8 Şubat 2019 Cuma

GELENEĞİN İLHAN BERK ŞİİRİNDEKİ GÖRÜNÜMÜ

İlhan Berk’in şiirlerini İstanbul Kitabı[i], Günaydın Yeryüzü[ii], Galile Denizi[iii], Aşıkâne[iv], Deniz Eskisi[v], Delta ve Çocuk[vi], Galata[vii], Atlas[viii], Güzel Irmak[ix], Pera[x], Kül[xi], Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum[xii], Avluya Düşen Gölge[xiii] isimli kitaplarından inceledik. 

Hemen belirtelim, İlhan Berk’in şiirindeki geleneksel unsurları tespit ederken,  ‘şekil’ ve ‘muhteva’ gibi iki ana kategoriyi esas alacağız. Bunlardan  ‘şekil’ kategorisini  ‘Divan şiiri şekil özellikleri’ ve ‘Halk şiiri şekil özellikleri’ olarak iki ayrı dalda inceleyeceğiz. Muhteva incelemesinde ise, İlhan Berk’in şiirlerinde yer alan geleneksel konu, bilgi, kültür ve kavram ortaya serilecektir.

İlhan Berk Şiirinde Klasik Şekiller:

Tek mısralar, beyitler, yer yer beyitlerle kurulan veya tamamı beyitlerle oluşturulan ve Divan şiiri nazım şekillerini andıran parçalar, İlhan Berk’in bu eserlerinde bulunmaktadır.

Bunlardan tek dize veya tek beyitten oluşanlara örnek olarak Delta ve Çocuk’taki “Her Sabah”(s.21-80) bölümünü oluşturan metinleri verebiliriz. Bu bölüm içinde yer alan pek çok metin, ya tek dizeden veya ikiliklerden oluşur. Her ne kadar, bir şiirinde söylediği “Benim de mısra-ı bercestelerimi canfesten atlas yastıkla yazsınlar.”[xiv] şeklindeki sözüne yakışacak  nitelikte olmasa da, birkaç iktibasla bunları ele alalım:

Taze su ya da güneş buradayım! diyordur. (s. 32)

Bir çulluk su aldı. Kış! diye bağırdım.” (s. 39)
“- Mart ovaya indi, demek güz dağda!” (s. 60)

Beni ırmaktan geçiren güzel kadın
Şimdi şiirimin konusu sizin bu sesiniz olacak” (s.43)

Ağzını ağzımda dolaşsın diye bıraktım.
On üç yaşındaki tayı besler gibi büyütmüştüm.” (s. 46)

Berk’in Deniz Eskisi’ndeki “Bir Kadının Her Akşam Bir Kıyıdan Gördüğü” (s. 18), “İbn-i Hacer Haytemi’ye Göre bir Ulunun Hayatı Üstüne Konuşmalar”(s. 39), “Aşklar İçinde Bir Kentin Herhangi Bir Kentin” (s. 48); Delta ve Çocuk’ta “Her Sabah” (s. 21-80) bölümünün pek çok şiirinde, “Aşklar Aşklar İçinde” (s. 103-114); Atlas’ta, “Roma” (s. 61), “İki Nehir Arası Ülke” (s. 66), “Dört Kent” (s. 76) başlıklı şiirlerde kimi zaman beyitlerin hakimiyeti görülür.

Şairin İstanbul Kitabı’nda yer alan “Cennet’e Sual” (s. 13) ve “Müslümanlar” (s. 22); Günaydın Yeryüzü’nde “Hikaye” (s. 23)  şiiri ile, “Sebenli Halil’in Ardından” (s. 97), “Bozoklu Dünyada Kardeşlik Esastır Diyor” (s. 102), “Ovada Allahdeyen Dağı” (s. 107), “Ovanın Üstündeki Gökyüzü  (s.  108) başlıklı ara metinler; Galile Denizi’nde “İvi Stangali” (s. 24), “Yazıt I” (s. 97), “Yazıt II” (s. 115); Aşıkâne’de “Kral Su” (s. 13), “Siz” (s. 28), “Çıkrıkçılar Yokuşu” (s. 29), “Aşıkâne” (s. 30), “Kıyı” (s. 31); “Aşkyüzlü” (s. 32), “Haziran” (s. 33); Deniz Eskisi’nde “Kuşlar” (s. 20); Delta ve Çocuk’ta “Otağ” (s. 17),  Ses” (s. 19); Galata’da “Bu Bölüm Karaköy’ün Leblebici Şaban, Kaden ve Mangır Sokaklarını Onları Anlatır” başlıklı metnin bir bölümünde “Şiir” (s. 163),  Atlas’ta “Yeryüzü” (s. 83),  Dağ” (s. 84), “Gökyüzü” (s.85),  “Su” (s. 86), “Orman” (s. 87), “Ova”,  (s. 88), “Deniz Kitabı” başlıklı uzun şiirin “Üçkıyılar Sokağı” (s. 147), “Ot” (s. 149), “Doğabilim” (s. 151); Güzel Irmak’ta “Oltu Taşı” (s.11), “Bir Düzyazıyımdır Belki de Ben” (s. 14), “Tarar Saçımızı Ölüm” (s. 24), Kül’de “Pera’nın Eski Bir Sokağında” (s. 128) şiirleri beyitler halinde oluşturulmuş. Bu  şiirler arasında Divan şiirindeki örneklere uygun kafiye uyumları da görülür.

Örneğin, bu şiirlerden  Aşıkâne kitabında yer alan “Siz”, 7 beyitten oluşturulmuş. Kafiye düzeni bakımından gazele benzetilerek (aa, ba, ca, da...) şeklinde tertip edilmiş. Hatta şair son beyitte “Bu gazele yazdım” ifadesini de kullanarak  şekle vurgu yapmış. Fakat bu son beyitte kafiyeleniş şeması bozulmuş. Aynı durum, “Çıkrıkçılar Yokuşu” ve  Aşıkâne” başlıklı şiirler için de geçerlidir.  Aynı kitapta yer alan beşer beyitlik “Kıyı” ve “Aşkyüzlü” başlıklı şiirler ise daha derli toplu bir nitelik arzederek gazele uyumluluk gösterirler. Bunlardan  sen’ redifli “Kıyı”yı aktarıyoruz:

Ey dirliğim eskim tükenmezim sen
Göğüm İstanbulum değişmezim sen

Seni soyuyorum uzun geceler
Duyuyor musun Vazgeçilmezim sen

Korkunç ağzın gelip beni buluyor
Görüyor musun ey yerilmezim sen

Vücudun ki sabun gibi kayıyor
Biliyor musun Ey eskimezim sen

Yaprağım sığlığım beyaz som gülüm
Aşkım kıyım yenim İlhan Berk’im sen”(Aşıkâne, s. 31)

Şairin burada adını andığımız “Çıkrıkçılar Yokuşu”, “Aşıkâne” ve  Kıyı” şiirlerinin son beyitlerinde adını mahlas gibi kullanması da Divan şiirine bir tür şekil benzerliği sayılabilir.

Şairin beyitler halinde yazdığı fakat klasik niteliklere sahip olmayan şiirlerine örnek olması amacıyla, “Oltu Taşı”nı aktarıyoruz:

Ağzından başlamalı seni anlatmaya
Çocuğum, ağzın Çin ipeği, yangınlar, oltu taşı

Soğuk su çeşmesi, genel grev senin ağzın
Kendini ordan oraya atan aptal bir deniz

Ağzın çarşıda lacivert kuşlar satan çocuk
Tarla adında üç ayda bir çıkan bir dergi

Bizim küçük ırmaklarımız senin ağzın
Küçük bir sokaktan küçük bir alana inmek her gün

Ağzın Bursa’da zaman, çok kapalı çarşılar
Eski harflerle yazılan gece

Çocuklar, kuşlar, yaz günleri senin ağzın
Ağzın ipek kıvamında aklımda” (Güzel Irmak, s. 11)

İlhan Berk’le ilgili paragrafları bitirmeden önce, onun iki kitabında yaptığı iki ayrı uygulamaya değinmek istiyoruz. Şair, Âşıkane’de aynı adı taşıyan metne “Hiçbirşeyinadınıanmadanbaşlarım” (s. 153) şeklinde bir ifade ile başlamaktadır. Bu, şekil olarak belki geleneksel şiirdeki bazı nazım parçalarına benzer bir durum arz edebilir. Fakat ortada bir ‘üslup’ farkının olduğu da açıkça görülmektedir.

İkinci husus, Kül isimli kitabında bulunan “Berk Sözlüğü” (s. 33-82)nün sonuna bir “Bitirme”(s. 82) yazmış olmasıdır. Bunun da klasik edebiyattaki uygulamalardan etkilenilerek oluşturulduğu söylenebilir.

İlhan Berk’in Şiirinde Halk Şiiri  Şekil Özellikleri

İlhan Berk, farklı etkilenmeler ve eğilimler içine girdiği şiir hayatı boyunca, halk şiirinden de etkilenmiş ve bir takım unsurları kendi şiirine de aktarmıştır.

Şairin tek dörtlükten oluşan şiirleri, Günaydın Yeryüzü’nde “Sonbahar” (s. 114), Aşıkane’de “Yeşilyurt Sokağı” (s.  62) ve “Deniz” (s. 63)’dir.

Bunların yanı sıra, İstanbul Kitabı’ndaki “Bir Halk Ayaklanması Notları” (s. 79)nın bir bölümü “Donsuzların Başı Katırcıoğlu’na Benim Hitabımdır.” (s. 82), Günaydın Yeryüzü’nde yer alan “Romancero” (s. 9)nun birinci ve üçüncü bölümü, “22 Temmuz 1950” (s. 44), “Sebenli Halil”in (s.92) ilk iki bölümü, “Yukarı Fırat” (s. 98)ın birinci bölümü, “Karanlık Ova”nın (s. 105) beşinci bölümü, Galile Denizi’nde “III. Ara Balad”ın (s. 105) ‘Koro’ tarafından söylenen bölümü, Deniz Eskisi’nde “Ölü Bir Ozanın Sağlığında Yazdığı Kendi Mezar Taşı İçin Yazıt” (s. 43), Güzel Irmak’ta “Senin Aşkın Kırmızı mıdır” (s. 34), Pera’da “Tarlabaşı Sokaklarının Gece Bekçisi”(s. 51) başlıklı şiirleri İlhan Berk’in dörtlükler halinde yazmış olduğu şiirleridir.

Gerek tek dörtlükten oluşan, gerekse dörtlükler halinde yazılmış olan bu şiirlerde şairin ölçü ve kafiye bakımından disiplinli bir görüntü sergilediğini söyleyemeyiz. Fakat,  bir şiirde, genel çizgisinin dışına çıkan İlhan Berk, bunda da gelenekte olanları ölçü almış sayılmaz. Galile Denizi’nde bulunan “III. Ara Balad” (s. 105) şiirinin  Koro’ tarafından söylenen ve üç dörtlükten oluşan parçasında, şairin 12’li hece ölçüsünü ve (abcb, dede, fgfg) tarzı bir kafiye şemasını tercih etmiştir. Bu şiirde Berk bazan rediflerle, bazan da yarım, tam veya zengin kafiyelerle şiirin ses yönünü de süslemiştir. Fakat bu kafiye türü çeşitliliğinden de anlaşılacağı gibi, geleneksel yapı dikkate alınmamıştır:

İşte açık, korkunç uzunbeyazlığım,
Deli öpüşüne, ey benim göklerim!
Kapanık onulmaz isli karanlığım
Eskidi ellerim uzun çiçeklerim.

Aşktı ellerimde bir uzak beyazlık
Çocukları gibi eski zamanların.
Her zaman gidilen bir yer mi yalnızlık
Bir nehir ağar hep yaşamaya yakın.

Sen ey dar yalnızlık,ezik eskil ayna!
Soyunuyorum pis, duyuyor musunuz?
Kapanık kapanık beyazlığım bana,
Ölü su, ağ artık vücuduma sonsuz.” (s. 106)

Halk şiiri şekil özellikleri çerçevesinde, İlhan Berk’in de en çok andığı, atıfta bulunduğu veya bir tat olarak sunduğu şekil türküdür.

Onun İstanbul Kitabı’nda yer verdiği “Yedi Vilayet ve Bir Eski Başşehir Türküsü” (s. 68), Galile Denizi’ndeki “Sait Faik” (s.19) şiirinin bir bölümü olan “Ağıt” ve  İlya Avgiri’nin Karısının Acı Türküsü” (s.37), Pera’da yer alan “Sucu Türküsü” (s. 132) başlıklarında yer alan türkü kelimesiyle dikkat çeken şiirlerdir.

Bu şiirlerden hiçbirisinin Halk şiiri nazım şekli olan türkü ile benzerliği yoktur. Örneğin şair, “Yedi Vilayet ve Bir Eski Başşehir Türküsü”nde tekli, üçlü, dörtlü, beşli, dokuzlu vb. dize gruplardan oluşan uzun bir şiir sunar. Bu şiirin konusu da,  Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde yaşanan birtakım sıkıntılardır. “Sait Faik” şiirinin bir bölümü olan “Ağıt” ise onluk bir bentten oluşur ki, bu metinde hakim olan unsur cümledir. Ayrıca, türkülere has lirizmi bulmak da mümkün değildir. “İlya Avgiri’nin Karısının Acı Türküsü” ise dört adet beşlikten oluşur. Şiirde geçmişe duyulan özlem ve bundan kaynaklanan acı ve lirizm, hiç olmazsa türkü tadı veren unsurlardır. Bir bendi aktaralım:

“...
Benim gençliğim güzeldir bakın
Her gün elele denizle rüzgârla
Her şiirde seçme mısra güzelliğim
Her evde yatakların andığı ben
Mis gibi her gün hikâyem ağızlarda

Yukarıda andığımız “Sucu Türküsü” de adında yer alan ‘türkü’ kelimesi ve ikinci bentten sonra kullanılan ‘kıssa’ ara başlığına rağmen, yerli bir gelenekten kaynaklandığı hissi vermez. Üstelik, şair bu şiirin tarzını da dipnota koyduğu “Brecht’çe.” ile somutlaştırır. “Sucu Türküsü”nü aşağıya alıyoruz:

Sucuyum ben su satarım
Bütün güzelim yaz günleri
Bir aşağı bir yukarı
Tel Sokak’la kuru arası
Buz gibidir suyum
Diyorum ki eski
Fotoğraflar gibi günler
Pabuç boyarım kışları
İpek Sokak’la Anadolu arası
Buz gibidir suyum

Kıssa

Boş mudur dünya işleri
Yaşım geldi on beşe
Bir terslik var bu gidişle
Mis gibidir suyum.” (Pera, s. 132)

Türkü olarak anılan fakat ondan uzağa düşen bu şiirlerin yanı sıra, Günaydın Yeryüzü’nde bulunan “Kör Halit’in Bulutu” (s. 76) türkü formunu hatırlatan bir yapıya sahiptir. Özellikle beşliklerden oluşan bentlerin arasına serpiştirilen ikili dizeler, türkülerin kavuştaklarını çağrıştırırken, konu bakımından da türkülere uyumluluk söz konusudur:

Bir bulut oynadı yolun ucundan
Ayaklandı yürüyor
Kör Halit binbiş atına geliyor
At arap atı bilekleri incecik
Krulmuş üstüne kuş uçrtmuyor

Candarma takmış fişekleri baştan aşağı
Kesik Köprüsünde benim kollarım bağlı

Bu köy Kasımlar Köyü
Bu bulut Kör Halit’in bulutu
Bir çekirge sürüsü gibi
Peşin yavaş yavaş iner ovaya
Sonra insanların üstü sıra gidip durur

Dünyada eser rüzgârlar kardeş kardeş eser
Dünyada eser rüzgârlar vızgelir Kör Halit’e

Bu yıl harmanlar dağ dağ ovada
Kör Halit çatmış kaşını
Tabanca belinde dolaşıyor
Üç köy yalınayak ayakta
Bir kendilerine bir Kör Halit’e bakıyor

Kelepçe kolum sıktı halim yamandır
Böyle olursa kardeşler ölenece yerim zindandır

Kör Halit’in konağında ışıklar yandı
Aşıboyası perdelerini
Deli rüzgâr uçuruyor
Kör Halit oturmuş sedire
Buğday yüklü kamyonlara bakıyor

Dünyada bir Cumartesi pırıl pırıl yaşanası
Kesik köprüsünde benim kollarım bağlı

Bu arada, şairin  Günaydın Yeryüzü kitabındaki “Yukarı Fırat” (s. 98) şiiri de gelenekten kaynaklanan bazı ipuçları taşır. Bir kahramanlık (koçaklama) türküsünü hatırlatan şiir dört bölümden oluşur. Şiirin ilk parçası “Rüstem Bey’in Rüzgârı”dır ve dörtlükler halinde yazılmıştır.

365 gün dünyada
Kışlar gelir Ağrı üstüne
Kanlı Rüstem bey’in rüzgârı
Girer yedi hane içine (...) 

Şimdi yukarılara
Arabalar buğday indirir
Şimdi, şu anda Yukarı Fırat’ta
Dört kol gezer Rüstem Bey’in adamları” (s. 98-99)

Şiirin, beşlikler halinde yazılan “Bütün Hikâye” ara başlıklı ikinci bölümünde de kendisinden övgüyle söz edilen kişi “Rüstem Bey’in candarmaları”na değil, ‘ipe’ teslim edilmiş bir eşkıyadır. Burada şiiri söyleyen şahıs da ‘mahpushane’ye düşmüştür. Parça bir ağıt havası içindedir. Bir bölümünü alıyoruz:

...
Biz dağdan hiç inmeyecektik
Aladağ fakirdi cıplaktı ama
Sır vermezdi
Bizi Kürt beylerine
Satmazdı

Biz kaderimizi kendimiz yazdık
Dünya yüzüne
Rüstem Bey’in candarmaları değil
Senin ipmiş yerin
Benim mahpushane

Alışılacak gibi şey değil
Alışılacak gibi yokluğun
Yaşaman gerekli Lo
Peşin benim için
Dünya için sonra
Bundan böyle diyorum
Bütün türküleri Doğu’da
Bizim üstümüze yaksınlar
Seninle benim
Üstüme diyorum.  (s. 101)

Bu şiire benzer bir yapı, şairin 1955’de tek başına kitap olarak da yayımlanan “Köroğlu” (Günaydın Yeryüzü, s. 119-169) başlıklı uzun şirinde de söz konusudur.  Şair bu eserinde bir halk hikayesi halinde uzun dönemler boyunca söylenegelen ‘eşkıya’ Köroğlu’nun destanını tekrar anlatır. Fakat bu destan, bilinen Halk şiiri destanlarının dış şekil özelliklerini taşımaz. Zira, söz konusu destanlar  genellikle dörtlü veya sekizli bentler halinde yazılır. Uzun yapıları vardır. Bentlerinin kafiye örgüsü (baba, ccca, ddda, eeea,..)  şeklinde olur. Kolay ezberlenmesi için zincirleme bir niteliğe sahip olan Halk şiiri destanları, konu bakımından da savaş, tabii afet, eşkıyalık, toplumsal eleştiriler, mizah, hayvan, atasözü, yaş vb. gibi unsurları ele alırlar.

Bu noktadan bakınca, İlhan Berk’in “Köroğlu” başlıklı nazmı söz konusu destanların şekil özelliklerini sadece uzunluk bakımından taşır. Muhteva açısından da eşkıyalık konusunu işlemesiyle dikkat çeker.

İlhan Berk’in şiirleri arasında şekil bakımından dikkatimizi çeken bir başka şiir de Delta ve Çocuk’taki “Gece” (s. 37) şiiridir. İki dizeden oluşun bu küçük şiirde Halk şiirinde görülen ‘Dedim-dedi’ tarzı söyleyişin basit bir görüntüsü vardır:

Dedi: Dişidir gece. Sürgit aşktır
Dedi ki: Ben oyum!

İlhan Berk’in Şiirinde Geleneksel Muhteva

İlhan Berk’in geleneksel muhtevayla kurduğu irtibat Ece Ayhan ve Edip Cansever’e göre daha nitelikli bir yapı arz eder. Bu nitelikli durum özellikle klasik şairlerle kurduğu bilgi köprüsü ve onlardan yaptığı iktibaslarla kendisini gösterir. Buna, geleneksel şiirde kullanılan bazı motiflerin kullanımını da ekleyebiliriz.

İlhan Berk’in geleneksel muhtevayla ilgisi, bazı eski konuları yeniden yazma çalışmaları yaparken de ortaya çıkar.

Bu kısa açıklamadan sonra, İlhan Berk’in şiir kitaplarında karşımıza çıkan söz konusu değerleri göstermeye çalışalım:

Şairin geleneksel kültür ve edebiyattan muhteva olarak faydalanma derecesini İstanbul Kitabı’nda ‘mısra-ı besceste’, ‘Şiraz’, ‘İsfehan’, ‘Evliya Çelebi’, ‘Celalî’, ‘ferman’, ‘Bedrettin’; Günaydın Yeryüzü’nde ‘Köroğlu’, ‘Bolu Beyi’, ‘Baytar Ahmet’, ‘Çamlıbel’, ‘Ayvaz’, ‘Kiziroğlu Mustafa’; Galile Denizi’nde ‘Şair Leylâ Hanım’, ‘III. Selim’, ‘Sultan Mehmet’, ‘II. Murat’, ‘Damat İbrahim Paşa’, ‘Sokullu’, ‘Yedi Sekiz Hasan Paşa’; Âşıkane’de ‘Anka’, ‘Levnî’, ‘II. Selim’, ‘Yavuz Sultan Selim’, ‘Barbaros’, ‘Orhan’, ‘I. Murat’, ‘I. Beyazıt’, ‘I. Mehmet’, ‘I. Ahmet’,  Anka’, ‘Süleyman Peygamber’, ‘Şehzade Mehmet’, ‘III. Murat’, Deniz Eskisi’nde ‘İbn-i Hacer Heytemi’, ‘İmam-ı Azam’, ‘Necatî’, ‘Hacı Bayram Veli’, ‘Bâki’; Galata’da ‘Pirî Reis’, ‘İbn-i Batuta’, ‘İsa’, ‘Fatih’ (‘Avni’),  IV. Murat’,  II. Mahmut’, ‘Galip Dede’ (‘Şeyh Galip’), ‘Hezarfen Ahmet Çelebi’, ‘Erzurumlu Aşık İbrahim’, ‘Kanunî’, ‘Fuzuli’; Atlas’da ‘İskender’, Güzel Irmak’ta ‘Muhammet’, ‘Nuh’, ‘Naili’; Kül’de ‘Hüma kuşu’, ‘Nedim’, ‘II. Beyazıt’, ‘Hayalî’ gibi değerlere yapılan atıflardan anlayabiliriz.[xv]

Şimdi, şairin bunları nasıl kullandığına bir bakalım. Fakat hemen belirtelim, bu kullanımlardan orijinal bir niteliğe sahip olanları buraya alacağız:

İlhan Berk, Âşıkane’de bulunan “Anka” (s. 145)  başlıklı metinde klasik edebiyatın önemli kuşunu anlatılır. Bir yerde Hz. Süleyman ile bu kuş arasındaki hikayeye değinir: “Diller bilir.// divanına devam etmiştir Süleyman Peygamber’in”. Şair metninin sonuna “Anka ile serçe ne mümkün/bir sahada olsun mütekarın.” beytini de düşer.

Anka” örneğindekine benzer bir kullanım İlhan Berk’in bir şiirinde ‘hüma kuşu’ için de geçerlidir. Atlas isimli kitabında bulunan “Dağ” (s. 84) şiirinde “‘Y’ kılığın/da. Bakar dağ. Bir hüma kuşu// geçer. Alır bakışını dağın gider./Bir kıyıda öğleye yaslanır. (...)”  diyen şair, Halk ve Divan şiirinde adı sıkça geçen bir kuşu yeniden ele almıştır.

Deniz Eskisi’nde, “Behçet Necatigil” (s. 74) başlıklı metnin sonlarına doğru, Divan şairi Necatî’den söz eder ve onun bir dizesini iktibas eder: “Fâriğiz edemeyiz kimseye tâpu beyler”.

Aynı eserde, “Şiirin Gizli Tarihi” (s. 79)ne yönelen şair, Bâki’nin bir dizesini aktarır: “Ferman-ı aşka cân iledir inkıyâdımız.”(s. 88)

İlhan Berk, çoğu kısmı nesirlerden oluşan fakat “Şiir” alt başlığı ile sunulmuş olan Galata’da, yukarıda örneğini verdiğimiz türden pek çok iktibaslar yapar:

Kitabın, “Bu Bölüm Matrakçı Nasuh’un-Beyan-ı Menzail-i Sefer-i Irakeyn’de Galata’yı Nasıl Gördüğünü Onu Anlatır” (s. 53) başlıklı bölümün 4. ara bölümünde İlhan Berk, şiir başlığı altında bir beyit sunar: “Öyle sermestim ki idrak etmezem dünya nedir/Ben kimim saki olan kimdir meyi sahba nedir”(s. 59)

Bu Bölüm Galata Kulesi’ni Onu Anlatır” (s. 62) başlıklı metinde ise İlhan Berk,  Avni’nin bir beytini aktarır: “Dedi tecdîdine menkut ile Avnî tarih/ Yenilendi Galata Kulesi pek güzel oldu”(s. 65)
 Şair, “Bu Bölüm Yüksek Kaldırımı Onu Anlatır” (s. 101) başlıklı kısmında ise Sururi’nin  Şeyh Galib için düşürdüğü tarihi aktarır: “Geçti Galip Dede Candan Yâhû”. (s. 102)

İlhan Berk, “Bu Bölüm bir Yüksekkaldırım Sakini Şair Şeyh Galip’i Onu Anlatır” (s. 105) başlıklı bölümde, Şeyh Galib’i 16 maddeyle anlattıktan sonra, onun bir beytini aktarır:

Can seferkerde vu dil vâlin-i dildâr henûz/hane hâli şuud-u âyine bedîdâr henûz.
Şair, “Bu Bölüm Karaköy’ün Leblebici Şaban, Kaden ve Mangır Sokaklarını Onları Anlatır” (s. 160)  başlıklı metnin sonunda Erzurumlu Âşık İbrahim’den “Galata’nın Balıkpazarı bura/Galata durdukça bu çarşı dura” s. 166) şeklindeki beyti aktarır.

Bu Bölüm Matrakçı Nasuh’un Elini Son Kez Tutup Galata’yı Noktalamamızı Onu Bildirir” (s. 197) başlıklı metindeyse Şair, Fuzuli’nin bir beytini aktarır: “Geldi burc-î evliyâyâ  Pâdişah-î nâm-dar”(s. 198)

Şairin bunlara benzer iktibasları başka kitaplarında da vardır. Güzel Irmak’da  Sözcükler, Sevgili Lanetliler, IV” başlıklı metinde Nailî’den  yaptığı “Kadem kadem gece teşrifi Naili o mehin/Cihan cihan elemi intizara değmez mi” (s. 81) beyti bunlardan birisidir.

Kül’de ise “Çınar”(s. 67) başlığı altında yazdığı metinde Bâki’ye müracaat eder: “Bi-hamdi’llah şeref buldu yine mülk-i Süleymani/ Cülus etdi sa’âdet tahtına İskender-i Sâni” (s. 68)

Yine aynı kitapta “Lale” (s. 70)yi anlatırken de sözü bir ara Necati’ye getirir: “Lâle hadler yine gülşende neler etmediler/Selvi yürütmediler gonceyi söyletmediler” (s. 71)

Bu tür faydalanmaya son örnek, Kül’deki “Cihat Burak” (s. 106) başlıklı metindir. Şair bu metnin sonunda Hayalî’nin “Cerr için dergâhına geldi kalender-vâr gül.” (s. 109) şeklindeki mısraını aktarır.

İlhan Berk’in Halk edebiyatından yola çıkarak oluşturduğu bazı orijinal kullanışları da vardır. Bunlardan birisi, bazı atasözü ve deyimleri, kendisine has bir üslûpla eserlerinden yansıtmasıdır:

Şair, Delta ve Çocuk’ta  Beyaz” (s. 50) başlıklı küçük metninde bir deyimi şöyle kullanır: “Atasözlerine göre giyinirdi/Onun için beyaz giyerdi kış günü.”

Günaydın Yeryüzü’ndeki “Çarık” (s. 66) şiirinde ise  dil dökmek’ ve ‘dereden su getirmek’ deyimlerini şöyle kullanır:“Tutup ikinci adama yanaştık/Aynı dilleri döktük/aynı dereden/aynı suyu getirdik” (s. 67)

Buraya kadar verdiğimiz örneklerden çoğu, özellikle de iktibaslar,  İlhan Berk’in geleneğin muhteva unsurlarından, fakat  bir o kadar da şeklî bir nitelik taşıyan faydalanmalarını göstermektedir. Bunların dışında, şairin daha derinlikli yönelişleri de vardır.

Bunları sırasıyla keydedelim:

İlhan Berk, İstanbul Kitabı’nda bulunan “Bir Halk Ayaklanması Notları”nda (s. 79) tarihi yeniden okuma ve oluşturma çabası içine girişir: “Koca Evliya Çelebi’nin methin almışım” (...) “Celâli haşeratındanım” (s.79) “Benim ol Bedreddinleyin ıslanan!/ Köroğluleyin görünen!”(...) “İmdi ben dahi Mansurleyin asılayım!” (s. 81)

Günaydın Yeryüzü’nde yer alan “Sebenli Halil” (s.92)  başlıklı şiirde ise, bir halk hikayesinin destanlaştırılması söz konusudur: Metne düşülen not, “Sebenli Halil, öşürcünün haksızlıklarına dayanamayıp dağa çıkmış, günlerce dağda gezmiş, halk tarafından sevilerek yardım görmüş, sonra da kendi eceliyle ölmüş.” şeklindedir. Şiirde Sebenli Halil’in kahramanlıkları yanı sıra, Yakup Bey’in zalimliği anlatılır.

Günaydın Yeryüzü’nde bulunan bir diğer Halk hikayesi  Köroğlu” (s. 119)dur. Şair, Türk coğrafyasında büyük bir tesiri olan Köroğlu hikayesini konusunu değiştirmeden, yeniden ele alır: Bolu Beyi’nin Baytar Ahmet’in gözlerine mil çekmesini, Köroğlu’nun yetişmesini, Bolu Beyi’nin yaptığı zulümleri, Ayvaz’ın Bolu’da tutuklanışını, Köroğlu ile Bolu Beyi’nin mücadelelerini vb. şair kendi şiir dili içerisinde anlatır. Bir bölüm aktarıyoruz:

 Bir rüzgâr dünyalar kadar eski
Anaların çocukların gözlerinde
Toprağa suya öyküsü işlemiş
Dolaşmış nice insan yüreğini
Köroğlu’nda asıl yerini bolmuş.”(s.121)

Cihanda nice memleketler nice insanlar nice dağlar vardı
Nice şey evrende Bolu Beyi’ne karşıydı.
Dünyada bey çoktu, fakir çoktu, Çamlıbel’e daha çok fakir gelmişti
Deli hoylu öyle gelmişti
Kabre-sığmaz
Dellak Hasan
Cıdalı Kenan
Han Ayvaz öyle gelmişti” (s. 126)

Bütün bu incelemelerden sonra, İlhan Berk’in Türk şiir geleneğine tamamıyla bigane kalmadığını, buna rağmen, sağlıklı bir gelenek algısına da sahip olmadığını kolaylıkla söyleyebiliriz.



[i] İlhan Berk, İstanbul Kitabı, Adam Yay., İst., 1984, 88 s.
[ii] İlhan Berk, Günaydın Yeryüzü, Adam Yay., İst., 1982, 174 s.
[iii] İlhan Berk, Galile Denizi, Adam Yay., İst., 1982, 146 s.
[iv] İlhan Berk, Âşıkâne, Adam Yay., İst., 1982, 186 s.
[v] İlhan Berk, Deniz Eskisi, Şiirin Gizli Tarihi, 2. Bas., Adam Yay., İst., 1993, 122 s.
[vi] İlhan Berk, Delta ve Çocuk, Adam Yay., İst. 1984, 124 s.
[vii] İlhan Berk, Galata, Adam Yay., İst., 1985, 210 s.
[viii] İlhan Berk, Atlas, Adam Yay., İst., 1987, 188 s.
[ix] İlhan Berk, Güzel Irmak, Adam Yay., 2. Bas., İst., 1992, 88 s.
[x] İlhan Berk, Pera, Adam Yay., 2. Bas., İst.,  1996, 194 s.
[xi] İlhan Berk, Kül, Adam Yay., 1. Bas., İst., 1992, 136 s.
[xii] İlhan Berk, Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum, Adam Yay., İst., 1993, 90 s.
[xiii] İlhan Berk, Avluya Düşen Gölge, Adam Yay., İst., 1996, 120 s.
[xiv] İlhan Berk, İstanbul Kitabı, s. 11
[xv] Bu listede bulunan unsurları, şairin eserleri içinde ilk göründüğü yeri esas alarak sıraladık.

1 yorum:

Ebru dedi ki...

Böyle yavaş yavaş geçtim insandan insana
İnsanlaştırdım yavaş yavaş dışımı
Böyle karıştım kalabalıklara
Kalabalıklaştım böylece.

İlhan Berk – Bir Yeryüzü Tanığı

Bir Solukta Okuyacağınız 8 Şiir Kitabı Önerisi: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/bir-solukta-okuyacaginiz-8-siir-kitabi-onerisi/