz konusu destanlar genellikle dörtlü veya sekizli bentler
halinde yazılır. Uzun yapıları vardır. Bentlerinin kafiye örgüsü (baba, ccca,
ddda, eeea,..) şeklinde olur. Kolay
ezberlenmesi için zincirleme bir niteliğe sahip olan Halk şiiri destanları,
konu bakımından da savaş, tabii afet, eşkıyalık, toplumsal eleştiriler, mizah,
hayvan, atasözü, yaş vb. gibi unsurları ele alırlar.
Bu noktadan bakınca, İlhan Berk’in “Köroğlu”
başlıklı nazmı söz konusu destanların şekil özelliklerini sadece uzunluk
bakımından taşır. Muhteva açısından da eşkıyalık konusunu işlemesiyle dikkat
çeker.
İlhan Berk’in şiirleri arasında şekil bakımından dikkatimizi çeken bir
başka şiir de Delta ve Çocuk’taki “Gece” (s. 37) şiiridir. İki dizeden
oluşun bu küçük şiirde Halk şiirinde görülen ‘Dedim-dedi’ tarzı söyleyişin basit bir görüntüsü vardır:
“Dedi: Dişidir gece. Sürgit aşktır
Dedi ki: Ben oyum!”
İlhan Berk’in Şiirinde
Geleneksel Muhteva
İlhan Berk’in geleneksel
muhtevayla kurduğu irtibat Ece Ayhan ve Edip Cansever’e göre daha nitelikli bir
yapı arz eder. Bu nitelikli durum özellikle klasik şairlerle kurduğu bilgi
köprüsü ve onlardan yaptığı iktibaslarla kendisini gösterir. Buna, geleneksel
şiirde kullanılan bazı motiflerin kullanımını da ekleyebiliriz.
İlhan Berk’in geleneksel muhtevayla ilgisi, bazı eski konuları yeniden
yazma çalışmaları yaparken de ortaya çıkar.
Bu kısa açıklamadan sonra, İlhan Berk’in şiir kitaplarında karşımıza çıkan
söz konusu değerleri göstermeye çalışalım:
Şairin geleneksel kültür ve edebiyattan muhteva olarak faydalanma
derecesini İstanbul Kitabı’nda ‘mısra-ı besceste’, ‘Şiraz’, ‘İsfehan’, ‘Evliya Çelebi’, ‘Celalî’, ‘ferman’, ‘Bedrettin’; Günaydın Yeryüzü’nde ‘Köroğlu’,
‘Bolu Beyi’, ‘Baytar Ahmet’, ‘Çamlıbel’,
‘Ayvaz’, ‘Kiziroğlu Mustafa’; Galile
Denizi’nde ‘Şair Leylâ Hanım’, ‘III. Selim’, ‘Sultan Mehmet’, ‘II. Murat’,
‘Damat İbrahim Paşa’, ‘Sokullu’, ‘Yedi Sekiz Hasan Paşa’; Âşıkane’de
‘Anka’, ‘Levnî’, ‘II. Selim’, ‘Yavuz Sultan Selim’, ‘Barbaros’, ‘Orhan’, ‘I. Murat’, ‘I. Beyazıt’, ‘I. Mehmet’, ‘I. Ahmet’, ‘Anka’,
‘Süleyman Peygamber’, ‘Şehzade Mehmet’, ‘III. Murat’, Deniz Eskisi’nde
‘İbn-i Hacer Heytemi’, ‘İmam-ı Azam’, ‘Necatî’, ‘Hacı Bayram Veli’,
‘Bâki’; Galata’da ‘Pirî Reis’, ‘İbn-i Batuta’, ‘İsa’, ‘Fatih’ (‘Avni’),
‘IV. Murat’, ‘II.
Mahmut’, ‘Galip Dede’ (‘Şeyh Galip’), ‘Hezarfen Ahmet Çelebi’, ‘Erzurumlu
Aşık İbrahim’, ‘Kanunî’, ‘Fuzuli’; Atlas’da ‘İskender’, Güzel Irmak’ta ‘Muhammet’, ‘Nuh’, ‘Naili’; Kül’de ‘Hüma kuşu’, ‘Nedim’, ‘II. Beyazıt’, ‘Hayalî’
gibi değerlere yapılan atıflardan anlayabiliriz.[xv]
Şimdi, şairin bunları nasıl kullandığına bir bakalım. Fakat hemen
belirtelim, bu kullanımlardan orijinal bir niteliğe sahip olanları buraya
alacağız:
İlhan Berk, Âşıkane’de bulunan “Anka” (s. 145) başlıklı metinde klasik edebiyatın önemli
kuşunu anlatılır. Bir yerde Hz. Süleyman ile bu kuş arasındaki hikayeye
değinir: “Diller bilir.// divanına devam
etmiştir Süleyman Peygamber’in”. Şair metninin sonuna “Anka ile serçe ne mümkün/bir sahada olsun mütekarın.” beytini de
düşer.
“Anka” örneğindekine benzer bir
kullanım İlhan Berk’in bir şiirinde ‘hüma
kuşu’ için de geçerlidir. Atlas isimli kitabında bulunan “Dağ” (s. 84) şiirinde “‘Y’ kılığın/da. Bakar dağ. Bir hüma kuşu//
geçer. Alır bakışını dağın gider./Bir kıyıda öğleye yaslanır. (...)” diyen şair, Halk ve Divan şiirinde adı sıkça
geçen bir kuşu yeniden ele almıştır.
Deniz Eskisi’nde, “Behçet Necatigil” (s. 74) başlıklı
metnin sonlarına doğru, Divan şairi Necatî’den söz eder ve onun bir dizesini
iktibas eder: “Fâriğiz edemeyiz kimseye
tâpu beyler”.
Aynı eserde, “Şiirin Gizli Tarihi”
(s. 79)ne yönelen şair, Bâki’nin bir dizesini aktarır: “Ferman-ı aşka cân iledir inkıyâdımız.”(s. 88)
İlhan Berk, çoğu kısmı
nesirlerden oluşan fakat “Şiir” alt
başlığı ile sunulmuş olan Galata’da, yukarıda örneğini verdiğimiz
türden pek çok iktibaslar yapar:
Kitabın, “Bu Bölüm Matrakçı
Nasuh’un-Beyan-ı Menzail-i Sefer-i Irakeyn’de Galata’yı Nasıl Gördüğünü Onu
Anlatır” (s. 53) başlıklı bölümün 4. ara bölümünde İlhan Berk, şiir başlığı
altında bir beyit sunar: “Öyle sermestim
ki idrak etmezem dünya nedir/Ben kimim saki olan kimdir meyi sahba nedir”(s.
59)
“Bu Bölüm Galata Kulesi’ni Onu
Anlatır” (s. 62) başlıklı metinde ise İlhan Berk, Avni’nin bir beytini aktarır: “Dedi tecdîdine menkut ile Avnî tarih/ Yenilendi
Galata Kulesi pek güzel oldu”(s. 65)
Şair, “Bu Bölüm Yüksek Kaldırımı Onu Anlatır” (s. 101) başlıklı kısmında
ise Sururi’nin Şeyh Galib için düşürdüğü
tarihi aktarır: “Geçti Galip Dede Candan
Yâhû”. (s. 102)
İlhan Berk, “Bu Bölüm bir Yüksekkaldırım
Sakini Şair Şeyh Galip’i Onu Anlatır” (s. 105) başlıklı bölümde, Şeyh
Galib’i 16 maddeyle anlattıktan sonra, onun bir beytini aktarır:
“Can seferkerde vu dil vâlin-i dildâr
henûz/hane hâli şuud-u âyine bedîdâr henûz.”
Şair, “Bu Bölüm Karaköy’ün Leblebici
Şaban, Kaden ve Mangır Sokaklarını Onları Anlatır” (s. 160) başlıklı metnin sonunda Erzurumlu Âşık
İbrahim’den “Galata’nın Balıkpazarı
bura/Galata durdukça bu çarşı dura” s. 166) şeklindeki beyti aktarır.
“Bu Bölüm Matrakçı Nasuh’un Elini Son
Kez Tutup Galata’yı Noktalamamızı Onu Bildirir” (s. 197) başlıklı
metindeyse Şair, Fuzuli’nin bir beytini aktarır: “Geldi burc-î evliyâyâ Pâdişah-î
nâm-dar”(s. 198)
Şairin bunlara benzer iktibasları başka kitaplarında da vardır. Güzel Irmak’da “Sözcükler,
Sevgili Lanetliler, IV” başlıklı metinde Nailî’den yaptığı “Kadem
kadem gece teşrifi Naili o mehin/Cihan cihan elemi intizara değmez mi” (s.
81) beyti bunlardan birisidir.
Kül’de ise “Çınar”(s. 67) başlığı altında yazdığı
metinde Bâki’ye müracaat eder: “Bi-hamdi’llah
şeref buldu yine mülk-i Süleymani/ Cülus etdi sa’âdet tahtına İskender-i Sâni”
(s. 68)
Yine aynı kitapta “Lale” (s.
70)yi anlatırken de sözü bir ara Necati’ye getirir: “Lâle hadler yine gülşende neler etmediler/Selvi yürütmediler gonceyi
söyletmediler” (s. 71)
Bu tür faydalanmaya son örnek, Kül’deki
“Cihat Burak” (s. 106) başlıklı
metindir. Şair bu metnin sonunda Hayalî’nin “Cerr için dergâhına geldi kalender-vâr gül.” (s. 109) şeklindeki
mısraını aktarır.
İlhan Berk’in Halk edebiyatından yola çıkarak oluşturduğu bazı orijinal
kullanışları da vardır. Bunlardan birisi, bazı atasözü ve deyimleri, kendisine
has bir üslûpla eserlerinden yansıtmasıdır:
Şair, Delta ve Çocuk’ta “Beyaz”
(s. 50) başlıklı küçük metninde bir deyimi şöyle kullanır: “Atasözlerine göre giyinirdi/Onun için beyaz
giyerdi kış günü.”
Günaydın Yeryüzü’ndeki “Çarık” (s. 66) şiirinde ise ‘dil
dökmek’ ve ‘dereden su getirmek’
deyimlerini şöyle kullanır:“Tutup ikinci
adama yanaştık/Aynı dilleri döktük/aynı dereden/aynı suyu getirdik” (s. 67)
Buraya kadar verdiğimiz örneklerden çoğu, özellikle de iktibaslar, İlhan Berk’in geleneğin muhteva
unsurlarından, fakat bir o kadar da
şeklî bir nitelik taşıyan faydalanmalarını göstermektedir. Bunların dışında,
şairin daha derinlikli yönelişleri de vardır.
Bunları sırasıyla keydedelim:
İlhan Berk, İstanbul Kitabı’nda
bulunan “Bir Halk Ayaklanması Notları”nda
(s. 79) tarihi yeniden okuma ve oluşturma çabası içine girişir: “Koca Evliya Çelebi’nin methin almışım”
(...) “Celâli haşeratındanım” (s.79)
“Benim ol Bedreddinleyin ıslanan!/
Köroğluleyin görünen!”(...) “İmdi ben
dahi Mansurleyin asılayım!” (s. 81)
Günaydın Yeryüzü’nde yer alan “Sebenli Halil” (s.92) başlıklı şiirde ise, bir halk hikayesinin
destanlaştırılması söz konusudur: Metne düşülen not, “Sebenli Halil, öşürcünün haksızlıklarına dayanamayıp dağa çıkmış,
günlerce dağda gezmiş, halk tarafından sevilerek yardım görmüş, sonra da kendi
eceliyle ölmüş.” şeklindedir. Şiirde Sebenli Halil’in kahramanlıkları yanı
sıra, Yakup Bey’in zalimliği anlatılır.
Günaydın Yeryüzü’nde bulunan bir diğer
Halk hikayesi “Köroğlu” (s. 119)dur. Şair, Türk coğrafyasında büyük bir tesiri
olan Köroğlu hikayesini konusunu değiştirmeden, yeniden ele alır: Bolu Beyi’nin
Baytar Ahmet’in gözlerine mil çekmesini, Köroğlu’nun yetişmesini, Bolu Beyi’nin
yaptığı zulümleri, Ayvaz’ın Bolu’da tutuklanışını, Köroğlu ile Bolu Beyi’nin
mücadelelerini vb. şair kendi şiir dili içerisinde anlatır. Bir bölüm
aktarıyoruz:
“Bir
rüzgâr dünyalar kadar eski
Anaların çocukların
gözlerinde
Toprağa suya öyküsü
işlemiş
Dolaşmış nice insan
yüreğini
Köroğlu’nda asıl yerini
bolmuş.”(s.121)
“Cihanda nice memleketler nice
insanlar nice dağlar vardı
Nice şey evrende Bolu
Beyi’ne karşıydı.
Dünyada bey çoktu, fakir
çoktu, Çamlıbel’e daha çok fakir gelmişti
Deli hoylu öyle gelmişti
Kabre-sığmaz
Dellak Hasan
Cıdalı Kenan
Han Ayvaz öyle gelmişti” (s. 126)
Bütün bu incelemelerden sonra, İlhan Berk’in Türk şiir geleneğine tamamıyla
bigane kalmadığını, buna rağmen, sağlıklı bir gelenek algısına da sahip
olmadığını kolaylıkla söyleyebiliriz.
[i]
İlhan Berk, İstanbul Kitabı, Adam
Yay., İst., 1984, 88 s.
[ii]
İlhan Berk, Günaydın Yeryüzü, Adam
Yay., İst., 1982, 174 s.
[iii]
İlhan Berk, Galile Denizi, Adam Yay.,
İst., 1982, 146 s.
[iv]
İlhan Berk, Âşıkâne, Adam Yay., İst.,
1982, 186 s.
[v]
İlhan Berk, Deniz Eskisi, Şiirin Gizli Tarihi, 2. Bas., Adam Yay.,
İst., 1993, 122 s.
[vi]
İlhan Berk, Delta ve Çocuk, Adam
Yay., İst. 1984, 124 s.
[vii]
İlhan Berk, Galata, Adam Yay., İst.,
1985, 210 s.
[viii]
İlhan Berk, Atlas, Adam Yay., İst.,
1987, 188 s.
[ix]
İlhan Berk, Güzel Irmak, Adam Yay.,
2. Bas., İst., 1992, 88 s.
[xi]
İlhan Berk, Kül, Adam Yay., 1. Bas.,
İst., 1992, 136 s.
[xiii]
İlhan Berk, Avluya Düşen Gölge, Adam
Yay., İst., 1996, 120 s.
[xiv]
İlhan Berk, İstanbul Kitabı, s. 11
[xv]
Bu listede bulunan unsurları, şairin eserleri içinde ilk göründüğü yeri esas
alarak sıraladık.
1 yorum:
Böyle yavaş yavaş geçtim insandan insana
İnsanlaştırdım yavaş yavaş dışımı
Böyle karıştım kalabalıklara
Kalabalıklaştım böylece.
İlhan Berk – Bir Yeryüzü Tanığı
Bir Solukta Okuyacağınız 8 Şiir Kitabı Önerisi: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/bir-solukta-okuyacaginiz-8-siir-kitabi-onerisi/
Yorum Gönder